- Bey'in nevileri, hükümleri

Adsense kodları


Bey'in nevileri, hükümleri

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
ecenur
Thu 11 March 2010, 07:42 pm GMT +0200
İKİNCİ BÖLÜM
BEYİN NEVİLERİNE, HÜKÜMLERİNE AİTTİR :



İÇİNDEKİLER: Bey´in nevileri. Bey´in nevilerinin hükümleri,´ Bey ı sarfa dair bazı meseleler. Ribaya, karza dair Dazı ırese´^Ier. Selem hakkın­da bazı meseleler. Isüsnaa´ dair bazı meseleler. Müsaveme, murabaha, tevliye, vazîa suretile satışlar, ihtikâra dair bazı rreseleler. Beyi´ bilvefa hakkında bazı meseleler. Merızların bey´i ve şıralarına müteallik bazı me seleler. [30]


Bey´in Nevileri :



340 - . Bey´iW, mün´akit, gayri mün´akit, .lâzım, . gayri lâzım nâfi.î gayri nafiz, batıl, fâsid, mevkuf nevilerine ayrılır.

341 - : Bir bey´i, mün´akit olabilmesi için rüknü, yani: icab ve kabul, me^ru´ surette ehlinden, yani âkil mümeyyizden sudur etmeli ve bu rü­kün, bey´in hükmünü, yani: mülkiyeti kabil Jan bir mahalle sureti me$-ruada muzaf buljnmahdr Ve illa mün´akit Qİnr Çünkü rüknünde halel bulunan bir satış muamelesi batıldır. Mecnunun, g«yri mümeyyiz çocuğun bey´i ve şirâsı gibi.

342 - : Bey´in hükmünü kabil .nahal; mevcud, mütekavv:m, teslimi makdur -olan maldır. Satılan mal, ı.:adum, veya teslimi gayri makdur veya gayri mütekavvi-n olursa beyi, br.tıl oha.

343 - : Meşru´ bir bey´İ hıyarattan beri bulunursa lâzım, beri bulun mazsa gayri lâzım olur. Meselâ: hıyarı şart ile yapılan hir bey´i muame­lesi, gayri lâzımdır.

344 - : Bayi, sattığı mala malik veya o mal sahibinin velisi veya ve­kili veya vasisi ise bey´i nafiz olur ve illâ gayri nafiz olur.

345 - : Başkasının hakkı taallûk eden bir bey´i c gayrin iznine mev­kuf bulunur, icazet verirse nafiz, vermezse batıl olur. Başkasının matını fuzul« olarak satmak gibi. Merhun veya me´cur olan bir malı satmak ve mü meyyiz olan gayu mezun çocuğun bey´i de ou kabildendir.

346 - : Bey´in in´ikadına ait şeraiti cr.ui oidıı*u halde bazı harici-va­sıflar itibarile meşru olmayan bir bey´ide fâsid bulunmuş olur.

Meselâ: mebi´ müşteri yanında nizaa müeddi olacak surette meçhul

hıılıınc

Kezalik: semen, mali mütekavvim olmazsa veya kamilen veya kısmen meçhul bulunursa satış muamelesi yine fâsid olur.

347 - : Fâsid b.ir beyi, İle alınan mal, kabzediünce beyi, nafiz olur. Yani: o mebii bayiin sarahaten veya delaleten iznile kabzeden müşterinin onda ´tasarrufu caiz olur. Fakat o malı -müşteri kabzetmeden başkasına satsa veya icareye verse bunlar sahih olmaz.

348 - : Bir fuzuli akdin mevkufen mün´akit olması için iki şart var­dır. Birisi: akn. halinde o akde icazet verebilecek bir şahsın mevcut olma­sıdır. Diğeri de o akit, imza ve infazı kabil bulunmalıdır. Bu iki şart bulun­mazsa akit, batıl olmuş olur.

«(Malikîlere göre bir akdin v ucu de gelmesi için akitlerin mümeyyiz olmaları şarttır. Temyizden maksad, akıl sahiplerinin maksatlarına ait bir şey söylendiği zaman onu anlamak, ona göre güzelce cevap verebilmek ha­lidir. Binaenaleyh temyizden mahrum olan bir sarhoşun bey´i ve şirâsı mün´akit olmaz. Bir nevi temyize malik olan bir sarhoşun alım satımı ise gayri lâzım olarak mün´akit olur.

.Akitlerin rızaları da şarttır. Binaenaleyh cebri haram ile mükrehen vaki olan bir bey´i ve şira´ lâzım olmaz. Fakat cebri şer´î ile vuku bulan böyle bir muamele lâzım olur. ,Garimlerin alacaklarını veya müstahık olan­ların nafakalarını vermek için hâkimin icbarite vuku bulan bir bey´i mua­melesi gibi.

Kezaîik: Ammeye ait bir yolu veya camii şerifi tevsi için cebran vuku-bclan bir bey´ide bu kabildendir.

Nâsın şiddetle muhtaç oldukları taam cinsinden şeyleri ihtikâra mey­dan vermemek üzere vukubulan ikrah da bir ikrahi şer´idir.

Merhunun bey´i mürtehinin, fuzulinin bey´i mülk sahibinin rozasına mevkufen mün´akit olur.

Bir mal-, fuzulen satıldığı mecliste sahibi hazır bulunup da sukut etse hakkında bey´i lâzım ve kendisi semene müstahik olur. Semeni almaksızın bir sene sükût etse semene ait hakkı sakıt olur. Meclisi akitde hazır olma* yıp da bilâhare akdi fuzuliye muttali olsa bey´i bir seneye kadar bozabilir. Bir sene geçince semene müstahık olur. Meğerki «Hıyaze» müddeti olan on sene mürur etsin. Bu takdirde semen namına bir şey taleb edemez.

A´mamn bey´i ve şırası vesair muamelâtı -zarurete mebni- caizdir. Ancak bir şeyi mücazefeten = toptan alıp satması caiz değildir. Bir de sağır olan a´mamn bu gibi muamelâtı caiz olmaz. Çünkü kendisine bir şe­yi ne işaretle ve ne de tavsif ile bildirmek kabil olamaz- Şerhi Muhamme di Hırsı. Haşİyei Kasım. Haşiyei Âliyyiiadevî.)

Şafülerce de bey´i ve şiranın sıhhati için şunlar şarttır: (1) : Akitler, reşid olmalıdırlar. Binaenaleyh mahcur olanların bey´i ve şirâsı sahih değildir.

(2) : Akitler, haksız yere mükreh bulunmamalıdırlar. Binaenaleyh mük-rehin akdi sahih olmaz. •

(3) : Mebiin ve semenin aynileri şer´an tahir olmalıdırlar. Binaenaleyh müskiratın, hınzırların, meytelerin, muallem olsalar da kelblcrin satılma lan sahih olmaz.

(4) : Mebiden intifa´, şer´an kabil olmalıdır. Binaenaleyh haşeratı x? menfaatleri olmayan sair hayvanları satmak sahih değildû´.

(5) : Bayi, büyük bir Jsülfete düşmeksizin mebi´i teslime kadir bulun­malıdır. Binaenaleyh âbik köleyi, gaspedilmiş bir malı, kaçmış olan bir ku şu satmak sahih değildir. •

(6) : Akitler, ma´kudu aleyhin maliki veya malikinin vekili veya velisi bulunmalıdır. Binaenaleyh fuzulinin bey´i ve şirası batıldır. Maamafih bey´i fuzuli, İmam Şafiînin kadîm kavline göre mevkuftur. Bu kavil, delil cihe­tinden daha kuvvetlidir.

(7) : Akitler, ma´kudu aleyhe ya aynini görmek veya vasfını, miktarım İşitmek suretile âlim olmalıdırlar. Binaenaleyh semenlerini ayrı ayrı tayin etmeksizin iki şeyden, meselâ: iki libastan birini satmak batıldır. Velevkı kıymetleri müsavi olsun Tuhfetülmuhtac.)

(Hanbelîlere göre de bir bey´i ve şıranın sıhhati için şöylece yedi şart vardır:

(1) : Akitler reşid olmalıdır. Binaenaleyh mecnunun, sekramn, nainıin. velisi tarafından mezun olmayan sefihin ve mümeyyiz çocuğun satışları sa­hih değildir.

(2) ; Akit;er, akde razı olmalıdırlar. Binaenaleyh haksız yere mükreh olanın bey´i sahih olmaz.

(3) : Mebi´ mal olmalı, yani: menfaati her halde -hacet ve zaruret za­manında olsun olmasın- mubah olan bir şey bulunmalıdır. Bu mal, ayan i-e menafiden camdır. Binaenaleyh hamrın, kelbin, meytenin bey´i sahih değildir.

(4) : Bayi, akit zamanında mebia malik olmalı veya onu satmaya mu 2un bulunmaİKİır. Binaenaleyh fuzulinin bey´i sahih değildir. Velevki bu tasarrufta bilâhare icazet verilsin.

(5) : Mebiî´ akit esnasında teslime kudret bulunmalıdır. Binaenaleyh âbıkı, şarid =* kaçmış deveyi, denizde veya havada bulunup kolaylıkla el­de edilemiyecek balığı ve kgşu satmak sahih değlidir. Bunlar madum hük-mündedirler.

(6) : Semen ile müsemmen, akit halinde veya akitten biraz evvel akit­lerce ya müşahede veya tavsif suretile malûm bulunmalıdır. Binaenaleyh meçhulü bey´i ve şira sahih değildir.

(7) : Akit müneccez olmalıdır. Binaenaleyh muallak olan bir beyi ve şîra sahih olmaz. «Bu malı sana gelecek ayın ihtidası olunca sattım» veya «falan razı olursa sattım» denilmesi gibi. Çünkü bey´i ve şira´ bir akdi muavazadır.) Akdi muavazanın muktezası ise mülkü akit ânında naklet­mektir. Şart ise bu nakle manidir.

«Inşaallah sattım» veya «kabul ettim» denilmesi, mubayaanın sıhhati­ne mâni değildir. Neylülmearib. Keşşafülkına´.)

