- Aşıkların baharı

Adsense kodları


Aşıkların baharı

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafız_32
Fri 22 October 2010, 05:18 pm GMT +0200
471. Aşıkların baharı

Müstef'ilün, Müstefilün, Müstef'ilün, Müstefilün

 (c. II, 536)

• Yeryüzünü bağlar bahçeler haline getirmek, her tarafı yeşilliklerle, çiçeklerle süslemek için aşıkların baharı ötelerden çıkıp geldi!

• Bu gelen bahar, bildiğimiz bahar değildir; bu, aşıkların baharıdır! Bu bahar gelince, deniz incilerler dolar; acı sular, cennette akan kevser ırmağı kesilir; bütün taşlar la'l olur; şu topraktan yaratılmış olan beden de, baştan başa can halini alır!

• Aşıkların canları ve gözleri tufan bulutlan gibi yağmurlar yağdırsa da, beden bulutu içinde bulunan gönülleri şimşekler gibi çakmada ve etrafı aydınlatmadadır!

• Biliyor musun, aşıkların gözleri aşkla neden tufan bulutu oldu, ağlamaya başladı? 0 ay, önce bulutlarla gizlendi de ondan!..

• Ne neşeli, ne hoş andır ki, o an, bulutlar ağlar; ne mübarek, ne tatlı bir zamandır ki, bulutlar ağlarken bulutların arasından şimşekler güler!

• Ne şaşılacak şeydir ki, ötelerde, can aleminde yağan aşk yağmurunun yüzbinlerce damlasından tek bir damla yeryüzüne düşemez! Eğer düşse, bütün dünya baştan başa yıkılır, harap olur!

• Aşk yağmurunun bir damlası yüzünden yeryüzü harabeye döner! Bir damlanın meydana getirdiği tufanda, niceleri Nuh aleyhisselamla birlikte aynı gemiye biner, niceleri de boğulur gider!

 

472. Gönlümün evini boşalttım, içinde bulunan her şeyi dışarı attım!

Mef'ulü, Mefa'îliin, Mef'ulü, Mefa'îlün

 (c. II, 622)

• Birisi seninle ilgilenmeye, seninle konuşmaya cesaret eder diye can, kıskançlığından ötürü her saat, senin önünde ölüyor, diriliyor!

• Sen ayağını nereye bassan, topraktan bir insan baş kaldırır, hayat bulur! Hal böyleyken, kim kendindeki bir baş için senden vazgeçer, kim sana canım vermez?

• Senin latîf, manevî kokunu alarak uçtuğu gün, senden nasıl bir koku aldığını, ancak can bilir; başkası bilemez!

• Senin mahmurluğun bir an için başımda azalsa, başım feryada başlar ve başımda bulunan her kıl da, yana yakıla ağlar!

• Gönlümün evini boşalttım; içinde bulunan her şeyi dışarı attım da, orayı senin eşyanla doldurdum, döşedim! Aşkın günden güne artsın, çoğalsın diye ben, eriyip gitmede, eksilmedeyim!

• Şimdi canım, Tebrizli Şems'in aşkı ile denizdeki gemiler gibi ayaksız koşuyor!

 

473. Benim karanlık gecem, senin yüzünden bana gündüz oldu!

Mef'ulü, Mefa'îlün, Mef'ülü,

(c. II, 620)

 

• Selvi ağacından, senin uzun boyunun kokusunu alıyorum; ay da bana, senin parlak. güzel yüzünün rengini haber veriyor!

• Dünyada görünen her parıltı, her nur, senin yüzünün nurundan doğuyor! Şarap da, yarın güneş doğunca her tarafın senin nurunla aydınlanacağı müjdesini veriyor!

• Bize, senin hiç kimseye benzemeyen tatlı gülüşünü hatırlatan gül, susene hoca oldu!

• Ne zaman senden kaçsam, uzaklaşsam aşkınla savaşa girerim; her taraftan başıma senin sevdan hevesi gelir! içime bir ateş düşer de, senden kaçtığım halde, seni özler dururum!

