hafız_32
Thu 30 September 2010, 07:12 pm GMT +0200
ASR-I SAADETTE EVLER VE EV HAYATI
Dr. Nebi Bozkurt
Nebi Bozkurt 1950 Yılında İçel'in Erdemli ilçesi Güzeloluk köyünde doğdu. İlkokulu köyünde İ.H.L.ni İstanbul Çarşamba'da tamamladı, 1973 yılında İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsünden mezun oldu. "Asr-ı Saadette Meşçid ve Fonksiyonları" adlı yüksek lisans ve"Sünhet Verilerine Göre Hz, Peygamber Dönemi Folkloru" adlı doktora çalışmalarını yaptı. "Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi" adlı bir eseri bulunmaktadır.[1]
GİRİŞ
Meskenin medeniyet tarihi açısından büyük bir önemi vardır. Kelime olarak "şehirleşme" demek olan medeniyetin gelişmesi, evlerin ve eşyanın, plân ve yapı olarak gelişmesi ile paralellik arzeder. Taşı yontup üst üste en uygun şekilde koyabilme medeniyetin gelişmişliğinin işareti sayılmıştır. Bununla birlikte Tarkler ve Araplar gibi göçebe hayatı yaşayan ve çadırlarda oturan milletlerin de kendilerine mahsus, orijinal ve üstün bir medeniyeti vardır. Ev denilince, ister dört duvardan ibaret olan kerpiç bir yapı olsun, ister basit bir çerge olsun, isterse çok odalı bir köşk olsun içinde insanların, özellikle ailelerin barındığı yer akla gelir.
Hz.Peygamber (s.a.v.)'in biseti sırasında Arap Yarımadası'ın muhtelif yörelerinde değişik malzemeden farklı ev tipleri var-dı.Taş malzemenin kullanıldığı güneyde Yemen bölgesinde tarihin ilk gökdelenlerinin yapıldığı rivayet edilir. San'a'daki Gum-dan adlı binamn en az on katlı olduğu anlaşılmaktadır. Kur'an-ı Kerim, tarihte bu bölgede yaşamış olan Sebelilerin bahçeler içindeki evlerinin güzelliğine işaret etmektedir.[2] Kur'an ayrıca, Allah yolunda saf bağlayarak savaşanlanı kurşunla kenetlenmiş binaya benzeterek araplarca bilindiği anlaşılan bir yapı tekniğine işaret etmektedir.
Hz.Peygamber Medine'ye hicret ettiği zaman burada "ütüm" adı verilen kale tarzında inşa edilmiş yüz kadar bina dışındaki evler tek ve iki katlı binalardı. Malzeme ise daha çok kerpiçti. Hz.Peygamber'in Mescid-i Nebevî'nin doğu duvarı boyunca sıralanan odaları yapılmadan önce misafir kaldığı Halid b. Zeyd'in evi böyleydi. Kerpiç binalar temelden belli bir seviyeye kadar taşla örülürdü. Hadis kaynaklarında tuğlaya nadiren rastlanılmaktadır. Hz.Ömer'in, evini tuğla ve kerpiçle yapan birinin bu davranışını hoş görmemesi ve israf telakki etmesinden de anlaşılacağı üzere tuğla temini bölge için zor ve pahalıya mal olmaktaydı. Ancak Hz.Osman döneminde Mescid-i Nebevî'nin yenilenmesinde tuğla malzeme kullanılmıştır.
"Ehl-i hadar"(Yeşillik ehli, tarıma bağlı toplum,medenî toplum) ,"ehl-i meder"(kerpiç ehli) veya "ehl-i hacer" (taş ehli, evlerini taştan yapanlar) denilen yerleşik arap kabileleri, bu adlarından da anlaşılacağı üzere genellikle yapılarında kerpiç ve taş kullandılar. Azrakî'nin verdiği bilgiye, Kâ'be'nin Hz.Peygamber'in bi1 setinden önce, temele kadar inilerek yapılan tamirinde bir sıra taş, bir sıra ahşap kullanıldı. Kullanılan kerestenin Mekke'nin limanı Şuaybe (bugün Cidde) yakınlarında karaya vurmuş bir geminin yükü olduğunu kaynaklar kaydetmektedir. Kereste, yarımadanın orman bulunan neredeyse yegâne kesimi olan, Yemen'e yine inşaat malzemesi olarak götürülmekteydi Malzeme yetersizliği sebebiyle Kâ'be'nin tamamının tamir edilemeyişi nazarı itibara alınırsa, ahşab inşaat malzemesinin bölgede ne kadar zor temin edilebildiğini anlamak daha kolay olacaktır. Değerli inşaat kerestesi fütuhat sonrası îslam Devletinin genişleyen sınırlarıyla daha kolay temin edilebilmiştir. Mescidi Nebevî'nin çürüyen tavan ve direklerinde kullanılan hurma gövde kerestesi, Hz.Osman zamanında Hind Yarımadasından getirilen "sâc" kerestesi kullanılarak yenilenmiştir.
