neslinur
Thu 15 July 2010, 03:53 pm GMT +0200
1. Bağışlayıcı Tavır
Peygamberlik görevinin tümünde Hz. Peygam-ber(s.a.v.)'in hoşgörü ve sabrını görmekteyiz. Hz. Peygamber(s.a.v.), son derece a ffedici ve hoşgörülü olduğundan ve böyle olmayı sevdiğinden dolayı kendisiyle ilgili bir haksızlık ve saygısızlık karşısında kimseyi kırmamış, hatta kmamamış-tır. Zaten bu ahlâk, yolunu kaybedip ürkmüş nefisleri doğru yola davet eden peygamber yöntemidir. Bu yöntem ile insanlara yaklaşarak onlarla yakınlık kurmuştur. Sıradan insanlara böyle davranan Hz. Peygamber, bu özelliğini kendisine eziyet eden, kendisiyle savaşan, her türlü baskı ve işkence yöntemini kullanan ve çeşitli tuzaklar kuran düşmanlarına da göstermiştir. Daima kendi hakkından feragat etmiş, şahsına yapılan suçları bağışlamıştır. O'nun bu davranış şekli bîr çok olayda gözlenebilir.
Hz. Peygamber insanları anlar, muhatabın psikolojik şartlarına göre davranırdı. Onların hatalarını bu psikolojilerine verir ve onları affederdi.
Bedir'de dağılmış Mekkelilerin takibi sırasında, Peygamberimiz bazı yakınlarının öldürülmemesi emrini verdi. Bu savaşta düşman saflarında bulunan babasının, amcasının ve kardeşinin öldürülmüş olmasından dolayı pek üzgün olan Ebû Huzeyfe Bin Utbe, isyankâr bir havaya girip, "Biz babalarımızı, kardeşlerimizi, amcalarımızı öldürüyoruz. O bize "Amcamı öldürmeyin!" diyor. ALLAH'a yemin ederim ki eğer Ab-bas'la karşılaşırsam, kellesine ilk kılıç darbesini ben indireceğim" der. Bu saygısızlık karşısında Hz. Ömer, Ebû Huzey-fe'yi öldürmek için izin ister ve "Bu adam münafık ve kâfir oldu" der. Hz. Peygamber: "O ne kâfir, ne de münafık oldu. O babasının, kardeşinin, amcasının ölümünden duyduğu üzüntüyle böyle konuştu" der [284] ve Ebû Huzeyfe'nin bu isyanını anlayışla karşılar.
Bir defasında Hz. Hamza'yı sarhoş görünce fevkalâde öfkelendi. Hz.Hamza İçkiden kızarmış gözlerini kendisine doğru çevirerek haykırdı: "Sizler de kimsiniz? Ecdadımın kölelerinden başka nesiniz!?" Bu sözleri Hz. Hamza'nın sarhoşluğuna veren Rasûlullah, hiçbir şey demeden oradan uzaklaştı." [285]
Hz. Peygamber kendisine büyü yapan ve uzunca bir dönem hasta yatmasına sebep olan Leb'id b. A'sam'a da herhangi bir ceza vermemiştir. Lebid'in sihir yaptığı kendisine vahiy yolu ile bildirilmiş olmasına rağmen, onu cezalandırmak şöyle dursun azarlamayı bile düşünmemiştir. Olaydan sonra Rasûlullah, Lebid'i huzuruna getirtmiş, o da suçunu itiraf etmiştir. Bu itiraftan sonra Hz. Peygamber, onu a ffetmiştir. [286]
Yemâme'nin hükümdarı olan Sümâme b. Üsal, Rasûlul-lah(s.a.v.)'m Medine'ye hicretinden önce Mekke'yi ziyaret etmişti. Bu ziyarette Rasûlullah, kendisini İslâm'a davet ettiğinde Sümâme, şu sert cevabı vermiştir: "Bir daha bu teklifini tekrarlarsan seni öldürürüm." [287] Daha sonra aynı şahıs, Rasû-lullah(s.a.v.)'m kendisine gönderdiği bir elçiyi de öldürmeye kalkmış ve ancak amcasının araya girmesiyle bundan vazgeçmiştir. [288]
Daha sonra Hz. Peygamber(s.a.v.)'in Necid tarafına gönderdiği bir tim Sümâme b. Üsal'ı yakalayıp Medine'ye getirdiler. Mescidin direklerinden birisine bağladılar. Onu direğe bağlı olarak gören Peygamberimiz onu tanır, daha önce kendisine yaptığı hakaretlerden herhangi birini ona yapmak şöyle dursun, ona saygı gösterilmesini ister. Hatta kendi evinden ona yiyecek gönderir. Üç gün sonra da onu hiçbir fidye almaksızın serbest bırakır. Bu eşsiz davranış üzerine Sümâme orada bulunan bir hurma ağacının altına girer ve yıkanır. Daha sonra mescid'e gelerek kelime-İ şehâdet getirip Müslüman o-lur.[289] Hatta Yemame halkı irtidat ettiği zaman bile o, Müslümanlığma devam eder.
