neslinur
Wed 7 April 2010, 02:02 pm GMT +0200
Azab-ı İlahi - Korku - Ümid
Evliyânın meşhurlarından ve Hanbelî mezhebinin büyük fıkıh âlimlerinden Abdullah-ı Ensârî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Allahü teâlânın azâbına müstehak olanlar, her an gaflette bulunanlardır. Bunlar, başlarına gelmesi muhtemel olan korkunç azâbdan gâfil oldukları için, kendilerini emniyette ve rahat hissederler. Her zaman uyanık olan kalbler ise, her an korku ve hüzün ile dolu olurlar. Devamlı âhiret için hazırlık yaparlar. Dolayısı ile bu kimseler cezâya müstehak değildir."
Büyük velîlerinden Ahmed bin Mesrûk (rahmetullahi teâlâ aleyh) bir gün sohbette kıyâmette en şiddetli azâb görecek olanları anlatırken şu hadîs-i şerîfleri okudu.
"Kıyâmette azâbı en şiddetli olanlar, peygamberlere söğenlerdir. Sonra Eshâb-ı kirâma söğenler ve sonra müslümanlara söğenlerdir."
"İnsanları Hak teâlâdan alıkoyanlar istedikleri ibâdeti yapsınlar. Alla- hü teâlâ onları bağışlamayacaktır. İnsanların Allahü teâlâya kavuşma- sına vesile olanları da Allahü teâlâ bağışlayacaktır."
Meczûb. Hak âşığı. Çok tanınmış evliyâdan Behlül-i Dânâ (rahme- tullahi teâlâ aleyh) şu beytleri sık sık okurdu:
"Bayram, yeni elbiseler giyenler için değildir.
Ancak ilâhî azâptan emin olanlar içindir.
Bayram bineklere binenler için de değildir.
Ancak hatâ ve isyânı bırakanlar içindir."
Tâbiîn tanınmışlarından büyük velî Bekr bin Abdullah Müzenî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Bir kimsenin, sanki o işe memurmuş gibi, durmadan halkın ayıbını sağa sola aktardığını görürseniz, bu hâliyle azap tuzağına tutulduğunu biliniz."
İskenderiye´de yetişen büyük velîlerden Dâvûd-i İskenderî (rahme- tullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Şehvetler, bitmeyen arzu ve ihtiraslar, üstü örtülü azaplardır."
Şam´da yetişen büyük velîlerden Ebû Süleymân Dârânî (rahmetu-l lahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Allahü teâlâ benim sağ gözüme, Ce- hennem´in yedi tabakası ile azâb etse râzı olurum. Azâbın birazını da öbür gözüme niye koymuyor diye düşünmem. Zîrâ, O´nun benim için en faydalı olanı yaptığını bilirim."
Tâbiînden Muhammed bin Sûka (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: ?Bir kimsenin dünyâlığından birşey eksildiği zaman çok üzülür. Lâkin, o kimsenin dîninden bir şey eksildiği zaman o kadar üzülmez. Hattâ umûrunda bile olmaz. İşte o kimse de kendisini Allahü teâlânın azâbına müstehak eder.?
Tâbiînin, zâhid, âbid ve müttekilerinden ve velî Sâbit bin Eslem el-Benânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Dâvûd aleyhisselâm Allahü teâlânın azâbını hatırladığı zaman, mafsalları gevşer, tamamen kendisini salıverir, Allahü teâlânın rahmetini hatırlayınca, eski hâline dönerdi."
Tâbiînin büyüklerinden, oniki İmâm?ın dördüncüsü ve Hazret-i Hüseyin?in oğlu olan İmâm-ı Zeynelâbidîn (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin elleri kelepçeli, ayaklarında kayış bağlı olduğu halde Medî- ne?den Bağdat?a götürüyorlardı. Hazret-i Zührî, onu bu halde görünce çok ağladı. Ve dedi ki: ?Keşke şimdi sizin yerinizde benim ellerim kelepçeli olsaydı.? Zeynelâbidîn de ona dedi ki: ?Yâ Zührî bu bize hiç zor gelmez, istediğim zaman el ve ayaklarımı açabilirim.? Ve çok hafif bir silkinme ile elindeki kelepçeyi ve ayağındaki kayışı açtı. Kısa bir zaman sonra eline kelepçeyi ayağına kayışı tekrar geçirerek buyurdu ki: ?Bunlar kulların cezâsıdır ve kolaydır. İstediğimiz zaman açabiliriz. Esas zor olan Allahü teâlânın azâbıdır.?
