- Bedir savaşı

Adsense kodları


Bedir savaşı

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
Hadice
Sat 15 January 2011, 08:35 am GMT +0200
Bedir Savaşı


369. Ticarî mallarla yüklü bin kadar deveden oluşan zengin kervan avını elinden kaçırmasına rağmen, Resulullah (AS) Medine’ye hemen dönmedi. Kuşkusuz, bölgedeki kabilelerle yeni ittifak anlaşmaları yapmak istiyordu. On gün kadar sonra, Mekke ordusunun gelmekte olduğunu haber aldılar. Resulullah (AS), kendi birliklerinden sayıca üç misli kalabalık olan bu düşman ordusuyla karşılaşmaya karar verdi. Muhammed (AS)’ın savaş stratejisi ve taktiği anlayışını ortaya koyduğu bu savaşın askerî bakımdan bir değerlendirmesini386 yapmaksızın sadece, düşmanın bu savaşta 70 ölü ve bir o kadar da esir vererek ağır bir bozguna uğradığını, Müslümanların kaybının ise sadece 14 şehit olduğunu ifade etmekle yetineceğiz. Bu olayla ilgili belirtilmesi gereken birkaç husus vardır. Şöyle ki: Mekkeliler Bedir’de savaş kararı aldığı zaman hemşehrileri olan Zühre kabilesi onları bırakıp gitmişlerdir.387 Burada, Resulullah (AS)’ın annesinin bu kabileye mensup olduğunu hatırlatalım. Ancak tarihçiler bu olayı barış yanlısı olan el-Ahnes ibn Şerik’in çabalarına bağlarlar. Mekke Ordusu’nda Adî kabilesinden de hiçbir kimsenin bulunmadığı göze çarpar. Kuşkusuz burada da, akrabalarından Müslüman olan Ömer’in kişisel etkisini görmek gerekir. Ve son olarak, bu savaşta Resulullah (AS)’ın sancaktarı, Abdar kabilesinden Mus’ab ibn Umeyr idi.388 Mekke’de babadan oğula sancaktarlık görevini onun ailesi üstlenmişti. Bedir Savaşı’nda da Resulullah (AS) onu bu göreve seçerek şöyle demişti: “Mekkeli müşriklerin henüz yapmadığı bu atamayı yapmak ve bu ailenin haklarını tanımak zorundayız.” Yine o sıralarda Muhammed (AS), Mekke oligarşisinde babadan oğula elçilik görevini üstlenen Ömer’den, mesajını Kureyşlilere iletmesini isteyerek, bir savaş yapılmaksızın onların barış ve güven içerisinde evlerine dönebilecekleri haberini salmıştı. Ancak onlar savaştan başka bir şey istemiyorlardı. Buna karşılık onlar da, acele ile bir mesaj götürmek üzere Muhammed (AS)’e bir elçi gönderdiler.389 Daha sonraları Resulullah (AS) H. 6 yılında Ömer’i Mekke’ye, Kureyşliler nezdinde mesajını iletmek üzere bir kez daha görevlendirecek, ancak bazı kişisel nedenlerle bu görevden affını istemesi üzerine, Resulullah (AS) görevi Osman’a verecektir. 390 Bu olaylara bakarak, Resulullah (AS)’ın Medine’de kendi kurduğu Devlet ve Hükûmeti gerçek bir Mekke Şehir-Devleti olarak gördüğü sonucunu çıkarabiliriz. Sürgündeki Hükümet statüsüne sahip olarak, hem de jure (hukukî) hem de de facto (fiilî) hükümet olma koşulları da sağlanmaya çalışılıyordu. Hatta Kur’an’ın da Mekkeli müşrikleri eleştirirken bu varsayımı desteklediğini düşünmek mümkündür:

        “Onlar Mescid-i Haram’ın mütevellileri (gerçek sahipleri) olmadıkları halde (müminleri) oradan geri çevirirlerken Allah ne diye onlara azap etmeyecek? Oranın gerçek sahip ve yöneticileri sadece takvâ sahipleridir. Fakat onların çoğu bunu bilmez.” (Enfâl: 8/ 34)

