saniyenur
Thu 29 December 2011, 07:18 pm GMT +0200
2- BÎD'AT
I- Bid'at'ın Tanımı
A; Luğatta Bid'at
Bid'at kelimesi, "b d a" kökünden gelmiş olup "eşi ve benzeri olmayan bir şeyi yapmak, icad etmek" manasına gelir. Kelime, kök manasında ve türemiş şekillerinde "Yenilik, icad etmek, sonradan meydana gelmek, benzeri olmamak" gibi birbirine çok yakın müteradif manalar taşımakla beraber, farklı kelime gruplarıyla değişik anlamlar kazanmıştır.[269] Bu konuda bir fikir vermek amacıyla bu türemiş şekiller ve ifade ettikleri manalardan bir kaçını hatırlatmak istiyoruz:
Bîr şeyi benzersiz yapmak, îcad etmek.
Kuyu kazmak ve açmak.
Benzeri olmamak
İşini güzel yapmak.
Hastalık, yorgunluk, zayıflık gibi arızalardan dolayı deve yolda kalmak.
Fulanın delili hükümsüz kaldı.
Şair benzersiz şiir yazdı.
Yeniden bir şey peyda etmek, bid'at çıkarmak.
Bir şeyi eşsiz bulmak.
Yeni iş, olay, şecaat ve şerefte üstün kişi, Moda.
Sonradan ihdas olunan bid'at, Bir şeyin benzeri yokken ihdas eden, yaratan, Allah'ın el-esmâu'1-hüsnâsından biri. Mükemmel, olgun, yeni tulum, semiz kişi
Ezherî (ö.370/991) temel anlam olarak "yeni olmak" manasını: el-Kisâî (ö.190/805) "hayırda ve şerde sahip olunan en son nokta," olarak ifâde eder. Kelimenin "Deve zayıflıktan, hastalıktan veya yorgunluktan dolayı yolda kalmak" şeklindeki kullanılışında, temel manâ olarak "engellemek, alıkoymak" manası da bulunmaktadır. Nitekim hadisi şerifte bu anlam aynen kullanılmıştır :
"Rasûlüllah'a bir adam gelmiş ve
"Yâ Rasûlallah binitimin zayıf ve bitkin düşmesi beni yoldan alıkoydu, bana bir binit temin et"[270], demiştir.
(el-Efvah), "Tebdeu" kelimesini kullanarak şu şiiri nakleder:
Her çalışan için kendinden önceki kimselerden bir yol vardır (Sünnet vardır). O çalışmasında ya gelişir büyür veya geri kalır.
Ebû Said, "ebdea" kalıbında "bâtıl olmak" manasının bulunduğunu ve kullanımda (Falanın hücceti bâtıl oldu) denildiğini belirtir.
el-Asmaî (ö.216/837) ise, kök kelimede "doymuş olmak, semiz olmak" manasının bulunduğunu söylerken, İbn Arabî (ö.231/845) "gerekli kıldı, vacip saydı" manalarının bulunduğunu söyler.[271]
Görüldüğü gibi (b d a) kelimesi ve türemiş şekillerinde anlatılan manaların hepsi şu ortak manada birleşmektedir: "Mevcut durumun dışında olmak". Yeni bir şey yapmak da, bir şeyi güzel yapmak ta, şaşırtıcı bulmak da, yolcu devesinin her hangi bir arızî sebepten dolayı yolda kalması da, delilin bâtıl olması da ve bir şeyin fazla olup doymuşluk derecesine ulaşması da hep mevcut durumun dışındaki hallere, davranışlara ve durumlara işaret etmektedir.
