- Belalara sabretmek gerek

Adsense kodları


Belalara sabretmek gerek

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafız_32
Sat 23 October 2010, 12:17 pm GMT +0200
360. Gönüllere vurulan kilitlerin açılması için belalara sabretmek gerek!

Müstef'ilün, Fe'ulün, Miistef'ilün, Fe'ulün,
(c. II, 858 )

• Şu içinde bulunduğumuz vakit, pek hoş, pek değerli vakittir. Böyle hoş bir vakitte neşemizi artırmak için muhakkak şarap içmemiz gerekir. Böyle bir zarnanda can vermeli de, karşılığında bir kadeh şarap almalı.

• Fakat bizim içmek istediğimiz şarap, şu dünyada üzümden elde edilen şarap değildir. 0 ötelerin şarabıdır. Gayb aleminin küpünden gelir. Hakk aşıkarının meclisinin kurulduğu yer de yeryüzünde değildir. Gökyüzünün en üstünde, "arş"tadır.

• Mallarıyla mülkleriyle, mevkîleriyle gurura kapılan, kendilerini üstün gören insanlarla değil de, nerede bir fakir görürsen onunla oturman lazımdır.nerede bir falcı, bir cinci görürsen onlardan da uzak durmak gerektir.

• Fakir kelimesini de yanlış anlama, benim bahsettiğim fakir, yemeklere düşkün, lokma peşinde koşan fakir değildir. Benliğinden, varlığından geçerek fakir olan Bayezîd-i Bestamî hazretlerine benzeyen fakirdir.

• Tertemiz, nurdan doğan, elbette temizleri arar. Fakat pislikten doğan kişiye de pis birisi gerektir.

" Nür Süresi, 24/26. ayete işaret var.

• Cenab-ı Hakk, bazı günahkar kullarının gönüllerine kilit vurmuş, üstüne de mühür basmıştır. Bu mühürlü, bu kilitli kapıyı açmak için, belalara sabretmek gamlar ve kederler içinde çırpınmak gerektir.

" A'raf Suresi, 7/2. ayete işaret var.




361. însan, dünya sandığının içinde hapsolmuş arslan gibidir!

Müstef'ilün, Pe'uliin, Müstefilün, Fe'Olün,
(c. II, 859)

• Ne göz her gönüle yüz verir, ne padişah değersiz kişiye yüzünü gösterir.

• Ancak bizim gibi değersizlere, bayağılara karşı böyle değildir. Dikenden kurtarır da ona gül bahçesini gösterir.

• Bazen manevî kirlerimizi arındırır, bizi nüra doğru çeker götürür. Bazen eski zahitliğimizi elimizden alır da, bizi sarhoş meyhaneci haline sokar.

• 0 kölesini ne satar, ne de kimseye bağışlar. Onu pazarda satıyormuş gıbı göstererek ona bir taç, bir taht hazırlar.

• însan dünya sandığının içine hapsedilmiş bir arslan gibidir. Sandık kapanmıştır, kilitlenmiştir. 0 da kendisini yorgun ve bitkin göstermektedir.

 • Fakat günün birinde coşar, kükrer, sandığı kırar çıkar. Şimdi işsiz güçsüz görünüyor, ama insanın ne kadar güçlü olduğunu o zaman görürsün.

"İnsan dünya nîmetlerinin esiri olunca çok güçsüzdür.ayağı altına alınca güçlü olur.

• Aşk birdir, fakat şaşıların gözüne iki, dört göründüğü gibi, türlü türlü, çeşit çeşit şekillerde görünmektedir.

• Aşk yolunda her şey gül gibidir. Ama bu güller insanların gözüne diken gibi görünür. Nur, Hz. Müsa'nın ağacından, yanan (=ateş) olarak görünmedi mi?

• Bu selin sesi ab-ı hayattır. Söz yoktur, ses, söz gibi görünür.