370. Bu savaştan itibaren, Kur’an’da, Müslümanların giriştiği birçok savaşta kendilerine meleklerin de destek olduğundan söz edilir (bk. Âl-i İmrân: 3/124-126, Enfâl: 8/9, Tevbe: 9/26, Ahzab: 33/9). Bu ayetlerden ilki örnek bir nitelik taşımakta ve açıkça Bedir Savaşı’na göndermede bulunmaktadır. Bazı sonuçlar çıkarmak amacıyla ayetin çevirisini aynen verelim:

        “O zaman sen müminlere şöyle diyordun: İndirilen üç bin melekle Rabbinizin sizi desteklemesi sizin için yeterli değil midir? Evet, siz sabreder ve Allah’tan hakkıyla sakınırsanız, onlar (düşmanlarınız) hemen şu anda üzerinize gelseler de Rabbiniz, özel işaretler taşıyan beş bin melekle sizi takviye eder. Allah bunu sırf size bir müjde olsun ve kalpleriniz bu sayede rahatlasın diye yaptı. Zira zafer, yalnızca mutlak güç ve hikmet sahibi Allah katındandır.” (Âl-i İmrân: 3/124-126).

371. Bedir’de düşman ordusu 950 kişiden oluşuyordu ve bu münasebetle üç ila beş bin arasında melek söz konusu idi. Allah izin verdiği takdirde bir tek meleğin bile gücünün tüm yeryüzünün altını üstüne getirmeye yetebileceği dikkate alındığında, burada olduğu gibi, çok sayıda meleğin orada hazır olması, Resulullah (AS) ve ashabının hiçbir çıkar gözetmeksizin, sadece Allah’ın rızasını gözeterek yaptıkları bu savaşların ne denli yüce ve kutsal bir nitelik taşıdığını göstermektedir. Ayette geçen “Allah bunu sırf size bir müjde olsun ve kalpleriniz bu sayede rahatlasın diye yaptı” ifadesi de aynı noktaya işaret etse gerektir.

372. Resulullah (AS), kendi âdetine (Sünnetine) uygun olarak, savaş esirlerinin âkıbeti konusunda sahabesiyle görüş alış verişinde bulundu. İleri gelen bazı kimseler tüm esirlerin boyunlarının vurulmasında ısrar ediyorlardı. Aileler arasında kin güdülmesini önlemek için de, esirlerden her birinin, onun en yakın akrabası konumundaki bir Müslüman tarafından öldürülmesini istiyorlardı. Ancak Resulullah (AS) bu öneriyi geri çevirip, belli bir kurtulmalık (fidye) ödedikten sonra salıverilmelerini öneren Ebû Bekir’in görüşünü destekledi.391 Okuma-yazma bilen esirlerin kurtulmalığı ise her bir esir için sadece on Müslüman çocuğuna okuma ve yazmayı öğretmekti.392 Bu arada, esirin fidyeyi ödeyecek mali durumu olmadığı ya da kendisine yardım edecek bir yakını bulunmadığı için, hiç fidye vermeden salıverildiği de olmuştur.393 İslam aleyhine faaliyetlere artık katılmayacağına dair şeref sözü veren, ancak bu sözünde durmayan müşrik şair Ebû Azza’nın durumu böyledir. Ancak Uhud Savaşı’nda tekrar esir düşünce, Resulullah (AS), boynunun vurulmasını emretmiştir (bk. İbn Hişâm, s. 471, 556, 591).