«(Eimmei selâaeye göre bey´i i´âsid İle bey´i batıl bir mânadadır. Her fâsid olan akdi bey.´i batıl, her batıl olan akdi bey´i fâsiddir. .Velhasıl Şartlarından veya rükünlerinden biri muhtel olan bey´i, fâsiddir, batıldır. Bunların hepsi de haramdır. Nasırı bunlardan içtinabı vacibdir. Eunezahi-

bülarbaa.)

Fakat İbn-i Rüsdün beyanına nazaran imam Malike göre fâsid bey´ile* rin bir kısmı haram değil, mekruhtur. Nitekim ileride beyan olunacaktır.

(Zahirîlere göre de her bey´i fâsid, batıldır. Bu halde mebi, bayiin mül­künde bakidir. Ona müşteri malik olmaz. Onu kabzedecek olsa kendisine zamanı gasb ile mazmun olur. Semen de kabzederse bayi üzerine mazmun olur. Bu bey´i zamanın uzaması, pazarların tagayyürü, metaın bozulması, bayi ile müşterinin vefatı tashih edemez. Nitekim Allahu Taalâ: buyurmuştur. Elmuhallâ.) [31]


Bey´in Nevilerinin Hükümleri :




349 - : Bey´i mün´akidin hükmü, mülkiyettir. Yani: bu bey´i ile. müş­teri mebia, bayi de semene malik olur. Şöyle ki: bey´i mün´akıt, bir nafiz bey´i sahih ise fühal mülkiyeti ifade eder. Bir bey´i fâsid ise indelkabz ve bir bey´i mevkuf ise indelicaze mülkiyeti müfid olur.

350 - : Bey´ batıl, asla, yani: ne fÜhal ne de badelkabz velicaze hü­küm ifade etmez. Binaenaleyh müşteri, bayiin iznile mebü kabzetse ele ona malik olamaz. Belki mebi´ yanında emanet kabilinden bulurîmuş olur, taaddisi bulunmaksızın telef olsa müşteriye zaman lâzım gelmez. Şayed müşteri böyle bey´i batıl ile satılmış olan bir malı bayiin izni olmaksızın kabzederse gâsıb hükmünde bulunur.

351 - : Bey´i fâsid, indulkabz hüküm ifade eder. Yuni: müşteri bjyiıı» sarahaten veya delâleten iznile mebii .kabzedince ona malik olur. Bu hal­de mebi, müşteri yanında telef olup aynının reddi müteazzir bulunsa müş­teriye zaman lâzım gelir. Velevki taaddisi ve taksiri bulunmamış olsun. Şöyle ki, Mebi´ misliyattari ise mislini ve kıyemiyattan ise yevmi kabzdaki kıymetini müşterinin bayia vermesi icabeder. Kabz zamanına itibar olunur. Zira zaman ile sabit olur. Şayed müşteri evvelce bu mebi için bir semen vermiş, ise onu bayiden geri alır. Ve eğer semen, müstehlek ise mislini tazmin edebilir.

352 - : Bey´i fâsidde feshe bir mâni bulunmadıkça bayi ile müşteriden her birinin bey´i feshetmeğe hakkı vardır. Fakat feshe bir mâni tahakkuk ederse fesh olunmaz.

1 Meselâ: nebi´ müşterinin elinde telef olsa veya müfteri onu itlaf etse veya başkasına bey´i sahih ile hıyarattan âri olarak satsa veya hibe ve tes­lim etse artık feshe imkân kalmaz.

. Kezalik: mebi", hane olup da tamir olunmak veya arsa olup da üzeri­ne ağaç dikilmek gibi bir suretle müşteri tarafından mebia -bir" şey ilâve edilse veyahut mebi, buğday olup da öğüdülerek un edümek gibi mebiin ismi değişse fesih .hakkı kalmaz. Bu suretlerin cümlesinde bayi, mebiin mislini ve kıyemiyyattan ise yevmi kabzında ki kıymetini müşteriye tazmin ettirir.

353 - : Beyi fâsid, fesh olundukta eğer bayi, semeni kabzetmiş ise onu müşteriye red edinceye değin müşterinin mebii hapis etmeğe hakkı olur.

354 - : Bey´i, nafiz, fithal, hükm ifade eder. Yani: bayiin semene müş­terinin de mebi´e malikiyetini müfid olur. Binaenaleyh badelakid v el kaba bayiin semende, müşterinin de mebide tasarrufları sahih ve nafiz olur.

355 - : Nafiz ve lâzım, yani hıyarattan âri olan bir bey´de bayi ile müşteriden hiçbirisi diğerinin rızaaı olmadıkça bey´den dönemez.

Fakat gayri lâzım olan bir bey´de muhayyer oîan taraf, bey´i fesih ede­bilir. Bayi ile müşteriden her ikisi birden muhayer olsalar bu fesih hakkı ikisine de sabit olur.

356 - : Mevkuf olan bir bey´i kavlen veya filen icazet verilmekle hü­küm, yani mülkiyet ifade eder. Ve bunu akit vaktine müzaf olarak ifade etmiş olur. Binaenaleyh mevkuf beyi´de akjtden sonra, icazetten evvel me bide husule gelen ziyade bayia ait olmayıp müşteriye ait bulunur. Satılan bir kısrağın tayı gibi.

Bey´i fuzuliye icazet,, yeni bir akit değildir. Belki sebk eden bir akdin nefazına engel olan bir ilişiği kesmektir.

357 - : Fuzuli bir bey´de mal sahibi veya vekili yahud velisi ve velisi yoksa vâsiyyi muhtarı veya vasiyyi mensubu icazet verir ise beyi nafiz olur, vermezse münfesih bulunur.

Eğer fuzuli, icazet verecek şahıs için muhayyerliği şart etmiş olursa beyi, indelicaze nafiz olursa da lâzım olmaz. Lâzım olması, muhayyerliği İskata bağlı bulunur. Maamafih bey´i fuzulide icazetin sıhhati için dört §ey garttır. Onlar da icazet zamanında bayii fuzuli il* müşterinin ve müclz olan mal sahibi ile mebiin kaim almasından ibarettir. Bunlardan biri bulun­madı mı, meselâ mebi* telef olmuş bulundu mu artık icazet caiz olmaz. Bey´i, münfesih olur. Fakat semenin bekası şart değildir. Çünkü semen, malların mübadelesine vasıtadır, zimmete taallûku sahihtir. Bundan muka^ yaza suretile yapılan bey´i fuzuli müstesnadır. Çünkü bunda iki bedelden, yani mebi ile semenden her biri min cihetin semen, min cihetin mebi´dir.

358 - : tiey´i mukayazada bedeleynin ikisi de mebi hükmünde oldu ğundan bunlarda mebiin şeraiti muteberdir. Birisi telef olsa artık icazet caiz olmaz. Hattâ teslimleri hususunda münazaa´ vuku bulsa mütebayiatm ikisi birden teslim ve tesellüm ederler.

«(imam Malike göre fâsid beyiler iki kısımdır. Bir kısmı haramdır. Me bi, meveud ise bayia reddetmek icabeder. Ve eğer telef, olmuş ise veya kendisinde noksan veya ziyade husule gelse veya müşteri başkasına satsa veya rehin verse »rtık reddi icubetmez. Belki müşteri, mebiin kıymetini bayia verir. Bir kısmı da mekruhtur. Bunlarda ziyade veya noksan veya telef veya başka bey´i terhin ve teslim btılundu mu sahih olur, kıymetin: vermek icabetmez. Hattâ fâsid bey´ilerin bazılarında kerahet pek hafif ol­duğundan bunlar, mücerred kabz ile sahih olur.

(îmam Şafiîye, göre bey´i fâsidde mebi´ meveud olunca bayia reddi icabeder. Başkasına satılması, rehin verilmesi gibi tasarruflar, mebiin fevt olması sayılmaz, reddine mâni olmaz. Bidayetülmüctehid. [32]


Bey´i Sarfa Dair Bazi Meseleler :



359 - : Bey´i sarf, şeraiti dahilinde caizdir. Yani: semeniyet için ya radılmış olan şeyleri biribirile satmak, başka tâbir ile semeni semen ile bey´i suretile mübadele etmek sahih olur. Bunlardan her ikisi ya bir cins­ten bulunur, altını altın ile satmak gibi, veya başka cinslerden bulunur. Al tın ile gümüşü mübadele gibi.

360 - Altının ve gümüşün satışlarında hususî üç şart vardır. Birincisi: Bayi ile müşterinin bir arada bulunarak icab ve kabulde bu­lunmalarıdır.

ikincisi: Bayi ile müşteri, biribirinden bedenen ayrılmadan evvel bede-leyni, yani mebi ile semeni el ile veya cebe bırakmak gibi bir suretle kab-zetmelidirler. Kabzetmeden ayrıhrlarsa riba vücude geleceğinden bey´i, fâ­sid olur. Yalnız bedeleynin tahliyesi kâfi değildir.

Üçüncüsü: bey´de hıyarı şart ve tecil bulumamalıdır. Çünkü bunlar, kableliftirak kabza mânidir, Bunlar ile akit fâsid olur. Binaenaleyh altın ve­ya gümüş ile müzeyyen bir kılıcı veya bir levhayı veresiye olarak ne altın, ile ve ne de gümüş ile satmak caiz değildir. Çünkü bu satış, bunlardaki ziy­net makamında bulunan aitın veya gümüş hakkında bir bey´i sarf demektir. Sarfta ise tecil caiz değildir. Bu tecil akdi ifsâd eder. Mebsut.

361 - : Altın ile altın veya gümüş satıldığı zaman kableliftirak iki be­delin kabzı lâzım ise de fülus denilen nukud, gümüş veya altın mukabilinde satılsa bu, sarf kabilinden olmayacağı cihetle bedeleynin iftiraktan evvel kabzı lâzım gelmez. Belki iki bedelden birinin kabzı kifayet eder.

362 - : Bey´i sarfta bedeleyn, meşkûk nukud qlabileceği gibi gayri meş­kûk altın ve gümüş de olabilir.

Kezalik: biri meşkûk, diğeri gayri meşkûk da olabilir. Nukud aitın ile altından masnu´ bir bileziği almak gibi.

