sumeyye
Sat 12 February 2011, 02:55 pm GMT +0200
3) Berzahta İnsanların Halleri Farklı Olacaktır
Berzah Âleminde İnsanlar Tabaka Tabakadır;
Bil ki: Bu âlemde insanlar sayılamayacak kadar çok çeşitli tabakalara ayrılırlar. Ancak bunlar içerisinde belirgin olanları dört sınıftır:
1. Uyanıklar sınıfı:
Bunlardan bir sınıf uyanıklık halinde olacaktır. Bunlar sözü edilen melekî güce zıt ya da uygun düşen davranışlar sebebiyle azap görecekler ya da nimetleneceklerdir. Şu âyet-i kerîmede işte bu sınıfın haline işaret olunmaktadır:
“Nefsin ‘Allah’a karşı aşırı gitmemden dolayı bana yazıklar olsun! Gerçekten ben alay edenlerdendim.’ diyeceği günden sakının.” [242]
Allah ehlinden (Ehlullah) öyle bir grup gördüm ki bunların nefisleri durgun su ile dolu havuz gibi olmuştur; rüzgar dalgalandırmamaktadır, öğlenin sıcağında güneş vurmuş ve sanki bir nur yumağı olmuş gibidir. Bu nur, ya rızayı mucip olan amellerin nurlarıdır, ya hafızada mahfuz olan şeylerin nurudur, ya da rahmet nurudur.
2. Tabiî nur ehli:
ikinci sınıf bunlara yakın olanlardır; ancak bunlar tabiî nur olmaktadır. Bunlar rüya içerisindedirler. Bizim için rüya, hiss-i müşterekte [243] (çok işlevli duyuda) gizli bulunan, fakat uyamklık halinin içine dalınmasını, onların hayaller olduğundan zühulünü engellediği bilgilerin ortaya çıkmasıdır. Uyuduğu zaman, tasvir ettiği şeylerin aynısı olduğunda şüphe etmez.
Safra mizaçlı kişi muhtemelen kendisini kavurucu rüzgarların estiği sıcak bir yaz gününde sık ağaçlı bir ormanda görür. Tam o sırada her bir yanından ateş sarar; kaçmaya çalışır fakat kaçacak bir yer bulamaz. Sonra ateş kendisini yakar ve bu şekilde büyük bir azap çeker.
Balgam mizaçlı kişi, kendisini soğuk bir kış gecesinde, dondurucu rüzgarların estiği buz gibi bir nehir içerisinde görür. Gemisini dalgalar savurur, kaçmaya çalışır fakat bir türlü kaçacak yer bulamaz ve sonunda boğulur. Böylece büyük bir azap çeker. Eğer sen insanlar üzerinde bir araştırma yapacak olsan, şunu görürsün: Hemen hemen herkes kendisi hakkında nimetlerle ya da ızdıraplarla dolu olan hadiselerin (rüyada) nasıl temessül ettiğini tecrübe etmiş olmaktadır. Bu ibtilâ hali rüyada olmaktadır; şu kadar var ki bu rüyadan kıyamet gününe kadar uyanma yoktur. Rüya gören kişi, rüya sırasında rüyasının haricî isimler olmadığını, gördüğü acı ve ızdırabm, duyduğu hazların haricî âlemde olmadığını bilmez. Eğer uyanma hali olmasaydı, bu sırra hiçbir zaman vakıf da olamazdı.
Bu (Berzah) âleminin “rüya” diye isimlendirilmesi yerine “haricî âlem” şeklinde isimlendirilmesi daha uygun ve yerinde olur.
Muhtemelen saldırgan kişi, kendisinin yırtıcı bir hayvan tarafından parçalandığını; cimri kişi, kendisinin yılan ve akrepler tarafından sokulup, sorulduğunu görür. Beşer üstü ilimlerin zevali (?) iki melek suretine bürünür ve sorarlar: Rabbin kimdir? Dinin nedir? Peygamber (s.a.) hakkında ne dersin?