Tâbiîn devrinde yetişen büyük âlim ve velî Vehb bin Münebbih (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Şu üç şey zulümdür: Kendisinden yukardakilere karşı gelip, emirlerini yerine getirmemek. Kendinden aşağıdakilere güç ve kuvvet kullanarak haksızlık yapmak. Zâlimlere yar- dım etmek."
Evliyânın meşhurlarından ve Hanbelî mezhebinin büyük fıkıh âlimlerinden Abdullah-ı Ensârî (rahmetullahi teâlâ aleyh) Sehl-i Tüsterî hakkında şöyle anlattı "Ümitsizlik, küfür içinde bir kapıdır. Allahü teâlânın rahmetinden ümidini kesmek küfürdür."
Evliyânın büyüklerinden Abdullah bin Hubeyk (rahmetullahi teâlâ a- leyh) Ümid ve korku hakkında şöyle buyurdular: "Korkunun en faydalısı günah işlemene engel olan, elden kaçırdığın fırsatlar için uzun uzun ü- zülmene sebeb olan ve geriye kalan ömür içinde seni devamlı olarak dü- şündüren korkudur. Ümidin en faydalısı ise amel etmeni kolaylaştırandır.
Ümid üçe ayrılır: 1) İyi amel yapıp kabul edilmesini umanın ümidi. 2) Kötü iş yapıp ve tövbe ederek affedilmesini umanın ümidi. 3) Devamlı günah işleyip de kendisini Allahü teâlânın affedeceğini umanın ümidi. Bu ümid makbûl değildir."
"Yarın sana zarar verecek şeyler için keder ve gam içinde bulun. Âhiret saâdetini harâb eden şeyler için üzül. Yarın sana fayda vermeyecek şey için sevinme!"
"En faydalı korku, insanı, günahlardan ve kötülüklerden alıkoyanıdır. İnsana, boşuna geçen ömrü için üzülmek yaraşır. Kalan ömrünü de iyi kıymetlendirmesi lâzımdır."
"Kalbime uygun gelmeyen, içime rahatlık vermeyen bir şeyi terk ederim."
Bir gün talebeleri Abdullah İbni Vehb (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine; "Korktuğumuzdan emin olmak için ne yapalım?" dediler. O zaman onlara Peygamber efendimizin şu hadîs-i şerîfini okudu:
"Biriniz bir yere indiği zaman, (Eûzü bi-kelimâtillahittâmmâti min şerri mâ haleka) desin. Çünkü oradan gidinceye kadar hiç bir şey ona zarar ve kötülük yapmaz." buyurdular.
Evliyânın meşhûrlarından Ahmed bin Âsım Antâkî (rahmetullahi teâlâ aleyh) kendisinden nasihat isteyenlere buyurdular ki: "Ey kardeşlerim! En faydalı korku, insanı günahlardan, Allahü teâlânın beğenmediği şeylerden alıkoyan, âhiret işlerinin elden çıkması ile üzüntüye sevkeden; kalan ömrü ve son nefesindeki durumu hakkında düşünmeye sevkeden korkudur. En faydalı ümit, sâlih amel yapmayı kolaylaştırandır.
Meşhûr velîlerden Ahmed bin Ebü?l-Havârî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Ümit, korkanların azığıdır."
Yine buyurdular ki: "Allahü teâlâdan korkanların gıdâsı, Allahü teâlâ- dan ümidini kesmemektir."
Tâbiîn tanınmışlarından büyük velî Bekr bin Abdullah Müzenî (rah- metullahi teâlâ aleyh) bir vâzında şöyle buyurdular: "Ey Âdemoğlu! Alla- hü teâlânın rahmetinden öyle ümitli ol ki, bu ümidin seni, Allahü teâlânın mekrinden emin kılmasın. Eğer bundan emin olursan, günâhları işler, Allahü teâlânın gazâbına uğrarsın. Yine Allahü teâlâdan öyle kork ki, bu korku O´nun rahmetinden ümidini kestirmesin. Ne kadar günahkâr olur- san ol, yine de Allahü teâlânın rahmet ve merhametinden ümidli ol. Töv- be ederek Allah´a dön.