363 - : Altın altın ile veya gümüş gümüş ile satıldığı zaman miktarları­nın veznen müsavi olması ve iftiraktan evvel tekabuz bulunması lâzımdır. Biri diğerinden .adeden değü, veznen fazla olur veya kabz bulunmadan mec­lis duğıhrsa satış muamelesi, lûsid olur.

364 - : Allın ile´gümüş biri biri mukabilinde mücazcluten ve mutumu-laten satılabilir. Meselâ: on dirhem sıkletindeki bu- altın, yüz dirhem ağır­lığındaki bir gümüş parçası mukabilinde satılabilir- Eıverirki kablelifliral; kabz bulunsun..-

Meselâ bir dinar ile iki dirhem mukabilinde iki dinar ile iki dirhem sa­tın almak caizdir. Çünkü dirhemler dinarlara, dinarlar da diıhemlere mu­kabil bulunmuş olacağından cinsiyet bulunmamış olur. Elverirki kableîifti-rak tekabuz bulunsun.

365 - : Nakidler akid ile teayyün etmediği cihetle henüz mecüsi akid dağılmadan gösterilmiş olan bir nakid yerine misli verilse yine akid sahih olmuş olur.

Kezalik: bh- kimse, borcu olan meselâ: bin kuruş mukabilinde medyunu­na bir dinar satıp o dinarı medyuna teslim etse sahih olur. Bununla takas vücuda gelir. Böyle sukut eden bir deynde ise riba bulunmaz. Dürrülmuhtar.

366 - : Gümüşle tezyin edilmiş bir kılıç veya gümüş kaplı bir kab, ha­lis bir gümüş mukabilinde satın alınsa bakılır: Eğer bu gümüşün miktarı, o tezyinattan vezince ziyade ise bey´i caiz olur. Fakat bu miktar, o tezyina­ta müsavi veya ondan az veya meçhul işe caiz olmaz, batıl olur..

Kezalik; altından mamul inci veya elmas ile murassa´ olup da incilerin veya elmasların kendisinden tecridi zararsız kabil olmayan bir ziynet malı hakkında da hüküm böyledir. Fakat imam Züfere göre bunlardan hangisi­nin altını daha çok olduğu bilinmese de yine bey´i sahih olur,

Bir de Imam-ı Züre ile Safiîye göre muavazat kabilinden olan akitler­de nukud, tayin ile teayyün eder, binaenaleyh bir bey´in semeni olarak ta­yin edilen nukıjd, zayi veya bilistihkak zaptedilse bu iki zata göre bey´i batıl olur. Mebsuti Serehsî Dürrümuhtar.

366 - : Nukuddan sayılan bir şey, cinsinin gayri bir nakid ile satılınca yalnız meclisde takabus icabeder, iki bedelin biribirine müsavi olması meş­rut bulunmaz.

Meselâ: bir aded yüzlük altın ile on aded gümüş mecidiye satın alınsa akit meclisinde bunların kabzedilmeleri lâzım gelir. Aralarındaki veznen ziyadeliğe bakılmaz.

Kezalik: Bir kimse, meselâ: bir altını on beş dirhem gümüş mukabilin­de satın alıp da bu altını bir dirhem rıbh ile, yanı on altı dirhem gümüşe sa­tacak olsa caiz olur.

367 - : Altın ve gümüşten başka kendilerinde riba cari olan şeyler, te-kabuzun vücudu itibarile değil, mümaseletin lüzumu itibarile altın ve gü­müş menzÜesindedirler.

Binaenaleyh muayyen^ bir demir kütlesi, kendi miktarında bulunan diğer muayyen bir demir kütlesi mukabilinde filhal satılabilir. Eftiraktan evvel kabz edilmeleri lâzım gelmez. Çünkü nukud, akit ile taayyün etmediği haldo bunlar teayyün ederler. Bunlarda derhal kabza hacet yuktur. Fakat birinin miktarı diğerinden fazla olursa riba tahakkuk edeceğinden bey´len caiz ol­maz. Bir cinsten olan sair mevzunat hakkında da hüküm böyledir. Amma de­mir i!e bakır veya buğday ile arpa gibi cinsleri müttehit olmayan mevzu-naüan ve mekilâttan iki şey, biribiri mukabilinde .satılsa yalnız kabz lâzım gelir. Miktarlarının müsavi olmaması, bu bey´in sıhhatine mâni olmaz. Hin-diyye. Dürer.

368 - : Demirden, • tunçtan mamul kablar = evanî, teamüle mebni âdeten adediy´yattan sayılır. Bunlarda riba cereyan etmez. Binaenaleyh bun­lar biribiri mukabilinde keyfe mayeşâ, satılabilir. Fakat bu gibi kabların vezn ile satılmaları müteamil bulunursa bunların kendi cinsleriie yalnız mü-tesavi vezinde bulunmak suretile satılmaları caiz olur. Başka türlü olmaz.

369 - : Akitler, bedii sarfta kablelkabz tasarrufta bulunamazlar. Bina­enaleyh bunlardan biri bedeli sarfı daha kabzetmden başkasına satamaz, hi­be veya tasudduk edemez. Edecek olsa sarf muamelesi, batıl olur. Dürrüi muhtar.

«(Eimmei selâseye göre de beyi sari", şeraiti dahilinde meşrudur. Ma­liki kitaplarında bu bey´a «müratala» deniliyor ve «Bir nakdi kendi misii´e veznen satmaktır» diye tarif olunuyor. Hanbelî kitaplarında da «Tesarüf» denilmekte ve «Cinsleri müttehit olsun olmasın nakdi nakit ile satmaktır* diye tarif olunmaktadır.

´(Malikîlere göre hey´i sarfta İki bedelin akit ânında kabzedümesi şart­tır. Bu kabz, meclisi akdiıı sonuna kadar devanı etmez, biraz tehire uğrarsa bey´i sarf, batıl olur. Fakat böyle biri biriie mübadele edilecek altınlardan veya gümüşlerden birinin diğerinden ccveci elması, bu muamelenin cevazı­na mâni değildir.

Bir de kılıç´gibi, mushafı şerif gibi u´tmla veya gümüşle müzeyyen bir şey, altın ile veya gümüş ile satıldığı takdirde mebideki altının veya gü­müşün kıymeti semen olan altının veya gümüşün üçte birinden ziyade olma­malıdır. Yani: mebideki altın, semen olun altının nihayet sülüsüne müsavi olmalıdır. Ondan ziyade olmamalıdır! Kezalik: mebideki gümüş, semen olan gümüşün üçte birinden fazla bulunmamalıdır. Ziyade bulunursa sarf mua melesi caiz olmaz.

(Hanefîlere ve Şafiîler ile Hanbelîiere göre bey´i sarfta "kabzın âhırı-meclise kadar tehiri, sarfın sıhhatine mâni değildir. Hattâ akitler, biri ora­da bulundukça, velevki beraberce yürüsünler meclis, tebeddül etmiş sayıl maz.

(imam Şafiîye göre kılıç gibi, mushafı şerif gibi altın ile müzeyyen şey­lerin altın ile ve gümüş ile müzeyyen şeylerin gümüş ile mubayaası asla sahih olmaz. Çünkü altının veya gümüşün satışlarında meşrut olan muma-selet, bunlarda meçhuldür.)

(iki kimseden her biri diğerine karşı medyun bulunsa, meselâ: birisi­nin zimmetinde diğerine bin kuruş borcu olduğu gibi diğerinin zimmetinde de ona iki yüzlük altın borcu bulunsa bunların arasında sarf muamelesi caiz nudir?

Bu hususta eimmei kiram arasında ihtilâf vardır. Şöyle ki: îmamı Aza­ma göre bu sarf muamelesi sahihtir. Borçların zamanları hulul etmiş ol1 sun olmasın, imam Malike göre eğer borçların zamanı hulul etmiş ise bu sarf muamelesi sahih olur. ve illa olmaz. îmam Şafiîye gelince; ona göre tediye zamanları hulul etmiş olsan olmasın bu borçlar arasında sarf muame­lesi caiz olmaz. Yani: bunlar biribirile mübadele edilemezler. Çünkü gaib bir şey diğer bir gaib şey mukabiinde satılmış olacaktır. Halbuki mevcud - nâçiz bir nakit, gaib bir nakid mukabilinde satılmaz. Artık iki gaibin biri mukabilinde satılmıyacağı evleviyyette kalır. Buna karşı Malikıler diyorlar ki: Tediye zamanları hulul eden borçlar, mevcud sayılır. Artık borç, borç mukabilinde satılmış olmaz. (Bidayetülmüctehid.) [33]


Kar2a = Borç Almaya Dair Baz! Meseleler:




370 - i´-Kârz muamelesi meşrudur. Şöyle ki; misliyattan olan bir mali biiâhare mislini´almâk üzere başkasına borç vermek caizdir, ve yerine mas­ruf olan bir ikraz, bazı zevata göre sadakadan efdaldir.

Binaenaleyh mevzunat, ve mekilât ve adediyyaü mütekaribeden ibaret olan misliyyatta karz muamelesi cereyan eder. Fakat kıyemiyyatta cereyan etmez. Çünkü Ödüne verilecek böyle bir mâlın mislini red ve iade müteaz-zirdir.

371 - : Karz muamelesi: «Şu malı ikraz ettim, karz aldım, istikraz et-´ .tim, borç. verdim, borç aldım» gibi lâfzlar ile akid edilir. Borç verene muk-

riz, borç alana müstakriz, borç vermeğe ikraz, borç almaya ve istemeye de istikraz denir. Karz tâbiri is& lügatte katı = kesmek mânasındadır.

372 - : Karz muamelesi, müdayene muamelesinden ahastır. Şöyle ki: Her karz "= ödüne, bir deyndir, bir borçtur. Fakat her deyn, bir karz bir ödüne değildir. Meselâ: bir kimseden bin kuruş^ ödüne almak, bir karz ve aynı zamanda bir deyndir. Fakat satılan veya icareye verilen veya gasp edilen bir şeyin bedeli olup zimmete taallûk eden bir alacak ise bir deyn­dir, bir borçtur, fakat karz değildir.

