saniyenur
Mon 23 January 2012, 09:43 am GMT +0200
II. Araştırmanın Metodik Problemleri
Herşeyden önce ölüm, insanın direkt tecrübe sahasının dışında bir hadisedir. Dolayısıyla insanlar, ölümle ilgili duygu ve düşüncelerini, tecrübe edilmiş bir olayla ilgili duygu ve düşüncelerinden ziyade bir tehdit unsuru, bir ihtimal olarak değerlendirdikleri bir vakıa, veya etrafta tecrübe ettikleri ölüm olaylarına kıyaslamalar yaparak ortaya koyabilirler [44]. Yani ölümle ilgili araştırmaların en büyük problemlerinden birisi, ölümün doğrudan tecrübe edilememesidir. Zira ölüm insan hayatına bir kez gelmekte ve bu tecrübeyi yaşayan insan, bunu tasvir etmek için ikinci bir fırsat bulamamaktadır [45]. Araştırmamızın ileriki bölümlerinde daha teferruatlı bir şekilde üzerinde duracağımız gibi ölüm tecrübesinin mümkün olduğunu, bu tecrübeyi yaşayan insanların bulunduğunu ve bu tecrübeyi destekleyen delillerin bulunduğunu iddia eden araştırmacılar varsa da bu durum net bir şekilde ortaya konmuş değildir. Ayrıca bu tecrübenin tam olarak bir ölüm tecrübesi olduğunu söylemek de zordur. Zira ölüm tecrübesini yaşadığını iddia eden insanların bizzat kendileri de yaşamış oldukları bu deneyimde, bir sınıra geldiklerini ve oradan ileri gidemediklerini, bu sınırdan geçmek için zamanlarının henüz dolmadığının kendilerine bildirildiğini ifade etmişlerdir. Belki de onların aşamadıkları bu sınır, gerçek ölüm sınırıdır ve ancak o sınırdan geçenlerin yaşamış oldukları bu tecrübeye tam olarak bir ölüm tecrübesi denebilir. Buna ilaveten en azından bizim araştırma evrenimizi teşkil eden popülasyonumuz, bu tecrübeyi yaşamış insanlar değildirler. Yani ölüme karşı tutumlarını, ondan duymuş oldukları korkuyu tespit edeceğimiz insanlar, ölüm hadisesine bir tecrübe mevzuu olarak değil de, çevrelerinde görmüş oldukları ölüm olaylarına yapmış oldukları kıyaslamalar neticesinde zihinsel ve duygusal olarak yaklaşan insanlardır.
Ölüm kaygısı ve dindarlık üzerine yapılacak olan çalışmalarda, öncelikle kavramların dikkatli bir şekilde tanımlanması, güvenilir ve geçerli ölçeklerin kullanılması, büyük ve heterojen bir populasyonun kullanılması durumunda faydalı bulgular ortaya çıkaracağı açıktır [46]. Hal böyle olunca konuyla alakalı olarak ortaya çıkan güçlüklerden birisi de ölümle ilgili kavramlardan kaynaklanmaktadır. Zira bazı araştırmacılar, özellikle “ölüm korkusu” ve “ölüm kaygısı” kavramlarını birbirlerinden ayırmaya özenle dikkat gösterirlerken, bazıları da bu iki kavramı birbirlerinin yerine kullanmaktadırlar. Ölümle ilgili çalışmalarda kullanılan metodlarla ilgili son derece ilmi eleştiriler ortaya koyan Magni, özellikle ölüm kaygısı kavramıyla ilgili olarak teorik bir temelin bulunmadığını vurgulayarak, potansiyel bir durum arzeden ölüm korkusu, ölüm kaygısı ve ölüm fobisi kavramları arasında bir ayırımın yapılmadığına dikkat çekerek, ölümle ilgili geçici kaygı durumunun süreklilik arzeden kaygıdan ayrı tutulmasına da dikkat çekmiştir. Aynı zamanda ölüm kaygısı tarafından harekete geçirilmiş olabilecek savunma mekanizmaları üzerinde de duran Magni, ölüm ve din ile ilgili araştırmalarda bu gibi problemlere çözümler getirmenin kişisel dinamiklerle ilgili genel anlayışların gelişmesine de katkıda bulunacağını ifade etmiştir. [47]