• Gönülden bahsetmeyeceğime dair yemin etmiştim. Fakat gönül ayna gibi olduğundan içine düşenleri çaresiz göstermektedir.

 

362. Haberin var mı? Kış gitti, yaz geldi!

Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilün
(c. II. 7821

• Haberin var mı? Şehrimizde şeker ucuzladı. Yani şehrimize tatlı dilli değerli bir kişi geldi. Haberin var mı? Kış gitti, yaz geldi!

• Haberin var mı? Bahçede reyhan ile karanfil; "îş kolaylaştı" diye gülüşüyorlar.

• Haberin var mı? Bülbül yolculuktan döndü, geldi. Bahçede ötmeye başladı. Ötüşünün güzelliği ile bütün kuşlara üstad oldu.

• Haberin var mı? Bahçede ağacın dalı, kökten müjdeli bir haber aldı da ellerini sallayarak oynamaya başladı.

• Haberin var mı? Can bahar kadehiyle mest oldu da oynaya oynaya sultanın haremine geldi.

• Haberin var mı? Lale, yüzü kanlara bulanmış bir halde çıkageldi. Haberin var mı? Gül, çiçekler meclisinin başkanı oldu.

• Haberin var mı? Güzeller ötelerden geçip gelme izni aldılar da geldiler. Bağlara, bahçelere kondular, yeryüzü yeşerdi, güller, laleler, reyhanlar, çeşitli çiçekler uyandılar.

• Geçen sene kış mevsiminin korkusundan kaybolup giden yeşilin güzelleri güller, reyhanlar, şebboylar, karanfiller ve daha sayılamayacak kadar çok çiçekler, sanki kıyamet koptu da dirildiler. Bu sene hepsi de yüz kat daha güzel, daha hoş kokularla geldiler.

• Gül yüzlü güzeller ötelerden, yokluk aleminden oynaya oynaya geldiler. Bu gelişten gökyüzü memnun oldu da, onların ayaklarına yıldızlar serpti.

• Geçen sonbaharda azledilen, işten çıkarılan nergis, bu sene çiçekler mülküne başkan oldu. Gonca çocuğu da, beşikte konuşan Hz. îsa gibi yazmaya, okumaya başladı.

• Hakk aşıklarının meclisi bir kat daha süslendi. Seher rüzgarı hoş bir şekilde esmeye ve güzel kokular şarabını sunmaya başladı.

• Gönül perdesinin arkasında gizli nakışlar vardı. Bu yüzden bağlar, bahçeler, gönüllerdeki sırlara ayna oldu.

• Sen gördüğün bütün güzellikleri aynada arama da, gönlünde ara! Çünkü, "ayna" kendisi bir şekilden ibarettir. îçine düşenleri gösterir, ama kendisi cansızdır.

 

363. Aşıkın bedeni kefene sarılır, kabre konur ama, canı kefene sarılamaz.

Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilün
 (c. II, 778 )

• 0 Hoten güzelin hayali gönlümden gitmez, şekerinin tadı da ağzımdan gitmez.

• Her an uygunsuz bir iş yapar, bir kargaşa çıkarırsam, beni ayıplamayın.

Senin gönlünden onun hayali gittiyse, Allah'a yemin ederim ki, benim gönlümden gitmez.

• Kolu kanadı yandığı halde zavallı pervanenin canı, mumun alevi sevdasından vazgeçmez de şamdanın etrafında döner durur.

• Bütün kuşlar, çayırlara, çimenlere gelirler. Ağaçlara konarlar, biraz dururlar, sonra her tarafa uçar giderler. Ama, bülbül güle aşık olduğu için o, çimenlikten, gül bahçesinden ayrılmaz.

• Can kuşu ise, her an uçmak için kanat çırparsa da, dostun bakışını umduğundan ötürü bedenden bir türlü ayrılamaz.

• Hallac-ı Mansur'u senin aşkınla darağacına astıkları zaman, ipte başını tuttu, çıkarmadı. "Madem ki, dostumun ipi gönlümün boynuna geçmiştir; bundan nasıl baş çıkarırım?" dedi, seve seve canını verdi.