373 - : Her deyn hakkındaki tecil, muteberdir, lâzimürriayedir. Fakat, karz hakkındaki tecil, muteber değildir.

Me»elâ: bir kimse, semeni bir ay müeccel olmak üzere sattığı bir malın semenini bir ay bitmedikçe müşteriden almaya müstahık olamaz. Fakat bir ay müddetle ikraz ettiği bir parayı daha ay dolmadan isteyebilir. Çünkü ,karz her ne kadar intihaen bir muavaza ise de bidayeten iaredir, fahrî bir yardımda*. Mukrız, bir müteberrı´dır. Artık mukrıza tecili ilzam etmek te­berru mevzuuna münafidir. Velhasıl bu tecile - vadedilmiş ise - riayet edilmesi mendub,, ahlâkan lâzım ise de hukukan lâzım değildir. Mebsut. DümÜmuhtar.

374 - : Kıyemiyyattan olan bir şey hakkındaki istikraz muamelesi, fâ siddir. Binaenaleyh bir kimse, bir şeyi karzı fâsid ile istikraz ve kabz etse ona bey´i fâsid ile satın almış olduğu bir şey gibi malik olur. Artık ondan intifaı1 * halel olmaz, sahibine red etmesi lâzım gelir. Fakat bunu başkasına satacak olsa bu satış muamelesi, helâl olmamakla beraber sahih olur. Bu halde müstakrizin mukrize o malın kıymetini vermesi icab^der. İstikraz edilen bir hayvanın başkasına satılması gibi.

375 - : Bir kimse karzı caiz ile kabzettiği şeye malik olur, mukrıza bunun mislini vermekle mükellef bulunur. Bu istikraz edilen mal, mevcud bulunsa da bunun aynini mukrıza iade etmek icabetmez.

Bu mesele, İmamı Azam ile imam Muhammede göredir. Fakat imam Ebu Yusufa göre, bu mal, mevcud olunca mukrıza bunun aynını vermek icabeder. Müstakriz, bunun yerine mislini veremez.

376 - : AUınmtgümüşün ve et, ekmek gibi sair mevzunatm ödünç ve rilmeleri sahih olduğu gibi buğday, arpa, pirinç gibi mekilâtın ve."cev.|z, yumurta gibi madudatı mütekaribenin ödüne verilmeleri de sahihtir.

imam Ebu Yusufa göre ekmeği veznen, istikraz caizdir, adeden caiz de­ğildir, îmam Muhammede göre ise adeden istikrazı caizdir. Çünkü bunda teamül ve halka suhulet vardır. Her iki kavilde müftabih görülmüştür.

Unun veznen istikrazı mütearif olunca istihsanen caiz olur ve illâ kıy metini ödemek üzere sulh olmak.gerektir. Eti de veznen ödüne almak caiz­dir. Hindiyye.

377 - : istikraz edilen râic fülus = karışığı galib akçe kâsid olup çarşı ve pazarda tedavül etmez olursa imamı Azama göre yine misli red olu­nur. Kıymetini vermek icabetmez. Fakat îmam Ebu Yusufa göre yevmi kabızdaki kıymetini vermek lâzım gelir, imam Muhammede göre de son re-vacda bulunduğu gündeki kıymetini vermek icabeder. Fetva da bu veçhi­ledir. Çünkü kesad sebebile semeniyet vasfını kaybetmiş olduğundan artık aynını, kabz edildiği veçhile red, müteazzir olmuş olur. Reddülmuhtar.

378 - : istikraz edilmiş olan mevzunatın veya mekilâtın kıymetleri, bilâhare esarın galasına veya saireye mebni artsa veya eksilse imamı Aza­ma göre yine misillerini reddetmek icabeder. imam Ebu Yusufa göre ise yevmi kabzındaki kıymetlerini vermek lâzım gelir. Fetva da bu veçhiledir.

379 - : Bir beldede buğday, arpa gibi matu´mattan bir miktar şey is­tikraz etmiş olan kimseye mukriz başka bir beldede tesadüf edip de bu ala­cağını istese imam Ebu Yusufa göre istikraz yapıldığı beldede istikraz gü­nündeki kıymeti ne ise onu ödemek lâzım gelir, imam Muhammede göre de bu husumet gününde istikraz yapıldığı belde kıymeti ne ise onu vermek icabeder.

Meselâ: Erzurumda ikraz edilen yüz kile buğday, îstanbulda talep edil­se imam Muhammede göre bu talep günü Erzürumdaki kıymeti ne ise onu medyunun vermesi iktiza eder, Yoksa mukriz, bu buğdayı almak için müs-takriziahp Erzuruma götüremez. Müstakriz buna mecbur değildir.

380 - ; Yukarıdaki mesele veçhile bir kimse, bir beldede ucuz bulu­nan matumattan bir miktar şey istikraz edip de mukriz ile pahalı bulunan diğer bir beldede buluşsalar, mukriz, imamı Azama göre bunu almak için müstakrizi tevkif edemez. Belki o şeyi istikraz edilen beldede İta´ etmek üzere müstakrizden kefil alabilir. Reddülmuhtar-

381 - : Bir, kimse mevzunat veya mekilât kabilinden olan bir miktar meyve Ödüne alıp da mukriza emsalini vermeden münkati olarak nâsın el­lerinde kalmasa mukriz, bu meyvelerin yeniden yetişeceği zamana kadar beklemeğe mecbur olur. Meğer ki kıymetlerini vermek üzere iki taraf razı olsun:

382 - : Bir beldede meşkûk altın veya gümüşün adeden tedavülü mıi tearef olunca orada bunların adeden istikrazı caiz olur. Çünkü vezinleri müsavidir. Hattâ imam Muhammedden nakil olunduğuna göre dirhemlerin sülüsü gümüş sülüsani bakır* olup nâs arasında adeden alınıp verilse bunları adeden ödüne vermekte bir be´is bulunmaz. Fakat bunlar, nâs arasında vez nen mütedavil bulunsa adeden istikrazları, caiz olmaz.

Kezaük: dirhemlerin sülüsani gümüş, sülüsü bakır veya yansı gümüş, yarısı bakır olsa istikrazları yalnız veznen caiz olur. Velevki nâs arasmda tedavülleri adeden müteamil bulunsun, Hindiyye.

383 - : Bir deyni, medyunun gayrisine satmak veya bu deyn mukabı Ünde medyundan başka bir kimseden bir mal satın almak, batıldır.

Meselâ: bir kimse, zeydin zimmetindeki bin kuruş alacağını Amra sa­tamaz. Ve bu borç mukabilinde Amrdan bir şey satın alamaz. Çünkü beyi mütekavvim mal üzerine varid o!ur. Bir şahsın zimmetindeki bir alacak ise başkası hakında mütekavvim bir mal olamaz. Ve dain alacağını ne zaman alıp müşterisine veya kendisinden mal aldığı şahsa teslim edeceğini bilemez.

Fakat imam Züfere göre nasıl ki dainin alacağı borç mukabilinde med­yundan bir mal´satın alması sahihtir. Medyunun gayrisinden alması da sahihtir. Çünkü bu iştira, o borca taallûk etmez. Bu borç istifa edilemezse s bayi, alacağını müşteriden alır. Bu borç, semeniyyette taayyün etmiş bu: lunmaz. Şüreyh ile ibrahim Nehaî´de bunun sıhhatine kail olmuşlardır

Mebsutı Serehsi.

384 - : Bir kimse istikraz etmiş olduğu şeyi mukrizden satın alabilir. Velevki o şey, elinde mevcud bulunsun. Eîverirki semen, meclisi ak idde

mukrize -verilsin.

Meselâ: bir kimse borç almış olduğu on kile buğdayı peşin on liraya satın alsa bu, imamı Azam ile imam Muhammede göre her halde sahih olur. O buğday ister mevcut olsun, ister olmasın. Fakat imam Ebu Yusufa göre borç ahnan şey, mevcud değilse bu iştira caiz olur. Mevcud olduğu takdirde ise lâyık olan, caiz olmamaktır. Çünkü müstakriz o şeyi istihlâk etmedikçe ona malik olamaz ki misli zimmetinde sabit olsun. Artık bu iştira, zimmetteki bir şeye, meselâ: buğdaya izafe edilince maduma izafe edilmiş olur ki bu, caiz değildir. Bu meselenin aksi de mervidir. Reddülmuhtar.

Hindiyye.

385 - : Bir vasi, yetimin malını ne kendi nefsi için ve ne de başkası için borç veremez. Çünkü ikraz, bir teberrudur. Yetimin malı ise teberrua mütehammil değildir. Mebsut.

386 - : Bir kimse, mahcur, yani: ticarete gayri mezun bir çocuğa ve­ya matuh bir şahsa bir şey ikraz edip onlar da bunu istihlâk etseler zamin olmazlar. Çünkü bul bir vedia mesabesindedir. Çocuğu istihlâke teslit sa­hih ise de üzerine zamanı şart kılmak batıldır. Fakat imam Yusufa göre zamin o´urlar. Sahih görülen de budur. Fakat, o şey, bunların elinde telef oîsa bilittifak zamin olmaziar. Mebsut. Dürrülmuhtar.

387 - : ikraza ve karz alınan malı kabza tevkil, sahih ise de istikraza tevkil, sahih değildir. Binaenaleyh vekil olan şahsı, kendisini bir resul mev-

.kiinde gösterecek borcu müvekkili namına yaparsa müvekkili borçlu olmuş olur. Fakat borcu kendi nefsine izafe ederek, meselâ «Bana şu kadar meb­lâğ ödüne ver» demiş bulunursa borç kendi namına mün´akit olur. Artık aldığı meblağı müvekkiline vermeyebilir.

Şayed istikraza tevkil ediien şahıs, istikraz ettiği malı kabz ve müvek­kiline tealim ettiğini iddia, müvekkili ise teslimi inkâr etse o malı bu vekil zamin olur. Böyle istikraza memur olan şahıs, karz aldığı malı âmirine, tes­lim hususunda tasdik edilemez.