Medine'nin volkanik taşları yapı için fazla elverişli değildi. Bu bakımdan temel kısmında belli bir seviyeye kadar taş kullanılmakla birlikte, duvarlar genellikle kerpiçten örülürdü. Hz.Peygamberin Küba'da ve daha sonra Medine'de inşa ettiği ilk mescidler ve Mescid-i Nebevî'ye bitişik hücreleri aynı şekilde kerpiçten bu şekilde inşa edilmişti. Temellerde taş kullanılmasının sebebi, kerpicin yağmur sularına karşı dayanıksız olmasıdır. Bununla beraber, tamamı "belât" adı verilen düzgün taşlardan yapılmış kaleler ve evler de vardı. Nevfelb.Adiyb. Ebi Hubeys'iniki evinden biri, Sa'd b.Ebi Vakkas'a âit iki ev, ve Abdullah b.Avf m evi bu tür malzeme ile yapılmış evlerdi.
Yemen1 de inşa edilen Ğumdân'ın her cebhesi ayrı renk mermerle yapıldığı ve cam yerini tutacak kalitede mermerler kullanıldığı rivayetlerine karşılık, Hicaz yöresinde bir yapı malzemesi olarak kullanıldığına dâir rivayetler çok azdır.Hz.Peygamber'in vefatından çok sonra Mescid-i Nebevî'nin tamirinde mimber kısmında kullanıldığını tbn Şebbe (v.262) rivayet eder.
Veda haccı sırasında, Hz.Peygamber'in içinde namaz kılarken secde ettiği yerde kırmızı renkte bir mermer olduğuna dâir rivayet, dış duvarlarında kullanılmamakla beraber, Kâ'be'nin iç döşemelerinde mermerin kullanılmış olduğunu göstermektedir.
Binalarda harç olarak balçık kullamnırdı. Kireç de eski çağlardan beri kullanılagelmektedir. Ahşab gibi elde edilmesinin zorluğu sebebiyle olmalı, Hz. Peygamber bu iki malzemenin mezarlarda kullanılmasını yasaklamıştır.
Ehlu l-meders taş ve kerpiç dışında ahşap malzeme ve kamış kullanarak çardak tipinde evler de inşa etmişlerdir. "Aydâne" denilen uzun hurmaların gövde ve dalları bu tür evlerin yapımında en önemli malzemeyi teşkil etmiştir.
Medine'nin harem olduğu ve ağaçlarının kesilemiyeceği, otunun yolunamıyacağma dair konuşmaları sırasında, sözü kesilerek hariç tutulması istenen Mekke ayrığı ("izhır")'nın da yapı malzemesi olarak kullanıldığı anlaşılıyor. Bu bitki ev ve mezarlarda, sıva içinde veya mertek aralarında üste dökülen toprağın dökülmesine mani olmak için bir dolgu malzemesi olarak kullanılıyordu. Evlerin tavanlarında izhır yerine hasır kullanıldığı da olmuştur. Döşenen izhır veya hasırın üzeri çamurla sıvanırdı.
"Ehlu 1- veber" de denilen göçebe bedevilerin evleri ise, de-ri,koyun ve deve yünü (veber) kıl ve pamukdandı. Kur'an, göçme ve yerleşme sırasında büyük bir kolaylık sağlıyan, bu tür portatif evleri, onun tefrişinde ve elbise yapımında kullanılan bu malzemeleri, ilâhî lutfun örnekleri olarak zikreder.[3]
Birinci Bölüm
YAPI BAKIMINDAN EVLER
Arapların evlerini önce:
1. Taşınmaz (el-mebâni'l mebniyye ) ,
2. Taşınır (el-büyûtü'1-mütenkale ) olmak üzere ikiye ayırmak mümkündür.
I. Evlerin Yapısı
A- Taşınmaz Evler
Bu tür evler ehlu 1-hadarin meskenleridir. Bunlar, yukarıda kısmen değinildiği gibi malzeme ve yapı üslubuna göre değişik isimler alır.
Araplar, taş ve kireç kullanılarak yapılmış bahçe içindeki müstakil evlere, "kasr" diyorlardı. Bu kelime bir rivayette, taştan kaleler (Tâif Kalesi) için de kullanılır. Hadîslerde geçen "kasr" kelimesi ile genellikle ya Cennet'teki, ya Bizans ve iran'daki veya müslümanların fütuhat sonrası zenginlik dönemlerine âit köşk ve saraylar kasdedilmiştir. Kur'an'da ise uygarlık bakımından o dönem araplarmdan daha gelişmiş fakat zulümleri sebebiyle yo-kolmuş milletlerin bıraktıkları tarihî kalıntılardan ders alınması Öğütlenirken,"Kasr meşîd"[4] ifadesi kullanılmıştır ki, müfessirler bu ifâdeyi genellikle "yüksek veya kireç kullanılarak yapılmış saray" şeklinde yorumlamışlardır . Gerek hadis, gerekse Kur'an'da o dönem de Hicaz yöresinde bu tür yapıların olduğuna dâir bir atıf yoktur. iDnül-Kelbî'in saydığı altı tür arap evinden ise sâdece bi-ri:"el-Ukne" taştandır.