Büyük velîlerden Ebû Ali Dekkâk (rahmetullahi teâlâ aleyh) Allahü teâlâdan korkmak husûsunda buyurdular ki: "Korkunun havf, haşyet ve heybet gibi çeşitli mertebeleri vardır. Havf, îmânın şartındandır. Bunun ispatı, Allahü teâlânın Kur´ân-ı kerîmde meâlen; "Eğer mümin iseniz benden korkunuz." (Âl-i İmrân sûresi: 187) buyurmuş olmasıdır. Haşyet, ilmin şartındandır. Allahü teâlâ bu hususta meâlen; "Allah´tan ancak âlim olan kullar korkar." (Fâtır sûresi: 28) buyurmuştur. Heybet, mârifetin (Allahü teâ- lâyı tanımanın) şartıdır. Bu hususta da Allahü teâlâ; "Allah sizi kendinden sakındırmaktadır." (Âl-i İmrân sûresi: 28) buyurmuştur."
Evliyânın büyüklerinden Ebû Ali Rodbârî (rahmetullahi teâlâ aleyh) havf, korku ve recâ, ümid arasında bulunur insanların her yaptıkları işte Allahü teâlânın rızâsını kasdetmelerini tavsiye eder, Allahü teâlâdan korkmaları gerektiğini söylerdi. Bu hususta buyurdu ki:
"Havf, Allahü teâlânın azâbından korkmak ve recâ, Allahü teâlânın rahmetinden ümitli olmak, bir kuşun iki kanadı gibidir. İkisi birden bulunursa, hem kuş, hem de uçuş düzgün ve mükemmel olur. Kanatların birisi bulunmazsa, kuş da, uçuş da noksan olur. Kanatlarının ikisi de bulunmazsa kuş ölüme terkedilmiştir.
"Bir kimsenin Allahü teâlâdan korkmasının hakîkî olduğunun alâmeti, Allahü teâlâdan başka hiçbir şeyden korkmamasıdır."
Evliyânın büyüklerinden Ebû Bekr Vâsıtî (rahmetullahi teâlâ aleyh) kendisine havf, korku ve recâ, ümitten soruldu. O zaman; "Korku ve ümit, kul itâat hâlini bırakıp benlik sevdâsına düşmesin diye, nefsi bağla- yan iki yulardır." buyurdular.
Yine buyurdular ki: Havftan, azab korkusundan daha yüksek makam, Allahü teâlânın sevmediği kimseyi sevmemektir.
Büyük velîlerden Ebû Hafs Haddâd en-Nişâbûrî (rahmetullahi teâlâ aleyh) şöyle buyurmuştur: "Allah korkusu, kalpte bulunan bir meşâleden ibâret olup, hayır ve şer nâmına kalpte bulunan her şey, ancak onunla görülebilir."
Büyük velîlerden Ebû Osman Hîrî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Allah korkusu, seni O´na ulaştırır ve kendini beğenmekten u- zaklaştırır."
Yine buyurdular ki: "Dürüst, gerçek ve doğru korku, açık ve gizli günahlardan büyük bir dikkatle sakınmaktır."
Endülüs?te ve Mısır?da yetişmiş olan büyük velîlerden, Mâlikî mezhebi fıkıh âlimi Ebü?l-Abbâs-ı Mürsî (rahmetullahi teâlâ aleyh) Allahü te- âlâdan çok korkar, haram ve şüphelilerden sakınırdı. Bu hususda buyur- dular ki: "Allahü teâlâdan korkan, haram ve şüphelilerden çok sakınan, emirlere tam uyan kimse, Allahü teâlânın kendisini koruduğu kimsedir."
"İnsanların bağlandıkları çok sebepler, vâsıtalar vardır. Bizim sebeplerimiz; îmân ve takvâdır." Ebü´l-Abbâs hazretleri bundan sonra; "Eğer o memleketlerin halkı (küfür ve isyândan vazgeçip) îmân etseler, takvâ sâhibi olsalardı (Allahü teâlâdan korksalardı), muhakkak ki, üzerlerine semâdan (yağmur yağdırarak) ve yerden (bitki bitirerek), bereketler açardık. Fakat onlar, peygamberleri yalanladılar. (Küfür ve isyânı) tercih etmeleri sebebiyle biz onları azapla yakalayıverdik." (A´râf sûresi: 96) meâlin- deki âyet-i kerîmeyi okudu.
