saniyenur
Wed 28 December 2011, 11:02 pm GMT +0200
B- Bid'at Üzerinde Bazı Tanımlar
Çağdaş Arap müelliflerinden Muhammed Talbi'nin "Studia İslamica" (XII, 1960)'da yayınlanan " Les bida" adlı makalesinde[368] bid'atların ortaya çıkışı ile ilgili tesbiti şöyledir: "Netice olarak, bid'at fikrinin doğuşunda müslümanların ilk üç neslinin yaşadığı devir özellikle ehemmiyet kazandı ve temel atma ve mayalanma devri oldu. Bu devirde hiç bir fıkıh tam manâsıyla tanzim edilmedi. Fakat İslam'a yön veren büyük mükellefiyetler -ki onlardan birisi de bid'atlardan nefret etmekti- o devirde oluşmuştu. Özet olarak diyebiliriz ki, birinci asır fikrin psikolojik hazırlanış, ikinci asır, dâr-ı İslamı, gittikçe artan yeniliklerin hücumuna karşı koruyabilecek kitapların telif edildiği asır oldu."
Muhammed Talbî, ikinci asırdan itibaren telaffuz edilmeye, kitaplara geçmeye ve geniş halk kitleleri tarafından benimsenmeye başlanan bid'at kavramı için "bid'atlar doktrini" tabirini kullanmakta ve kavramın ilgi alanının bu derece genişlemesini, istihzâî bir ifadeyle "savunma sisteminin mucid kurmayları, bütün sahalarda büyük tesirleri olan hadisçiler oldular" diyerek hadisçilere bağlamaktadır. Onun bu ifadelerinde, gerek Goldziher'in gerekse J.Schact'ın bu konudaki görüşleriyle paralellik görülmekte ve âdeta bid'at kavramının yenilik düşmanlığını sembolize eden ıstılahlaşmış bir terim olduğu anlatılmak istenmektedir. Nitekim müellife ait şu satırlar bunu daha açık bir tarzda ifade etmektedir: "Yabancı geleneklerin âni müdâhalesi sonucu, cemiyetin gözle görülür ve hızlı değişimi tekâmülün telaşlandırın ve şuurlandırıcı tesiri ile, şaşkınlığı acıya dönüştürmüştür. Bu telaş sonucu, belli ve denenmiş yollardan geriye dönüş şeklinde, bu gidişi ıslah edici bir kıstasın aranması hareketi, İslam toplumunda devamlı görülecek bir reaksiyon halinde yeniden doğmuş oldu.
Bizzat peygamber tarafından teşkilatlandırılmış olan Medine şehri, kısa zamanda, arzu edilen bir model olarak kabul edilmiş ve onun çevresi, değişim halindeki bir dünya üzerinde muhafaza edilmesi gerekli bir ideal olarak gönüllere yerleşmişti. Hemen hemen her yerde görülen dînî yaşantıdan uzak hayatın orada da izlerine rastlanmasına rağmen, genel mânâda sosyal değişiklikler orada daha az hissedilmişti. Doğru sözlülük ve dürüst yaşantılarının halk üzerinde oluşturduğu nüfuz ile, en meşhurlarının Said İbn el-Müseyyeb (95/713-714) olduğu, peygamber öğretisinin emin kişileri olan fakîhlerin, peygamber zamanına hürmeten geleneklere bağlılık ve bilhassa "yeni"ye, kısa zamanda, "sınırsız başıboşluk" teşhisi konması ile de, yeni olan her şeyden nefret fikrinin orada (Medine) gelişmesine büyük katkıları olmuştu. Böylece Medine, kısa zamanda, örnek bir şehir ve hadiste[369] de belirtildiği gibi "sünnetin ve dıştan gelecek kötülüklerden korunmuş islâmî hayatın ideal sığınağı (dâr-el-Sünne) olmuştu. Bu mukaddes şehrin sakinlerinin amelleri, bu şekilde, İslam hukukunun temel prensip ve ölçüleri olmağa hak kazanmıştı."[370]
Müellif bununla da yetinmeyip gerek bid'atı yeren gerekse sünneti teşvik eden hadislerin, kendi ifadesiyle "güçsüz bir kalpazanlık"[371] ürünü olarak ortaya çıktığını ileri sürerek bu hadislerin sonraki dönemlerde uydurulduğunu ifade etmektedir.
Halbuki durum hiç de öyle değildir. Bütün bu ifadeler, geçmişte çokça örnekleri görülen İslâm'a saldırının kamufle edilmiş şeklinden ibarettir. Güya İslam'ın, dondurulmuş, statik bir yapıya sahip kurallar bütünü olmadığını savunacağım derken, onun şiddetle savunduğu ikinci ana kaynağı (sünnet), tahrib edilmektedir. Halbuki bid'atlardan bahseden hadisler dikkatle incelendiği zaman bunların pek çoğunun güvenilir raviler tarafından rivayet edilmiş sahih hadisler olduğu muteber kaynaklarda nakledilmektedir.[372]
[368] Adı geçen makale Dr. Mehmet Şimşek tarafından terceme edilmiş ve AÜ1F Dergisi XXIII, 443-460.
[369] Buhârî, l'tisâm, 6, 16; Fedâilü'l-Medine, 1.
[370] Talbi, M, Bid'atlar, A.Ü.l.F.D. XXIII, 448 (Trc. M. Şimşek) (Müellif bu konuda şu referansı vermektedir. Bu konuda bak: R. Brunschving, polemi-ques medievelas autour dur rite de Malik, in el-Andalus, 1950, Fask.2, s.377-435)
[371] Talbi, M, Bid'atlar, A.Ü.l.F.D. XXIII, 458.
[372] Ali Çelik, Kavram ve Mahiyet Olarak Sünnet ve Bid’at, Beyan Yayınları, İstanbul, 1997: 129-131.