- Asıllara Muhalif Olan Haber-i Vâhid

Adsense kodları


Asıllara Muhalif Olan Haber-i Vâhid

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Wed 14 September 2011, 11:36 am GMT +0200
e) Asıllara Muhalif Olan Haber-i Vâhid



Hanefi usulcülerinin birtakım asıllara aykın düştüğü için terkedildiği-ni belirttikleri haber-i vâhidler konusu, esas itibariyle hadis tenkidinden baş­ka bir şey değildir. Nitekim bu konuda örnek olarak verilen rivayetler, şu veya bu şekilde bir ayete, bir hadise, bir kıyasa, hatta bir maslahata ve örfe aykırı düştüğü için terk edilen haberlerdir.

Hanefi fakihlerinin, asıllar derken neleri kasdettikleri hususunda da bir kesinlik yoktur. Pezdevî bunları, Kitah, maruf Sünnet, umumî belvâ ve Sa­habenin ileri gelenlerinin bir şey üzerindeki muvafakati olarak dört grup altında toplar. [838]Bu asılların bizzat teşrîî kaynakların kendileri değil, fakat muhtelif şer'î nasslardan istinbat edilmiş genel asıllar olduğu söylenmiştir;[839] yani bu umumi asıllar ile teşrî kaynakları arasında bir ayırım yapıla­rak, teşrîî kaynağın hayatın bütün yönlerinde gerekli olan nassların alındığı kaynak olduğu, umumi asılların ise, şer'î nasslardan çıkartılmış Dinin ruhu ve genel maksatlarına uygun külîî kaideler olduğu belirtilmiştir.[840]

Bu konuda İmam Muhammed'in, Şabî'den rivayet ettiği, "kim ölmek üzere olan bir hayvanı terkederse, o hayvan, onu alıp iyileştirene aittir" [841] hadisini örnek verebiliriz. Bunu nakleden İmam Muhammed, "biz bunu ka­bul etmeyiz, çünkü bu, cahiliyye ehlinin "tesyîbi"dir.[842]  Şeriat bunu, "Al­lah, bahîra, sâibe, vasile ve hâm diye bir şey (meşru) (almamıştır" [843] ayetiyle nefyetmiştir diyerek, bu rivayetin ayetten bir asla muhalif olduğuna işaret etmiştir.

İmam Muhammed devamla, Şa'bfnin başka bir yerde, "böyle bir hayva­nı sahibinin geri alacağını ve malından sarfetmiş olsa bile onu iyileştirene hiçbirşey ödemesi gerekmediğini" söylediğinin zikredildiğini belirterek, 'buradan anlaşılmaktadır ki, ondan rivayet edilen ilk hadis vehmdir. Şayet onu Şa'bî rivayet etmiş olsaydı, Peygamber (s.a.v.)'in hadisinin hilafına fetva ver­mezdi. Bunun gibi hadisler, amel edilmeyen şâz hadislerdir" demiştir.[844]

Bu ibareyi şerheden Serahsî ise bu hadisin asıllara muhalefetten dolayı reddedildiğini:

"bir müslümanın mali ancak gönül rızasıyla başkasına helâl olur"[845] hadisi gibi ittifaken kabul edilmiş bir asla dönüşün daha evlâ ol­duğunu belirterek, "kendi (kayıp) malını bulan kimse ona herkesten daha çok hak sahibidir"[846] hadisinin de bunu teyid ettiğini söylemiştir.[847]

Görüldüğü gibi İmam Muhammed'in asi olarak kabul ettiği nass ayet iken, Serahsf nin zikrettiği asi bir hadistir.

