- Beyazıt Meydanında Yakılan Kitap

Adsense kodları


Beyazıt Meydanında Yakılan Kitap

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
reyyan
Wed 13 July 2011, 06:33 am GMT +0200
Dün Bugün Yarın


Eylül 2010 141.SAYI


Sadık ILGAZ kaleme aldı, DÜN BUGÜN YARIN bölümünde yayınlandı.

Beyazıt Meydanında Yakılan Kitap

Köşemizi takip eden okurlarımız hatırlayacaktır; Şubat 2010 tarihli sayımızda “Kraldan Fazla Kralcılara” ve Mart 2010 tarihli sayımızda ise “Yakın Tarihten Dalkavukluk Örnekleri” başlıklı iki yazıya yer vermiştik. Bu yazılarımızda biri Osmanlı, diğeri ise Cumhuriyet döneminden olmak u¨zere iki farklı dalkavukluk ve kraldan fazla kralcılık örneğini konu edinmiştik. Durum onu gösteriyor ki, bu tu¨rden tarihsel örneklere köşemizde yer vermeye devam edeceğiz, çu¨nku¨ tarih bu konuda bizlere fazlaca kaynak sunuyor. Böylece bir yandan toplumsal hafızayı diri tutarken, diğer yandan da anlatılan anekdotlar yoluyla tarihi ve gu¨nu¨mu¨zu¨ anlama çabamıza da bir ölçu¨de katkıda bulunmuş oluruz.

Bu ay dalkavukluk konusunda yine manidar bir örneği sizlere sunuyoruz. Konumuz, 1950’li yıllarda Beyazıt Meydanında yakılan bir kitap. Tarihçi Dursun Gu¨rlek’in “Maziye Bir Bakıver” isimli kitabında yer alan ve u¨lkemizde bir dönem kraldan fazla kralcılığın, baskı ve sansu¨ru¨n ne boyutlara ulaştığının en gu¨zel örneklerinden biri olarak
karşımızda duran bu anekdot, Dursun Gu¨rlek’in İstanbul’un Tarihî Sahaflar Çarşısı’nın kıdemli sahaflarından İbrahim Manav ile yaptığı bir sohbetten alıntı. Ku¨ltu¨r du¨nyamız adına oldukça iç acıtan olayın özeti şöyle:

“Bu¨yu¨k tarihçimiz İsmail Hami Dânişmend Bey’in dört ciltlik “İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi” adındaki muazzam
eseri, zannedersem 50’li yılların ortalarında, Atatu¨rk’ten bahsetmiyor gerekçesiyle Beyazıt Meydanında yakıldı. Bu çirkin olay o zamanlar bu¨yu¨k bir yankı yaptı. Ve ku¨ltu¨r du¨nyamızın koca bir ayıbı olarak tarihe geçti.

Yanılmıyorsam doksanlı yılların sonuna doğru bir gu¨n, İsmail Hami Dânişmend Bey’in, Beşiktaş Serencebey’de oturan eşi İclâl Hanımı ziyaret etmeye gitmiştim. Hanımefendi yan odalardan birinden getirdiği bir cam
kavanozu göstererek, “İşte İsmail Hami Bey’in yakılan kitabının ku¨llerinden bir numune!” dedi.

Bu korkunç manzara karşısında bu¨yu¨k bir dehşete kapıldım. Yakıcılara, yıkıcılara bir kere daha lânet ettim.”

Fazla söze ne hacet! Moğollar ve İspanyolların asırlar evvel yerle bir ettikleri topraklarda taş u¨stu¨nde taş bırakmayıp, milyonlarca insanı katletmeleri ve kitap yakmalarıyla u¨zerlerine yapışan barbar sıfatının örneklerine henu¨z 60 yıl önce bu topraklarda da şahit olmuş olmak ne bu¨yu¨k dram! Tarihî kıymeti oldukça yu¨ksek dört ciltlik bir
eserin, kraldan fazla kralcılığa kurban gitmesi ne hazin!

*Dursun Gu¨rlek, Maziye Bir Bakıver, Timaş Yayınları, İstanbul, 2005 Mayıs, s. 154-155.

Tabutta Yatan Öğrenci

“Yokluk yılları…” Genç nesillerin bu¨yu¨klerinden sıklıkla duydukları bir ifadedir bu. 20. yu¨zyılın başında girilen 1. Du¨nya Savaşı sonrasında altı asırlık Osmanlı cihan imparatorluğunun dağılması ve sonrasında bin bir zorlukla kazanılan Kurtuluş Savaşı, her bakımdan yorgun ve fakir du¨şu¨rmu¨ştu¨r Anadolu insanını. Uzun su¨ren savaş
yıllarında gençlerin çoğu gittikleri cephelerden dönememiş, zaten sanayisi olmayan u¨lkenin tarımsal u¨retimi de duracak noktaya gelince, bu¨yu¨k bir ekonomik darboğaza girilmiştir.

