hafiza aise
Mon 9 May 2011, 12:13 pm GMT +0200
Bilal-ı Habeşi
Hz. Ebu Bekir'le birlikte Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellem) bir gün Mekke dışında bir yere gitmiş; gelen ayetleri müzakere edip namaz kılıyordu. Bu arada, yakınlannda koyun otlatmakta olan Bilal-i Habeşi yaklaştı yanlanna. Ayla güneş gibiydiler; göz kamaştıran bu manzaraya meftun olmamak mümkün değildi. Önce, yanlanna gitmesi için bir vesile bulması gerekiyordu, bir kase süt aldı eline ve takdim etti iki sadık yare, Herkesin gönlüne Allah sevgisini koyma gayreti, onu da cezp edecek ve böylece, nice hürlerden önce Bilal de İslam'la tanışacaktı.
Bir ... İki ... Üç derken ondaki hızlı değişimin farkına vanlacak ve arkasından amansız bir takip başlatılacaktı. Bir gün, Kabe'deki putlara karşı haşin davrandığı ve onlann aleyhine söz saydığını duymuşlardı. Nasıl olur da bir köle, efendilerinin kullukta bulunduğu bu taş ve ağaç parçalan hakkında ileri-geri konuşabilirdi. Sahabe Ümeyye İbn Halefi sıkıştırdılar; bir köle için riske girmeye hiç niyeti yoktu onun. Zaten Bilal de, kölelerinden bir köleydi. Minnetsizdi ve:
- Alın sizin olsun. Ne yaparsanız yapın, deyiverdi. Artık Bilal, Ümeyye İbn Halerin ellerinde, Ebu Cehil'in insafına (!) kalmıştı. Ve, aldıl~r Bilal'i sahraya götürdüler. Çölün kızgın kumlan üzerinde yatınyor, dayanılmaz işkencelere maruz bırakıyorlardı. Üzerine kilolarca ağırlıkta taşlar koyup inim inim inlettikleri yetmiyormuş gibi bir de, düşüncesini ipotek altına almaya çalışıyorlar ve ondan gönlünün gülü Muhammed'i ve dinini inkar etmesini istiyorlardı.
Bilhassa Ebu Cehil'de, bitip tükenme bilmeyen bir kin vardı ve bu kinini, salyalar dökülen ağzından her fırsatta kusuyordu. Bir efendi olarak aklı almıyordu: Kendi iradesi dışında bir başka güç nasıl kabul edilebilirdi! Hele bir köle ... Konumuna bakmadan böyle bir kabule nasıl ciir'et edebilirdi? Yüz üstü kızgın kumlara yatınyor ve güneşte kızanneaya
kadar işkence yapıyordu. Zaten takati tükenen Bilal'in, söz söylemeye mecali kalmıyor; dudaklanndan sadece bir kelime dökülüyordu:
- Ehad .. Ehad . .!208
Bilal, o dünyayı da bilen birisiydi. Hayatı boyunca işkence altında yaşamaktansa, bugün katlanıp ebedi huzuru yakalamak vardı işin ucunda. Onun için dişini sıkmış ve 'zilletle yaşamaktansa izzetle ölümü' çoktan göze almıştı. O gün Bilal'e, kimse güç yetirip isteklerini kabul ettiremedi. Bulduğu yolda sabit kadem kalmaya kararlıydı ve her türlü işkenceye rağmen bu kararlılığından zerre kadar taviz vermedi.
Ancak o ne kin ki, boynuna ipler bağlıyor ve onu çocukların eline verip sokaklarda, Mekke dağlannın arasında sürükletiyorlardı. Allah'ın, 'kulum'; Resülii'niin de, 'ümmetim' dediği Bilal'i, çoluk çocuğun oyuncağı haline getirmişlerdi. Çölde yalınayak yürüyüp yanmadan Bilal'i anlamaya, çilesini görüp bilmeden mihnetlerin ortaya çıkardığı kadr u kıymetini idrake imkan olabilir mi!.,
Bilal'in yanık sesiyle 'Ehad!' diye inleyişini duymayan kalmamıştı artık Mekke' de. İnim inim inlemesine rağmen, ne Ümeyye'nin ne de Ebu Cehil'in insafa geleceği vardı! Yine iş başa düşüyordu. Bir çırpıda yanlarında bitiverdi Hz. Ebu Bekir. Elindeki mal, zaten bir gün tükenip gidecekti; hiç olmazsa onu, ahireti adına büyük bir yatınma çevirme fırsatı vardı önünde. Bununla hem, Bilal'i işkenceden kurtaracak hem de Resul-ii Kibriya'yı memnun edecekti. Geldi yanlarına ve:
- Bu insana bu kadar işkenceyi niye yapıyorsunuz, diye tepki gösterdi önce. Ardından da onu satın alarak, önce işkenceden kurtardı; ardından da hürriyete giden yollan gösterdi.
208 Onun bu haline yaşlı Varaka İbn Nevfel'in de şahit olduğu, "Ehad Ehad" seslerini duyunca da, "Ey Bilôl! Vallahi de sen, eğer bu halde iken ölürsen ben, senin mezarının üzerine türbe yaparım." dediği anlatılmaktadır. Bkz. İbnii'l-Esir, Üsiidii'l-Ğabe, 1/236
Hz. Bilal, sabnnın semeresini alıyordu. Ümeyye'nin yanında sessiz kalmış olsaydı, hayatı boyunca belki bir köle olarak kalacak ve öylece son nefesini verecekti. Ama şimdi, hem bütün sıkıntılan sona ermiş hem de Habib-i Zişan'ın yanında bir efendi gibi muamele görme fırsatını bulmuştu.