Araştırmada karşılaştığımız güçlüklerden bir diğeri de ülkemiz insanına göre hazırlanmış, dindarlık düzeyini ve ölümle ilgili kaygıyı ölçecek araçların bulunmamasıdır. Bunun yanında, yabancı bilim adamlarının kendi kültürlerine göre geliştirdikleri ölçeklerin toplumumuza uyarlanmış olanlarının yok denecek kadar az olması da ölçeklerle ilgili olarak karşılaşılan güçlüklerin ayrı bir boyutudur. Gerçi bu konuda ülkemizde yapılan çalışmaların azlığı dikkate alındığında bu durum son derece normaldir. Nitekim tespit edebildiğimiz kadarıyla, ölüm kaygısını ölçmek amacıyla 1970 yılında Templer tarafından oluşturulan ve batıda yaygın bir şekilde kullanılan 15 maddelik “Ölüm Kaygısı Ölçeği”, ülkemizde dar bir denek grubuna da olsa uygulanarak standardizasyonu yapılan tek ölçektir. [48] Ancak ölüm kaygısını tek boyutlu olarak ölçtüğünden dolayı ölüm kaygısı ve din ilişkisini istenilen bir şekilde ortaya koyamayacağı düşüncesiyle bu ölçeği kullanmamayı uygun bulduk. Bu güçlüğü aşmak amacıyla Amerika'da, ölüm psikolojisiyle ilgili çalışmalar yapan ve ölüm kaygısını ölçmek amacıyla ölçekler geliştiren David Lester, Alida S. Westman, James M. Donovan ve James A. Thorson ile yazışarak geliştirmiş oldukları ölçekleri bize göndermelerini istedik. İsteğimizi büyük bir nezaket ve olumlu bir şekilde karşılayan araştırmacılar, geliştirmiş oldukları ölçeklerle beraber, bu konuda yapmış oldukları çalışmaları ve konuyla ilgili olarak birtakım tavsiyelerini bize ilettiler. Bu araştırmacıların göndermiş oldukları ölçeklerden James A. Thorson ve FC. Powell’ın geliştirmiş oldukları “Ölüm Kaygısı Ölçeği”ni hem çok boyutlu olmasından hem de başka bir müslüman ülke olan Kuveyt'te de bu konuyla ilgili bir çalışmada kullanıldığından dolayı, neticede kültürler arası bir mukayeseye de imkan tanıyacağını düşünerek tercih ettik. Ayrıca araştırmamızda dindarlığı ölçmek için de, Thorson tarafından gönderilen ve kendi araştırmalarında da kullandığı Dean Hoge'nin “Derürî Dini Motivasyon Ölçeği” (Intrinsic Religious Motivation Scale) kullanılmıştır. Bu ölçeklerle ilgili daha geniş bilgi araştırmanın emprik bölümünde verilecektir.
Araştırmada karşılaşılan metodik problemlerden bir diğeri de ölüme ilişkin kaygı ve korkuları açıklamada üzerinde ittifak edilen bir kuramın olmamasıdır. Zira batı ve Amerika'da ölümle ilgili çalışmalar yapan tanatologlar, genellikle mensubu bulundukları ekoller çerçevesinde konuya yaklaşmaktadırlar. Mesela batı ve ABD'li araştırmacıların çoğu, araştırmalarında kuramsal temel olarak genellikle psikanaliz ve davranışçı kuramları kullanmaktadırlar. Bu kuramlar da bir takım eleştirilere maruz olan ve genel bir kabul görmeyen kuramlardır.
Ölümü psikolojik açıdan inceleyen araştırmalarda karşılaşılabilecek güçlüklerden bir diğeri de, gerçekte insanların korktukları halde bunu saklamaya teşebbüs edebilecekleridir. Zira bu duygunun itirafı, insanda bulunan narsizmi birçok açıdan zedelemektedir. Yine korku ifadelerinin yokluğu, ölümün kabulünü gösterebileceği gibi, aynı zamanda bu korkunun inkârını da gösterebilmektedir [49]. Yani yüksek skorlar samimi bir şekilde yüksek bir kaygıyı gösterebilecekleri gibi, savunma mekanizmalarının bir ihmali veya başarısızlığını, düşük skorlar da gerçekten az bir kaygıyı veya savunma mekanizmalarının başarılı bir şekilde kullanıldığını da gösterebilir [50]. Biz bu problemi, denek mümkün olduğu kadar rahat bir ortam sağlayıp, onlardan istemeyerek cevaplarının hiçbir şekilde şahsen deşifre edilmeyeceklerine inandırmaya çalışarak gidermeye çalıştık. Yapmış olduğumuz gözlemler ve teorik olarak edindiğimiz bilgileri de bu konuda bazı olumsuz durumları bertaraf etmede kullanmaya çalıştık. Zira katı bir emprizmin içinde ancak laboratuarda çalışanlar kalabilir. Gerçek bir bilim adamı, gözlemlediği olguları emprik olarak yorumlar ve onları genel bir sisteme entegre eder. Emin olmak için de bu sentezleri yaparken ciddi bir takım hatalar yapma riskini de göze alır. Bu durum bilimlerdeki teorilerin çokluğunu ve çelişkili olmalarını da bir bakıma açıklamaktadır. Zira bilimsel araştırmaların bir sonucu olarak ortaya çıkan bu muazzam ilerlemenin ortaya koyduğu bu metod, faydasız olmadığını açıklamaktadır ve zaten başka geçerli bir metod da şu ana kadar keşfedilememiştir [51].