• Testi kırılsa da, onun içindeki su kırılmaz. Aşıkın canı da böyledir. Bedeni kefene sarılır, kabre konur, ama, canı kefene sarılmaz, kabre konamaz, o ötelere gider.

 

364. Elinde duadan başka bir şey olmayan ne yapabilir?

Fe'ilatü, Ffi'ilatün, Fe'ilatü, Fa'ilatün
(c. II, 767)



• Giizelim; cefayı bırak, kerem sahibine böyle davranış yakışmaz. Hiç kimsenin bulamadığı derdimi gör de ona derman ol!

• Çektiğim acıların haberini seher rüzgarından duyardım ama, gamından öyle bir hale geldim ki, gönlümün seher rüzgarından haberi bile yok!

• Ey saki, birazcık acele et de o kapıyı içerden kapa, kim gelirse; "Sizinle işimiz yok!" de, onu başından sav!

• Gönlünde vefa bulunmayan sevgilinin vefasına and olsun ki, bütün ömür boyunca şu anda yaşadığım gibi böyle neşeli, böyle mutlu bir an yaşamadım.

• Sen bize cansın, cihansın, bize bundan daha üstün bir mutluluk olur mu? Cihanın sonu yokmuş, yok olsun. Bundan aşıklara ne gam?

• 0 yüzde, o güzellikte kimyanın hüneri yoksa, sevgiliyle buluşma zamanında şu kara toprak nasıl oluyor da altın haline giriyor?

• Aman, ben yine sustum. Sevgiliye benim selamımı sen götür! Saygılarımı sen söyle! Ona de ki; "Elinde duadan başka bir şey olmıyan ne yapabilir?"

 

365. Zavallı pervanenin canı mumun alevine aşık!

Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilün
 (c. II, 789)


• 0 Hoten güzelinin hayali gönlümden, şekerinin tadı, lezzeti de ağzımdan gitmiyor.

• Her an coşar köpürürsem beni ayıplamayın. Senin gönlünden onun hayali çıkıyorsa, Allah'a yemin ederim ki, benim gönlümden çıkmıyor.

• Bütün kuşlar çimenlikten, her tarafa uçar giderler. Ama, gönlünü güle kap-tırmış, gönülsüz kalmış olan bülbül, içinde gül fidanlarının bulunduğu çiçeklikten bir an bile gitmez.

• Zavallı pervanenin canı mumun alevine aşık, kolu kanadı yanmadıkça şamdandan, şamdanın etrafından gitmez.

" Sadî-i Şirazî hazretleri, Gülistan'mda:

"Ey bülbül! Git, aşkı sen pervaneden öğren. 0 yandı, yakıldı, can oldu, sesi çıkmıyor"

• Can kuşu her an uçup gitmek için, kanat çırpmada. Fakat belki dost bakar, görür ümidiyle bedenden ayrılmaz.

" Bu gazel Firuzanfer'in

776 numaralı gazele nazîre gibi, ona çok benziyor.

 

366. Tebrizli Şems hazretlerine karşı duyulan sevgi ve saygı.

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Pa'ilatün. Fa'ilat
 (c. II, 757)

• Her ne kadar haset eden kişi incinirse de, sen o büyük varlığın (Tebrizli  Şems'in) vasıflarından bahset. Onun üstünlüğünu çekinmeden anlat. Zaten şu gök kubbesinin altında öteden beri haset etme huyu azalmamıştır.

• Ben dün geceyarısı kalktım, baktım ki, "gönül" yok! "Ne oldu; nereye gitti?" diye onu evin her tarafında aradım, fakat bulamadım.

• Sonra kendi evimden çıktım. Onu ev ev aramaya başladım. Nihayet zavallıyı bir yerde buldum. Orada "Ya Rabbî! Ya Rabbî!" diyerek secdeye kapanmıştı.