"Eğer sana; "Allahü teâlâdan korkuyor musun?" derlerse; "Evet Alla- hü teâlânın kalbime koyduğu korku mikdârınca Allahü teâlâdan korka- rım." de! "Allahü teâlâyı seviyor musun? derlerse, yine böyle cevap ver!"
Evliyânın büyüklerinden Fudayl bin İyâd (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine; "Niçin Allahü teâladan korkanı göremiyoruz?" diye sordular. Bunun üzerine; "Şâyet siz korksaydınız, korkanı görürdünüz. Korkanı, korkanlardan başkası görmez. Nitekim evlâdını kaybeden anne, evlâdı ölen bir anne görmek ister..." buyurarak dertlinin hâlinden dertli olanlar anlar demek istedi.
Fudayl bin İyâd hazretleri buyurdular ki: "Allah korkusu, dilin lüzum- suz şey söylemesine mâni olur. Allahü teâlâdan korkanın dili söylemez olur."
"Allahü teâlâdan korkandan, her şey korkar olur. Allah´tan korkmayan, her şeyden korkar."
"Bir kimsenin kalbine Allah korkusu yerleşti mi, dilinde işe yaramaz bir söz bulunmaz. Bu korku dünyâ sevgisini ve arzusunu yakar, dünyâya rağbet etme hâlini gönülden dışarı atar."
Evliyânın büyüklerinden Hâris el-Muhâsibî (rahmetullahi teâlâ a- leyh) buyurdular ki; "Bir kimsenin kalbinde Allahü teâlânın korkusu kalmaz ve âhirette azap göreceğini unutursa, günahları çoğalır ve tehlikeli durumlara girer. O zaman, iyi şeyleri idrâk edip yapamaz, kötü şeylerin kötülüğünü görüp, ondan sakınamaz. Nefsinin esîri olur. Allahü teâlânın katında kıymeti düşer. Kalbi paslanıp, îmânı zayıflar."
Evliyânın büyüklerinden Hayr-ün-Nessâc (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Allahü teâlânın azâbından korkmak, kamçı gibidir, edeb- sizliği ahlâk edinenleri bu kamçı ile terbiye ederler. Âzâların kötü bir şey işlemeleri, kalbin gafletindendir."
Tefsîr, hadîs, târih ve Hanbelî mezhebi fıkıh âlimi, büyük velî İbn-i Cevzî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Hâin korkak, sâlih cesur olur."
Tâbiînin tanınmışlarından ve evliyânın büyüklerinden Ka´b-ül-Ahbâr (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Allahü teâlânın korkusundan gözyaşı döken kimseyi Cehennem ateşi yakmaz."
"Allahü teâlâya yemîn ederim ki, Allahü teâlânın korkusundan göz- yaşlarımın yanaklarıma akmasını, altından bir dağı sadaka olarak ver- mekten, daha çok severim."
En büyük velîlerden ve on iki İmâmın beşincisi Muhammed Bâkır (rahmetullahi teâlâ aleyh) sohbetlerinde buyurdular ki: "Allahü teâlânın korkusundan dolayı yaşaran göz, Cehennem ateşinde yanmaz. Yâni Ce- hennem´e girmez. Allahü teâlânın rızâsı için bir kimsenin gözünden bir damlacık yaş dökülse, Allahü teâlâ o kimsenin çok günahını affeder."
Evliyânın büyüklerinden ve kendilerine Silsile-i aliyye denilen büyük âlim ve velîlerin yirmi ikincisi olan Muhammed Bâkî-billah (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Ümîd ipinin ucunu hiçbir zaman elden bırakmamalıdır."
Oniki imâmın dokuzuncusu, tanınmış büyük velîlerden Muhammed Cevâd (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Kim Allahü teâlâya güvenir ve sığınırsa, insanlar kendisine muhtac olur. Allahü teâlâdan korkup, haramlardan sakınan kimseyi Allahü teâlâ insanlara sevdirir."
Tâbiînden Muhammed bin Sûka (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: Allahü teâlâdan korkan mümin hiç neşelenmez. Onun rengi hiç- bir zaman açılmaz. Yüzü devamlı mahzûn olur.
Tabiînden hadîs ve fıkıh âlimi, velî Mutarrif bin Abdullah (rahmetul- lahi teâlâ aleyh) Allahü teâlânın korkusundan ve O?na hesap verme endi- şesinden toprak olmayı ister ve: ?Rabbim tarafından biri gelip Cennet veya Cehennem´e girmek yâhut toprak olmak arasında bana tercih hakkı verseydi, toprak olmayı tercih ederdim.buyurdular.