Araplar, kerpiçten yapılan evlere "kubbe"; "damı tesviye edilmiş, düzeltilmiş" taştan köşk veya kalelere ise "ütüm" veya "kubâb11 derlerdi. Asım Efendi'nin tarifine göre bunlar, mutlaka dört köşe ve taştan olur, üst kısmı bir adam boyu kadar barularla çevrilip, burada yer yer mazgal ve siperler yapılırdı. Medine'de bu dönemde çok sayıda ütüm olduğu rivayet edilir. Kaynaklar, Bilâl b.Rebah bunlardan biri üzerine çıkarak ezan okuduğunu, hicret sırasında yolu gözlenen Hz.Peygamber'in gelmekte olduğu müjdesinin böyle bir binadan verildiğini nakleder. Abdullah b.Ömer'in rivayetine göre, Hz. Peygamber, Medine'deki Mumları, şehrin süsleri olarak görmüş ve yıkılmamalanm istemiştir.[5]
Hassan b. Sabit sahibi olduğu "ütüm"a ,"fâri"' ( =hoş ve yüksek şey) adını vermişti."Arkadaşları veya hane halkı ile damı üzerinde oturdukları ve Hz.Peygamber'e gelip gidenleri görebildikleri" rivayetinden, Mescid-i Nebeviye oldukça yakın olduğu anlaşılmaktadır.[6]
Yerleşik araplarm evlerinden biride ağaç dallarından yapılmış çardaklardır. Araplar buna,"hayme" veya "unne" derlerdi. Bazı kabîle boyları, evlerine izafetten "benî unne" diye anılmışlardır. [7]
B- Taşınabilir Evler
Ehlu 1-veber (deve yünü ehli) denilen bedevilerin evleri taşınabilir türdendi. Adlarından da anlaşılacağı üzere bunlar: yün, kıl, deri ve pamuktandı. Koyun yününden olanlara "hıbâ1, deve yününden olanlara "bicâd, kıldan olanlara "füstât", pamuktan olanlara da "sürâdık" diyorlardı. Kur'an'da da zikredilen deriden evlere, "kaş'", ve "tırâf' gibi adlar vermişlerdir. Birincisi , han) deriden yapılmış küçük fakir evleri, ikincisi ise tabaklanmış deriden imal edilmiş zengin evleri için kullanılırdı. Ancak bu tanımların kesin olmadığı ve kabilelere göre değişebildiği anlaşılın yor.Mesela Imrulkays'm Muallakası'mn 23.beytinin şerhinde Tebrizî, "hıbâ"yı "iki-üç direkliden altı hatta dokuz direkliye kadar çadırlar" olarak açıklar. Nüveyrî ise, bunların pamuk, kıl, deve ve koyun yününden yapılmış evler olduğunu söyler.
îbnu 1-Kelbî'nin saydığı arap evlerinden biri de "mizalle'dir. Kıldan yapıldığı rivayet edilen mizalleier, önünde bir girişi olan ve bir veya bir kaç odadan meydana gelen büyük çadırlardır.
"Füstâd'ın, muhtelif büyüklükte olanları vardı. Kabîle reıslerinin diğerlerine nazaran daha büyük olan çadırlarlarına el-füstâdü11-azîm, veya "füstâdu 1-melik" diyorlardı. .
Çatı kısmı yarım küre şeklinde çadır ve binalar "kubbe" diye isimlendirilirdi. Hz.Peygamber için Hendek Savaşı sırasında kurulan ve ordusuna komuta ettiği bu tür bir çadırdan, Taberî1 nin bir rivayetinde "kubbe türkiyye" olarak söz edilmektedir. Müslim ve Ibn Mâce'nin, Hz.Peygamber'in, bir Ramazan ayında, aynı adı taşıyan bir çadırda itikâfa girdiği, Hz.Aişe'nin hac sırasında yine bu tür bir çadırda kaldığı rivayetleri , hâlen göçebe Orta Asya türkleri tarafından kullanılmakta olan, kubbe biçimindeki topak çadırın araplar tarafından bilindiğini göstermektedir.
Deriden çok büyük "kubbe'ler, panayırlarda gösteri veya savaş alanlarında komutan çadırı olarak kurulurdu.Ukaz panayırında kurulan deriden kırmızı bir çadırda, şâirlerin şiirlerini inşâd ettikleri rivayet edilir. Huneyn Gazvesinden sonra, ganimet taksimindeki tereddütlerini gidermek üzere Hz.Peygam-ber'in, Ensarla, "deriden kırmızı bir kubbe" içinde yaptığı özel toplantıya dâir rivayetler kubbelerin büyüklükleri hakkında bir fikir verebilir.
Gerdek için hazırlanmış ve resimli kumaşlarla süslenmiş olan çadırlar da (el-hacle ) "kubbe" olarak anılırlar.
Kubbe tarzında tavanla kaplı odalara "cünbüze" de denilmiştir. Sonradan ashabın en zenginlerinden biri olan Abdurrahman b. Avf m Mescid-i Nebevî'ye yakın üç "cümbüze"sinin olduğu rivayet edilir ki bu en azından üç odalı bir ev demektir.
