- Baslangıç

Adsense kodları


Baslangıç

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Sat 27 March 2010, 11:45 am GMT +0200
BAŞLANGIÇ


Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî "kaddesallahü teâlâ sirrehül´azîz", kitâbına başlamadan önce, İmâm-ı Rabbânî Ahmed Fârûkî Serhendî "rahmetullahi aleyh" ´in (Mektûbât) kitâbının üçüncü cildinin onyedinci mektûbunu yazarak, kitâbına zînet ve bereket vermek istemişdir. [İmâm-ı Rabbânî, 1034 [m. 1624] de vefât etdi.] İmâm-ı Rabbânî "kuddise sirruh", bu mektûbunda buyuruyor ki:

Mektûbuma Besmele ile başlıyorum. Bizlere her ni´meti gönderen ve en büyük ni´met olarak, müslimân yapmakla şereflendiren ve Muhammed aleyhisselâma ümmet kılmakla kıymetlendiren, Allahü teâlâya hamd ve şükrler olsun!

İyice düşünmeli ve anlamalıdır ki, herkese her ni´meti gönderen, yalnız Allahü teâlâdır. Herşeyi var eden, ancak Odur. Her varlığı, her ân varlıkda durduran hep Odur. Kullardaki üstün ve iyi sıfatlar, Onun lutfü ve ihsânıdır. Hayâtımız, aklımız, ilmimiz, gücümüz, görmemiz, işitmemiz, söyliyebilmemiz, hep Ondandır. Saymakla bitirilemiyen çeşidli ni´metleri, iyilikleri gönderen hep Odur. İnsanları güçlüklerden, sıkıntılardan kurtaran, düâları kabûl eden, derdleri, belâları gideren hep Odur. Rızkları yaratan ve ulaşdıran yalnız Odur. İhsânı o kadar boldur ki, günâh işliyenlerin rızkını kesmiyor. Günâhları örtmesi o kadar çokdur ki, emrini dinlemiyen, yasaklarından sakınmıyan azgınları, herkese rezîl ve rüsvâ etmiyor ve nâmûs perdelerini yırtmıyor. Afvı ve merhameti o kadar çokdur ki, cezâyı ve azâbı hak edenlere azâb vermekde acele etmiyor. Ni´metlerini, ihsânlarını, dostlarına ve düşmanlarına saçıyor. Kimseden birşey esirgemiyor. Bütün ni´metlerinin en üstünü, en kıymetlisi olarak da, doğru yolu, se´âdet ve kurtuluş yolunu gösteriyor. Yoldan sapmamak ve Cennete girmek için teşvîk buyuruyor.Cennetdeki sonsuz ni´metlere, bitmez, tükenmez zevklere ve kendi rızâsına, sevgisine kavuşabilmemiz için, sevgili Peygamberine "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" uymamızı emr ediyor. İşte, Allahü teâlânın ni´metleri güneş gibi meydândadır.Başkalarından gelen iyilikler, yine Ondan gelmekdedir.Başkalarını vâsıta kılan, onlara iyilik yapmak isteğini veren, onlara iyilik yapabilecek gücü, kuvveti veren, yine Odur. Bunun için, her yerden, herkesden gelen ni´metleri gönderen hep Odur. Ondan başkasından iyilik, ihsân beklemek, emânetciden, emânet olarak birşey istemeğe ve fakîrden sadaka istemeğe benzer. Bu sözlerimizin, yerinde ve doğru olduğunu, câhil olanlar da, âlimler gibi, kalın kafalılar da, zekî, keskin görüşlü olanlar gibi bilir. Çünki, anlatılanlar, meydânda olan, düşünmeğe bile lüzûm olmıyan bilgilerdir.