• Haksızlıklarla, zulümlerle dolu olan şu dünyadan yücelince, ötelere gidince yok olurum fakat, yokluk aleminde bile kulağıma yine senin sesin, senin hey hey nefhaların gelir!

• Gönlümde duyduğum coşkunluklarla, fitnelerle dolu olan her feryad, her Figan, biliyorum ki, senin "ney"inden gelmektedir!

• Benim karanlık gecem, senin yüzünden bana gündüz oldu ama, gam çekmeye, üzülmeye, bu halden şikayet etmeye yer yok! Çünkü, senin sevgi deryan, koşarak bana gelmededir!

• Şu gökkubbenin altında aklı başında kimse kalmadı! Çünkü, sağdan soldan, inden arkadan senin mana şarapların sunulmaktadır!

• Senin cevrinden cefandan korkarım, ürkerim fakat, cevrin, cefan gelip beni bulunca görürüm ki, o acı nesneler, senin denizinden geldikleri için tatlılaşmışlardır!

 

474. Ben kendimi, kendi benliğimi inkar ettim de, ona inandım, iman getirdim!

Müfte'ilün, Müfte'ilün, Müfte'ilün, Müfte'ilün

(c. II, 543)

• Sevgili beni göğsüne bastırmış, sıkıp durmada; beni, başımı kaşımaya bile bırakmıyor!

• Bazan beni deve katarı gibi arkasından çekip götürüyor; bazan da, baş komutan gibi öne sürüyor!

• Benim bedenimi kan halinden geçirir, erlik suyu yapar; erlik suyundan geçirir, beni insan şekline sokar, bana akıl verir! Böylece, nasıl da derlenip toplandığımı, haşir sırrını açığa vurur! 

"Mü'minun Süresi 23/12, 13, 14. ayetlere işaret edilmektedir."

• Bazan yaşadığım vatandan beni güvercin gibi ötelere uçurur, sevdiklerimden ayırır; bazan da tutar, yüzlerce nazla niyazla yokluktan beni alır, huzuruna çıkarır!

• Bazan gemi gibi denizin üstünde sefere çıkarır; bazan da demir yapıp çapasına bağlar, beni denize atar!

• Bazan temizlenmek isteyenler için beni su yapar; bazan bahtsız kulunun yolunda beni diken eder, onu bana yaralatır!

• Ebedî sekiz cennet bile o padişaha yurt olamadı da, ne şaşılacak şeydir ki, ne mutlu haldir ki, şu gönlüm ona yurt oldu!

• Ben, o can güzelinin birliğini, varlığını dilimle söyleyerek ona inanmadım, iman sahibi olmadım; kendime kafir oldum, yani kendi benliğimi inkar ettim de o vakit inandım, iman getirdim!

• Ben, Cibrîl'le beraber uçuyordum; benim de altıyüz kanadım vardı! Mademki ona ulaştım, onu manen buldum, artık kanadı ne yapayım?

• Ben, geceleri, gündüzleri can incisinin bekçisi idim; onu koruyordum. Şimdi, inci denizinin dibinde, kendi incimden vazgeçmiş bulunuyorum!

 

475. Denizde inciden başka ne acaip yaratıklar, ne şaşılacak şeyler var!

Mef'ulü, Mefa'îlün, Mef'ülü, Mefa'îlün 

(c. II, 605)

• Dostum! Şeker mi daha iyidir, yoksa şekeri yapan mı? Ay mı daha güzeldir, ayı yaratan mı?

• Şekerden vazgeç, ayı da bırak; o yaratan bambaşka şeyler biliyor, bambaşka. şeyler yaratıyor!

• Denizde inciden başka ne acaip yaratıklar, ne şaşılacak şeyler var fakat, denizi yaratan, incileri, o acaip balıkları, çeşit çeşit varlıkları yaratan padişah bambaşka bir padişahtır!