Hadislerde sözü edilen ev tiplerinden biri de "huss"dur. Bunlar kargı ve ahşabdan yapılan evlerdi. Ebû Davud'un bir rivayetinden, Abdullah b.Amr ve annesinin böyle bir evi olduğunu öğreniyoruz. el-Fezârî bir beytinde bu evlerin tuğladan yapılmış evlerden daha sağlıklı olduğunu şöyle anlatmaktadır.
"İçinde mutlu olduğumuz kamış evimiz,
Tuğla ev ve onun kasvetinden daha iyidir." "Ezec" de denilen bu tür eylere "huss" denilmesi duvarlarındaki delikler sebebiyledir. Hz.Ömer zamanında kurulan ordugah şehri Küfe, başlangıçta bütünüyle bu tür evlerden oluşmuştu.Hatta sefere gittiklerinde evlerini söküp bir yere depo ederler, döndüklerinde tekrar kurarlardı. [8]
II. Evlerin Plânı
J.Schacht,"Islâm Dini bir mimarî kimliği ne arzu, ne de talep etmiştir." der. Ancak, dinler genelde, doğrudan bir mimarî kimliği ortaya koymazlar. Mimarî kimlik tedricen kazanılır. îslâm mimarîsini, İslâm'ın ortaya koyduğu hayat tarzının şekillendirdiğini unutmamak gerekir. Hicab, haremlik, selâmlık, buluğ çağına gelmiş çocukların odalarının ayrılması, komşunun evinin havasını kesecek şekilde binanın yüksek yapılmaması vb. Islâmî anlayışların, ev plânlarının gelişip, değişmesini etkilediği muhakkaktır. Müslüman toplumlar, islâm'ın hayat görüşüne uygun olarak, zevk ve sanat anlayışlarına, imkânlarına ve coğrafî şartlara göre plânlara kendi kimliklerini vermişlerdir.
Arap Yarımadasında yapılan arkeolojik kazılar Hz. Peygamber'den çok önce yaşamış kabilelerin evleri hakkında yeni bilgiler ortaya koymuştur. Genellikle ticaretle uğraştıkları anlaşılan Fav Karyesi sakinlerinin evlerinin ticarî emtiayı saklayacak özel bölümlere sahip olduğu görünüyor. Bunlardan bir kısmı karmaşık planlı ve çok odalı olarak inşa edilmiştir. Bunlar şüphesiz zengin evleriydi. Mekke zenginlerinden Abdullah b.Cüd'ân gibi altın ve gümüş kaplarda, klâsik arap yemeklerinden ayrı, değişik yemekler yiyen ve Irak'tan bunun için ahçılar getirten birinin evinin, misafirler, köle ve cariyeler, şarkı söyliyen kayneler, diğer hizmetçiler ve hayvanlar için ayrı mekânlar düşünüldüğünde çok büyük bir plâna sahip olduğu ortaya çıkar.
Hadis kaynaklarında, Hz. Peygamber dönemi evlerinin plân ve mimarî tarzları ile ilgili malumat net bir çizim için yeterli değildir. Hz. Peygamber'in, kerpiçten inşa edilmiş, son derece mütevâzi evleri ile ilgili oldukça fazla nakil olmasına rağmen, diğerlerini bunlara kıyaslayıp bir değerlendirme yapmak zordur. Mescid-i Nebevî'in doğu duvarı boyunca sıralanan dokuz adet odadan ibaret olan. "hücreler" (hucurât=odalar) son derece mütevâzi idi.Gençlik yıllarında bunları gören Hasan el-Basrî (v.110 )'nin anlattıklarına göre, bu evlerin tavanı elin değebileceği yüksekliktedir ve her evin içinde servi ağacından dikmelere tutturulmuş perdeyle ayrılmış bir bölüm vardır. Hz.Peygamber kendisini ziyarete gelenlerle görüşürken hanımları, bu hare-m kısmında bulunurlardı.
Bu evler,7xl0 zira' (yaklaşık 3,5x5m.) ebadında yan yana dizilmiş odalardan ibaretti.
Hz.Peygamber'in evlerinin bahçe duvarı muhtemelen hurma dallarından oluşuyordu. Hz.Peygamber'in Dûme Seferi sırasında Ümmü Seleme "insanların gözlerinden korunmak için" kerpiçten bir bahçe duvarı yapmıştır.