İnsanın, bu ni´metleri gönderen Allahü teâlâya, gücü yetdiği kadar şükr etmesi, insanlık vazîfesidir. Aklın emr etdiği bir vazîfe, bir borçdur. Fekat, Allahü teâlâya yapılması îcâb eden bu şükrü yerine getirebilmek, kolay bir iş değildir. Çünki insanlar, yok iken sonradan yaratılmış, za´îf, muhtâc, ayblı ve kusûrludur. Allahü teâlâ ise, hep var, sonsuz vardır. Ayblardan, kusûrlardan, uzakdır. Bütün üstünlüklerin sâhibidir. İnsanların Allahü teâlâya hiçbir bakımdan benzerlikleri, yakınlıkları yokdur. Böyle aşağı kullar, öyle bir yüce Allahın şânına yakışacak bir şükr yapabilir mi?Çünki, çok şey vardır ki, insanlar onları güzel ve kıymetli sanır. Fekat, Allahü teâlâ, bunları kötülük bilir ve beğenmez. Saygı ve şükr sandığımız şeyler, beğenilmiyen, bayağı şeyler olabilir. Bunun içindir ki, insanlar, kendi kusûrlu aklları, kısa görüşleri ile Allahü teâlâya karşı şükr, saygı olabilecek şeyleri bulamaz. Şükr etmeğe, saygı göstermeğe yarıyan vazîfeler, Allahü teâlâ tarafından bildirilmedikçe, övmek sanılan şeyler, kötülemek olabilir.

İşte, insanların Allahü teâlâya karşı, kalb ile ve dil ile ve beden ile yapmaları ve inanmaları lâzım olan şükr borcu, kulluk vazîfeleri, Allahü teâlâ tarafından bildirilmiş ve Onun sevgili Peygamberi "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" tarafından ortaya konmuşdur. Allahü teâlânın gösterdiği ve emr etdiği kulluk vazîfelerine (İslâmiyyet) denir. Allahü teâlâya şükr, Onun Peygamberinin getirdiği yola uymakla olur.Bu yola uymıyan, bunun dışında kalan hiçbir şükrü, hiçbir ibâdeti, Allahü teâlâ kabûl etmez, beğenmez. Çünki, insanların, iyi, güzel sandıkları çok şey vardır ki, islâmiyyet, bunları beğenmemekde, çirkin olduklarını bildirmekdedir.

Demek ki, aklı olan kimselerin, Allahü teâlâya şükr etmek için, Muhammed aleyhisselâma uymaları lâzımdır. Onun yoluna (İslâmiyyet) denir. Muhammed aleyhisselâma uyan kimseye (Müslimân) denir. Allahü teâlâya şükr etmeğe, ya´nî Muhammed aleyhisselâma uymağa (İbâdet etmek) denir. İslâm bilgileri iki kısmdır: Din bilgileri ve fen bilgileri. Din bilgileri de ikiye ayrılır:

1 - Kalb ile i´tikâd edilmesi, ya´nî inanılması lâzım olan bilgilerdir. Bu ilmlere (Üsûl-i din) veyâ (Îmân) bilgileri denir.
2 - Beden ile veyâ kalb ile yapılacak, ibâdet bilgileridir. Bunlara (Fürû-i din) veyâ (Ahkâm-ı islâmiyye) yâhud (Şerî´at) bilgileri denir.

[İslâm dîninin bildirdiği din bilgileri, (Ehl-i sünnet) âlimlerinin kitâblarında yazılı olan bilgilerdir. Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri îmân ve şerî´at bilgileri arasında, ma´nâları açık olan nasslardan ya´nî âyet-i kerîmelerden ve hadîs-i şerîflerden birine inanmayan (Kâfir) olur. İnanmadığını gizlerse, (Münâfık) denir. Hem gizler, hem de, müslimân görünerek müslimânları aldatmağa çalışırsa, buna (Zındık) denir. Ma´nâsı açık olmıyan nassları yanlış te´vîl ederek, yanlış inanırsa, kâfir olmaz. Fekat, Ehl-i sünnetin doğru yolundan ayrıldığı için, Cehenneme girecekdir.Bu kimse, ma´nâsı açık olan nasslara inandığı için, azâbda sonsuz kalmıyacak, Cehennemden çıkarılacak, Cennete sokulacakdır.Bunlara (Bid´at ehli) veyâ (Dalâlet fırkaları) denir. Yetmişiki dürlü dalâlet fırkası vardır. Bunların yapdıkları ibâdetlerin hiçbiri kabûl edilmez. İ´tikâdı doğru olan müslimânlara (Ehl-i sünnet vel-cemâ´at) veyâ (Sünnî) denir.Sünnî olanlar, ibâdet yapmakda dört mezhebe ayrılmışlardır.Bu dört mezhebde bulunanlar, birbirlerinin Ehl-i sünnet olduklarını bilirler ve sevişirler. Dört mezhebden birinde bulunmayan kimse, Ehl-i sünnet olmaz. Ehl-i sünnet olmıyanın da, kâfir veyâ bid´at ehli olacağı, İmâm-ı Rabbânînin mektûblarında, bilhâssa birinci cildin ikiyüzseksenaltıncı mektûbunda ve (Dürr-ül-muhtâr) ın Tahtâvî hâşiyesinin (Zebâyıh) kısmında ve (El-besâir li-münkîr-it-tevessül-i bi-ehl-il-mekâbir) kitâbında vesîkaları ile yazılıdır. Bu iki kitâb arabîdirler. İkincisi, Hindistânda yazılmış ve basılmış olup, 1395 [m. 1975] senesinde ve dahâ sonra İstanbulda ofset yolu ile müteaddid baskıları yapılmışdır.