Evliyânın meşhurlarından ve Hanbelî mezhebinin büyük fıkıh âlimlerinden Abdullah-ı Ensârî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Allahü teâlânın azâbına müstehak olanlar, her an gaflette bulunanlardır. Bunlar, başlarına gelmesi muhtemel olan korkunç azâbdan gâfil oldukları için, kendilerini emniyette ve rahat hissederler. Her zaman uyanık olan kalbler ise, her an korku ve hüzün ile dolu olurlar. Devamlı âhiret için hazırlık yaparlar. Dolayısı ile bu kimseler cezâya müstehak değildir."
Büyük velîlerinden Ahmed bin Mesrûk (rahmetullahi teâlâ aleyh) bir gün sohbette kıyâmette en şiddetli azâb görecek olanları anlatırken şu hadîs-i şerîfleri okudu.
"Kıyâmette azâbı en şiddetli olanlar, peygamberlere söğenlerdir. Sonra Eshâb-ı kirâma söğenler ve sonra müslümanlara söğenlerdir."
"İnsanları Hak teâlâdan alıkoyanlar istedikleri ibâdeti yapsınlar. Alla- hü teâlâ onları bağışlamayacaktır. İnsanların Allahü teâlâya kavuşma- sına vesile olanları da Allahü teâlâ bağışlayacaktır."
Meczûb. Hak âşığı. Çok tanınmış evliyâdan Behlül-i Dânâ (rahme- tullahi teâlâ aleyh) şu beytleri sık sık okurdu:
"Bayram, yeni elbiseler giyenler için değildir.
Ancak ilâhî azâptan emin olanlar içindir.
Bayram bineklere binenler için de değildir.
Ancak hatâ ve isyânı bırakanlar içindir."
Tâbiîn tanınmışlarından büyük velî Bekr bin Abdullah Müzenî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Bir kimsenin, sanki o işe memurmuş gibi, durmadan halkın ayıbını sağa sola aktardığını görürseniz, bu hâliyle azap tuzağına tutulduğunu biliniz."
İskenderiye´de yetişen büyük velîlerden Dâvûd-i İskenderî (rahme- tullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Şehvetler, bitmeyen arzu ve ihtiraslar, üstü örtülü azaplardır."
Şam´da yetişen büyük velîlerden Ebû Süleymân Dârânî (rahmetu-l lahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Allahü teâlâ benim sağ gözüme, Ce- hennem´in yedi tabakası ile azâb etse râzı olurum. Azâbın birazını da öbür gözüme niye koymuyor diye düşünmem. Zîrâ, O´nun benim için en faydalı olanı yaptığını bilirim."
Tâbiînden Muhammed bin Sûka (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: ?Bir kimsenin dünyâlığından birşey eksildiği zaman çok üzülür. Lâkin, o kimsenin dîninden bir şey eksildiği zaman o kadar üzülmez. Hattâ umûrunda bile olmaz. İşte o kimse de kendisini Allahü teâlânın azâbına müstehak eder.?
Tâbiînin, zâhid, âbid ve müttekilerinden ve velî Sâbit bin Eslem el-Benânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Dâvûd aleyhisselâm Allahü teâlânın azâbını hatırladığı zaman, mafsalları gevşer, tamamen kendisini salıverir, Allahü teâlânın rahmetini hatırlayınca, eski hâline dönerdi."
Tâbiînin büyüklerinden, oniki İmâm?ın dördüncüsü ve Hazret-i Hüseyin?in oğlu olan İmâm-ı Zeynelâbidîn (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin elleri kelepçeli, ayaklarında kayış bağlı olduğu halde Medî- ne?den Bağdat?a götürüyorlardı. Hazret-i Zührî, onu bu halde görünce çok ağladı. Ve dedi ki: ?Keşke şimdi sizin yerinizde benim ellerim kelepçeli olsaydı.? Zeynelâbidîn de ona dedi ki: ?Yâ Zührî bu bize hiç zor gelmez, istediğim zaman el ve ayaklarımı açabilirim.? Ve çok hafif bir silkinme ile elindeki kelepçeyi ve ayağındaki kayışı açtı. Kısa bir zaman sonra eline kelepçeyi ayağına kayışı tekrar geçirerek buyurdu ki: ?Bunlar kulların cezâsıdır ve kolaydır. İstediğimiz zaman açabiliriz. Esas zor olan Allahü teâlânın azâbıdır.?