Hz. Âİşe, İfk Hadisesi'ndeki masumluğu ortaya çıktıktan sonra, Hz. Peygamber'e serzenişle konuşmuştu. Babası Hz. Ebû Bekir, bu sözleri işitince, üzerine yürüyüp elleriyle ağzını kapadı ve: "Dilin kopsun!" diye beddua etti. Hz. Peygamber ona müdahale ederek: "Hayır, bırak onu, konuşsun. O, gerçekten büyük bir üzüntü yaşadı." Dedi [290] ve onun içini boşaltmasını tabiî karşıladı.
Hz. Peygamber canına kastedenlere bile bağışlayıcı tavrı ile muamele etmiştir.
Uhud savaşında atılan taşlarla dişi kırılıp, dudağı ve başı yarıldığı [291] zaman kan yüzüne doğru akmaya başlamıştı. Müşriklere beddua etmesi için kendisine başvuran Sahâbîlere o halde bile "Ben lânetleyici olarak değil, ancak Hakka çağına ve rahmet olarak gönderildim." [292]diyerek beddua etmeyi reddetmiştir. Hatta kavmine acımaktan da kendisini a-lamamış ve şöyle demiştir:
"Kendilerini Rablerine davet eden Peygamberlerinin yüzünü kana bulayan bir kavim nasıl felah bulabilir?" [293]
O, bütün bu davranışları ve eziyetleri şahsına yönelik olarak yorumlamış, kişisel sıkıntılarından dolayı insanlara lanet etmeyi veya beddua okumayı rahmet sıfatı ile bağdaştırmarmştır.
Bir gün Rika' Gazvesinde, öğle sıcağı bastırdığı bir esnada, bol yapraklı ve gölgeli olan bir ağacın altında istirahate çekilerek uyumuştu. O sırada bir Bedevî gelerek onu Öldürmek istemiş ve o ağaçta asılı bulunan kılıcı alarak, Rasülul-lah(s.a.v.)'m başucuna dikilip şöyle demişti: "Söyle bakayım seni şimdi benim elimden kim kurtaracak?" Hz. Peygamber ona cevaben: "ALLAH" demiştir. O sırada adamın elinden kılıç yere düştü. Hemen Hz. Peygamber kılıcı aldı ve: "Şimdi seni benim elimden kim kurtaracak?" dedi. Adam titrek bir sesle: "Ne olur beni öldürme! Şayet intikam alacaksan da, intikam aianlarm en hayırlısı ol" dedi. Hz. Peygamber de onu affetti ve serbest bıraktı. Adam da kavmine döndü ve "Ben şu anda insanların en hayırlısının yanından geliyorum." [294] diyerek, Hz. Peygamber(s.a.v.)'in bu davranışını övdü. Bu tutum o adamın Müslüman olmasını ve daha sonra da onun etkisiyle kavminden birçok kişinin de Müslüman olmasını sağlamıştır.
Hz. Peygamber (s.a.v.), kendisini zehirlemek isteyen Yahudi bir kadım (Zeynep binti Hars'ı) da affetmiştir. Hadise Hayber seferinde cereyan etmiştir. Kadın pişirdiği koyuna zehir katarak Hz. Peygamber ve Ashabına ikram eder. Onun koyuna zehir kattığını anlayan Hz. Peygamber bu durumu, derhal Ashabına duyurur. Ne var ki bundan önce lokmayı ağzına koyan Bişr b. Berâ zehirin tesiriyle önce fenalaşır, bir müddet sonra da veüat eder. Bişr ölmeden önce Hz. Peygamber, kadını çağırarak bu işi niçin yaptığını sorar, O da: "Kendi kendime,SEVGİ
eğer Muhammed gerçekten bir Peygamber ise, ALLAH kendisine haber verir ve ona zehir tesir etmez. Değilse ölür, ondan kurtuluruz diye düşündüm" şeklinde cevap verir. Rasûlullah, kadının bu cevabı üzerine onu affeder ve ceza vermez. [295] Ancak Bişr ölünce onu cezalandırır. Çünkü, artık kul hakkı devreye girmiştir. Görüldüğü gibi, Hz. Peygamber (s.a.v.), ilk önce onu cezalandırma yoluna gitmemiş, şahsına yapılan bu kötü eylemi affetmiştir.
