hafiza aise
Wed 27 April 2011, 10:22 am GMT +0200
Beni Kurayza
Efendiler Efendisi (sallallahu aleyhi ve sellern), ashabıyla birlikte Medine'ye dönmüştü; silahlannı bırakmış ve oturup istirahate çekilmişlerdi . .Aişe Validemizin hücresine çekilen Allah Resülü, bir miktar su istemiş, bununla eliyle yüzünü ve başını yıkadıktan sonra da Meseld-i Nebevi'ye yönelmiş ashabıyla birlikte öğle namazını kılmıştı!
Ardından yeniden hane-i saadetlerine dönmüştü. Bu sırada kapıda, bineğinin üzerinde sanklı bir adam belirdi; zırhlan içinde kapıda durmuş, üzerindeki toz ve toprağı silkeleyerek Allah Resülü'ne sesleniyordu.
Sesi duyar duymaz yerinden fırlayan Efendiler Efendisi (sallallahu aleyhi ve sellern), adamın yanına koştu! Efendimiz'in telaşını gören
211 Bkz. Ahzab, 33/9 vd.
Aişe Validemiz de meraklanmıştı; kapının kenarına kadar gelip olup bitenleri görmek istedi. Dışarı çıkan Efendimiz, heyecanlanmıştı; zira gelen, Dıhyetü'l-Kelbi suretindeki Cibril-i Emin'den başkası değildi!
- Ya Resülullah, diyordu. Silahlarınızı bırakma konusunda ne kadar da acele ediyorsunuz! Düşman geldiğinden beri melekler olarak bizler, silahlarımızı bir kenara koymadık! Şu anda da, Hamrtıü'l-Esed'e kadar onları takip ettikten sonra şerlerinden emin olarak geri dönmekteyiz; Allah (celle celaluhü) onlara büyük bir hezimet yaşattı! A:ff-ı ilahiye mazhar olasın; biz işin peşini bırakmadan sizler niye bir kenara çekildiniz? Haydi gidiyoruz; çünkü Allah'ın Sana, Beni Kurayza ile savaş emri var; şimdi ben, yanımdaki meleklerle birlikte onların kalelerini sarsmak için onların yurduna gidiyorum; ashabını al ve Sen de gel!
Ashabına karşı merhametle yaklaşan Efendiler Efendisi, Cibril-i Emin'in getirdiği haber karşısında ümmetini düşünerek açık bir kapı olup olmadığını soracaktı:
- Ashabım oldukça yorgun; en azından dinlenmeleri için birkaç gün müsaade etsen!
- Hiç bekleme ve yürü onların üstüne! Allah'a yemin olsun ki ben, üzerlerine balyoz gibi inecek ve yurtlarıyla birlikte onların hepsini sarsacağım, diyordu Cibril. Demek ki işin beklerneye tahammülü yoktu. Zaten Cibril de, bunu söyler söylemez geri dönmüş ve yanındakilerle birlikte çoktan ilerlemeye başlamıştı.
O ana kadar gelişmeleri kapı aralığından takip eden Aişe validemiz, yeniden hane-i saadetlerine dönen Allah Resülii'ne:
- Ya Resülullah, dedi. Şu konuşup durduğun da kimdi?
- Sen onu gördün mü, diye sordu Allah Resülü ve sonrasında
aralarında şu konuşma geçti: - Evet.
- Peki kime benzettin?
- Dıhye İbn Halife el-Kelbi'ye.
- O Cibril'di; Beni Kurayza üzerine yürürnemi emrediyor!
Çok geçmeden Medine sokaklarında Allah Resülü'nün münadisi dolaşacak ve:
- Her kim, Allah ve Resülü'nü dinler ve itaat ederse, ikindi namazını Beni Kurayza' da kılsın,212 diyerek ihanet yurduna yürüyüş için Resı1lullah'ın emrini tebliğ edecekti.
Takvimler, Zilkade ayının yirmi üçünü gösteriyordu. Medine'de yine Abdullah İbn Ümmi Mektı1m vekil bırakılmış, Hendek dönüşü henüz toplanmayan sancak da Hz. Ali'ye verilmişti! Kendileri de zırh ve miğferini giymiş, silahlarını kuşanmıştı. Derken, kuyruğunun uzunluğundan dolayı Luhayf adını verdiği atına bindi ve üç bin ashabıyla birlikte Beni Kurayza yurduna hareket etti.
Yola koyulup da Beni N eccar'ın olduğu yere kadar geldiklerinde, silahlarıyla birlikte saftutup da kendilerini bekleyen iki grup müfreze ile karşılaştılar. Düşündürücüydü; Beni Kurayza üzerine yürüme haberi buralara kadar ancak gelmiş olmalıydı; peki bu adamlar ne zaman hazırlanıp da yola düşmüşlerdi! Onun için:
- Buralara uğrayan birileri oldu mu, diye sordu Allah Resı1lü.
- Evet, diyorlardı. Semerinin üzerine kadifeden bir örtü örtmüş
olarak buradan geçen Dıhyetü'l-Kelbi, bize:
- İşte Resı1lullah! Çok geçmeden burada olur, dedi ve silahlarımızı alıp da hemen yola çıkmamızı emretti; biz de bunun üzerine silahlarımızı alıp saf düzenine geçtik.
Anlatılanlar Cibril-i Emin'i işaret ediyordu ve bunun üzerine Efendiler Efendisi (sallaIlahu aIeyhi ve sellem):
- O Cibril idi; kalplerine korku salmak ve kalelerini kökünden sarsmak için onları Allah (celle celaluhü), Beni Kurayza'ya gönderdi, buyurdu.