Tâbiîn devrinde yetişen büyük âlim ve velî Vehb bin Münebbih (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Şu üç şey zulümdür: Kendisinden yukardakilere karşı gelip, emirlerini yerine getirmemek. Kendinden aşağıdakilere güç ve kuvvet kullanarak haksızlık yapmak. Zâlimlere yar- dım etmek."
Evliyânın meşhurlarından ve Hanbelî mezhebinin büyük fıkıh âlimlerinden Abdullah-ı Ensârî (rahmetullahi teâlâ aleyh) Sehl-i Tüsterî hakkında şöyle anlattı "Ümitsizlik, küfür içinde bir kapıdır. Allahü teâlânın rahmetinden ümidini kesmek küfürdür."
Evliyânın büyüklerinden Abdullah bin Hubeyk (rahmetullahi teâlâ a- leyh) Ümid ve korku hakkında şöyle buyurdular: "Korkunun en faydalısı günah işlemene engel olan, elden kaçırdığın fırsatlar için uzun uzun ü- zülmene sebeb olan ve geriye kalan ömür içinde seni devamlı olarak dü- şündüren korkudur. Ümidin en faydalısı ise amel etmeni kolaylaştırandır.
Ümid üçe ayrılır: 1) İyi amel yapıp kabul edilmesini umanın ümidi. 2) Kötü iş yapıp ve tövbe ederek affedilmesini umanın ümidi. 3) Devamlı günah işleyip de kendisini Allahü teâlânın affedeceğini umanın ümidi. Bu ümid makbûl değildir."
"Yarın sana zarar verecek şeyler için keder ve gam içinde bulun. Âhiret saâdetini harâb eden şeyler için üzül. Yarın sana fayda vermeyecek şey için sevinme!"
"En faydalı korku, insanı, günahlardan ve kötülüklerden alıkoyanıdır. İnsana, boşuna geçen ömrü için üzülmek yaraşır. Kalan ömrünü de iyi kıymetlendirmesi lâzımdır."
"Kalbime uygun gelmeyen, içime rahatlık vermeyen bir şeyi terk ederim."
Bir gün talebeleri Abdullah İbni Vehb (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine; "Korktuğumuzdan emin olmak için ne yapalım?" dediler. O zaman onlara Peygamber efendimizin şu hadîs-i şerîfini okudu:
"Biriniz bir yere indiği zaman, (Eûzü bi-kelimâtillahittâmmâti min şerri mâ haleka) desin. Çünkü oradan gidinceye kadar hiç bir şey ona zarar ve kötülük yapmaz." buyurdular.
Evliyânın meşhûrlarından Ahmed bin Âsım Antâkî (rahmetullahi teâlâ aleyh) kendisinden nasihat isteyenlere buyurdular ki: "Ey kardeşlerim! En faydalı korku, insanı günahlardan, Allahü teâlânın beğenmediği şeylerden alıkoyan, âhiret işlerinin elden çıkması ile üzüntüye sevkeden; kalan ömrü ve son nefesindeki durumu hakkında düşünmeye sevkeden korkudur. En faydalı ümit, sâlih amel yapmayı kolaylaştırandır.
Meşhûr velîlerden Ahmed bin Ebü?l-Havârî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Ümit, korkanların azığıdır."
Yine buyurdular ki: "Allahü teâlâdan korkanların gıdâsı, Allahü teâlâ- dan ümidini kesmemektir."
Tâbiîn tanınmışlarından büyük velî Bekr bin Abdullah Müzenî (rah- metullahi teâlâ aleyh) bir vâzında şöyle buyurdular: "Ey Âdemoğlu! Alla- hü teâlânın rahmetinden öyle ümitli ol ki, bu ümidin seni, Allahü teâlânın mekrinden emin kılmasın. Eğer bundan emin olursan, günâhları işler, Allahü teâlânın gazâbına uğrarsın. Yine Allahü teâlâdan öyle kork ki, bu korku O´nun rahmetinden ümidini kestirmesin. Ne kadar günahkâr olur- san ol, yine de Allahü teâlânın rahmet ve merhametinden ümidli ol. Töv- be ederek Allah´a dön.