Kurtuluş Savaşı sonrası kurulan yeni devlet ise elinde yeterli sermaye ve iş gu¨cu¨ bulunmaması nedeniyle toparlanmakta zorluk yaşamaktadır. Bunun u¨stu¨ne bir de 1929 başlayıp uzun yıllar tu¨m du¨nya ekonomilerini etkisi altına alan “Bu¨yu¨k Kriz” ve 1939-45 yılları arasındaki 2. Du¨nya Savaşı eklenince, u¨lkenin ekonomik olarak du¨zelmesi daha da zorlaşmıştır.

Hayli uzun su¨ren bu dönem, Anadolu insanı tarafından “yokluk yılları” olarak özetlenmiştir. Yakın tarihi konu alan hatıratlarda bu yılları konu alan çok canlı anlatımlara rastlanır. Özellikle Anadolu’nun u¨cra köşelerinden Ankara, İstanbul gibi bu¨yu¨k şehirlere gelip, tu¨m imkansızlıklarına rağmen okumak, kendisine, ailesine, memleketine faydalı olmak isteyen birçok gencin hikâyesine de bu tu¨r anılarda şahit oluruz.

Artık okul, kitap, bilgisayar vb. gibi araç-gereçlerin sıkıntısı çekmeyen geniş bir genç nu¨fus görmek elbette gu¨zel. Fakat yeni nesillerin, ellerindekinin kıymetini daha iyi anlamaları açısından, bir dönem bu u¨lkede ne tu¨r sıkıntılar çekildiğini görmeleri de elbette faydalıdır. Bu hususta çok çarpıcı bir örnek olarak, 20. yu¨zyılın önemli ilim adamlarından Alasonyalı Hacı Cemal Öğu¨t (1887-1966)’u¨n tanık olduğu bir olaya kulak vermekte fayda var. Mehmet Akif Ersoy’un da yakın arkadaşı olan Hacı Cemal Efendi’nin anısını, yine bir ilim aşığı olan kızı Hikmet Öğu¨t Hanımefendi’den dinleyelim:

“[Hacı Cemal] Hoca efendi bir gu¨n vaaz ku¨rsu¨su¨nden inerken yanına utangaç bir delikanlı yaklaşıyor. İstanbul’a ilim tahsil etmek için geldiğini söylu¨yor. Hoca da hemen nerede kaldığını, ne yiyip ne içtiğini soruyor. Mahcup delikanlı bir camide mu¨ezzinlik yapan bir yakınının yanında kaldığını, çok sıkıntı çektiğini söylu¨yor. Bu sırada aralarında şu konuşma geçiyor: Hoca efendi soruyor:

– Evladım, yorganın var mı?

– Döşeğim yok, fakat yorganım var.

– Yavrum, döşeksiz yorganla yatılır mı?

Mahcup ve mağdur delikanlı bunun u¨zerine şu cevabı veriyor:

– Hocam, yorgan bana kâfi geliyor. Çu¨nku¨ bir ucunu altıma alıyorum. Diğer tarafını da u¨stu¨me çekip camideki bir tabutun içine giriyorum. Kapağını da u¨zerime çektim mi, içerisi sımsıcak oluyor!

Bu manzara karşısında göz yaşlarına hakim olmayan Cemal Hoca, genci derhal himayesine alıyor, iyi bir tahsil görmesi için her tu¨rlu¨ maddi desteği veriyor.”

*Dursun Gu¨rlek, Maziye Bir Bakıver, Timaş Yayınları, İstanbul, 2005 Mayıs, s. 190.


Hayat Kısa, Kitap Çok. Ne Yapmalı?


Bu soruyu pek çok kitapsever ve bilgi aşığı kendisine sormuştur. Gerçekten her konuda kitap sayısı alabildiğince fazla, ömu¨r ise hepsini okumaya yetmeyecek kadar kısa. O halde ne yapmalıyız da bu sıkıntıyı aşmalıyız? Bakınız
bu sorunun cevabını merhum Ord. Prof. Dr. Su¨heyl Ünver (1898-1986), kendisine soruyu soran tarihçi Dursun Gu¨rlek’e nasıl cevaplamış:

“Bak evladım! Hayat kısa, kitap çok. Hepsini okumaya vakit yok. Öyleyse yapılacak en iyi iş, kitap karıştırmaktır. Eğer hangi konunun, hangi kitapta olduğunu bilirsen, aradıklarını kolayca bulursun. İşte o zaman ku¨ltu¨rlu¨ adam kimliğini kazanırsın.”

*Dursun Gu¨rlek, Maziye Bir Bakıver, Timaş Yayınları, İstanbul, 2005 Mayıs, s. 161.

mevlüde06
Wed 9 December 2015, 05:38 pm GMT +0200
“Bak evladım! Hayat kısa, kitap çok. Hepsini okumaya vakit yok. Öyleyse yapılacak en iyi iş, kitap karıştırmaktır. Eğer hangi konunun, hangi kitapta olduğunu bilirsen, aradıklarını kolayca bulursun. İşte o zaman ku¨ltu¨rlu¨ adam kimliğini kazanırsın.”

güzel bir yaklaşım gerçekten.Allah razı olsun Reyyan abla bu değerli paylaşım için.