Çok az da olsa zaman zaman Peygamberimizin öfkelenmesine de şahit olunmaktadır. Hz. Peygamber'İn, hayatında çok az da olsa Öfkelendiği insanlar olmuştur. Bunlar bir peygambere karşı yapılmayacak şekilde davranışta bulunduklarından O'nu öflelendirmişlerdir. Çok az olan bu olaylardan örnekler verelim.
Ensâr'dan bir zatla, muhacirlerden olan Zübeyr b. Avvâm (r.a.)'ın "Harre" bölgesinde arazileri birbirlerine komşu idi. Hurma bahçelerini sulama yüzünden bu ikisi ihtilâfa düşerler. Durumu Hz. Peygamber'e iletirler. Hz. Peygamber de: "Ey Zübeyr! önce sen sula, suyu sonra da komşuna sal" der. Ancak, Ensâr'dan olan zat buna razı olmaz; aksine, kızar. Hz. Peygamberi de Zübeyr'i halasının oğlu olduğu için korumakla itham eder. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v.) çok kızar ve Zübeyr'e duvara ulaşıncaya kadar suyu tutmasını söyler. [296]
Çok ender olarak ettiği bedduayı da rahmete dönüştür-
müştür. Bir gün yanma gelip söyledikleri ile Peygamberimizi kızdıran iki kişiye beddua eder. Adamlar çıkınca Hz. Âişe'nin uyarısı üzerine ona şöyle der:
"Ben Rabbime dedim ki: ALLAHım! Ben bir insanım (Herkes gibi bazen hoşnut olur ve bazen kızarım) öyle ise mü'minle-rin hangisine beddua edersem bunu onun hakkında günahlarından arınma, sevaplarının da artma vesilesi kıl."[297].
Peygamberlik görevinin tümünde Hz. Peygam-ber(s.a.v.)'in hoşgörü ve sabrını görmekteyiz. Hz. Peygamber(s.a.v.), son derece a ffedici ve hoşgörülü olduğundan ve böyle olmayı sevdiğinden dolayı kendisiyle ilgili bir haksızlık ve saygısızlık karşısında kimseyi kırmamış, hatta kmamamış-tır. Zaten bu ahlâk, yolunu kaybedip ürkmüş nefisleri doğru yola davet eden peygamber yöntemidir. Bu yöntem ile insanlara yaklaşarak onlarla yakınlık kurmuştur. Sıradan insanlara böyle davranan Hz. Peygamber, bu özelliğini kendisine eziyet eden, kendisiyle savaşan, her türlü baskı ve işkence yöntemini kullanan ve çeşitli tuzaklar kuran düşmanlarına da göstermiştir. Daima kendi hakkından feragat etmiş, şahsına yapılan suçları bağışlamıştır. O'nun bu davranış şekli bîr çok olayda gözlenebilir.
Hz. Peygamber insanları anlar, muhatabın psikolojik şartlarına göre davranırdı. Onların hatalarını bu psikolojilerine verir ve onları affederdi.
Bedir'de dağılmış Mekkelilerin takibi sırasında, Peygamberimiz bazı yakınlarının öldürülmemesi emrini verdi. Bu savaşta düşman saflarında bulunan babasının, amcasının ve kardeşinin öldürülmüş olmasından dolayı pek üzgün olan Ebû Huzeyfe Bin Utbe, isyankâr bir havaya girip, "Biz babalarımızı, kardeşlerimizi, amcalarımızı öldürüyoruz. O bize "Amcamı öldürmeyin!" diyor. ALLAH'a yemin ederim ki eğer Ab-bas'la karşılaşırsam, kellesine ilk kılıç darbesini ben indireceğim" der. Bu saygısızlık karşısında Hz. Ömer, Ebû Huzey-fe'yi öldürmek için izin ister ve "Bu adam münafık ve kâfir oldu" der. Hz. Peygamber: "O ne kâfir, ne de münafık oldu. O babasının, kardeşinin, amcasının ölümünden duyduğu üzüntüyle böyle konuştu" der [284] ve Ebû Huzeyfe'nin bu isyanını anlayışla karşılar.