Büyük velîlerden Ebû Ali Dekkâk (rahmetullahi teâlâ aleyh) Allahü teâlâdan korkmak husûsunda buyurdular ki: "Korkunun havf, haşyet ve heybet gibi çeşitli mertebeleri vardır. Havf, îmânın şartındandır. Bunun ispatı, Allahü teâlânın Kur´ân-ı kerîmde meâlen; "Eğer mümin iseniz benden korkunuz." (Âl-i İmrân sûresi: 187) buyurmuş olmasıdır. Haşyet, ilmin şartındandır. Allahü teâlâ bu hususta meâlen; "Allah´tan ancak âlim olan kullar korkar." (Fâtır sûresi: 28) buyurmuştur. Heybet, mârifetin (Allahü teâ- lâyı tanımanın) şartıdır. Bu hususta da Allahü teâlâ; "Allah sizi kendinden sakındırmaktadır." (Âl-i İmrân sûresi: 28) buyurmuştur."
Evliyânın büyüklerinden Ebû Ali Rodbârî (rahmetullahi teâlâ aleyh) havf, korku ve recâ, ümid arasında bulunur insanların her yaptıkları işte Allahü teâlânın rızâsını kasdetmelerini tavsiye eder, Allahü teâlâdan korkmaları gerektiğini söylerdi. Bu hususta buyurdu ki:
"Havf, Allahü teâlânın azâbından korkmak ve recâ, Allahü teâlânın rahmetinden ümitli olmak, bir kuşun iki kanadı gibidir. İkisi birden bulunursa, hem kuş, hem de uçuş düzgün ve mükemmel olur. Kanatların birisi bulunmazsa, kuş da, uçuş da noksan olur. Kanatlarının ikisi de bulunmazsa kuş ölüme terkedilmiştir.
"Bir kimsenin Allahü teâlâdan korkmasının hakîkî olduğunun alâmeti, Allahü teâlâdan başka hiçbir şeyden korkmamasıdır."
Evliyânın büyüklerinden Ebû Bekr Vâsıtî (rahmetullahi teâlâ aleyh) kendisine havf, korku ve recâ, ümitten soruldu. O zaman; "Korku ve ümit, kul itâat hâlini bırakıp benlik sevdâsına düşmesin diye, nefsi bağla- yan iki yulardır." buyurdular.
Yine buyurdular ki: Havftan, azab korkusundan daha yüksek makam, Allahü teâlânın sevmediği kimseyi sevmemektir.
Büyük velîlerden Ebû Hafs Haddâd en-Nişâbûrî (rahmetullahi teâlâ aleyh) şöyle buyurmuştur: "Allah korkusu, kalpte bulunan bir meşâleden ibâret olup, hayır ve şer nâmına kalpte bulunan her şey, ancak onunla görülebilir."
Büyük velîlerden Ebû Osman Hîrî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Allah korkusu, seni O´na ulaştırır ve kendini beğenmekten u- zaklaştırır."
Yine buyurdular ki: "Dürüst, gerçek ve doğru korku, açık ve gizli günahlardan büyük bir dikkatle sakınmaktır."
Endülüs?te ve Mısır?da yetişmiş olan büyük velîlerden, Mâlikî mezhebi fıkıh âlimi Ebü?l-Abbâs-ı Mürsî (rahmetullahi teâlâ aleyh) Allahü te- âlâdan çok korkar, haram ve şüphelilerden sakınırdı. Bu hususda buyur- dular ki: "Allahü teâlâdan korkan, haram ve şüphelilerden çok sakınan, emirlere tam uyan kimse, Allahü teâlânın kendisini koruduğu kimsedir."
"İnsanların bağlandıkları çok sebepler, vâsıtalar vardır. Bizim sebeplerimiz; îmân ve takvâdır." Ebü´l-Abbâs hazretleri bundan sonra; "Eğer o memleketlerin halkı (küfür ve isyândan vazgeçip) îmân etseler, takvâ sâhibi olsalardı (Allahü teâlâdan korksalardı), muhakkak ki, üzerlerine semâdan (yağmur yağdırarak) ve yerden (bitki bitirerek), bereketler açardık. Fakat onlar, peygamberleri yalanladılar. (Küfür ve isyânı) tercih etmeleri sebebiyle biz onları azapla yakalayıverdik." (A´râf sûresi: 96) meâlin- deki âyet-i kerîmeyi okudu.
"Eğer sana; "Allahü teâlâdan korkuyor musun?" derlerse; "Evet Alla- hü teâlânın kalbime koyduğu korku mikdârınca Allahü teâlâdan korka- rım." de! "Allahü teâlâyı seviyor musun? derlerse, yine böyle cevap ver!"