373. Resulullah (AS), öldürülen düşman askerlerinin hiçbir şekilde cesetlerine bir zarar verilmemesini emretmiştir. Gerek Müslüman şehitlere gerekse düşmana ait cesetler, bizzat Resulullah (AS)’ın emriyle ve tabii ki birbirinden ayrı yerlere gömülmüşlerdir. 394 Savaş meydanından ayrılırken, savaş esirlerini, her biri bir esiri muhafaza edecek şekilde Müslüman askerler arasında dağıtmış ve esirlere iyi davranılmasını buyurmuştur.395 Giysisi olmayanların üstü başı donatılmıştır.396 Esirler, eşitlik ilkesi doğrultusunda, Müslümanlarla birlikte yemeğe oturuyorlardı; Hatta kimi kez muhafız askerler Resulullah (AS)’ın tavsiyesini o denli ciddiye almışlardır ki, kendi tayınlarını esirlere bırakıp birkaç hurma ile yetinmişlerdir.397 Bizzat Kur’an’da yer alan bir emre göre,398 esirlerin gıda ve bakımlarının (iaşe ve ibate), İslam Hükûmeti tarafından ücretsiz olarak sağlanması gerekmektedir.

374. Esirlerden ikisi daha sonra ölüme mahkûm edilmiştir399 ve anlaşıldığı kadarıyla bunun nedeni, vaktiyle Mekke’deki dinsel baskı döneminde bu kişilerin Müslümanları öldürmüş olmasıdır.

375. Diğer birçok ileri gelen Mekkeli başkanla birlikte Ebû Cehil de savaş meydanında öldürülmüştür. Ama nedendir bilinmez, Ebû Leheb bu askerî sefere katılmamış, ancak o zamanki örf ve adetlere göre, kendi yerine paralı bir asker göndermiştir.400

376. Büyük yankı uyandıran bu zafer karşısında Müslümanların sevinç ve neşesi kuşkusuz pek büyük olmuştur. Ancak bunun hemen arkasından Kur’an, müminlere, bu zaferin ne Resulullah (AS)’ın askerî dehası ve ne de Müslümanların cesaretleri sayesinde değil, ancak ve sadece İslam lehine bu zaferi takdir eden Allah sayesinde elde edildiğini hatırlatmıştır: “Ve attığın zaman da onu atan sen değildin. Fakat onu Allah attı.”401

377. Resulullah (AS)’ın bu ilk askerî karşılaşmada gösterdiği ve daha sonra da değişmeyecek olan tutum ve davranışı daha sonra İslâm savaş hukuku haline gelmiştir. Bu hukuk, savaş meydanında düşmanla olan ilişkileri, yaralı ya da esir düşmüş düşmanı, kadınları, çocukları, yaşlıları, hastaları, geri hizmet insanlarını ve savaşçı sayılmayan diğer kimseleri, ganimetleri vs. düzenlemektedir. Resulullah (AS)’ın bu uğurda vermiş olduğu talimatların amacı, insan kanının dökülmesini en aza indirgeyip, mal ve servetin tahrip ve israfını önlemekti. Onun Müslümanlara karşı gösterdiği iyi niyet ve şefkat de asla küçümsenemezdi: Bu savaş sırasında, Osman’ın hanımının ağır hasta olduğunu öğrenince, Osman’ın Medine’de karısının yanında kalmasına izin vermekle kalmamış, aynı zamanda, Osman’ı fiilen savaşa katılmış sayarak ona ganimetten pay ayıracak kadar ileri gitmişti (bk. İbn Kesîr, Sîre, II, 545, Kahire nüshası, 1964-6). Aynı şekilde Ebû Umâme de, Resulullah (AS)’le birlikte Bedir Savaşı’na katılmaktan geri kalmamak için, ağır hasta olan annesini geride bırakmıştı. Yine Resulullah (AS) durumu öğrenince, kendisine derhal Medine’ye dönmesini emretti; ama artık çok geçti (İbn Hacer, Tehzîbu’t-Tehzîb, “Künyeler” bölümü, Nº 69). Umm Varaka adlı bir kadın sahabe de hastabakıcı olarak Bedir Savaşı’na katılmayı çok istiyor ve savaş alanında şehit düşmeyi ümit ediyordu. Bir gün Resulullah (AS) bu hanımın şehit olacağı yolunda bir müjde vermiş, fakat çok tehlikeli olacağı için bu sefere katılmasına izin vermemişti (İbn el-Cevzî, Vefâ, s. 317). Kudâ’a kabilesinden Umm Kebşe el-Uzriye adlı kadın da, Resulullah (AS) tarafından bir başka askerî sefere katılmaktan caydırılmıştır (İbn Hacer, İsâbe, “Kadınlar” bölümü, Nº 1463).