Hanefi fakihlerinden Debbûsî, konuyla ilgili bilgi verirken şunları söy­ler: "Ashabımıza göre esas olan, bizzat asıllara muhalif olan haber-i vahidin reddedilmesidir. Mesela, Peygamber (s.a.v.)'den rivayet edilen "zekere doku­nunca abdestin bozulacağı"[848] hadisi usule aykın varid olduğu için kabul edil­memiştir. Çünkü asıllarda, bazı azaya dokunmakla abdestin bozulacağı yer almamıştır. Yine alıcının rağbetim çekmek için göğsünde süt toplanarak sa­tılan koyunun iadesinde bir sa' hurma verilmesi hakkında varid olan haber-i vâhid (musarrat hadisi) de, bizatihi asıllara aykırı düştüğü için reddedilmiş­tir. Çünkü usulde, bir akid bozulunca, taraflardan birinin ana malıyla birlikte onun iki katı fazlasını alması diye bir şey yoktur. Bu olay böyle bir duruma yol açmaktadır. Çünkü faraza, yarım sa1 hurma karşılığında bir koyun alan kimse onu, göğsünde kasden süt toplanmış olduğunu anladıktan sonra geri vermek istese, koyunla beraber (sağdığı süte karşılık) bir sa' hurma geri ve­recek, böylece anamalla beraber, onun kıymetinin iki katım da iade etmiş olacaktır ki, bunun şeriatta bir benzeri yoktur".[849]

Asıllar üzerine yapılan kıyasa aykırı varid olan haber-i vâîıid'e gelince, ashabımız bu tür haberleri kabul etmişlerdir. Mesela, hurma nebîzi ile a-dest alınabileceğini bildiren haber böyledir. Çünkü bu, asıllara yapılan kıya­sa muhaliftir. Zira usulde, hurma nebîzi ile abdest almanın cevazını nefyeden bir şey yoktur. Asıllarda sadece diğer meyvelerin nebizleriyle abdest almanın cevazı nefyedilinektedir. İmam Şafiî, hurma nebîzini de diğer nebîzler üzerine kıyas etmiştir".[850]

Bu örneklerden de anlaşılacağı gibi, Debbûsî, usule muhalefetten sözc­elerken, bu usulün açık seçik bir tanımım vermemiş ve bunların nasıl ve neye göre asıl sayıldıkları üzerinde durmamıştır. Dolayısıyla böylesine müp­hem bir "usul" kavramı arkasında değişik yorumlar yer almıştır. Nitekim başka bir yerde, hanefilerin, musarrat hadisini niçin reddettikleri izah edilir­ken, bunun tazminat konusunda Kitab, Sünnet ve İcma ile sabit umumi asıl­lara muhalif düştüğü için kabul edilmediği belirtilerek şöyle denilir: "Teca­vüz tazminatı, mislî olan şeylerde misliyle takdir olunur. Bu, Kitabla sabittir. Cenab-ı Hak, "kim size saldırırsa, siz de ona onun size saldırdığı kadarıyla karşılık verin" [851] buyurmuştur. Mislî olmayan şeylerde ise taz­minat, Peygamber (s.a.v.)'in:

"Bir kimse ortak olduğu bir köledeki hissesini azad ederse, durumu iyi olduğu takdirde, ortağının hissesi de kıymet biçile­rek (kölenin bütünüyle azad olabilmesi için) o adama yüklenir"[852]  maruf hadisi gereğince, kıymet takdir edilir. Malın helak olması ve aynen iadenin mümkün olmaması durumunda, tazminatın misliyle veya kıymetiyle ödene­ceği konusunda icma vaki olmuştur. Buna göre, süt eğer mislî ise, misli ve­rilerek, eğer kıymeti ödenen şeylerden ise kıymetini ödemekle tazmin edilir. Fakat bunun yerine hurma ikame edilirse bu, Kitab, Sünnet ve İcmaya aykı­rıdır".[853]

Zekere temasla abdestin bozulacağı hakkında gelen haberin reddedil­mesine gelince, burada da herhangi bir aslın varlığından çok, bu habere mu­halif rivayetlerin tercihi sözkonusudur. Bu tercihde aklî bir değerlendirme de rol oynamaktadır. Zekere dokunmakla abdestin bozulacağını bildiren riva­yetleri Muvatta'ında zikreden İmam Muhammed, netice olarak, "zekere te­masla abdest gerekmez. Ebu Hanife'nin görüşü de budur ve bu konuda bir çok hadis vardır" demiştir.[854]