Bir defasında Hz. Hamza'yı sarhoş görünce fevkalâde öfkelendi. Hz.Hamza İçkiden kızarmış gözlerini kendisine doğru çevirerek haykırdı: "Sizler de kimsiniz? Ecdadımın kölelerinden başka nesiniz!?" Bu sözleri Hz. Hamza'nın sarhoşluğuna veren Rasûlullah, hiçbir şey demeden oradan uzaklaştı." [285]
Hz. Peygamber kendisine büyü yapan ve uzunca bir dönem hasta yatmasına sebep olan Leb'id b. A'sam'a da herhangi bir ceza vermemiştir. Lebid'in sihir yaptığı kendisine vahiy yolu ile bildirilmiş olmasına rağmen, onu cezalandırmak şöyle dursun azarlamayı bile düşünmemiştir. Olaydan sonra Rasûlullah, Lebid'i huzuruna getirtmiş, o da suçunu itiraf etmiştir. Bu itiraftan sonra Hz. Peygamber, onu a ffetmiştir. [286]
Yemâme'nin hükümdarı olan Sümâme b. Üsal, Rasûlul-lah(s.a.v.)'m Medine'ye hicretinden önce Mekke'yi ziyaret etmişti. Bu ziyarette Rasûlullah, kendisini İslâm'a davet ettiğinde Sümâme, şu sert cevabı vermiştir: "Bir daha bu teklifini tekrarlarsan seni öldürürüm." [287] Daha sonra aynı şahıs, Rasû-lullah(s.a.v.)'m kendisine gönderdiği bir elçiyi de öldürmeye kalkmış ve ancak amcasının araya girmesiyle bundan vazgeçmiştir. [288]
Daha sonra Hz. Peygamber(s.a.v.)'in Necid tarafına gönderdiği bir tim Sümâme b. Üsal'ı yakalayıp Medine'ye getirdiler. Mescidin direklerinden birisine bağladılar. Onu direğe bağlı olarak gören Peygamberimiz onu tanır, daha önce kendisine yaptığı hakaretlerden herhangi birini ona yapmak şöyle dursun, ona saygı gösterilmesini ister. Hatta kendi evinden ona yiyecek gönderir. Üç gün sonra da onu hiçbir fidye almaksızın serbest bırakır. Bu eşsiz davranış üzerine Sümâme orada bulunan bir hurma ağacının altına girer ve yıkanır. Daha sonra mescid'e gelerek kelime-İ şehâdet getirip Müslüman o-lur.[289] Hatta Yemame halkı irtidat ettiği zaman bile o, Müslümanlığma devam eder.
Hz. Âİşe, İfk Hadisesi'ndeki masumluğu ortaya çıktıktan sonra, Hz. Peygamber'e serzenişle konuşmuştu. Babası Hz. Ebû Bekir, bu sözleri işitince, üzerine yürüyüp elleriyle ağzını kapadı ve: "Dilin kopsun!" diye beddua etti. Hz. Peygamber ona müdahale ederek: "Hayır, bırak onu, konuşsun. O, gerçekten büyük bir üzüntü yaşadı." Dedi [290] ve onun içini boşaltmasını tabiî karşıladı.
Hz. Peygamber canına kastedenlere bile bağışlayıcı tavrı ile muamele etmiştir.
Uhud savaşında atılan taşlarla dişi kırılıp, dudağı ve başı yarıldığı [291] zaman kan yüzüne doğru akmaya başlamıştı. Müşriklere beddua etmesi için kendisine başvuran Sahâbîlere o halde bile "Ben lânetleyici olarak değil, ancak Hakka çağına ve rahmet olarak gönderildim." [292]diyerek beddua etmeyi reddetmiştir. Hatta kavmine acımaktan da kendisini a-lamamış ve şöyle demiştir:
"Kendilerini Rablerine davet eden Peygamberlerinin yüzünü kana bulayan bir kavim nasıl felah bulabilir?" [293]
O, bütün bu davranışları ve eziyetleri şahsına yönelik olarak yorumlamış, kişisel sıkıntılarından dolayı insanlara lanet etmeyi veya beddua okumayı rahmet sıfatı ile bağdaştırmarmştır.
