rabia
Wed 10 March 2010, 09:24 pm GMT +0200
Ariyet
Kendisinden faydalanması mümkün olan ve aslı kalıcı olan her şeyin başkasına ariyet (ödünç) olarak verilmesi caizdir. Verilen bu mal kullanılmakla tükenmeyen bir nesne olmalı ve müddetinde süreli ve süresiz olması da caizdir.
Ariyeti alan kişi, ariyetin telefi halinde telef gününün kıymetiyle sorumlu (yükümlü) olur.
Ariye, mal sahibinin malının menfaatini başkasına karşılıksız olarak bir süreye kadar mubah kılmasıdır.
Ariye, İslam dininin teşvik ettiği iyi amellerden birisidir. Zira insanlar her zaman birbirlerine ihtiyaç duyarlar. Birinde bulunan bir mal diğerinde bulunmayabilir. Kendisinde bulunmayana yardımcı olunsun diye geçici olarak bir malı verip ondan fayda görmesi iyi işlerdendir.
Delili için Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"İyilik ve takvada birbirinize yardım ediniz." (Maide: 5/2) Bir diğer ayeti kerimede,
"Maunu (komşuların birbirlerine muhtaç oldukları şeyi) esirgerler." (Maun: 107/7) buyurulmuştur.
Hadisten delil. Resulullah (s.a.v.) Huneyn Savaşı için Safvan bin Ümeyye´den bir çok zırh emanet olarak almıştı.[1]
Ariyetin Rükünleri
Ariyetin dört rüknü vardır:
1) Muîr (ariyet veren).
2) Müsteîr (ariyet alan).
3) Muâr (ariyet olarak alınan şey).
4) Siga.
Sigada, bir tarafın sözle söylemesi ve diğer tarafın fiilen yapması yeterlidir.
Ariyet verenin şartı; akıl, baliğ, hür ve reşit olmasıdır. Müsteîrin şartı, belli bir kimse olması, mutlak olması ve mutlak tasarruf edebilecek selahiyete sahip olmasıdır.
Muâr, (ariyet olarak alınan şey) ise, aslı kalıcı olmakla kendisinden fayda görülen her şeydir.
Ariyet olarak alınan şeyin şartı da, ondan faydalanmanın mubah olması ve ondan faydalanırken telef olmayan bir mal durumunda olmasıdır.
Ariyet alınan şeyin kendisinde yahut niteliğinde bir zarar veya bir kusur sözkonusu oluşursa; ariyeti alan kişi, kendisine izin verilen sınırda onu kullanmışsa tazmin etmez. Yani o kusur veya zarar için bir şey ödemez.
Mesela; bir kimse ariyet olarak giymesi için birine bir elbise vermiş ve o da normal şekilde giyip elbise bu normal giyimden dolayı yıpranmışsa, tamamen işe yaramaz duruma düşmüş olsa bile onu tazmin etmez.
Biri, ariyet olarak başkasına bir hayvan vermiş ve hayvan ölecek olursa onu tazmin etmez.
Kendisine izin verilen şekilde kullanmışsa hayvanın sırtının yaralanmasından, topal olmasından sorumlu değildir. Ama izin verilmeyen bir hususta kullanmaktan dolayı ona bir zarar gelmişse, onu tazmin etmekle mükellef olup, telef ettiği günkü rayiç üzerinden zararı öder.
Şartlarından birinin ortadan kalkmasıyla ariyet akdi ortadan kalkar. [2]
[1] Ebu Davud, 3562.
Kadı Ebu Şuca, Ğayetül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 341.
[2] Kadı Ebu Şuca, Ğayetül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 342.
Kendisinden faydalanması mümkün olan ve aslı kalıcı olan her şeyin başkasına ariyet (ödünç) olarak verilmesi caizdir. Verilen bu mal kullanılmakla tükenmeyen bir nesne olmalı ve müddetinde süreli ve süresiz olması da caizdir.
Ariyeti alan kişi, ariyetin telefi halinde telef gününün kıymetiyle sorumlu (yükümlü) olur.
Ariye, mal sahibinin malının menfaatini başkasına karşılıksız olarak bir süreye kadar mubah kılmasıdır.
Ariye, İslam dininin teşvik ettiği iyi amellerden birisidir. Zira insanlar her zaman birbirlerine ihtiyaç duyarlar. Birinde bulunan bir mal diğerinde bulunmayabilir. Kendisinde bulunmayana yardımcı olunsun diye geçici olarak bir malı verip ondan fayda görmesi iyi işlerdendir.
Delili için Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"İyilik ve takvada birbirinize yardım ediniz." (Maide: 5/2) Bir diğer ayeti kerimede,
"Maunu (komşuların birbirlerine muhtaç oldukları şeyi) esirgerler." (Maun: 107/7) buyurulmuştur.
Hadisten delil. Resulullah (s.a.v.) Huneyn Savaşı için Safvan bin Ümeyye´den bir çok zırh emanet olarak almıştı.[1]
Ariyetin Rükünleri
Ariyetin dört rüknü vardır:
1) Muîr (ariyet veren).
2) Müsteîr (ariyet alan).
3) Muâr (ariyet olarak alınan şey).
4) Siga.
Sigada, bir tarafın sözle söylemesi ve diğer tarafın fiilen yapması yeterlidir.
Ariyet verenin şartı; akıl, baliğ, hür ve reşit olmasıdır. Müsteîrin şartı, belli bir kimse olması, mutlak olması ve mutlak tasarruf edebilecek selahiyete sahip olmasıdır.
Muâr, (ariyet olarak alınan şey) ise, aslı kalıcı olmakla kendisinden fayda görülen her şeydir.
Ariyet olarak alınan şeyin şartı da, ondan faydalanmanın mubah olması ve ondan faydalanırken telef olmayan bir mal durumunda olmasıdır.
Ariyet alınan şeyin kendisinde yahut niteliğinde bir zarar veya bir kusur sözkonusu oluşursa; ariyeti alan kişi, kendisine izin verilen sınırda onu kullanmışsa tazmin etmez. Yani o kusur veya zarar için bir şey ödemez.
Mesela; bir kimse ariyet olarak giymesi için birine bir elbise vermiş ve o da normal şekilde giyip elbise bu normal giyimden dolayı yıpranmışsa, tamamen işe yaramaz duruma düşmüş olsa bile onu tazmin etmez.
Biri, ariyet olarak başkasına bir hayvan vermiş ve hayvan ölecek olursa onu tazmin etmez.
Kendisine izin verilen şekilde kullanmışsa hayvanın sırtının yaralanmasından, topal olmasından sorumlu değildir. Ama izin verilmeyen bir hususta kullanmaktan dolayı ona bir zarar gelmişse, onu tazmin etmekle mükellef olup, telef ettiği günkü rayiç üzerinden zararı öder.
Şartlarından birinin ortadan kalkmasıyla ariyet akdi ortadan kalkar. [2]
[1] Ebu Davud, 3562.
Kadı Ebu Şuca, Ğayetül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 341.
[2] Kadı Ebu Şuca, Ğayetül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 342.