• Bakayım, kime kavuşmak istiyor, kime yalvarıyor diye onun yalvarışına kulak verdim. Ağlarken şunları söylediğini duydum.

• Gizli şeyler de senin önünde, aşikar olan şeyler de senin önünde. Sen her şeyi bildiğin gibi, elbette bunların her ikisini de bilirsin. Benim gizli olan seyim, şu içimdeki "sevgi ateşi"; açık olan şey de ah edişim, yalvarışım, yakarışımdır.

• Gönül, o padişahın eserlerini, vasıflarını sayıp duruyordu da, adını söylemiyordu. 0, gecenin karanlığında herkes uykudayken yalvarıp yakarmaya dalmıştı.

• 0, arada dudak ucuyla gizlice diyordu ki: "Adını söyleyemedim ama, o ad öd ağacından daha güzel kokar, kokusu her tarafa yayılır."

• Gönül diyordu ki; "Ey seven, sevilen Rabbim! Belki, bir insan bulunur da gece yarısı benim bu sözlerime kulak verir diye korkuyorum, ürküyorum.

• Birisi onun adını duyar da ona gereken saygıyı göstermez diye ödüm kopuyor. 0 güzel ada hürmetsizlik bana çok ağır gelir.

• Başka birisi adını işitir de, ona sevgi ve saygı gösterirse, bu defa kıskançlık beni yakar, yandırır." Böylece, gece yarısı yalvarıp duran gönül şaşırmış, ne yapacağını bilemez hale gelmişti.

• Derken gönüle hatiften, ötelerden bir ses geldi. "Sevdiğinin adını an, ey inatçı şaşkın, korkma, adını an, gam yeme; kimseden çekinme!

• Onun adı, senin canının muradına anahtardır. Çabuk, onun adını an! An da hemen sana kapıyı açsın!

• Gönül, haset korkusundan onun adını anamıyordu. Kapı da kapalı kaldı. Seher vaktine kadar bu hal devam etti. Derken ansızın gündüz oldu. Güneç doğdu, yüzünü gösterdi.

• Hatifin binlerce defa yalvarışı üzerine gönül, ancak "Tebriz" diyebildi. Aklı başından gitti, varlığından oldu.

• Kendinden geçince de o, efendiler efendisi Şemseddin'in, o cömertlik denizinin adı, gönlün yüzüne nakşoldu.

 

367. Bir hırsız gibi gönle gizlenen gam,
vuslat polisinin eline düştü de daragacına asıldı.

Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün
(c. II, 761)

• Seher vakti o kurnaz sevgili gül bahçesinden gelince, mest olanların naraları gül bahçesinden daha göklere kadar yükseldi.

• Yüzlerce cennet bahçesinden ab-ı hayatla sulanan, binlerce güler yüzlü gül, dikenlerin gönüllerinden başlarını çıkardılar.

• Gönüle bir hırsız gibi girerek bütün gece orada gizlenen gam, sevgilinin, vuslat polisinin eline düştü de darağacına çekildi.

• Zalimlerin elinde kalmıştık. Çok zulümler görmüş, acılar çekmiştik. Ümitlerimizi kaybetmiştik. Böyle bir durumdayken devlet gibi parlak uyanık bir gönül geldi, imdadımıza yetişti.

• Şu kirli dünyada, nefsanî arzular, maddî ihtiyaçlar peşinde koştuğumuz için, beden de can da ihtiyarlamıştı. Ona kavuşunca her ikisi de gençleşti, güzelleşti. Müşteri bulamayan, malını satamayan herkese ne de çok alıcı geldi.

• Hepiniz gönül ve dinin Selahaddin'ini görünce, "Hakk'ın sırlarından ne de şaşılacak bir güneş doğdu!" deyiniz

 

368. Onun aşk şarabı sunan iki sakî gibi olan gözleriyle
dudaklarının elinden şarap için.

Fa'ilatiü, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
 (c. II, 754)

• Güzel yüzlülerin en güzeli, güneşi, salınarak geliyor. Ona yol açın. Yüzlerinizi onun yüzünün güzelliği ile ay gibi nürlandırın.