• Şu ırmağın üstünde gördüğün dolaptan başka, akıl almaz, öyle görülmemiş, şaşılacak bir kainat dolabı var ki, bu sudan başka bir su ile bir an bile durmadan dinlenmeden dönmede, sayısız mahlukata can gıdaları hazırlamadadır!

• Hamamın duvarına çizilen resim bile akılsız çizilmezken aklı, haberi yaratanın bilgisi nicedir; onu sen düşün!

• Canlar vardır ki, sevdalıdırlar; seher vaktinde kurulan o manevî, acaip meclis için şaşırmışlar, yememişler, içmemişler, uyumamışlardır!

* Sustum, sustum; artık sözü bıraktım! Kulağa görüş kabiliyeti veren, ona ötelerden ses duyuran sevgili söylesin!

 

476. Bu paramparça olan gönlümü senin hayalinin önüne koydum da;

"Vefa böyle mi olur?" dedim!

Müfte'ilün, Mefa'îliln, Müfte'ilün, Mefa'îlün 

(c. II, 551)

• Ey benim canım, ey benim cihanım! îki dünyada da senin yüzüne benzer bir yüz nerededir? Acaba böyle bir yüz var mı? Sen cana sitem edersen et;  senden gelen sitem de yerindedir, tatlıdır!

• Mademki her tarafta senin yüzünün nuru var, senin zamanında, sen varken cihanda iki tane yüz olamaz! Çünkü, yeryüzünde bulunan yüzleri nurunla kaplamışsın, aydınlatmışsın! Artık senin yüzünden başka bir yüz bulunur mu?

• Senin yüzünü gören kişinin gözüne senden başka her şey, yeryüzünün definesi, gökyüzünün ayı da olsa, sönük ve değersiz görünür!

• Yüzü böyle nürlu ve güzel bir varlık, bir de aşk hevesine düşmüşse, o kul bile olsa, padişah onun kulu kölesi olur!

• Bu parça parça olan gönlümü senin hayalinin önüne korum da, vefaya ait sözler söylerse; "însaf et; vefa bu mudur?" derdim?

 

477. Ben, tamamıyla yok olmuşum, kendimden geçmişim, sen kesilmişim!

Mef'ulü, Mefa'îlün, Mef'ülü, Mefa'îlün 

(c. II, 1031)

• Benim canımla senin canın birbirlerine öyle bağlanmışlar ki, bu halimizle biz, ister hayır olsun, ister şer, aynı renge boyanalım, birbirimizin aynı olalım!

• Ey şuh, neşeli dilberim; ey rengimin, halimin aslı; ey yükümdeki şeker; ey şeker yükümden de tatlı ve güzel dostum!

• Ey vuruşu sağlam ve yerinde; ey nükteli sözleri yarama merhem olan sevgili! Ben, tamamıyla yok olmuşum, kendimden geçmişim de, baştan başa sen kesilmişim

" Arifane söylenmiş olan şu beyit, Hz. Mevlana'nın bu tamamlıyor:"

• Ey güzel ay; ey ay yüzlü sevgili! Yüzünü gösterdikçe bizim komşumuz idin! Şimdi evi birleştirdik; komşuluktan çıktık, aynı evde oturuyoruz!

• Sen, şimdi bir padişah gibi saldırışa geç, hücum et de, içerde senden başka ne varsa hepsi yok olup gitsin; "Allah çok büyüktür!" sırrı zuhur etsin!

 

478. 0 aşk şarabını akıllıya da, deliye de sun;   ikisini de mest et!

Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstef'ilün 

(c. II, 1019)

• Allah, bizi bu dünyaya niçin getirdi? Dünyayı fesatlarla, kötülüklerle dolduralım diye mi? Zaten onun zenciri, delileri büsbütün deli eder!

• Şaşılacak kadar güzel, şaşılacak kadar şuh bir aşk canımıza neşe verdi. Eve her gece yarısı mest, kendinden geçmiş bir halde habersizce geldi, içeri girdi.