388 - : Müteaddit kimseler, bir zattan bir miktar mal istikraz edip bu malı içlerinden falan şahsa vermesini teklif etmekle mukriz, o veçhile teslimde bulunsa bu tesellüm eden şahıstan ancak hissesini isteyebilir. Mü­tebakisini diğer medyunlardan talep eder: Bu şahıs ise burada karzı teba kişini diğer medyunlardan talep eder. Bu şahıs ise burada karzı kabza ve­kil bulunmuş olur. Hindiyye.

389 - : Bir kimse, bir sahsa ikraz elmi§ olduğu meselâ: bin dirheır. mukabilinde bir kefil alıp da sonra o kefil ile on dinar üzerine musalahada bulunup bu dinarları kabzetse sulh, sahih olur. Bu halde kefil, bu dinar­lar mukabilinde medyunun zimmetindeki bin dirheme malik olmuş uîaca ğından bu dirhemleri ondan alabilir. Çünkü cinslerin ihtilâfına mebni bu, bir mübadele meselesidir.

Fakat o kimse, kefil ile yüz dirhem üzerine musaîahada bulunsa kefil, medyuna - mekfulün anhe ancak bu yüz dirhem ile müracaat eder. O kim­se, ise mütebaki dokuz yüz dirhem ile medyuna müracaat eyler. Çünkü bu muamele,, bir mübadele, değildir. Belki kefili kefaletten ibradır. Kefilin be­raet i ise asilin beraetini icabetmez. Mebsut.

390 - : Bir kimse, bir zata mektup yazıp mekiııbu götüren şahıs i!e kendisine borç olarak şu kadar meblâğ göndermesini teklif o zat da bu meblağı o şahsa teslim etse imam Ebu Yusufa güre bakılır: Eğer o meb­lağ, bu kimseye isal edilmiş İse kendisi borçlu olmuş olur. Ve illâ olmaz.

391 - : Bir kimse, bir zata bir şahsı resul göndererek1 kendisi için borç olarak o resul jle şu kadar meblağ göndermesini teklif, o zat da bu meb lağı irsal etse bakılır: Eğer o kimse, bu meblağı resulünün kabz etmiş ole duğunu ikrar ederse onu zamin olur. Hindİyye.

392 - : Karzdan veşair düyundan sulh caizdir. Şöyle ki bir kmıse. baş kasının zimmetinde olan bir malından o malın bir kısmı üzerine suih yapa­bilir. Bununla hakkının bazısını ahz ve mazısını ıskat etmiş saydır. Artık bedeli sulhu kabz şart olmaksızın musallana sahih olur.

Meselâ: bir kimse, başkasının zimmetinde o!up halen verilmesi lâzım gelen bin kuruş alacağı mukabilinde halen verilecek veya müeccel ota fak beş* yüz kuruş veya müeccel bin kuruş üzerine sulh yapabilir. Bu bedeii sulhun derhal verilmesi icabeder. Meğer ki müslakriz ulan şahıs, bu borcu münkir bulunsun. Ö halde tecil müddetine riayet lâzım gelir, Hindiyye.

Fakat şu kadar dirhem alacağı mukabilinde şu kada,- müm-e! dinar üzerine suih yapamaz. Çünkü bedelde nesie bulunduğu cih:t:o rihn muame­lesi olmuş olur. Bu bedeli mecliste kabz lâzımdır.

Kezalik: şu kadar dirhem müeccel bir deynden onun deıhal verilmek üzere yarısı mukabilinde sulh, sahih değildir. Çünkü bunda da riba vardır. Ecelden i´tiyaz haramdır. Dürer. Eddürülmuhtar.

393 - : Düyundan tamamen veya kısmen ibra1 sahihtir.

Binaenaleyh dain, medyuna hitaben «Sen bana sendeki bin kuruş ala -ağımdan beş yüz kuruşu yarın eda et, mütebaki beş yüz kuruştan beri ol­mak üzere» deyip medyun da kabul ve beş yüz kuruşu muayyen günde ed ı etse beş yüz kuruştan beraet husule gelmiş olur. Fakat o günde eda bulun mazsa borç olduğu gibi kühr.

Şayed böyle yarın tediye- edilmek gibi bir vakitle tevkıt bulunmazsa beş yüz kuruş, verilsin verilmesin mütebaki borç sakıt olmuş olur. Çünkü bu, bir ibrâ-i mutlaktır.

Kezalik: ibra lâfzı takdim edilerek «Sen zimmetindeki alacağımın ya­rısından berisin, yarın, mütebakisini bana vermek üzere» denilse beraet hâsıl olur. Velev ki ertesi gün o borcun yarısı daine verilmesin.

394 - : Düyundan ibranın sarahaten şarta tâ´lıki. batıldır. Binaenaleyh bir deyn, sarahaten şarta tVlîk edilerek şajt ile takyid

edilmezse, meselâ: «Bana şu kadar kuruş verirsen zimmetindeki alacağım­dan beri ol» denilirse bu ibra´ sahih olmaz.

395 - : Bir sebepten mün´bais bir deyn, bir kaç kimse arasında müş­terek olsa bunlardan biri bu deynden bir miktarını kabzedince diğer şerik­ler de dilerlerse buna iştirak ederler ve dilerlerse hisselerüe borçluya mü racaatta bulunurlar.

Şeriklerden biri hissesinin bir miktarından medyunu ibra etse, müteba­ki deyn, hisselerine göre taksim olunur.

Meselâ: iki şahsın bir kimsede müsaviyen iki bin kuruş alacakları ol­duğu halde bunlardan biri medyuna beş yüz kuruşunu bağışlasa mütebaki bin beş yüz kuruşun yalnız beş yüz kuruşu kendisine ait olup bunu isteye­bilir. Mütebaki bin kuruş ise diğer şerike ait bulunur. Dürrümıjhtar.

396 - : Bir kimsenin bir çok kimselere borcu olup malı bunlara kifa­yet etmediği halde bunlardan ikisinin borcunu tamamen veya kısmen öde-se diğer alacaklılar buna müdahale edemezler. Fakat vefatıhda veya gıya­bında veya ilânı iflâs ettiğinde hâkim marifetile borçlar* tesviye edilecek olursa malı borçlarına tir nisbet dahilinde taksim ve tevzi olunur. Bezza-ziyye Ali Efendi fetvas*.

397 - : Karzda vesair düyunda havale caridir.

Binaenaleyh bir kimse bir beldede .bir şahsa bir miktar nukud ikraz edip de sonra bu nukudu o şahsın yazdığı mektup ile giderek bir beldede diğer bir şahıstan istifa etse caiz olur. Veievki kendisine, p nukudun daha ciyadı verilsin. Elverir ki bu ciyadm verileceği aralarında meşrut olmasın.

Maamafih böyle borç verilecek şeyin başka bir beldedeki bir şahsa ha­vale edilmesi akdi müdayene esnasında meşrut olmamalıdır. Meşrut olursa keraheten1 hâli olmaz. Çünkü bunda mukriz için faide vardır. Yoldaki mu­hatarayı bertaraf etmiş olur. Mebsut. Havale bahsine müracaat.

398 - : Mukriz için bir meşrut, nef´i ealıb olan her hangi bir karz muamelesi haramdır.

Meselâ: bir kimse ikraz ettiği bin kuruş mukabilinde bin ikiyüz kuruş alacağını ş?rt koşsa bu şart lağv olur. Buna riayet lâzım gelmez. O kimse­nin bu ziyadeyi alması helâl olmaz.

Kezalik: bir kimse bir şahsa meselâ: bin kuruş verip bunun başka bei dede kendisine verilmesini şart koşsa bu şarta riayet icabetmez. Çünkü bun da mukriz İçin karz edilen şeyin nakli külfetinden kurtulmak veya mahfu-ayetini temin etmek gibi bir menfaat melhuzdur.

Fakat mustakriz, dilerse mukrize bir şey ikram edebilir. Elverir ki bu ikram meşrut olmasın ve borç mukabilinde böyle bir ikram, meselâ bir he­diye itaesı mütearef bulunmasın. Yoksa iyiliğe karşı iyilik etmek insaniyet

şiarıdır. Bir hadisi şerifte de sizin hayırlınız borcunu

en güzel ödeyen in izdir) buyurulmuştur.

399 - : Bir kimse bir şahsa hitaben «Bana şu kadar meblâğı borç ver, arazimi sana ariyet vereyim, borcumu ödeyinceye kadar onu ekiver» dese de bu veçhile müdayene muamelesi yapılsa, bu, kerahatten hâli olma?:. Muhit.

400 - : Mustakriz üzerine bir muamelei şer´iye zımmlnda bir rıbh ii-ramı sahih ise de cumhuru fukahaya göre kerahatten hâli değildir.

Şöyle ki: bir borç almayı temin için bir malı değerinden yüksek bir fi­yatla almak caiz ise de kerahatten hâli olmaz.

Meselâ: bir kimse, çarşı ve pazarda bin kuruşa satılacak bir malı sat­mak için bir şahıstan veresiye olarak bin iki yüz kuruşa aba bu bir satış muamelesi olarak sahih olur. Fakat bu muamele, bu malı satıp semenim almak ve bu suretle borca girmek maksadına müstenid olduğu cihetle ke-rahatten hâli değildir.

Kezalik: bir kimse, bir şahsa meselâ bir sene müddetle bin kuruş ik­raz ve ribh ilzamı maksadiyle yüz kuruşluk bir kitabım da o şahsa bir se­ne veresiye olmak üzere iki yüz kuruşa satsa beyi, sahih olur. Badehu o şahıs bu kitabı zeyde hibe ve teslim, zeyd de mukriz olan kimseye hibe vs teslim etse bu hibe de sahih olur. Artık mustakriz, bu hibeden dolayı ken­disine evvelce ilzam edilen iki yüz kuruşu vermekten imtina edemez. Ma-amafih bu muamelede âmmeye göre kerahatten nalı görülemez.