378. Mekkeli müşriklerin en önde gelen başkanları Bedir Savaşı’nda ölünce, büyük kervanla birlikte kaçıp gitmiş olan Ebû Süfyân Mekke’nin başkanı oldu. Oğlu, kayınpederi, hatta kayınbiraderi Bedir Savaşı’nda ölen Ebû Süfyân, intikamını alıncaya kadar hanımına yaklaşmayacağına ve saçını sakalını kestirmeyeceğine yemin etti. Karısı da, akrabalarını öldürenleri bulup onların ciğerlerini yiyeceğine and içti.

379. Bu zafer, İslam’ın siyasal-dinsel yapısını daha da sağlam temeller üzerine oturttu. Muhammed (AS), savaşın başlayacağı sırada secdeye kapanıp Allah’a yönelerek, şu ifadelerle O’ndan yardım istediğinde, durumu hiç de abartmıyordu:

        “Allahım! Eğer şu küçük Ordu dağılıp giderse, yeryüzünde Sana kulluk edecek kimse kalmayacaktır!”402

380. Mekke’de Müslümanlara karşı duyulan öfke o denli büyüktü ki savaşta ölenler için her türlü ağıt yakmak yasaklandı403 ve hiç vakit yitirmeden, bir intikam savaşının hazırlıklarına başlandı. Başlangıçta Mekkeliler, herhalde Müslümanların eline para geçer de zengin olurlar diye, esirlerin kurtulmalıklarını (fidye) ödemek istemediler. Ancak, esir akrabalarına kavuşmak isteyen zenginlerin gizli muhalefeti sonunda bu yasaklama çok geçmeden sona erdi. Hazırlıkları süren ordunun sayısını artırmak için bir başka yol daha bulunmuştu. Ebû Sufyân’ın önerisi üzerine Mekkeliler, onun sayesinde kurtulan kervanlarının sadece anaparasını almaya ve elde edilecek kâr paylarının tamamının yeni savaş hazırlıklarına verilmesine razı oldular. Böylece 250.000 dirhem topladılar.404 Ancak hemen hemen aynı miktarda bir meblağı da Resulullah (AS) tarafından kişi başına 4000 dirhem olarak belirlenen esirlerin (sayıları 70 idi) kurtulmalığına (fidye) harcamak zorunda kaldılar. Bu arada Mekkeliler, paralı asker toplamak için çeşitli kabilelere heyetler gönderdiler.

381. Bu sırada Ebû Sufyân, Hac mevsiminin ve Haram ayların tam ortasında (bu dönemde Mekkeliler her türlü kan dökmeyi yasaklamışlardı) birkaç silahlı arkadaşıyla birlikte, gizlice Medine’ye gidip intikam adağını yerine getirmek üzere Mekke’den ayrılmıştı. Adamlarını Medine’ye bir günlük mesafedeki Nîb Dağı boğazında bırakarak, geceleyin tek başına Benî Nadir Yahudilerinin büyük reisi Sallâm ibn Mişkem’in yanına vardı ve saygılarını sunduktan sonra, ona Müslüman halka karşı yapmayı planladığı suikasttan söz etti. Daha sonra Ebû Sufyân adamlarının yanına dönerek, onları Müslümanların oturduğu şehir merkezinden uzakta, Yahudi mahalleleriyle çevrili olan Medine’nin kuzey-doğu varoşlarındaki el-Ureyd’e gönderdi. Orada bir hurma çiftliğinde iki Müslümanla karşılaştılar ve onları öldürerek, kaçıp gitmeden önce çiftliği ateşe verdiler. Haberin duyulması üzerine derhal peşlerinden adamlar gönderildi. Kaçanlar ise, bineklerinin yükünü hafifletmek için yanlarındaki yiyecekleri bile atmak zorunda kalmışlardı.405 Bu olaylardan sonra Mekkeliler, Suriye’ye gitmek için Medine bölgesinden geçen eski yolu artık kullanmamaya başladılar. Hatta, Suriye ve Mısır’dan çok, Necid üzerinden Irak’a gitmeye başladılar.406