Hz.Peygamber'e Mukavkıs'm hediyesi Hz.Mâriye'nin Medine'nin Avâlî denilen doğu kısmında, bahçe içindeki evi hakkında bazı tarihî kaynaklarda yer alan bilgiler o dönem evleriyle ilgili bazı ip uçları verebilir. Muhammed b. Meserre el-Cebelî (v. 319/931) ile hac yolculuğunda bulunmuş olan Muhammed b.Hazm b. Bekr et-Tennûhî (Ibn el-Medînî diye meşhurdur)'nm anlattığına göre Ibn Meserre, Medine'de kaldığı zaman Hz.Peygamber'in hatıraları ile ilgili araştırmalarda bulunmuş ve kendisine Medine'nin doğusunda Rasûlullah'a, Mukavkıs tarafından hediye edilen, ibrahim'in annesi Hz.Mâriye'nin evi gösterilmişti. Ibn Meserre'nin tarifine göre burası Medine'nin doğu kısmında bahçe içinde küçük zarif bir evdi. Eni boyu aynı olan evin ortası bir duvarla bölünmüş ve üzerine kalın mertekler döşenmişti. Zarif bir merdiven, döşenmiş bölümün üstünde iki oda ve bir gölgeliğe çıkılıyordu. Rasulullah yazları burada otururdu, tbn Meserre'nin karış karış ölçerek, bir benzerini, Cebel'de kendisi için yaptırdığı evin tarifi oldukça net gibi görünüyorsa da hatıra getirdiği ihtimâli şekiller birden fazladır.
Yukarıda Abdurrahman b.Avf m üç cümbüzesi olduğu ve bunun en azından üç oda demek olduğunu belirtmiştik. Abdurrahman, Ashabin zenginlerindendir. Daha az imkana sahip olanların, Hz. Peygamberin hücrelerinde olduğu gibi orta kısmından ayrılmış tek bir odadan oluşan evlerde oturduğunu söylemek mümkündür. Hz.Ömer, portatif saz evden, taştan yapılmış daha sağlam evlere geçişte kendisine danışan Kûfelilere gönderdiği ha-berde:"Taştan evler yapm.Fakat kimseye üç odadan fazlasına ruhsat verilmesin ve binaları da yüksek yapmayın. Sünnetten ay-rılmazsanız iki cihan mutluluğu da sizin olur" demiştir ve sünnet olan binayı "israfa yaklaştırmayacak, itidalden uzaklaştırmaya-cak kadar" sade şeklinde izah etmiştir.
Hz.Ömer üç odaya kadar ruhsat verdiğine göre, genel olarak o dönem evlerinin en fazla üç oda olduğuna hükmedilebilir.Ancak ihtiyaç ve evdeki nüfusun kalabalık olmasına bağlı olarak bu sayının artması mümkündür. Nitekim Abdullah b. Ömer'in Benî Amr b, Mebzul mahallesindeki evinin adı "Dâru'l-cenâbiz" (kubbeler evi) dir ki adı ve kendine miras bıraktığı oğlunun bir kısmını satıp, bir kısmım elinde bıraktığı şeklindeki riVayet, çok odalı olduğunu göstermektedir.
Tabiî Müslümanlar, fethettikleri ülkelerde gördükleri yeni tarzlar Müslümanların ufkunu genişletmiş, sahip oldukları yeni irfanlar ve islâm'ın öngördüğü prensiplerle yeni plânlar ortaya çıkmıştır. Sadece fethedilen yerlerde değil, başkent Medine'de bili binaların yüksekliği artmaya başlamıştır. Hz.Osman döneminde Ebû Zer el-Gıfârî'nin tenkitleri arasında, bu da vardır. Hatta bu nedenle Medine'de oturmamıştır.
Çadırlara gelince, çok direkli darılarının bir kaç odadan oluş-ttğu muhakkaktır.Çadırların genişliği sahibinin toplum içindeki mertebesini göstermekteydi.Genellikle bedevi halkın oturduğu çadırlar iki bölümden oluşuyordu. "Revak" demlen bir girişten sonra daha çok erkeklerin oturdukları ve erkek misafirlerin kabul edildiği bölüm geliyordu. Bundan sonra sadece ailedeki kadın ve çocukların bulunduğu "harem" kısmı ki buraya yabancı erkeklerin girmesine izin verilmezdi.
Kabile reislerinin "midrab" veya "fustâtu'1-melik" adı verilen çadırları ise daha büyük olurdu. Çünkü kabileyi temsil etmekteydiler ve gelen yabancı misafirler genellikle reisin çadırında ağırlanırdı. Zengin ve eşraftan olan misafirler için ayrı çadırlar kurulduğu da olurdu. Bu davranış misafirperverliğin, saygı ve hürmetin bir ifadesi kabul edilir ve kendilerine misafir gidildiğinde benzer bir karşılık görürdü. Kabile reisleri çadırlarının büyüklüğü ile CTünüıierdi.Başkalarını Överken de "O, çadırı kerem sahibi, şerefi yüce biridir" diye Överlerdi.
"Tıraf' denilen çadırların arka tenefleri yoktu. Bu sıcak hava-^rda hava dolaşımını sağlardı.