Kezalik: bir kimse bir şahsa meselâ: bin kuruş nakden ikraz edip yüı kuruşluk bir malını da ona üç yüz kuruşa satsa o da bu malı yüz kuruşu zeyde satsa zeyd de yine yüz kuruşa o kimseye satsa bu satışlar, sahih olur. Çünkü bunlar bir beyi ve şira´ mahiyetindedir. Bu maksatla olan bey´a, «Bey´i ıyne» denir. Bu suretle müstakrize iki yüz kuruş ribh ilzam edilmiş olur. Maamafih bu muamelede kerahatten hâli değildir. Hattâ bazı zevata göre bu muamele, haramdır, ber riba meselesidir.

Fakat bu muameleler, imam Ebu Yusufa göre caizdir. Ve bunlar bir emri hayra hizmet- için yapıldığı, ve ayrıca bir bey´i ve şira mahiyetinde bulunduğu cihetle memduhtur. Ribadan kurtulmak için bir mahlas-i şer´-İdir. Bunlar nef´i calib bir ikraz muamelesi değil, belki menfaati celbeden birer bey´i meselesidir. Akitler, başka´ başka mahiyetleri haiz olduğundan bir akdin ı&eşru olmamasından diğerinin de meşru olmaması iktiza etmez. Vakıa karzı hasen, yani; mukrıza ait menfaatten âri, rızayı ilâhiye müs­tenit bir karz muamelesi pek müstahsendir. Fakat her zaman bu yüksek insanî vazifeyi ifa edecek zâtlar bulunamaz. Artık nâssın ihtiyacını tehvin için böyle bir mahlas-i şer´îye müracaat, azimet tarikine münafi olsa da ruhsat tarikine muhalif olmaz.

Fethülkadirde deniliyor ki: Böyle bir muamelede kerahat yoktur. Şu kadar varki, bu, hilâf-ı evlâdır. Çünkü bunda karzı hasen suretile yapıla­cak bir birr-ü ihsandan i´raz vardır.

Hattâ deniliyor ki: mustakriz, mukrizden satın aldığı bîr mah hariçte başkasına noksan fiyatla satsa da bu mal bilvasıta mukriza avdet etmese bu, bir «Bey´i ıyne» sayılmaz. Bunda biiittifak kerahet yoktur, imam Ebi Yusufun sevab gördüğü de bu suretle olan bir satış muamelesidir. Çünkü Mukrizin bu maldan fazla alacağı semen, veresiye sattığı için bekliyecegi müddete tekabül eder. Müstakrize bu malı karzı hasen suretile vermesi ise mendubdur.. Yoksa kendisine vâcib değildir. Artık bu muamele, bir bey´i ıyne olmaz ve illâ her beyi muamelesi, bir bey´i ıyne olup mekruh ulmak lâzım gelir.. Mebsut. Dürrülmuhtar. Ali Efendi fetvası.

401 - : Usulü dairesinde ilzam edilmeyen bir ribh lâzım gelmez. Bina­enaleyh bir kimse bir şahsa ikraz etmiş olduğu meblağ mukabilinde ribh, ilzam etmemiş ise, o şahıstan bilâhare ribh = faİ2 namile bir şey İsteye­mez. Hattâ bir mütevelli, vakfın parasından ribh, ilzam etmeksizin ikraz etmiş olduğu meblağ için de müstakrizden ribh namına bir şey almaya ka­dir olamaz. Ali Efendi.

402 - : Müdayene, hususunda kitabet ve işhad mendubdur.

Şöyle ki; bir müddet için yapılan bir borç, bir kâtibi adil tarafından ya­zılmalıdır. Ve ehemmiyetlice bir şey ise ona laâkal ile kimseyi şahit de tutmalıdır. Bu kitabet ve ishad, ammei fukahaya güre mendubdur. Kur´an-ı mübinin bu husustaki emri vücub için değil, nedb içindir, bu bir emr-i ih­tiyatîdir, memduhdur. Fakat bir kısım fukahaya göre bir borcu yazı ile tes-bit etmek vacibdir. Atâ, ibn-i Nahaî, ibn-i Güreye, Muhammed ibni Ceriri taberî bu cümledendir.

«(Malikîlere göre de karz, esasen mendubdur. Fakat bazan vâcib olur. ihtiyacından helak olacak bir kimseyi bu ihtiyaçtan kurtarmak için yapıla­cak karz = ödüne verme gibi. Bazen de mekruh olur. Malında şüphe bulu­nan veya alacağı parayı haram yere sarf edeceğinden korkulan bir şahsa yapılacak karz gibi. Bazan da haram olur. Bir cariyeyi kendisine nikâhı he­lâl olan bir kimseye ikraz gibi ki şeddi zeria´ bakımından bu ikraz,´ caiz olmaz.

Malikîlere göre karz, mekilâtta, mevzunatta sahih olduğu gibi uruzda, hayvanatta da sahih olur. Fakat hanede, bostanda, nefis cevherde, maden topraklarında sahih olmaz.

Malikîlere göre karz yoliyle olan bir borcu, kendisine müsavi veya ken dişinden vasfen efdal ve ayni cinsten madud bir şey ile Ödemek caizdir. Bu borcun müddeti hulul etmiş ise -diğer taraf razı olunca - kadren veya vasfen ekal olan ile ödemek de caizdir. Fakat adeden ekal olan böyle bir borcu adeden ziyade olan ile ödemek caiz değildir.

Meselâ: adeden alınıp verilmesi mütearef olan on mecidiye borç yerine on bir mecidiye verilemez.

Kezalik: veznen ekal olan "bir borcu, zamanı hulul etmiş olsun olmasın, kendisinden veznen zaid olan ile ödemek caiz´değildir.

Meselâ: yüz dirhem ağırlığındaki bir miktar gümüş borç yerine ynv. dirhem ağırlığındaki bir gümüş verilemez. Meğer ki ziyadeiik pek cüz´î olsun.

Kezalik: bir kimse, zimmetinde meselâ; bir sene müddetle bin dirhem alacağı olduğu bir şahıs ile an ikrarın peşin sekiz yüz kuruş üzerine sulh olsa bu caiz olmaz. Çünkü müddet İçin iki yüz kuruş verilmiş olur. Halbuki eceller müddetler mukabilinde itiyaz caiz değildir.

Malikîlere göre nukuda ait iki deyn arasında takas İcrası caizdir. Şöy­le ki; iki kimseden her biri diğerine karşı karzdan veya mebi1 esmanından veya biri karzdan, diğeri mebi´ veya icare bedelinden veya başka bir şey­den .dolayı medyun bulunsa bakılır. Eğer bunların borçları vezn veya adet itibarile. ve sıfat, yani; altın ve gümüş gibi nev´îyet itibarile müttehid bu Umursa bu takas sahih olur. Bu iki borcun tediye zamanlan ister hulul et­miş olsun ve ister olmasın.

Bu borçlar sıfaten muhteiif oldukları, meselâ: Nevileri muhtelif olup biri altın diğeri gümüş, olsa veya nevileri müttehid olduğu halde biri cey-yid, diğeri redi bulunsa bakılır. Eğer her iki borcun tediye zamanı hulul etmiş ise takas yine caiz olur. Fakat tediye zamanları hulûî etmemiş veya birininki hulul ettiği halde diğerininki hulul eylememiş olsa bu takas caiz olmaz. Çünkü, bu bir sarf muamelesi olur. Sarfın sıhhatinde ise her iki be­delin makbuz olması lâzımdır. Şerhi Kebir. "Şerhi Muhammedi Hirşi.

imam Malike göre karzda tecil muteberdir. Çünkü o, mecliste kabzı ik­tiza etmeyen bir semen, bir ücret mahiyetindedir. Mebsutı Serehasi.

Şafiîlere göre ikraz; bedelini reddetmek üzere bir şeyi bir kimseye temlik etmektir. Bu, satış gibi icab ve kabul ile mün´akit olur. Ve kabulür icaba muvafakati lâzım gelir. Binaenaleyh mukriz meselâ: «Bin kuruş ik­raz ettim» dediği halde mustakriz beş yüz "kuruş kabul etse sahih olmaz.

Kendisinde selem carî olan her şeyde ikraz muamelesi de carî olabi­lir. Ancak bir şahsa nikâhı helâl olacak bir cariyeyi ikraz caiz değildir.

Karzda kefalet ve rehin caridir. Binaenaleyh mukriz,. mustakrizden kefil veya rehin alabilir. Bu suretle alacak tahtı temine alınmış olur.

Medyun, kabz ile karz aldığı şeye malik olur. Diğer bir kavle göre on­da mülkü izale edecek bir tasarrufta bulunmadıkça ona malik olmuş olmaz.

Maamafih o şey müslakrızın mülkünde bulundukça mukriz bunu ondan ay nen istirdat edebilir. Esah olan budur. Çünkü mukriz, o şeyin telefi takdi­rinde bedelini ister, artık mevcud olan aynım evlâ bittank isteyebilir.

Mustakriz de bunu mukrize istesin istemesin red edebilir.

Mukrize nef´i celbedecek bir ikraz muamelesi haramdır. Meselâ: Muk­riz, redi bir para yerine ceyyid bir para vermek şartile ikrazda bulunsa

sahih olmaz.

Kezalik: mukriz, bir müddet müeccel olmak şartile ikrazda bulunabi lir. Eğer bu tecüden dolayı mukriz için bir faide, sahih bir maksat melhuz değilse ikraz, sahih olur. Tecil şartına bakılmaz. Fakat mukriz için zengin olan mustakriz vasıtasile malını muhafaza eitirmek gibi bir sahih garaz bu İunsa esah olan kavle göre bu ikraz ukdi fâsid olur. Çüukü bunda mukrt/ için cerri menfaat vardır. Tuhfetülmuhtae.

(Hanbelilere güre de karz, bir malı onunla intifa´ edip bedelini red edecek kimseye irtifaken - istifadesi için vermektir. Satılması sahih olun her şeyin borç verilmesi de sahihtir. Bundan rakikier müstesnadır. Bunlar erkek olsunlar, olmasınlar kimseye borç verilemez.

Mukriz teberrua´ ehil olmalı, borç verilecek mal da mikdaren ve vas­fen malûm bulunmalıdır.