İçlerinde Ebı1 Katade'nin de bulunduğu ashabdan bir grupla birlikte öncü kuvvet olarak ilerleyen Hz. Ali, herkesten önce varmıştı Beni Kurayza'ya. Onun gelip de Resülullah'ın sancağını karşılarına dikmesine öfkelenen Beni Kurayzalılar, ağızlarını iyice bozmuş,
212 Hatta bu emirden dolayı ashab, yolda giderken namazı kılıp kılmama konusunda ihtilaf etmiş; bir kısmı vaktin daraldığını ileri sürerek ikindi namazını yolda kılarken, diğer bir kısmı, Efendimiz'in bu beyanına istinaden Beni Kurayza yurduna ulaşmadan namazını kılmamıştı. Hatta gecikenlerden bazılan ikindi namazlarını, güneş batmak üzereyken burada kılmıştı! Ancak Allah Resülii (s.a.s.), her iki tercih sahiplerine de o gün bir şey söylememişti. Bkz. Buhari, Sahih, 1/321 (904); 4/1510 (3893); Taberani, Mu'cemu'l-Kebir, 19/79 (160)
Allah'ın Resülü ile mü'minlerin anneleri, annelerimiz, Efendimiz'in hanınılan ezvac-ı tahirata alenen küfrediyorlardı!
Gelişmeler, artık tuzun da koktuğunu gösteriyordu; yüz kızartan ifadelerdi bunlar. Ashab, duydukları karşısında, donakalmıştı; kendilerine yakışanı yapıyor ve yine de sükütu tercih ediyorlardı. Sadece:
- Aramızdaki meseleyi ancak kılıç çözer, diyorlardı. Utancından Hz. Ali, Ebu Katade'ye sancağın başında beklemesini söyleyerek hemen geri döndü ve Resülullah'ın yanına geldi:
- Ne olur, şu çirkef insanlara o kadar yaklaşma; her halukarda Allah (celle celaluhü), onlara karşılık Sana yardım edecektir, dedi. mnden anlayan İnsan Sarrafı meseleyi çözmüştü; önce:
- Niye sen Benim geri dönmemi istiyorsun ki, buyurdu. Hz. Ali, duyduklarını hatırladıkça kulaklarına kadar kızarıyordu; süküt etti. Resülullah'ın sorusuna cevap veremiyordu. Bunun üzerine Allah Resülii (sallallahu aleyhi ve sellem):
- Sanırım sen, Benim hakkımda onlardan çirkin sözler işittin, dedi.
- Evet, ya Resülullah, diyebildi Hz. Ali. O kadar utanmıştı ki bunları söylerken Allah Resülii'niin yüzüne bile bakamıyordu. Teselli yine Efendiler Efendisi'ne kaldı; şöyle diyordu:
- Şayet onlar Beni görmüş olsalardı, bunların hiçbirisini söyleyemezlerdi!
Aynı zamanda bu, gördüklerinde de bir şey diyemeyecekler anlamına geliyordu ve Allah Resülii, Hz. Ali'nin endişelerine rağmen Beni Kurayza kalelerine doğru yürümeye başladı. Kaleye yaklaştıkları sırada Üseyd İbn Hudayr, ileri çıkmış ve daha erken varmıştı; şöyle sesleniyordu onlara:
- Ey Allah düşmanları! Burada açlıktan ölünceye kadar kalelerinizden ayrılmayacağız; şu anda sizin durumunuz, ininde kıstırılmış tilkiden farksız!
Beni Kurayzalıların yürekleri ağızlarına gelmişti; adım adım ölüme doğru yaklaştıklarını görüyor, attıkları her adımda bir basamak daha çamurun içine batıyorlardı! Büyük bir korku ve tarif edilemez bir telaş içindelerdi:
- Ey İbn Hudayr, diye cevapladılar. Biz, Hazreçlilerin değil, senin müttefikleriniziz!
Bu kadar şenaatten sonra ittifakın ne anlamı olabilirdi ki! Onun için Hz. Üseyd onlara:
- Sizinle benim ararnda ne bir anlaşma ne bir sözleşme ne de bir ahit vardır, diye seslendi. Bu sırada Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellem) de yaklaşmıştı; O'nun gelişini gören ashab-ı kiram, Beni Kurayza'nın muhtemel bir tuzağına karşılık, hemen etrafım alarak kalkan gibi çevresini sarıverdiler! Biraz daha onlara yaklaşan Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellern), önce Beni Kurayza'mn ileri gelenlerine onların anladıkları dilden şöyle seslenmeye başladı:
- Allah (celle celaluhü), gazabını indirip de sizi rezil rüsva etti ve siz, hala Bana söz sayıp küfredersiniz ha!
Daha o anda değişivermişlerdi; sanki az önce Allah Resülii'ne küfredip de hammlarına dil uzatanlar onlar değildi!
- Ya Eba'I-Kasım, diye sesleniyor ve "Biz böyle bir şey yapmadık." diye de ısrar ediyorlardı. "Senin eehaletle bir ilgin olamaz ve Sen, böyle ağır sözler de söylemezdin!" diye de ilave ediyorlardı. Böylelikle onlar, böyle bir şeyi yapmış olamayacaklarım anlatmaya çalışıyor ve kendilerince inandırıcı olabilmek için Efendimiz'in faziletine sığınıyorlardı.