Araplar her göçebe toplumun mutlaka yaptığı gibi çadırlarının etranna yağmur sularının içiri girmemesi için ark kazarlardı. Muallaka şâirlerinden Züheyr, çadırların etrafına kazılan havuz sbi arklardan söz eder. [9]
III. Evlerin Müştemilâtı
A- Mutfak
"Rasûlullah'm evinde (iki-üç ay) ateş yanmadiğı olurdu" ifadesi Hz.Peygamber'in evinde yemek pişirilen bir ocağın var olduğunu göstermektedir. Ancak bunu, müstakil bir mutfak olarak nitelendirmek yanlış olur. Medine'de, yakın komşusu Harise b. en-Numan'm kızı Ümmü Hişam'm anlattığına göre Hz.Peygam-ber'le bir müddet müşterek olarak kullandıkları bir fırın vardı. Evin dışında olduğu anlaşılan firın, zinanın uhrevî cezasıyla ilgili bir hadisin tarifine göre, ağız kısmı dar, alt kısmı geniş, dip kısmında ateş yanan kapalı bir tandırdan ibarettir. Bu gün de, duvarına yapıştırmak suretiyle pide veya tepside ekmek yapılan benzer fırınlar vardır. O dönemde arapların saç üzerinde yufka ekmek yapma âdetleri yoktu.
Bedevi arapların çadırları dışında ateş yaktıkları yer ve saç ayağı olarak kullandıkları taşlar Câhiliye şiirinin Önemli konula-rındandır. Çadır hayatı yaşayanlar yiyeceklerini çadır içinde özel bir bölmede saklamakla beraber, yemeklerini genellikle dışarıda yaktıkları ateşte pişirirlerdi. [10]
B- Tuvalet Ve Banyo
O dönemde pek çok yörede olduğu gibi evlerin içinde özel olarak yapılmış bir tuvalet ve banyo yoktu. Banyo, perde ile ayrılmış bir bölümde yapılırdı.
Hadislerde geçen,"helâya girmek", "heladan çıkmak" gibi ifadeler "hela" kelimesinin günümüzde ifâde ettiği anlamın da etki-sisiyle kapalı bir mekan çağrışımı yaptırıyorsa da, en azından ilk dönemlerde özel olarak yapılmış tuvalet yoktur .Kelime "ıssız,boş yer" anlamına gelmektedir.
Hz. Aişe (v.58/678)'nin Ifk hadisesinden söz ederken belirttiği gibi, o yıllarda (hicrî 5. yıl) henüz evlere yakın tuvalet yapılmamıştır ve hanımlar evlerden bir hayli uzak olan Menâsi denilen yere gitmektedirler. Hz. Aişe'nin "bu konuda âdetimiz eski arapların âdeti gibiydi" ifâdelerinden eski Arap evlerinde tuvaletin olmadığı anlaşılmaktadır. Ancak îslamî terbiyenin bir sonucu olarak, daha Hz.Aişe hayatta iken evlere yakın helaların yapıldığını anlıyoruz.
Müslim'in bir rivayetinde yer alan , Ebû Eyyûb el-Ensârî' nin:"Suriye yöresine (Şam) geldiğimizde kıbleye karşı helalar (nıirhada) bulduk. Kıbleye karşı oldukları için bunlara girdiğimizde yönlerimizi başka tarafa dönüyor ve istiğfar ediyorduk" ifadesi, bu yörede özel olarak yapılmış helaların var olduğunu gös-termektedir.Ticaret sebebiyle çok iyi tanıdıkları bölgenin bu âdeti araplara, İslâmiyet'e girinceye kadar intikal etmemişdir. islâmiyet'in "hicâb", "haya" gibi prensipleri bu intikali çabuklaş-tırmıştır.
Hz. Peygamberin çoğu zaman yanında götürdüğü anlaşılan ve namaz kılacağı zaman sütre olarak kullandığı değneği, tuvalete çıktığı zaman üzerine ridasım asarak bir perde oluşturuyordu. [11]
C- Ahırlar Ve Kümes
At yetiştirmede mahir ve en önemli geçim kaynağı deve ve davar olan bir toplum için hayvan barınaklarının olmaması düşünülemez.
Ütumların alt katları hayvan ahırı olarak kullanılıyordu.
Araplar, deve ve koyun için "hazıra" adı verilen ahırlar yapmışlardır. Cevheri'ye göre bunlar ahşaptandı. Ahmed b. Han-bel'in bir rivayetinde , yukarıda zikrettiğimiz "kubbe" manasına kullanılmıştır ki bu haziranın deriden de olabileceğini göstermektedir. Halen bâdiyede yaşıyan araplar gündüz sıcağından korumak üzere, hayvanları için etrafı açık, geniş çadırlar kurmaktadırlar. [12]
IV. Evlerin Tefriş Ve Tezyini
Araplar kerpiç ve taştan inşa ettikleri evlerin üzerlerine ya hurma dallarından sâde bir gölgelikle veya uzun hurma merteklerle örtüyor, onun üzerine enine döşenmiş dallar ve Mekke ayrığı denilen izhirle doldurup topraklıyorlardı. Evlerin kapıları ve pencereleri ahşaptan yapıldığı gibi bazen bir çadır kanadı veya kumaş bir perde olabiliyordu. Mekkedeki evlerin kapıları yoktu. Evine ilk kapı yapan kişinin Süheyl b.Amr olduğu rivayet edilir. Hz.Omer, bundan vazgeçmesi konusunda Süheyl'e haber gönde-rince, kendisinin tüccar olduğunu ve mallarının çalınmasından korktuğu için evine kapı yaptığını söylemiştir. Hadislerde, o dönemde kullanılan perdelerin desen ve kaliteleri hakkıda bazı bilgiler bulmak mümkün olmaktadır. Meselâ, Hz.Aişe'nin odasının pencere veya kapısına taktığı perdede bir takım resimler vardı ki bu Hz.Peygamber taraûndan boş görülmemiştir. Putperestlik dönemine henüz yakınlık sebebiyle Hz.Peygamber kanatlı at resmi bulunan kumaşı perde olarak kullanmaya izin vermezken yastık yüzü olarak kullanılmasına bir şey dememiştir.Bir diğer rivayette kuş resimlerinden söz edilir. Hz.Peygamber'in, "dünyayı hatırlatıyor" gerekçesiyle Hz.Aişe'den çevirmesini istemesinden, bunun muhtemelen tek tarafı baskı tekniğiyle desenlenmiş bir kumaştan yapıldığı anlaşılmaktadır. Hz. Peygamberin "bana dünyayı hatırlatıyor" ifâdesi ise oldukça kaliteli bir kumaş olduğunu göstermektedir.