Karz akdi, kabul ile tamam, kabz ile lâzım olur. Artık mukriz bunu is­tirdat hakkına malik olamaz, kendisi için filhal bedel sabit olur. Çünkü mukriz kendi rızasiyle ondaki hakkı mülkünü bir akdi lâzım İle izale etmiş­tir. Meğer ki müstakrizin iflâsına hükmedilsin. O zaman elinde mevcut olan ödüne malı mukriz istirdat edebilir.

Mukriz, alacağını tecile mecbur değildir. Fakat tecil etmiş ise bu bir -vaad mahiyetinde bulunur. Artık lâyık olan buna vefa etmektir. Fakat ba­zı fukah´aya göre bir deyn, karz olsun olmasın, tecil edilince ona riayet lâ­zım olur. Çünkü = müminler, yaptıkları şartlara riayetkardırlar.) Hadisi şerifinin umumiyesi bunu gösterir.

İstikraz edilen şey, kitap, libas gibi uruzdan mütekavvim bir şey ise bu­nun vakti kabzmdaki kıymetini mukrize vermek lâzım gelir. Buğday ve dir hem gibi mekilâttan veya mevzunattan olunca da mislini vermek icabeder.)

(Hanbeliîere göre suların da keyl - ölçmek ile ikrazı sahihtir. Hattâ îmam Ahmetten rivayet olunduğuna göre bir kavm arasında müşterek olan bir su menbaındaki nöbetleri ödüne vermek caizdir. Elverir ki o menbalar-daki su niahdud, ne kadar çıktığı malûm bulunsun.

Meselâ: bir kimse diğer iki şahıs ile müştereken mutasarrıf oldukları bir menbadaki Çarşanba gününe ait nöbetini, arazisini sulamak üzere bu ık: şahıstan birine ikraz, o şahıs da kendisine ait Cuma nöbetini buna mukabil o kimseye itâ etse sahih olur. Çünkü karz verilen suyun mislini red müm­kün bulunmuştur. Fakat böyle bir menbadan her gün ne kadar´su çıktığı bilinmezse bu ödüne verme kerahatten hali olmaz.

Menafiin karzı sahih değildir. Çünkü bu, mahud değildir. Maamafih ba z\ zâtlara göre caizdir, iki insanın biribirine birer gün çalışmaları gibi ve iki insanın birbiri hanesinde birer müddet oturmaları gibi.

Mukriz, müstakrize hitaben: «Eğer ben ölürsem sendeki aiacağım sana helâl olsun» dese bu, bir vasiyet olarak sahih olur. Fakat «Eğer sen ölür sen sendeki alacağım sana helâldir» dese sahih olmaz. Çünkü bu, şarta muallak bir ibradır, ibranın şartı ise muallâk değil, müneccez olmaktır.

Mukriz için menfaati celbeden her.haramdır. Müstakrizin mukrizi hane sinde meccanen veya az bir ücretle oturtması veya ona hayvanını ariyet vermesi, veya aldığı şeyden daha hayırlısını tediye etmesi gibi. Fakat müs takriz, bir şart´ve teamül olmaksızın mehaza iyiliğe karşı bir iyilik olmak üze re borcunu daha hayırlı, daha ziyade bir halde Ödese caiz olur.

Müstakriz, borcunu mukrize her hangi beldede olursa olsun Ödemek is­teyince niukrizin kabulü lâzım gelir. Çünkü bunda mukrize bir zarar yok­tur. Meğer ki vereceği yerde emniyet bulunmasın, veya borç ahnan şeyin nakli masrafa muhtaç bulunsun. Neylülmearib. Keşşafülkına1)

Zahirîlere göre karz muamelesi, eşyai ribeviyyenin hepsinde vesair te­mellük edilmesi ve mülkten çıkarılması caiz olan şeylerde caridir. Bunla rın hiçbirine riba dahil olmaz. Bir vecih müstesna ki, o da ikraz edilen şey­den ekseri veya ek,alli veya ecvedi veya ednayı iştirat etmektir. Böyle bir iştirat, eşyai ribeviyye hakkında ribadir, sair eşya hakkında da kitabullâh-ta bulunmayan bir şart olduğu için batıldır. Karzın müeccel olup olmamasj caizdir. Fakat mukrizin bu ecele riayeti lâzım gelmez. Bu zimmette hâldir, sahibi bunu ne vakit isterse mukrizden alabilir. İmam Malike göre ise mus takriz, ikraz ettiği şey ile intifa edebileceği kadar bir müddet geçmedikçe mukriz, bu şeyi isteyip alamaz. Bir kimsenin bir şahıs yanında karz, beyi, selem cihetinden veya herhangi bir cihetten bir miktar altın veya gümüş, veya sair ribevi eşyadan ve saireden bir malı bulunsa, bu müeccel olsun, ol­masın, o kimse için bu malın yerine başka bir mal almak asiâ helâl olmaz. Bunu almak, merdud, mefsuh bir muameledir. Bunda gasb hükmü cereyan eder. Elmuhaİla.) [34]


Ribaya Dair Bazı Meseleler:




403 - : «iki malın birbirile mübadelesinde bir taraftan ivaza mukabil olmaksızın verilen fazla miktar bir ribadır. Bir muavaza ve mübadelede meşru´ miktarı mütecaviz olan fazlalığa riba denildiği gibi «lyne» de denilir

Med ile «Riba» nema bulup artmak ve yüksek yere çıkmak manasına­dır. Irba1 da bir şeyi´ nemalandırmak, arttırmak demektir.

Meselâ: bir kimse on mıskal ağırlığında bulunan bir altını on buçuk miskal ağırlığındaki bir altınla peşin veya veresiye olarak mübadele etse riba bulunmuş, olur.

404 - ; Ribâ şer´an haram olup iki kısma ayrılır. Biri -îlliba i fazi» dır ki, mevzunat veya mekilât kabilinden olan şeyleri kendi cinslerile peşin olarak mütefazılan mübadele etmektir. Ağırlıkları müsavi iki altını iki buçuk altına veya iki altın ile şu kadar kuruşa fühal satıp tekabuzda bulunmak gibi.

Kezalik: Bir .kile buğdayı bir buçuk kile buğday ile peşin satıp kabzetmek gibi.

Diğeri, «Ribâ-i nesîe» dir ki, ya bir cinsten iki şeyin birini diğeri mu­kabilinde veresiye olarak satmaktır. Veya başka başka cinslerden olup vez-nî, keylî veya ziraî veya adedî olmak hususunda müttehid bulunan iki şey den birini diğeri mukabilinde veresiye olarak mübadele etmektir ki, miktar­ları müsavi olsa da yine caiz olmaz.

Meselâ: on dirhem gümüşü, on dirhem veya on bir dirhem veya dokuz dirhem gümüş mukabilinde veresiye olarak satmak -Bir riba-i nesîe- ola

cağından caiz değildir.

Kezalik: iki kile buğdayı bir veya iki veya üç kile buğday mukabilinde veresiye olarak satmak caiz olmadığı gibi iki kile buğdayı bir veya iki ve ya üç kile arpa mukabilinde veresiye olarak satmak da caiz olmaz.

Kezalik: bir metre Şam kumaşını, yine aynı cinsten bir veya iki metre Şam kumaşı veya başka cinsten, meselâ: o kadar Bursa kumaşı mukabilinde veresiye olarak satmak da caiz değildir.

Kezalik: yüz yumurtayı, yüz veya yüz yirmi yumurta mukabilinde ve­resiye satmak da bu kabildendir.

405 - : Ribayi fazlın hümetindeki illet, cins ile kadrdır. Yani: vezni-yatta vezn, keyliyata keyldir. Rİbâ-i nesîe´nin İlleti de yalnız cins, ve yal nız kadrdir. . ´ , .

Binaenaleyh cinsleri ve miktarları müttehid şeylerde ribayı fazl çere yan ettiği gibi yalnız cinsleri veya yalnız vezni, keylî, ziraî veya adedi ol­mak itibarile miktarları müttehid olan şeylerde de ribâi nesîe cereyan eder.

Meselâ bir altın aynı vezinde bir altın ile veya bir kile buğday, bir kile buğday ile potjin olarak satılsa bunda ribâ bulunmuş olmaz. Kezalik bir al­tın şu kadar gümüş para ile veya bir kile buğday bir veya iki kile arpa ile peşin olarak satılsa yine riba bulunmuş olmaz. Fakat bir altın bir altın ile şu kadar kuruş mukabilinde veya bir kile buğday, bir buçuk kile buğday veya bir kile buğday ile şu kadar kuruş mukabilinde satılsa cinsleri müttehid Şeyler arasında fazlalık bulunmuş olacağından ribâyı fazl tahakkuk etmiş olur.

Kezalik: Bir altın bir altın ile veya bir dirhem gümüşü bir dirhem gü­müş ile, veya bir kile buğday bir kile arpa ile veya btş metre kumaş, beş metre kumaş ile veya on beş adet yumurta yine on beş aded yumurta ile veresiye olarak satılsa ribâyı nesîe vücude gelmiş olur. Bu miktarlar mü-tefavit olduğu takdirde de ribâ-i nesîe tahakkuk eder. Bir faiz mukabilinde yapılan istikraz muamelesi de bu kabildendir.

406 - : Ribâ-i fazl, mezruatta ve adediyyatta cereyanetmez. Binaena leyh şu kadar metre kumaş, ondan ziyade kumaş ile veya §u kadar yumurta ondan ziyade yumurta ile peşin olarak mübadele edilebilir

Bir de ribâ-i fazl, iki üç avuç buğday gibi, bir iki elma veya ayva gibi cüz´iyatta cari olmaz. Hattâ yarım sa´dan noksan olan miktara itibar olun­maz.. Ribâmn tahakkuku için´ mi´ayi şer´inin bulunması lâzımdır. Bu cüz´i yat ise mi´yari şer´ı haricindedir.