Evliyânın büyüklerinden Fudayl bin İyâd (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine; "Niçin Allahü teâladan korkanı göremiyoruz?" diye sordular. Bunun üzerine; "Şâyet siz korksaydınız, korkanı görürdünüz. Korkanı, korkanlardan başkası görmez. Nitekim evlâdını kaybeden anne, evlâdı ölen bir anne görmek ister..." buyurarak dertlinin hâlinden dertli olanlar anlar demek istedi.
Fudayl bin İyâd hazretleri buyurdular ki: "Allah korkusu, dilin lüzum- suz şey söylemesine mâni olur. Allahü teâlâdan korkanın dili söylemez olur."
"Allahü teâlâdan korkandan, her şey korkar olur. Allah´tan korkmayan, her şeyden korkar."
"Bir kimsenin kalbine Allah korkusu yerleşti mi, dilinde işe yaramaz bir söz bulunmaz. Bu korku dünyâ sevgisini ve arzusunu yakar, dünyâya rağbet etme hâlini gönülden dışarı atar."
Evliyânın büyüklerinden Hâris el-Muhâsibî (rahmetullahi teâlâ a- leyh) buyurdular ki; "Bir kimsenin kalbinde Allahü teâlânın korkusu kalmaz ve âhirette azap göreceğini unutursa, günahları çoğalır ve tehlikeli durumlara girer. O zaman, iyi şeyleri idrâk edip yapamaz, kötü şeylerin kötülüğünü görüp, ondan sakınamaz. Nefsinin esîri olur. Allahü teâlânın katında kıymeti düşer. Kalbi paslanıp, îmânı zayıflar."
Evliyânın büyüklerinden Hayr-ün-Nessâc (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Allahü teâlânın azâbından korkmak, kamçı gibidir, edeb- sizliği ahlâk edinenleri bu kamçı ile terbiye ederler. Âzâların kötü bir şey işlemeleri, kalbin gafletindendir."
Tefsîr, hadîs, târih ve Hanbelî mezhebi fıkıh âlimi, büyük velî İbn-i Cevzî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Hâin korkak, sâlih cesur olur."
Tâbiînin tanınmışlarından ve evliyânın büyüklerinden Ka´b-ül-Ahbâr (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Allahü teâlânın korkusundan gözyaşı döken kimseyi Cehennem ateşi yakmaz."
"Allahü teâlâya yemîn ederim ki, Allahü teâlânın korkusundan göz- yaşlarımın yanaklarıma akmasını, altından bir dağı sadaka olarak ver- mekten, daha çok severim."
En büyük velîlerden ve on iki İmâmın beşincisi Muhammed Bâkır (rahmetullahi teâlâ aleyh) sohbetlerinde buyurdular ki: "Allahü teâlânın korkusundan dolayı yaşaran göz, Cehennem ateşinde yanmaz. Yâni Ce- hennem´e girmez. Allahü teâlânın rızâsı için bir kimsenin gözünden bir damlacık yaş dökülse, Allahü teâlâ o kimsenin çok günahını affeder."
Evliyânın büyüklerinden ve kendilerine Silsile-i aliyye denilen büyük âlim ve velîlerin yirmi ikincisi olan Muhammed Bâkî-billah (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Ümîd ipinin ucunu hiçbir zaman elden bırakmamalıdır."
Oniki imâmın dokuzuncusu, tanınmış büyük velîlerden Muhammed Cevâd (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Kim Allahü teâlâya güvenir ve sığınırsa, insanlar kendisine muhtac olur. Allahü teâlâdan korkup, haramlardan sakınan kimseyi Allahü teâlâ insanlara sevdirir."
Tâbiînden Muhammed bin Sûka (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: Allahü teâlâdan korkan mümin hiç neşelenmez. Onun rengi hiç- bir zaman açılmaz. Yüzü devamlı mahzûn olur.
Tabiînden hadîs ve fıkıh âlimi, velî Mutarrif bin Abdullah (rahmetul- lahi teâlâ aleyh) Allahü teâlânın korkusundan ve O?na hesap verme endi- şesinden toprak olmayı ister ve: ?Rabbim tarafından biri gelip Cennet veya Cehennem´e girmek yâhut toprak olmak arasında bana tercih hakkı verseydi, toprak olmayı tercih ederdim.buyurdular.