Mezarda kireç kullanılmaması ile ilgili yukarıda zikrettiğimiz rivâyetden de anlaşılacağı üzere araplar evlerinin yapımında kireç kullandılar. Bazı rivayetlerden, kireç içine kattıkları muhtelif renkteki boyalarla evlerinin duvarlarına çeşitli desen ve resim çizenlerin olduğu anlaşılıyor. Abdürrezzak'ın bir rivayetine göre, Hz.Peygamber, davet edildiği bir evde gördüğü böyle yaldızlı ve çok renkli bir dekoru tasvip etmemiştir. O, giyimde-kuşamda daima sadeliği tercih ederdi.
Bazı rivayetler, Özellikle hayme türü evlerin çevresini kumaşla örtme âdetinin geniş bir alanda yaygın olduğunu göstermektedir. Kinde'den bir kadınla evlenen Selman, hanımının evinin bu şekilde kumaşla kaplandığını görünce: "İçeride sıtmalı mı var? Yoksa Kâ'be, Kinde'ye mi taşındı?" diye sorar ve kapı hâriç bu perdeler kaldırümazsa içeri girmeyeceğini söyler. Abdullah b. Ömer'in hanımı Safiyye de böyle bir örtüyü, kaynatasından çekinerek kaldırmıştır. Hz.Ömer evlerin aşırı derecede süslenmesini hoş karşılamazdı. Medine'den oldukça uzak sayılan Basra'da, Hadra adında bir kadının evini israf derecesinde tefrişine, valisi Ebû Musa el-Eş'arî vasıtasıyla rnüdahele etmiştir. Bununla beraber bu adetin yer yer devam ettiği anlaşılıyor
Bazı rivayetlerde, Hz.Peygamber döneminde,Hicaz yöresinde resmin evlerde bir süs unsuru olarak kullanıldığım görüyoruz. Mesleği ressamlık olan ve geçimini bu şekilde temin eden insanlar vardı. Resimle ilgili olarak kendisinden fetva isteyen bunlardan birine Ibn Abbas'm, manzara resimleri yapmasını tavsiye etmesi evlerin resimlerle süslendiğinin kesin kanıtıdır. Bunlar daha çok duvar resimleri şeklinde olmalıdır. Ibn Ebî Şeybe'nin bir rivayetinde de Mekke'de, kunduz ve anka resimleriyle süslenmiş bir gerdek çadırından ( hacele) söz edilir. Haberin metni, bu resimlerin çadırın kumaşında veya içeride tablolar halinde olduğu şeklinde anlaşılmaya müsaittir.
Yaygı olarak, Hz.Peygamber'in evinde hasır kullanıldığını görüyoruz. Geceleri bu yaygı, yatılan kısmı ayırmak üzere perde olarak kullanılıyordu. Hz. Peygamberin yaşadığı hayatın sadeliği ile ilgili rivayetler, herkesin aynı şekilde yaşamadığını göstermektedir. Nitekim Hz.Aişe, üzerlerine örttükleri battaniyeden söz ederken onun, ne yün ipek karışımı bir dokuma olan "hazz", ne saf ipek "kazz" , ne pamuk, ne keten, ne de saf yün olduğunu söylediğinde, merakla, "öyleyse nedendi?" diye soranlara çözgü-sünün kıl, argacının ise deve yününden yapılmış olduğunu söy-ler.Ipek, yün-ipek, pamuk, keten ve saf yünden dokunmuş eşyaların, zengin kimselerce kullanılmakta olduğu anlaşılmaktadır.
Evlerin zeminine mozaik döşeme âdetine hadis kaynaklarında rastlanmıyorsa da Balâzurî'nin bir rivayetinden fütuhat sonrası başka milletlerden intikal eden bir kültür, olarak ilk defa Küfe ve Basra Mescidlerinde uygulanmıştır .Yerlere mozaik döşeme âdeti, toprak zemin üzerinde kılınan namazdan sonra halkın ellerindeki tozu çırpması ve sonradan bunun bir sünnet sanılaca-ğı korkusuyla başlamıştır.