407 - : Resulü Ekrem Sallallahu Aleyhi Vesellem Efendimiz tarafın­dan vezni olduğu bildirilmiş olan şeyler ebediyyen veznidirler. Ve keyli olduğu bildirilmiş çeyier de daima keylîdirler. Velevkİ bilâhare nâs, bun­ları başka türlü alıp versinler. Hakkında nâs bulunmayan, asrı saadette vezni mi, keylî mi olduğu bilinmeyen şeyler hakkında ise nâsm örfü mu tederdir. imamı Âzam i´e îmam Muhammed´in kavilleri böyledir, imanı Ebu Yusufa göre her hangi bir şeyin, vezni veya keylî sayılması için o za­manın örfüne bakılır.

Binaenaleyh mevzunattan olan bir şey keyl ile ve bil´akis mekilâttan bulunan bir şey vezn ile peşin olarak satılsa bunların haddizatında müsavi oldukları bilinmedikçe- bu satış caiz olmaz. Velevki bu vezn ve keyl itibarilc müsavi olsunlar.

408 - : Ribevî malların ceyyidile redisi hükümde müsavidirler.

Binaenaleyh âlâ bir buğday âdi bir buğday mukabilinde peşin olarak satılsa yine biri birine keylce müsavi olmaları lâzım gelir.

Kezalik: altın ile altın ve .gümüş ile gümüş satıldığı takdirde de cevde-te, sanata itibar olunamaz, bunlar için ayrıca bir kıymet takdir edilmez. Şu kadar var ki, meselâ; beyaz ceyyid bir gümüş, siyah ve miktarı ziyade bir gümüş ile mübadele edilip de beyaz gümüşde biraz altın veya bakır ve ya uruz bulunsa bu mübadele helâl olur. Çünkü bu takdirde siyah gümüş­ten beyaz gümüşe veznen müsavi bir miktar; tekabül eder. Siyah gümüşün zaid miktarı da beyaz gümüşteki zaid şeylere karşılık bulunur. Bu cihetle akdi mübadelede cevaz ciheti fesad cihetine tercih edilmiş olur.

«{Inıam Şafiîye göre bu mübadele yine caiz değildir. Çünkü ona göre semen ile müsemmen arasındaki inkisam, kıymet itibariledir. Bu takdirde siyah gümüşten beyaz gümüşe kendisinden ziyade isabet etmiş olur. Meb-sut-ı Serehsî.)

409 - : Altın ile gümüş daima veznidirler. Maamafih bunların kendi lerine mahsus bir vezniyeti vardır. Bunların vezni daima kendilerine mah­sus bir mikyas ve mi´yar ile tayin edilir. Artık bunlar ile sair veznîler ara­sında veznen ittihad mevcud sayılmaz. Bu cihetle bir nakid pafa mukabi­linde, meselâ: bir miskal altın veya bir. dirhem gümüş mukabilinde kendi­lerinden veznen fa2İa olan bir mal, peşin veya veresiye olarak alınabilir-

410 - : Demir, bakır, kireç gibi vezniyattan olan gayri mat´um şeyler-de kendi cinslerile peşin oiarak mütefazılan veya veresiye olarak mütesavı yen veya mütefazılan satılsa riba tahakkuk eder.

411 - : Buğday, arpa, hurma, tuz daima keylîdirler. Bu gibi mekilât tan olduğu bilinen bir şey, para mukabilinde veznen satılsa bey´i caiz olur.

Kezalik: Vezni olup semen kabilinden bulunmayan bir şey de para ile keylen satılsa yine caiz olur.

Kezalik; buğdayı ekmek ile ve ekmeği buğday ile, ekmeği un ile, unu ekmek ile mütesaviyen ve mütefazılan peşin olarak satmak caizdir. Bunlu rı biri biri mukabilinde veresiye olarak satmak, miftabih olan kavle göre caizdir. Hindiyye.

412 - : Aralarında cinsen ittihad olmıyan şeyleri biri binle peşin ota rak mütefazılan satmak caiz olduğu gibi aralarında ne cinsen ve nede kad ren -Yani: vezni, keylî, zer´î ve adedi olmak itibariîe- ittihad bulunma­yan şeyleri de biri biri mukabilinde istenildiği veçhile peşin veya veresiye olarak satmak caizdir.

Meselâ: on miskal altını kırk miskal´ağırlığındaki bir gümüş ile peşin olarak mübadele caiz olduğu :gibi bir miskal altın mukabilinde şu kadar ku maşı veya şu kadar altın veya kumaş veya buğday mukabilinde muayyen bir arsayı veya-haneyi veya bir hayvanı peşin veya veresiye olarak satın almak da caizdir.

«(.Malikîlere göre altın ile gümüşteki ziyadeliğin tahnmine illet, bunlar­daki nakdiyet ve semenîyeltir- Taama gelince; bunun hürmetindeki illet, riba-i fazl ile ribai nesie´ye göre değişir. Şöyle ki: Riba-i fazlda illeti tah-rim, bir kerre taamın kendi başına taayyüşü temine elverişli olması, ya,ni; bir insanın yalnız bununla yaşayabümesidir. Sonra da o taamın iddihare örfen salih bulunmasıdır, işte bu kabil matu´matta riba cereyan eder.

Riba-i nesîe´ye gelince; bunda da illeti tanrım, mücerred matu´miyettir Bir şey tedavi veçhile olmaksızın âdemi için taam olmaya salih bulundu mu onda riba-î nesîe cereyan eder. iddihare elverişli olsun olmasın.)

(Şafiîlere göre de ribanın illeti, semeniyet ile matu´miyettir. Yani: ga-İib ahvale nazaran insanların taamlarına mahsus şeylerden bulunmaktır. Semenin, yani: altın ile gümüşün madrup olup olmaması müsavidir- Mes­kukâttan olan altın ve gümüşde riba cereyan edeceği gibi bunlardan yapıl­mış şeylerde de cereyan eder. Semen ve nıatum olmayan şeylerde ise riba cereyan etmez.)

(Hanbelîlere göre de ribanın tahrimine illet vezn ve keyldir. Bu husus ta matum ile gayri matum az ile çok müsavidir. Binaenaleyh en az miktar altın veya gümüşte riba bulunabileceği gibi iki üç avuç miktarı buğday ve ya arpa arasında da bulunabilir. Ceviz, yumurta, hıyar, karpuz, kavun. Portakal gibi adediyyatta ise riba cari değildir.)

(Zahirîlere göre riba, yalnız bey´ide, selemde ve karzda caridir. Bey i ile selemdeki riba yalnız buğday, arpa, hurma, tuz ile altın ve gümüşten ibaret olan altı şeyde cereyan eder. Karzdaki riba ise her şeye şâmildir. Şöyle ki: bîr şeyi ikraz helâl olmaz ki onun mukabilinde o cinsten veya. başkasından daha çok veya daha az bir şey mukrıza red edilsin- Belki ik raz edilen şeyin nevinden ve miktarından tam mislini red etmek lâzım ge lir. Çünkü karz, yalnız ayni neviler arasında cari olur, fazla, noksanı riba bulunur. Riba ise ekber-i kebairdendir. Eşyai ribeviyyeden her biri, kendi nevile müsavi ve peşin olarak mübadele edilebilir. Ziyadesile veya veresi ye olarak mübadele edilemez. Velevki aralarında nefaset itibarile fark bu lunsun. Meselâ: bir kile buğday, yine bir kile buğday mukabilinde peşin olarak satılabilir. Bunlardan birinin kabzı velev tarfetülayn teahhur etser riba vücude gelir, ebediyyen mefsuh olur, gasb hükmünde bulunur. Fakat eşyai ribeviyyeden her nevi diğer nevi mukabilinde peşin olmak şartile is­tenildiği vech üzere toptan veya vezn ile satmak caizdir. Birinin diğerinden fazla bulunması zarar vermez- Meselâ altını gümüş ile, buğdayı arpa ile yeden biyedin ~ peşin olarak satmak caizdir. Velevki aralarında veznen fazlalık bulunsun. Fakat, buğdayı, arpayı, hurmayı veya tuzu altın veya gümüş ile peşin veya veresiye olarak satmak caizdir. Bunlarda veznen mü­savat aranmaz. Çünkü bunların ibahası hakkında nas varid olmuştur. Bir altın, gümüş ile veya başka bir şey ile mahlut, memzuc bulunsa bunu vez­nen o miktar veya ondan ziyade veya noksan bir altın ile satmak helâl olmaz. Meğer ki altını tahlis edilsin.

Gümüşü gümüş ile satmak hususunda da hükm böyledir.

Kezalik: Bir atın, gümüşten başka bir §ey ile beraber veya o şey ılu mahlut bulunsa bunu gümüş ile peşin olarak satmak caizdir, veresiye sat mak caiz. değildir. .

Kezalik: bir gümüş altından başka bir şey ile beraber veya mahlut bu lunsa bunu altın ile peşin olarak satmak caizdir- Veresiye satmak caiz değildir.

Şâir eşyai ribeviyyede de bu hükm caridir. Meselâ: buğdayı hurma ile beraber arpa mukabilinde peşin olarak satmak caizdir, veresiye caiz değil­dir. Çünkü bir hadisi şerif de: - Bu ribevi sınıflar muhtelif olunca bunları peşin olmak üzere dilediğiniz veçhile satınız) buyurulmuştur.

Dinarlar, dirhemler megşûş olunca bunların biribirile mübadeesinde veznen müsavat aranmaz. Meselâ mağşuş olduğu zahir olan iki dirhemi yine mağşuş olduğu beliren bir altın ile satın almak caizdir. Elverir ki akit, altındaki karışık bakırın gümüşe, gümüşteki bakırın da altına karşı­lık olmak üzere yapılsın.

Riba, iki yabancı kimse arasında cari olabileceği gibi köle ile seyyidi arasında da cari olur. Çünkü köle de mala malik olabilir, lîbn-i Ömer de buna kaildir- Ibn-i Abbasa göre köle ile seyyidi arasında riba cari olmaz Zira köle mala malik olamaz. -imamı Azam, imam Şafiî, Süfyan-i Sevrİ de buna kaildirler. Müslim ile zimmi, müslim İle harbî iki zimmi arasında da riba cari olur. Elmuhallâ.) [35]

kucukhavva82
Tue 22 November 2016, 08:47 pm GMT +0200
selem maddesimi bulamadım :(((