Dört mezhebden birine göre ibâdet yapanlar, günâh yaparlarsa veyâ ibâdetlerinde kusûr ederlerse, Allahü teâlâ, bunları, dilerse afv eder, Cehenneme hiç sokmaz. Dilerse, günâhları kadar, azâb eder ise de, yine azâbdan kurtulacaklardır. Dinde zarûrî ma´lûm olan, ya´nî câhillerin bile işitmiş olduğu, açık bilgilerden birine bile inanmıyanlar, Cehennemde sonsuz azâb göreceklerdir. Bunlara (Kâfir) denir.

Kâfirler, kitâblı ve kitâbsız olmak üzere ikiye ayrılır.Müslimân evlâdı iken, sonradan dinden çıkarak kâfir olana, (Mürted) denir. İbni Âbidîn "rahime-hullahü teâlâ", şirk sebebi ile nikâhı harâm olanları bildirirken buyuruyor ki, (Mürted, Mülhid, Zındık, Mecûsî, Putperest, eski yunan felsefecileri, Münâfık, yetmişiki fırkadan taşkınlık edip kâfir olanlar, [Berehmen, Budist], Bâtınî, İbâhî ve Dürzî denilen kimseler, hep kitâbsız kâfirdirler). Komünistlerle masonlar da böyledir.Hıristiyanların ve yehûdîlerin, gökden inen ve sonradan değişdirilip bozulan (Tevrât) ve (İncîl) kitâblarına inananları kitâblı kâfirdir. Bunlar, herhangi bir mahlûkda (Ülûhiyyet sıfatı) bulunduğuna inanırsa, (Müşrik) olur. Allahü teâlânın (Sıfât-i zâtiyye) sine ve (Sıfât-i sübûtiyye) sine (Ülûhiyyet sıfatları) denir.

Kitâblı veyâ kitâbsız herhangi bir kâfir, müslimân olursa, Cehenneme girmekden kurtulur. Hiç günâhsız temiz bir müslimân olur. Fekat, (Sünnî) bir müslimân olması lâzımdır. Sünnî olmak demek, Ehl-i sünnet âlimlerinden birinin "rahime-hümullahü teâlâ" kitâbını okuyup, öğrenip, îmânının, sözlerinin ve işlerinin buna uygun olması demekdir.Dünyâda bir insanın müslimân olup olmadığı, zarûret olmadan, açık olarak söylediği sözlerinden ve işlerinden anlaşılır.Bu insanın âhirete îmânlı gidip gitmediği, son nefesinde belli olur.Büyük günâh işlemiş olan erkek veyâ kadın bir müslimân, tevbe ederse, günâhları, muhakkak afv olur. Günâhsız tertemiz olur. (Tevbe) nin ne olduğu ve tevbenin nasıl yapılacağı ilmihâl kitâblarında bildirilmişdir.]

Uyan, gözün aç, âkıl, yalvar güzel Allaha!
yolundan hiç ayrılma, yalvar güzel Allaha!
Her gün beş nemâzı kıl, Ramezânda oruc tut!
mâlın çoksa zekât ver, yalvar güzel Allaha!
Bir gün bu gözün görmez, hem kulağın işitmez,
Bu fırsat ele girmez, yalvar güzel Allaha!
Sağlığı ganîmet bil, her sâati ni´met bil,
emrine itâat kıl, yalvar güzel Allaha!
Ömrünü boş geçirme, nefsine kuvvet verme,
Uyan! Gaflet eyleme, yalvar güzel Allaha!
Günâhın çok olsa da, ondan ümmîdin kesme,
Afvı, keremi boldur, yalvar güzel Allaha!
Seher vakti rahmeti, yağar her memlekete,
Ol vakt pâklenir kalbin, yalvar güzel Allaha!
Allahın adın yâd et, rûhun ve kalbin şâd et,
Bülbül gibi feryâd et, yalvar güzel Allaha!