Bir gün Rika' Gazvesinde, öğle sıcağı bastırdığı bir esnada, bol yapraklı ve gölgeli olan bir ağacın altında istirahate çekilerek uyumuştu. O sırada bir Bedevî gelerek onu Öldürmek istemiş ve o ağaçta asılı bulunan kılıcı alarak, Rasülul-lah(s.a.v.)'m başucuna dikilip şöyle demişti: "Söyle bakayım seni şimdi benim elimden kim kurtaracak?" Hz. Peygamber ona cevaben: "ALLAH" demiştir. O sırada adamın elinden kılıç yere düştü. Hemen Hz. Peygamber kılıcı aldı ve: "Şimdi seni benim elimden kim kurtaracak?" dedi. Adam titrek bir sesle: "Ne olur beni öldürme! Şayet intikam alacaksan da, intikam aianlarm en hayırlısı ol" dedi. Hz. Peygamber de onu affetti ve serbest bıraktı. Adam da kavmine döndü ve "Ben şu anda insanların en hayırlısının yanından geliyorum." [294] diyerek, Hz. Peygamber(s.a.v.)'in bu davranışını övdü. Bu tutum o adamın Müslüman olmasını ve daha sonra da onun etkisiyle kavminden birçok kişinin de Müslüman olmasını sağlamıştır.
Hz. Peygamber (s.a.v.), kendisini zehirlemek isteyen Yahudi bir kadım (Zeynep binti Hars'ı) da affetmiştir. Hadise Hayber seferinde cereyan etmiştir. Kadın pişirdiği koyuna zehir katarak Hz. Peygamber ve Ashabına ikram eder. Onun koyuna zehir kattığını anlayan Hz. Peygamber bu durumu, derhal Ashabına duyurur. Ne var ki bundan önce lokmayı ağzına koyan Bişr b. Berâ zehirin tesiriyle önce fenalaşır, bir müddet sonra da veüat eder. Bişr ölmeden önce Hz. Peygamber, kadını çağırarak bu işi niçin yaptığını sorar, O da: "Kendi kendime,SEVGİ
eğer Muhammed gerçekten bir Peygamber ise, ALLAH kendisine haber verir ve ona zehir tesir etmez. Değilse ölür, ondan kurtuluruz diye düşündüm" şeklinde cevap verir. Rasûlullah, kadının bu cevabı üzerine onu affeder ve ceza vermez. [295] Ancak Bişr ölünce onu cezalandırır. Çünkü, artık kul hakkı devreye girmiştir. Görüldüğü gibi, Hz. Peygamber (s.a.v.), ilk önce onu cezalandırma yoluna gitmemiş, şahsına yapılan bu kötü eylemi affetmiştir.
Çok az da olsa zaman zaman Peygamberimizin öfkelenmesine de şahit olunmaktadır. Hz. Peygamber'İn, hayatında çok az da olsa Öfkelendiği insanlar olmuştur. Bunlar bir peygambere karşı yapılmayacak şekilde davranışta bulunduklarından O'nu öflelendirmişlerdir. Çok az olan bu olaylardan örnekler verelim.
Ensâr'dan bir zatla, muhacirlerden olan Zübeyr b. Avvâm (r.a.)'ın "Harre" bölgesinde arazileri birbirlerine komşu idi. Hurma bahçelerini sulama yüzünden bu ikisi ihtilâfa düşerler. Durumu Hz. Peygamber'e iletirler. Hz. Peygamber de: "Ey Zübeyr! önce sen sula, suyu sonra da komşuna sal" der. Ancak, Ensâr'dan olan zat buna razı olmaz; aksine, kızar. Hz. Peygamberi de Zübeyr'i halasının oğlu olduğu için korumakla itham eder. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v.) çok kızar ve Zübeyr'e duvara ulaşıncaya kadar suyu tutmasını söyler. [296]
Çok ender olarak ettiği bedduayı da rahmete dönüştür-
müştür. Bir gün yanma gelip söyledikleri ile Peygamberimizi kızdıran iki kişiye beddua eder. Adamlar çıkınca Hz. Âişe'nin uyarısı üzerine ona şöyle der:
"Ben Rabbime dedim ki: ALLAHım! Ben bir insanım (Herkes gibi bazen hoşnut olur ve bazen kızarım) öyle ise mü'minle-rin hangisine beddua edersem bunu onun hakkında günahlarından arınma, sevaplarının da artma vesilesi kıl."[297].