Araplar ince dokunmuş bilhassa muhtelif renk ve desenleri bulunan yaygılara "nemat" diyorlardı. Bunun, ruhsat verildiğine dâir rivayetlerden lüks addedildiği anlaşılıyor. Bunlar ince dokumalar olduğu için perde, muhtemelen divan örtüsü olarak kullanılmaktaydı. Hz. Aişe'nin yukarıda sözü edilen perdeleri bu tür bir dokumadandı.Araplarm düğümleme tekniğiyle yapılan halılardan ne kadar haberleri olduğunu hadis kaynaklarından tespit edemedik.
Postlar muhakkakki yaygı olarak kullanılıyordu. Geceleri şerir üzerine atılan bir post, gecelerin soğuk havasından koruyucu olmalıdır. Hz.Ali evlendiğinde, sahip olduğu yegane eşya bir posttan ibaretti.
Arapların evlerinde divan benzeri mobilyaların var olduğu anlaşılmaktadır.Hz.Peygamber'in evinde, altına eşya konulabilecek kadar zeminden yukarıda bir şerir bulunmaktaydı. Türkçe'de de kullanılan "serîr" kelimesi Kur'an'da Cennet köşklerin-deki tahtlar olarak zikredilir. Cebrail'in girmemesine sebep olan köpek yavrusuyla ilgili rivayetlerin bazısında geçen "nedad" kelimesi de "eşyaların dürülerek üzerine konulduğu yer" anlamına gelmektedir. Şerirler üzerine yaygılar bu şekilde konulduğu için bu ad verilmiştir. Şerir, gündüzleri yakan, geceleri üşüten kumun etkisini nisbeten azaltması nedeniyle arap toplumunda oldukça rağbet edilen bir ev eşyası olmalıdır.Yukarıda sözü edilen "hac-le'ler içinde bulunan ve sırt yastıkları olan şerirlere ise "erîke" denirdi ki kelime hem Kur'an'da hem de hadisde bir konfor ve lüks anlamı taşımaktadır. Hz.Aişe, Mekkelilerin şerir üzerinde uyumayı çok sevdiklerini, Hz.Peygamber Medine'ye geldiğinde, Ebu Eyyub'a bir şerirleri olup olmadığını sormuş, bunu duyan Es'ad b.Zürâre, kendisine ayakları sâc ağacından yapılmış ve üzeri keten lifinden dokunmuş telis kaplı bir şerir hediye etmiştir. Hz.Peygamber'in vefatından sonra halk hayır ümidiyle cenazelerini bu şerir üzerinde taşıyarak mezara götürmek istemişlerdir. Hz.Ebû Bekir ve Hz.Ömer'in cenazeleri de onun üzerinde taşınmıştır. Hz.Peygamberın üçten fazlasını israf saymasından, evlerde bu sayıyı aşan döşek bulunduğu anlaşılmaktadır. Hz. Peygamberin döşeği, içine hurma lifi ile doldurulmuş deriden yapılmıştı.
Şerirlerin etrafi bilhassa geceleri sivri sineklerden korunmak için cibinlikle çevriliyor olmalıdır. "Cibinlik" kelimesi garîbü'l-ha-dis kaynaklarına aynı kökten gelen başka kelimeler açıklanırken dolasıyle girmiştir. Literatürde böyle bir kelimenin olması, bu âdetin var olduğunu göstermektedir.
Evlerde ortadan odayı ikiye bölen veya bir odanın duvarı içinde döşek ve yaygıların veya başka eşyaların konulduğu "sehve" denilen yüklükler vardı.Perde ile ayrılan odacıklara da aynı adın verilmesinden, buralara konulan yatak vb. eşyamn görülmemesi için "sehve'lerin önüne de bir perde çekildiği anlaşılmaktadır.Ni-tekim Hz Ayşe'nin evinde bulunan "sehve"yi üzerinde kanatlı at resimleri bulunan saçaklı bir perde ile (kiram veya dürnûk) örtmüş ve Hz.Peygamber resimlerinden dolayı bunun kaldırılmasını istemiştir. Hz.Ayşe bunları daha sonra yastık yapımında kullanmıştır. [13][/color][/size]
[1] Doç. Dr. Vecdi Akyüz, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/21-22.
[2] Sebe, 34/15-19.
[3] en-Nahl, 16/80.
Doç. Dr. Vecdi Akyüz, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/23-25.
[4] el-Hac, 22/45.
[5] İbn Hacer, Fethü'l-bari IV, 454.
[6] İbn Şebbe, I, 272).
[7] Doç. Dr. Vecdi Akyüz, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/26-27.
[8] Doç. Dr. Vecdi Akyüz, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/27-28.
[9] Doç. Dr. Vecdi Akyüz, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/29-31.
[10] Doç. Dr. Vecdi Akyüz, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/32.
[11] Doç. Dr. Vecdi Akyüz, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/32-33.
[12] Doç. Dr. Vecdi Akyüz, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/33.
[13] Doç. Dr. Vecdi Akyüz, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/33-36.