Bazı sahabilerin bu konudaki makul değerlendirmeleri de dikkat çekici­dir. Abdullah b. Mes'ud'a bu mesele sorulunca:

"Eğer pisse onu kes at" [855] diyerek bu suretle abdest bozulmasını makul görmemiştir. İbn Abbas da, namazda zekere temasın hükmünü soran birisine:

"Ha ona dokunmuşum ha burnuma, farketmez" şeklinde karşılık vermiştir.[856]

Bir rivayete göre ise, bu konuda kendisine soru soran birisine bizzat Peygamber (s.a.v.):

"O, bedeninden bir parça değil midir?" [857]Buyurarak, bu şekilde abdestin bozulmayacağını belirtmiştir.

Kanaatımızca Ebu Hanife'nin bu noktada yaptığı iş, bu muhtelif ve muhalif rivayetler arasında bir fakih olarak ve diğer sahabe, tabiîn ve müçtehitlerin yaptıkları gibi bir tercihte bulunmaktan ibarettir. Tabiatıyla onun, bu tercihte dikkate aldığı bazı unsurlar vardır. Ancak bunlar, daha önce tespit edilmiş ve üzerinde ittifak sağlanmış birtakım esaslar değildir.

Şimdi de Pezdevî'nin bu meseleyle ilgili olarak zikrettiği asıl ve izahını görelim. Şöyle diyor:

"Bu, Kitab'a muhaliftir. Çünkü Allah Teala, istinca ile temizlenenleri, "orada temizlenmeyi seven erkekler vardır. Allah temizle­nenleri sever" [858] ayetiyle methetmiştir. İstinca eden, elini zekerine doku­nur. Halbuki bunu hades (abdestsizlik) sayan kimseye göre, zekere dokun­mak bevletmek menzilesindedir".[859]

Ancak, Pezdevî'nin bu izahı yeterli değildir. Hadislerde zikri geçen ze­kere dokunma hususu, abdestli kimseler için variddir. Zira abdestin bozulabilmesi için, ancak abdestli kimsenin zekerine dokunması gerekir. İstinca yapan kimsenin zaten abdesti olmayacağından, zekerine dokunmasının bir önemi yoktur.

Genel asıllara muhalif hadisleri reddetme ameliyesinin, sadece hanelilere mahsus olmadığı söylenmektedir. Nitekim cumhur, "Benî Mahzumlu bir ka­dının ödünç aldığı bir malı inkâr etmesi üzerine, Hz. Peygamber'in, elinin ke­silmesini emretmesi ve bu konuda Üsâme b. Zeyd'in aracılığını kabul etme­mesi"[860] şeklindeki meşhur hadisle [861]amel etmeyerek, emanet ve ödünç alınan şeylerin inkârında el kesilmeyeceği görüşünü benimsemişlerdir. Çün­kü bu, nasslardan anlaşılan umumi asıllara muhaliftir. Zira ödünç alan emin­dir ve izinsiz almamıştır. Ayrıca korunmuş bir yerden de almamıştır. Muhte­melen bu hadiste yer alan bir ifade hazfedilmiş veya terk edilmiştir. O da, "bu, o kadının adeti idi, o böyle hırsızlık yapardı" ibaresidir.[862]

İlk asırlarda alimlerin kendi usullerine uymayan haber-i vâhidleri red­dettiklerini kabul eden Ebu Zehre şöyle der: "Şafiî, Ahmed ve onlardan son­ra gelen Zahiriye fukahasını bir tarafa bırakırsak, görürüz ki. Sahabe asrın­dan başlayarak, içtihad asırlarına kadar bütün fukaha Kur'an'dan veya meşhur hadislerden aldıkları, kendi yanlarında sabit usullere muhalif olan haber-i vâhidleri bırakmışlar ve onların Hz. Peygamber'e nisbetini kabul etmemişlerdir".[863]