Araştırmamızda karşılaştığımız güçlüklerden bir diğeri ise ülkemizde yapılan çoğu emprik araştırmada olduğu gibi, toplumumuzun bu tip çalışmalara pek alışkın olmamasından kaynaklanmaktadır. Nitekim araştırma evrenimizin tamamına yakınını üniversite öğrenimi görmekte ve bu öğrenimi tamamlamış olan insanların oluşturmasına rağmen, anket uygulamaya çalıştığımız bazı insanlar, bu isteğimizi reddetmiş, bazı denekler doldurmak üzere almış oldukları anketleri doldurmamış ve bazıları da bazı sorulara cevap verirken, bazılarına cevap vermeyerek anketi tam olarak doldurmamıştır. Özellikle yetişkin bayanların sergilemiş oldukları bu tutum, belki de onların anketi doldurmadan bile ölümle ilgili tutumlarını yansıtmaktadır. Nitekim onlar böyle bir tutum içerisine girmekle, daha sonra genişçe üzerinde duracağımız gibi çağdaş batı insanının ölüm karşısında sergilemiş olduğu tutumlarla açık bir benzerlik ortaya koymuşlardır. Zira çağdaş insanın ölüm karşısındaki en baskın iki tavrı, ölüm olayını hiç akla getirmeyecek kadar kendini çeşitli uğraşlara vermesi şeklinde tanımlanan maskeleme ve ölüm kavramını zihninin dışına atmaya çalışmak olarak tarif edilen bastırma tutumlarıdır.
Ayrıca araştırmamızın emprik bölümünde kullandığımız metodoloji ile ilgili olarak şunu da ilave etmek gerekir ki, araştırmamızda ülkemizde yapılan çoğu araştırmada olduğu gibi kesitsel desen (cross-sectional design) kullanılmıştır. Daha açık bir ifadeyle, araştırmaya katılan aynı kişiler zaman içerisinde gözlenmeyip, farklı yaşlardan gelen kişiler arasında karşılaştırmalar yapılarak neticeye ulaşılmaya çalışılmıştır [52].
Son olarak araştırmamızda karşılaşmış olduğumuz güçlüklerden bir diğeri de, özellikle batı ve Amerika'da bu konuyla alâkalı çalışmalardan bir kısmına ulaşamamızdır. Ancak elde ettiğimiz yabancı yayınlarda araştırmacıların sık sık birbirlerine atıflarda bulunarak ulaştıkları sonuçları karşılaştırmaları, ulaşamadığımız çalışmalar hakkında da bir fikir edinmemize yardımcı olmuştur. Zira araştırmacıların birbirlerine yapmış oldukları atıflarda, atıfta bulunulan çalışmayla ilgili olarak özet bilgi verilmektedir. [53]
[44] Krş. Melmet Ali Kıhçbay “Ölümün Sıcak Yüzü, Ölümün Soğuk Yüzü, Ölümün Yüzsüzlüğü”, (Batılının Ölüm Karşısında Tavırları içinde), Philip Aries, Çev. M. Ali Kıhçbay, Gece Yayınlan, Ankara 1991, s. 109, Hökelekli. Ölüm ve Ölüm Ötesi Psikolojisi, s. 152.
[45] Krş. Salih Tuğ, “Death and Immortality in the Islamic Thoughı”, in Death and Immortality in the Religions of the Woıid, Ed: Pauî-Linda Badman, Paragon House, New York 1987, s. 86.
[46] Krş. Thorson-Powell, Meanings of Death, s. 382-383.
[47] Bk. Meadow-Kahoe, Psychology of Relıgion, s. 334.
[48] Bk. Cemaleddin Şenol, Ankara Hinde Kurumlarda Yaşayan Yaşlılarda Ölüme İlişkin Kaygı ve Korkular, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara L'ni. Sos. Bilimler Enstitüsü, Ankara 1989, s.49-52.
[49] Krş. Alida S. Westman-Canter, Francis M.-Boitos, Theresa M., “Denial of Fear of Dying or of Death in Young and Elder” Populatıons Psychological Reporfs, 1984, 55, s 413.
[50] Krş. John F. Sthumaker-Warren. Wıllam G-Marnat, Gary Groth, “Denial of Fear ely ın Japan and Australıa”, The Journal of Social Psychology,
[51] Krş. Lepp, Death and Its Mysteries, s. 18-19.
[52] Bu konuda geniş bilgi için Bk. Bekir Onuv, Gelişim Psikolojisi, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara 1995, s. 30-31
[53] Yrd. Doç. Dr. Faruk Karaca, Ölüm Psikolojisi, Beyan Yayınları: 29-34.