382. Ebû Sufyân’ın Medine varoşlarında gerçekleştirdiği baskın ve yağmadan birkaç ay sonra, Resulullah (AS), bir kervana el koyması için Necid bölgesinde, Rabaze ve el-Gamra arasındaki el-Karada adlı su kaynağına Zeyd ibn Hârise komutasında bir birlik gönderdi. Ebû Sufyân, Safvân ibn Umeyye ve öteki kervancılar kaçıp kurtuldu ise de, kervandaki tüm mallar Müslümanların eline geçti. Kervandaki yükler arasında 100.000 dirhem tutarında külçe gümüş bulunmaktaydı.407 Bu, Müslümanların gerçek anlamda elde ettiği ilk ve belki de sonuncu kervandı. Dolayısıyla bu zafer, ister istemez Mekkelilerin savaş hazırlıklarını köstekledi.

383. Bu arada tamamen farklı türden bir olay daha meydana geldi. Umeyr ibn Vehb, Resulullah (AS) ve ashabı Mekke’de iken onlara olmadık işkencelerde bulunan “Şeytan ruhlu Kureyşlilerden” biri idi. Bedir Savaşı’ndan sonra bir gün Safvân ibn Umeyye’ye gelerek, Medine’ye gidip Resulullah (AS)’ı öldüreceğini, bunun karşılığında borçlarını ödemeye yardım etmesini ve çoluk çocuğuyla ilgilenmesini istedi. Safvân bu işe razı oldu. Umeyr Medine’ye geldiğinde Resulullah (AS) kendisine şöyle dedi:

        “Bedir’de tutsak edilen oğlunun kurtulmalığının ödenerek geri alınması sahte bir gerekçe… Safvân’la aranızda neler olup bittiğini biliyorum.”

        Umeyr şöyle cevap verdi:

        “Ben senin ilahi vahiy aldığın yolundaki iddialarınla hep alay ediyordum; Ama biz Safvân’la konuşurken yalnızdık. Allah’a yemin ederim ki sen gerçekten Allah’ın bir elçisisin ve ben dinini kabul ediyorum.”

        Sonra şöyle ekledi:

        “Şimdiye dek İslam’ın yayılmasını önlemek için her şeyi yapmıştım; bundan böyle de onu yaymak için elimden geleni yapacağım.”

        Ve gerçekten de Mekke’ye dönerek, Bedir Savaşı’ndan sonra orada oluşan zor koşullar altında bile İslam’ı tebliğe çalıştı. Tarihçiler onun Mekkeli müşriklere vermiş olduğu “zararlar”dan bahsederek, çok sayıda insanın onun gayretleri sonucunda İslam’ı kabul ettiklerini belirtirler.408 Safvân ise kuşkusuz durumun böyle sonuçlanmasından dolayı düş kırıklığına uğramıştır.

384. Burada Ebû Uzeyhir’in başından geçen bir olayı da aktaralım: Devs kabilesinden olan bu Yemenli Mekke’de oturuyor ve evlenmek için kızına talip olduğu Mekkeli başkanlardan birinin mevlâsı olarak yaşıyordu. Bu sırada, bizi ilgilendirmeyen ve burada ayrıntısına girmeyeceğimiz nedenlerden ötürü, Ebû Uzeyhir efendisi tarafından öldürüldü. Durumdan haberdar olan Resulullah (AS), yetkili şairi Hassân’dan bu kötü olayla ilgili olarak Mekkelileri yeren bir şiir yazmasını istedi. Öldürülen Ebû Sufyân’ın müttefiki, katil Velid ise Mahzûm kabilesindendi. Hassân’ın alaylı şiirleri etkili oldu ve Ebû Sufyân’ın akrabaları Mahzumluların intikamını almak için hazırlıklara giriştiler. Ebû Sufyân, Mekkelilere o sıralarda meydana gelen iç çatışmaların Bedir’in intikamının alınmasını geciktireceğini anlatmaya çalışarak, ortamı güçlükle yatıştırabildi. Sonunda Mekke’liler sakinleşmiş, ancak bunu yabancılara pahalıya ödemişlerdi; maktulün akrabalarından biri olan Sa’d ibn Sufeyh (Ebû Hureyre’nin amcası), gerek Devslilerin bölgesinde gerekse Yemâme ve Sarât’taki müttefik kabileler arasında eline geçirdiği tüm Kureyşlileri öldürmeye başladı.409