Hz. Aişe'nin, Ebu Hüreyre'nin bazı rivayetlerine yaptığı itirazlardan örnekler veren Ebu Zehre, İmam Malik'in de bazı asıllara istinaden, birçok hadisi kabul etmediğini misallerle anlatır.[864]  Ona göre:

"Hadis alimlerin­den bazıları da, kendilerince doğru bilinen birtakım İslâmî asıllara aykırı buldukları bazı hadisleri reddetmişlerdir". [865]

Ebu Zehre'nin bu ifadesi, gerçeği yansıtmaktadır. Çünkü İslâm’ın ilk üç asrı içinde yetişen müçtehitler ve mezhep imamları, rivayetler arasındaki tercihlerini mutlaka birtakım prensiblere ve esaslara göre yapıyorlardı. An­cak bunlar, herkesin üzerinde ittifak ettiği prensipler değildi. Daha doğrusu her imam kendisince doğru ve makul gördüğü bir esasa istinaden tercihini yapıyordu. Tabiatıyla bu tercihlerde, müçtehitlerin en sık başvurdukları kaynak Kur'an'dı. Bunu, kendilerince sahih kabul edilen sünnet izliyor, bun­ların dışında aklî değerlendirmelere de sık sık müracaat ediyorlardı. Bu ara­da güçlüğü kaldırma, örf ve maslahat gibi esaslar da dikkate alınıyordu.

İşte umumi asıllara muhalif düşen haber-i vahidin reddi konusu, sade­ce hanefilerde görülen bir husus olmadığı gibi, yalnızca âhad haberleri kap­samına alan bir konu da değildir. Başta da söylediğimiz gibi bu, bir bakıma hadisleri Kur'an ve sahih sünnete arzetme, daha geniş anlamıyla da bir hadis tenkidi faaliyetidir.[866]




[839] Ali el-Hafif, Muhâdarât. 75.

[840] Dümeynî, Mekâyîs, 457.

[841] Serahsî, Şerhu's-Siyer, I, 212.Dr. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayışı Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 150

[842] Cahiliye döneminde pullar adına serbest bırakılan ve sülünden sadece misafirlerin faydalandığı de­velere "sâibe". bu işe de "tesyib" adı verilirdi

[843] Maide: 103.

[844] Serahsî, Şerhu's-Siyer, I. 213.

[845] Ahmed b. Hanbel, Mûsned, V. 72. 425.Dr. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayışı Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 151

[846] Benzer bir rivayel için bkz. Taberanî. el-Mu'cemu'l-Kebîr. VII, 185.Dr. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayışı Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 151

[847] Serahsî. Şerhu's-Siyer, I. 21X

[848] Dr. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayışı Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 151

[849] Debbûsî, Te'sîsü'n-Nazar, 77.

[850] Age.. 77.

[851] Bakara: 194.

[852] Benzeri rivayetler için bkz. Buhari, Şerike, 5, 14; Müslim, Itk, 3.Dr. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayışı Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 152

[853] Keşrul-Esrâr, II, 381.

[854] Şeybâni, Muvatta, 36.

[855] Ebu Yusuf, el-Âsâr, 6.

[856] Şeybânî, Muvatta, 36

[857] Age., 35.Konuyla ilgili rivayetler için bkz. Age., 35-38. Dr. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayışı Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 152

[858] Tevbe: 108.

[859] Pezdevî, Usul, III, 11

[860] Dr. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayışı Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 153

[861] A.lbn Hanbe1,Müsned, VI. 162. Bulıari ve Müslimde yer alan rivayetlerde, kadının çaldığı belirtil­mektedir. Bkz. Buhari. Hudöd, 12; Muslini, Iludûd. 9.

[862] Muhâdarât, 77.

[863] Ebu Zehre, Ebu Hanife, 288.

[864] Ebu Zehre, Ebu Hanife, 288-289.

[865] Age., 102 (dipnot).

[866] Dr. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayışı Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 150-154