Kelimenin Kur'an-ı Kerim'de kullanılışı ise: Hadîd suresi 27. ayette "ihdas etmek, uydurmak" manasına, Ahkâf suresi 9. ayette "ilk defa olmak, benzeri olmamak" anlamında, Bakara suresi 117. ayette ve En'am suresi 101. ayette "yaratmak" manasına olmak üzere dört yerde geçmektedir. Bunlardan son ikisinde Allah'ın yaratmasından sözedilmekte, Hadid süresindeki ayette, Ehli Kitab'ın ruhbanlık ihdas etmeleri, Ahkâf suresinde ise, Hz. Peygamher'in nübüvvetiyle ilgili olarak O'nun ilk gönderilmiş peygamber olmadığı, Allah tarafından O'ndan önce de peygamber gönderildiği anlatılmaktadır.
Hadislerde ise kelimenin kök ve türemiş şekillerinin kullanıldığı görülmekle birlikte, daha çok menfî manası ağırlıklı olarak kullanılmıştır, Ayrıca kelime, Muhdes (sonradan meydana gelmiş) kelimesinin müteradifi olarak kullanılmıştır.
Bid'at kelimesiyle çok kere eşanlamlı (=müteradif) olarak kullanılan muhdes kelimesi hakkında da bilgi vermek yerinde olacaktır. Çünkü bir kısım hadislerde Hades ve “muhdes", "muhdesât" kelimeleriyle, bid'atlar anlatılmıştır.
Muhdes kelimesi, h-d-s kalıbından türemiştir. Kelimenin kök manası "Araz olsun, cevher olsun, bir şeyin sonradan ortaya çıkması, daha önce olmayan bir şeyin îcâd olması" demektir.[272] Kelimenin türemiş şekilleri dikkate alınınca, "eskinin zıddı yani yeni, yaşın genç olmasından kinaye olarak ifade edilmesi, icad etmek, ortaya koymak, vakıa, haber, hadis, yeni bir durum, konuşmak, bilgi vermek"[273] gibi birbirine çok yakın manaları olduğu görülmektedir. Ortak mânâ ise, "önceden olmayan bir şeyin ortaya çıkması, yani yeni olarak zuhur etmesidir." İnsan olsun hayvan olsun yaşı genç olanlar için kinaye olarak kullanılması, ömür çizgisinde daha ilk zamana, yenilik haline işaret ettiği gibi, eskinin zıddı olmak, hatta Ezherî'nin ifade ettiği şekliyle felaketler ve musibet manası da, mevcut duruma göre yeni bir duruma işaret etmektedir. Daha sonra terim olarak, "sünnette bilinmeyen ve mu'tad olmayan münker bir işin ortaya çıkması" olarak anlaşılmıştır. "Muhdesâtu'1-Umur" terkibiyle: "Selefi salihinin yapmadığı şeylerden ehli hevânın (kendilerince) icad ettikleridir" şeklinde tarif edilmiştir.
Görülüyor ki hadislerde çokça geçen "muhdes-hades" kelimeleri de ifade ettikleri mânâ îtibariyle, bid'at kelimesiyle müteradif olarak menfî manada kullanılmıştır.[274]
[269] İbn Manzûr, Lisânu'1-Arab, I, 229-231; İbn Dûreyd, Cemhere, 245, Tehânevî, Keşşâfu Istılâhâtı'l-Fünûn, 1,133; Zebîdi, Tâcu'l-Arûs, XX, 309; Ibn Fâris, Mekâyisu'l-Lüga, 1,209-210, Atıyye, İzzet Ali, el-Bid'a, s.157.
[270] Ebü Dâvud, Edeb, 110; Tlrmizî, İlim, l; Müsned, IV, 120; V.272. 102.
[271] İbn Manzur,a.g.e.,göst. yer.
[272] Râgıb, el-Müfredât, s.222; Ibn Manzur, Lisân, 1/796-797; ez-Zebîdî, Tâcu'l-Arûs, 5/206-212
[273] Göst. yerler.
[274] Ali Çelik, Kavram ve Mahiyet Olarak Sünnet ve Bid’at, Beyan Yayınları, İstanbul, 1997: 101-104.