- Ata dedelerimizin çocukları

Adsense kodları


Ata dedelerimizin çocukları

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
aysegul999
Fri 31 July 2015, 04:43 pm GMT +0200

ATA DEDELERİMİZİN ÇOCUKLARI

Elife ATEŞ

Haziran 2015 117.SAYI


Tıfl, sabi, ibn, veled (çoğulu evlad), gulam, sagir, zürriyyet, hafede, ehl, al, yetim... Ya da henüz buluğ çağına ermemiş insan… Kısaca çocuk… Bu kelimeler çocuk için Kur’an-ı Kerim’de geçen kelimeler… Bunların dışında çocuk gelişimi ve eğitimiyle alakalı kitaplarda ve dahi fıkıh kitaplarında çocukluk evresinin kendi içinde farklı dönemleri için ve hatta kız ve erkek çocukları için ayrı ayrı isimler kullanılmıştır. Pedagojinin kökünü “mağrip” tarafında arayanları şöyle “maşrık” taraflarına doğru davet ediyoruz.

BABALAR VE ÇOCUKLARI

Ata dedelerimiz hayatın her karesini belki selfi’yle taçlandırmazlarmış fakat her anı dolu dolu yaşarlarmış. Ve hatta sevdiceklerine de yaşatırlarmış. (Ne de olsa modern zaman oyalayıcısı akıllı telefonlar ve dahi bilgisayar nevinden türlü alet edevat o zamanlar yokmuş.) Örneğin çocuğunun elinden tutup sokakta gezdiren, adımlarını miniğe göre ayarlayan ve hatta minikle çocuklaşıp seke seke yürüyen, çocukcağız yorulduğunda ise omzuna alıp finişe ulaştıran babaları daha sık görmek mümkünmüş.

HAYIRLI AKIBETLER İÇİN HAYIRLI BAŞLANGIÇLAR

Osmanlı ve medrese eğitimi denildiğinde gözümüzün önüne ellerinde uzun sopalarla oturduğu yerden sıbyanları dayak sırasından geçiren hocalar gelir. Nitekim “Falaka” nevinden hikayelerle, “Çalıkuşu” nevinden romanlarla Osmanlı’da eğitim ve öğretimin cebren ve falaka ile olduğu algısı zihinlerimize kazınmıştır. (Neden acaba?) İşin ilginci biz okula başlamak için en uygun yaş yedi mi beş mi tartışa duralım atalarımız dört yaşında yollamışlar mini mini çocukları okul yoluna. Ve kuru kuru bir yollayış da değilmiş bu. İşlemeli cüz keseleri boyunlarda, yularını bir hocanın tuttuğu süslenmiş püslenmiş atların sırtında ve dahi dualar eşliğinde… Böyle başlangıçlar yapan çocuklar, az zamanda çok işler başarmışlar…

BİZİM MAHALLENİN MEKTEBİ

Ecdadın okulda ilk durağı mahalle mektebi idi. Bu okulu bitirenler kabiliyetleri dahilinde ya medreseye yönlendirilirlerdi ya da bir zanaat öğrenmeye teşvik edilirlerdi. Mektebin sponsoru tabii ki mahalleydi. Boşuna mahalle mektebi denmemişti. Mahalleli maddi manevi her daim mekteplerinin arkasında dururdu. Mektebin bütün masraflarını karşıladıkları gibi okul sonunda da çocuklarla birlikte mesire yerlerine giderlerdi. Kazanlar kaynar; pilavlar, helvalar pişer; oyunlar oynanır, doyasıya eğlenilirdi. Bugünkü okul gezileri bu geleneğin bir tür devamı niteliğinde desek de birçok şey de eksikliğini hissettirmekte.

VAKIF MEKTEBİ

Her zaman mahalleli değildi bu mektepçiklerin sponsoru. Kimi zaman padişahlar, ekabirden zat-ı muhteremler ve bilumum hayırhah şahsiyetler üstlenirdi her ne masraf hasıl olur ise. Gerçi bu mektepler sıradan mahalle mekteplerinin bir tık üstündeydiler. Zira sponsorlarının varsıllığıyla doğru orantılı olarak içlerinde cami, medrese ve çeşme bulunan tesislerin içinde kendilerine yer bulurlardı. Mahalle mekteplerinden bir diğer farkları da vakıf olarak işlemeleriydi. Öğrencinin giyiminden kuşamına, yemeğinden harçlığına her şey bu bünye içerisinde giderilirdi. Hiçbir şeyciği de unutmamış atalarımız, her ne müşkil ise çözmüş. Tabii hal böyle olunca da halk bu vakıf mekteplerini daha çok tercih etmiş.

PADİŞAH VAKFI İLKOKULLAR

Bu okulların yanı sıra padişah vakfı olan ilkokullar da mevcuttu. Bunlara “daru’t-talim”, “muallimhane” vs. de denmekteydi. Burada okuyan fakir öğrencilere vakıf yiyecek, giyecek ve para yardımında bulunurdu. Belirli bir vakıftan maddi bir geliri olmayan okullarda ise fakir çocukların her türlü ihtiyacını zengin aileler karşılardı. Bu okullardan nice doktor (tabip), hakim (bir nevi kadı), öğretmen (muallim) mezun oldu. Sosyal yardımlaşma dediğimiz asıl bu olsa gerek…

SULTAN BABÜR’ÜN OĞLUNA HEDİYESİ

Bugün çocuğumuza hediye alacak olsak ya onun istediği bir arabayı, bebeği yahut da herhangi bir başka oyuncağı alma olasılığımız yüksektir. Ama Babürlüler Devleti’nin kurucusu Zahirüddin Muhammed Babür (1483-1530) bakın oğlu Kamran Mirza’ya ne hediye etmiş? Hanefi fıkhının detaylarıyla anlatıldığı “Mübeyyen” isimli manzum bir eser. Tabii bu hediye eseri bir başkası değil ünlü Türk hükümdarı Babür’ün bizzat kendisi yazmış. İşte, hediye budur!

EVLADİYELİK HEDİYELER

Ecdat, çocuğa o kadar kıymet vermiş ki onlar için eserler kaleme almış. Bu eserler hem o hayırlı babanın evladına hem de diğer baba kuzularına rehber olmuş. Bu tür sadaka-i cariye nevinden eserlerin ilk örneklerinden biri olarak “Sakın Terk-i Edepten” naatıyla kendisini yakından tanıdığımız şair Yusuf Nabi Hazretleri’nin (1642-1712) oğlu için yazdığı “Hayriyye” adlı eserini sayabiliriz. Oğlu için eser kaleme almış bir diğer şair baba ise Sümbülzade Vehbi’dir. O da oğlu için “Lütfiye-i Vehbi” adlı bir mesnevi yazmıştır. Bu eserler çocuklar için öğüt ve tavsiye niteliğinde bilgilerle doludur. Subha-i Sıbyan, Nuhbe-i Vehbi ve dahi Tuhfe-i Vehbi bu nev eserlerin sadece birkaçıdır…

Not: Yazıda Hüseyin Şimşek’in “XIX. Yüzyıl Çocuk Dergiciliği ve Eğitsel İşlevleri Üzerine” adlı makalesinden, Yaşar Yücel’in İslam Ansiklopedisi’nde yer alan “Çocuk” başlıklı makalesinden ve Cemal Aksu’nun “Büyük Türk Hükümdarı Zahirüddin Muhammed Babür’ün Oğluna Verdiği Hediye” adlı makalesinden yararlanılmıştır.