385. Son olarak, Resulullah (AS)’ın damadı Ebu’l-Âs’dan bahsedelim. Kendisi Bedir’de esir düşmüştü. Hanımı Zeynep, kocasının kurtulmalığını ödemek için, babası Resulullah (AS)’ın düğün sırasında kendisine çeyiz olarak verdiği mücevherleri Mekke’ye gönderdi. Muhammed (AS) bunları aldı ve Ebu’l-Âs’ın fidye alınmaksızın serbest bırakılmasına razı olup olmadıklarını Müslümanlara sordu. Onlar da kabul ettiler; Ebu’l-Âs, Resulullah (AS)’a, göndereceği elçilerin refakatinde, hanımının Medine’ye hicretine izin vereceğini vaat etti. Mekkeli birkaç genç küçük kervanı izleyerek, daha fazla ilerlemelerini engellemek için silahlarına sarıldılar. Zeynep bindiği hayvandan aşağı yuvarlandı ve hamile olduğu çocuğunu düşürdü (Kendisi bu olaydan sonra birkaç yıl daha yaşamışsa da, bu zoraki doğumun bıraktığı sakatlık bir türlü iyileşmemiştir). Ebu’l-Âs’ın ailesi imdadına yetiştilerse de, Ebû Sufyân işi hallederek kervanı Mekke’ye geri getirmiş ve gece vakti gizlice yeniden yola çıkarmıştı. Zeyneb’in Medine’ye ulaşması üzerine Muhammed (AS), torununun ölümünün sorumlusu olan Habbâr’ı cezalandırmak için adamlarını gönderdi. Önce diri diri yakmalarını emretti ise de, sonra fikrini değiştirerek onları geri çağırdı ve şöyle dedi:

        “Ateşle cezalandıracak olan ancak ateşin Sahibi’ (Allah) dir. Siz sadece onu öldürmekle yetininiz.”

        Fakat Resulullah (AS)’ın adamları görevlerini yerine getiremediler. Habbâr daha sonra İslâm’ı kabul edince, Resulullah (AS) onu affetmiştir. Esas olaya dönecek olursak, Zeynep, İslâm’ı kabul etmemesine rağmen kocasını çok seviyordu; ancak dinlerinin farklı oluşu her ikisinin birlikte yaşamasına engel oluyordu. H. 6. yılının bitmesine az bir süre kala, Ebu’l-As bir kervanla İslam topraklarından geçmeye çalışırken, bir Müslüman muhafız birliği kendisini ele geçirdi. O ise kervandaki malları bırakıp canını zor kurtardı. Takip sona erdiğinde gece karanlığından yararlanarak gizlice Medine’ye girdi ve karısı Zeyneb’in evine sığındı. Sabah namazı vakti girip de, Zeynep yüksek sesle Ebu’l-As’a eman hakkı tanıdığını ilan edince, Resulullah (AS) şöyle dedi:

        “Müslümanlar arasında en zayıf bir kimsenin tanıyacağı sığınma hakkı, tüm Müslüman toplumu için bir hüküm ifade eder.”