• Ey aşk; kanımı içmişsin; sabrımı, kararımı almışsın! Senin gecenin, gündüzünün fıtnesinden ben, seher vakti gibi gizlenmişim!

• Ey aşk! Ben, latîf bir hale gelsem de can gibi olsam, candan nasıl gizlenebilirim? Hatta, yokluk alemine yuvarlanıp gitsem, o aleme bile bakar, beni görürsün!

• Ey her yoklukta varlıklara sandık kesilen; ey yoklukta varlığa kapı açar Sen, bizi yarattığın vakit yokluktan getirmedin mi?

• Varlık seninle hoş; senin mestin! Yokluğun kulağı da senin elinde, varlığın kulağı da; ikisi de senin kulun, ikisi de senin yarattığın şey! îkisi de senin  hükmünü kabul etmişler, "Başüstüne!" demişler!

"Ben sen oldum; sen de ben oldun! Ben ten oldum; sen de can oldun! Öyle bir hale geldik ki bundan sonra hiç kimse; 'Sen ayrısın, ben ayrıyım!' diyemez!"

• Köşkü yık; akıllıyı deli et, aklını elinden al! 0 aşk şarabını akıllıya da, deliye de sun; her ikisi de zarardan da kurtulsun, tehlikeden de!..

 

479. Sevgili ile bir konuşma.

Müfte'ilün, Müfte'ilün, Müfte'ilat

(c. II, 1022)

• Dün, seher vaktinde sevgili bana dedi ki: "Kendinden geçmişsin; hiç bir şeyden haberin yok! Bu hal ne zamana kadar sürecek?

• Benim yüzümün güzelliğine gül bile haset ederken sen, bir dikene gönül vermişsin, ciğerini yaralamışsın, kanlar içinde kalmışsın!"

• "Ey uzun boyunun karşısında selvinin utanarak küçük bir fidan haline geldiği güzel varlık; ey yüzünün nurunu görüp güneşin bile karardığı sevgili!" dedim.

• Sevgili bana dedi ki: "Senin canın da, gönlün de benim! Neden şaşırıp kalmışsın? Sus; nefes bile alma! Gümüş renkli göğsüme başını koy; ağla, inle!"

• Ona dedim ki: "Sen, benim gönlümden de, canımdan da huzur*ve kararı aldın! Böylece, benim ne huzurum kaldı, ne kararım!" Bunu duyunca dedi ki:

• "Sen, benim denizimin bir damlasısın; daha fazla ne söylenip duruyorsun? Hemen denize dal da, sedef gibi canın incilerle dolsun!"

 

480. Sevgilim; beni insafsız ayrılığa terk etme!

Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ulün 

(c. II, 1041)

• Sevgilim! Beni böyle dostsuz bırakma; benden uzağa gitme; beni yalnız bırakma!

• Benim zavallı canım, insafın bulunmadığı bir yerde insaf dilenmeye geldi;  beni, insafsız ayrılığa bırakma!

• Sen hekimsin; belki zamanın îsa'sısın! Gitme; bizi böyle hasta bırakma!

• Sen bana; "Mağara dostumsun!" dedin; beni mağarada böyle yalnız başıma bırakma!

• Sana, bir gece ayrılık çok az bir şey görünür ama, o ayrılığı bir de sen bana sor da, benim için çok uzun olan ayrılığa bırakma.

"Fuzulî merhumun şu beyti de bu konuyu terennüm eder:

"Şeb-i yeldayı miineccimle muvakkıt ne bilir
 Mübtela-yı gama sor kim geceler kaç sa'at!" 

(En uzun gecenin kaç saat olduğunu, yıldız bilgisi ile uğraşan, müneccim ile vakitleri belirleyen (muvakkit) bilmez; sen onu, geceleri uyuyamayan gamlı kederli insanlara sor!)

• Az da olsa, gönlüme ateş düşürme; az da olsa, onu önemsiz sayma; beni bırakma!

• Nefsim, bitti gitti. Fakat, beni bir kerre daha dinle; beni bu sefer bırakma!