3. Hayvani ve melekî güçleri zayıf olan sınıf:
Bir kısım da vardır ki, bunların hayvanı ve melekî güçleri zayıftır. Bunlar Mele-i sâfil meleklerine katılırlar. Bu katılma işi de:
a) Ya cibillî sebeplerden ötürü olur. Şöyle ki: Bunların melekî güçleri, hayvani güçleri içerisine çok az dalmakta, ona boyun eğmemekte, ondan etkilenmemektedir.
b) Ya da kesbî sebepler dolayısıyla olur. Kişi kalbî sâiklere uyarak teiniz olan amellere kendisini verir, nefsini ilhamları ve melekî parıltıları alabilecek bir seviyeye çıkarır.
Bu şuna benzer: Bazen insan erkek suretinde yaratılır, fakat tabiat itibarıyla muhannes olup, kadınlar gibi davranmaya, onların hal ve davranışlarını göstermeye meyleder. Şu kadar var ki, henüz çocukluk döneminde kadınlık şehveti, erkeklik şehvetinden ayrılıp kendisini göstermez. Çünkü çocuk için önemli olan yeme içme şehveti ve oyun tutkusudur. Dolayısıyla bu dönemde kendisinden istendiği gibi davranış gösterir; erkeklerin giyindiği gibi giyinir, kadınlar gibi giyinme şeklinde bir davranış göstermez. Ne zaman ki çocukluktan çıkar ve gençlik çağına ulaşır, o zaman içinde gizli bulunan tabiatı ortaya çıkar ve kadınlar gibi giyinmeye, onlar gibi davranmaya başlar, kendisini homoseksüelliğe kaptırır, kadınların yaptıklarını yapar, onlar gibi konuşur, kendisine kadın ismi verir... Bütün bunlardan sonra erkeklikten tamamen çıkmış olur.
Aynı şekilde insan da böyledir. Dünyada iken yeme içme, cima ve daha başka insan tabiatının ve içinde bulunduğu şartların gereği olan şeylerle meşgul olur. Ancak o, Mele-i sâfil ehline çok yakındır ve onlara doğru güçlü bir çekim altındadır. Öldüğü zaman, sözünü ettiğimiz meşguliyetler sona erer ve kişi hakiki mizacına döner ve böylece melekler arasına katılır ve onlardan olur; aynen onlar gibi ilhamlara açık hale gelir, o da diğer meleklerin yaptıklarını yapmaya başlar.
Hadiste şöyle gelmiştir:
“Cafer b. Ebî Tâlib’i, cennette meleklerle birlikte iki kanatla [244] uçan bir melek olarak gördüm.” [245]
Muhtemelen (Berzah âleminde melekleşen) bunlar, Allah’ın dininin yüceltilmesi, Allah fırkasının muzaffer olması için uğraşırlar. Belki bazıları insanların hayrına olmak üzere inerler. Bazen bir kısmı, cibillî özelliğinin bir gereği olarak bedenî surete bürünmeyi o kadar arzu eder ki, bu âlem-i misâlden bir kapıyı çalar ve oradan inen bir kuvvet, insanî ruh ile birleşir ve nurânî cesed halini alır. Muhtemelen bazıları yenilecek ve benzeri şeylere karşı özlem duyar ve bu arzusu yerine getirilmek üzere özlem duyduğu şey kendisine sunulur. Şu âyet işte buna işaret olmaktadır:
“Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanmayın! Bilâkis onlar diridirler; Allah’ın lütuf ve kereminden kendilerine verdikleri ile sevinçli bir halde Rableri yanında rızıklara mazhar olmaktadırlar.” [246]
[242] Zümer: 39/56.
[243] Görme, işitme.., gibi işlevlerin hepsini yapabilen ortak duyu. (Ç)
[244] Cafer b. Ebî Tâlib, Mute savaşında komutan olarak savaşırken bir kolunu kaybetmiş, bu defa sancağı öbür koluyla kavrarken o kolunu da kaybetmiş ve şehit düşmüştü. İki kanat, bu iki kola mukabil olarak zikredilmiştir. (Ç)
[245] Tirmizî, Menâkıb, 29.
[246] Al-i İmrân: 3/169-170.