        Daha sonra kızının evine giderek kendisine şöyle dedi:

        “Sığınma hakkı tanıdığın kimseye elinden geldiği kadar iyi davranmalısın, fakat asla kendini ona teslim etme! Çünkü Müslüman kadınların putperest bir müşrikle ilişki kurmaları yasaklanmıştır.”

        Öte yandan kervanı ele geçiren askeri birliktekilere bir haber göndererek:

        “Şimdi ortaya çıkan durumu biliyorsunuz; ele geçirdiğiniz ganimet üzerinde mutlak bir yetkiniz var. Fakat eğer râzı iseniz, Ebu’l-As’ın kervan mallarını geri veriniz.”

        şeklinde bir öneride bulundu. Ebu’l-As’a da İslam’ı kabul etmesi telkin edildi ise de o bunu reddetmiştir. Bununla birlikte kendisine malları iade edildi ve o da müşterileriyle hesaplaşmak üzere Mekke’ye döndü.Birkaç gün sonra Medine’ye geri gelerek, şu açıklamada bulundu:

        “Eğer birkaç gün önce buraya gelişimde İslam’ı kabul etmiş olsaydım, maddi çıkar yüzünden bunu kabul ettiğimi zannedeceklerdi. İşte şimdi gönül huzuru ile tekrar geldim ve İslam’ın hak din olduğunu kabul ediyorum.”

        Bunun üzerine Resulullah (AS), kızı ile aralarında zaten var olan nikâhı yenilemeksizin, hanımını kendisine geri verdi.410


386 Bk. Hz. Peygamber’in Savaşları adlı eserim, 1983, § 35-74.

387 Suheylî, II, 39.

388 İbn Hişâm, s. 432; Belazurî, I, § 688.

389 Belazurî, I, § 657.

390 İbn Hişâm, s. 745.

391 İbn Hişâm, s. 462, 471; Suheylî, II, 91-92; Para yerine mızrak alınması hk. Bk. İbn Hacer, İsâbe, Nº 8336; Savaşa katılan mevlâlar, kurturmalığın sadece yarısını ödediler. Bk. Kenzu’l-‘Ummâl, V, Nº 5367; İbn Ebî Şeybe’nin Musannif’ine göre (bk. Elyazması nüsha, VI, 134b), fidye miktarı hür Araplar için 40, mevâlî için ise 20 ons gümüş olarak belirlenmişti (1 ons 40 dirhemdir).

392 İbn Sa’d, II/I, s. 14, 17; Suheylî, II, 92; İbn Hanbel, I, 247 (Nº 2216’da bu esir öğretmenlerden birinin, bozgunun intikamını almak için öğrencisini dövüp eziyet ettiği belirtilmektedir); Makrızî, I, 101.

393 İbn Hişâm, s. 470-471; Taberî, I, 1342-54.

394 İbn Hişâm, s. 454.

395 A.g.e., s. 459; Taberî, I, 1337-8.

396 Buhârî, 56: 140; İbn Sa’d, II/I, s. 111.

397 İbn Hişâm, s. 459; Taberî, I, 1337-8.

398 İnsan: 76/8-9.

399 İbn Hişâm, s. 458.

400 A.g.e., s. 460.

401 Enfâl: 8/17. (Tefsir ve meallerde, burada atılan şeyin Resulullah (AS)’in Kureyş üzerine attığı bir avuç toprak, askerlerin attığı mızrak ya da yaptıkları kılıç hamleleri olduğuna işaret edilmektedir. Çeviren)

402 İbn Hişâm, s. 444.

403 A.g.e., s. 461.

404 A.g.e., s. 555; Şe’mî, Sîre, Uhud maddesi, IV, 271.

405 İbn Hişâm, s..

406 A.g.e., s. 547; Taberî, I, 1374.

407 Belazurî, Ensâb, I, § 775.

408 İbn Hişâm, s. 471-4.

409 İbn Habîb, Münemmak, s. 234-253; Belazurî, I, § 277; İbn Hişâm, s. 273 vd.

410 İbn Hişâm, s. 464-70; Tarih olarak H. 6 yılı gösterilmektedir: Belazurî, I, § 862.