• Onun nürlu yüzü, eskiden ölmüş, mezarlarda çürümüş kişilere bile yüzlerce can vermede, onları diriltmede. Geçip gitmiş aşıklara müjdeli dirilme haberi verin!

• Onun aşk şarabı sunan iki sakî gibi olan gözleriyle dudaklarının elinden heıan şarap için, her an; "Çok yaşa deyin.

• Onun güzel bir ovaya benzeyen yüzünde hiç görülmemiş, acaip bir kuyu kazmışlar. Aklınızı başınıza alın da o ovaya gidin! 0 kuyuya düşmek için uğraşın!

• Onun bulunduğu çadırdan gece vakti bir aydınlık, bir nür belirdi. Atlarınızın kulaklarını o çadırın kurulduğu yere çevirin!

 

369. Kendinden habersiz,
 fakat dostun yerinden haberli olan kişi ne mutlu kişidir.

Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün
 (c. II, 759)

• Sevgilim; gönlüm senin emrine uymuş, sevdana kapılmış. Senelerin yıprattığı sararmış, solmuş yüzüm, senin ayrılık gamını çeker.

• Başım yüzünün güzelliğinin mesti, gönlüm tuzak olmuş hayalini yakalamış, bırakmıyor. Gözümden dökülen inci taneleri, senin denizinin köpüklerine serpilmek ister.

• Senden aldığım bütün armağanları, senin hayaline takdim ettim. Çünkü şeker gibi tatlı olan hayalinde senin güzel yüzünün parlaklığı var.

• "Hayalin" dedim, hata ettim, yanlış söyledim. Senin hayalin başka hayallere benzemez. 0 bütün güzellikleri, sevimlilikleri senin ihsanından alıyor.

• Sadberk gülü kendini senin güzel yüzüne benzettiğinden ötürü utandı da, senin huzurunda yerlere döküldü.

• Selvi, senin boyuna benzediğini sandığından yanıldığını anladı. Suçlular gibi başını önüne eğdi.

• Dost bizimle beraber olunca, her yer oturulacak, eğlenilecek yerdir. Kendinden habersiz, fakat dostun yerinden haberli olan kişi ne mutludur.

• Eğer sen bana kapını açmazsan, ben dama çıkar, bacadan içeri girerim. Seni görüp seyreden can, ne de güzel bir candır. Ne de bahtlı bir candır.

• Ben damlara çıkarım, tuzaklara düşerim ne yapayım ki, canımın ahüsu, yalnız senin ovanda koşmak, sana av olmak sevdasındadır.

• Sus ey deli aşık, şiir söyleme! Kanlar yut! Zaten dünyanın her zerresinde senin aşkının derdi, gamı var.

 

370. Senin aşkın, bir ay yüzlü sevgili dilber kılığına girdi de geldi.

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatiin, Fa'ilat
 (c. II, 749)

• Seher vakti, gönlümü alıp gitmek için, sevgili mest olarak yanıma geldi. Ey Müslümanlar, bu mest dilberin elinden beni kurtarın. Bana yardım edin!

• Dün kalbim heyecanla çarpmakta idi. îki gözüm de seğriyordu. "Acaba! Ben kime kavuşacaktım? Gözlerim kimi görecekti?" diye düşünüp duruyordum.

• Seher vakti ben bu düşüncelerdeyken senin aşkın, bir ay yüzlü dilber kılığına girdi de bana geldi.

• Ben kim oluyordum? Dört unsur bile (hava, toprak, su, ateş) ondan mest olmuşlar; onun ateşi bana da neler eder, toprağa da, rüzgara da neler eder?

• Aşk, ondan gebedir. Bu cihan da aşktan gebedir. Bu dünya şu dört unsurdan doğdu. Fakat,unsur da aşktan doğdu.