- Apartmanda Yönetim Krizi

Adsense kodları


Apartmanda Yönetim Krizi

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
Rüveyha
Sun 2 November 2014, 02:17 pm GMT +0200
Apartmanda Yönetim Krizi

Serhat Albamya | Eylül 2013 | TENCERE   


İnsana, bulunduğu ortamda bir şekilde öne çıkmak, en tepede olmak ve diğerlerine hükmedebilmek cazip geliyor. Bugünkü hayat zaten bir yarışa dönüşmüşken bir de bulunduğumuz ortamda en öne geçmek için kendimizi harcıyoruz. Herkesin kendine layık görebileceği kadar basit ama bizden başka kimsenin yapamayacağı kadar karmaşık bir şey bu yöneticilik.

Baş olma uğrunda kendimizi telef ediyoruz. Daha okula adım atar atmaz başlıyoruz seçmeye, seçilmeye. Sınıf başkanı olmak için efor sarf ediyoruz. Köyde isek muhtar olmak geçiyor aklımızdan, futbol oynuyorsak takım kaptanlığı… Başkan olamayan yardımcı, yardımcı olamayan asil üye, asil üye olamayan sayman oluyor. Ama tüm bu isteklerin altında genellikle aynı sebep var: baş olmak, emir verebilmek, yönetebilmek… Tabii “halka hizmet Hakk’a hizmettir” ilkesinin canlı timsali olup önemli mevkilere usulünce gelip hizmet edenlerin başımız üstünde yeri var. Bizim sözümüz egoları uçan balon gibi şişmiş, ayağını yere değmeye bir türlü layık bulmayanlara.

Bakıyoruz, ordu kurup dünyayı ele geçiremeyen bu ego, vites küçülterek yoluna devam ediyor. Bir an olsun liyakat durumunu düşünmeden milletvekilliği (tabii zamanı gelince bakanlık) istiyor, o olmadı belediye başkanlığı, olmadı muhtar, hiç birisi mümkün olmazsa geriye tek bir makam kalıyor: Apartman yöneticiliği!

Apartman yöneticiliği yaşı başı geçmesine rağmen oturduğu yerde rahat duramayan, hâlâ bir yerlere hükmedebileceğine inanan insanların uydurduğu ve fazla ciddiye alındığında insanı komik duruma düşürebilen bir makam. Muhtemelen bu işe girişirken hızını alamayıp “Apartmanı yönetebilen insan ülkeyi de yönetir!” gafletine düşenler oluyordur, onları uyaralım.

Oturduğum binada da istekleri bitmeyen, her gün kapıya yeni notlar asan, toplantı tarihi belirleyip katılım eksikliğinden dolayı iptal eden ve kapıcı ücretlerini sürekli değiştiren, son olarak da “Bu kadar uğraşıyorum, toplanan paradan şu kadar ücret benim hakkım olsun mu?” diye not asan bir yönetici var. O da diğer apartman yöneticileri gibi, diğer insanların kale almadığı fakat kendisi için çok mühim olan bu mevzuları büyüttükçe büyütüyor, ilgi gösterilmediğinde ise aynı yazıları, bu sefer rengini kırmızıya çevirip hayatî önem vurgusuyla yeniden asıyor. Böyle olunca da mantar panomuzu ve apartman kapısını kanla yazılmış gibi duran mektuplar dolduruyor.

Apartmanımızda yönetici olduğu gibi, yönetime isyan halinde, bağımsızlığını ilan etmiş bir daire de var. Birkaç yıl önce bir toplantıda ‘temizliği ben yapayım parasını bana verin’ teklifi geri çevrilince ilan ettiği bağımsızlığı yüzünden bazı hizmetlerden yararlanamıyor. Lambası mı bozuldu? Öyle kalıyor. Kendisi atmadığı sürece çöpüne dokunulmuyor. Temizlik zamanı gelince onun kapısının önüne su değmiyor. İşin kötüsü bu daire benim yan dairem. Yani isyankâr komşumun alamadığı hizmetlerden ben de yararlanamıyorum. Resmen Almanlar yenilince otomatikman yenik duruma düşen Osmanlı gibiyim… İsyan eden o, ceremesini ben çekiyorum!

Gördüğünüz gibi yaşaması pek de kolay olan bir apartman değil benimki. Tabii size her sabah ayakkabı sesi ile tüm apartmanı uyandırmayı kendine görev bilen kadından, dinlediği müziği herkesin dinlemesi için son ses açan öğrenciden ve apartmanımızda oturan birisini etkileyebilmek için davul zurna ve gül yaprakları ile ona serenat yapan sevdalısından bahsetmedim. Hele seçimler bir gelsin, yönetici ben olayım, bakalım hiç birisi kalıyor mu!

Kayda Değer Diyaloglar

Geçtiğimiz ay 17 Ağustos depremini yeniden hatırladık, hatırlattık. Vefat edenlere Allah’tan rahmet, kalanlara sabır diliyorum. Hatırlarsınız pek çok kişi depremin ardından camilere akın etmiş, camilere olan bu ilgi artçıların şiddeti ile birlikte azalmıştı. Bir abimizin tanık olduğu olay da bununla ilgili:

– Abi depremden beri namaz kılıyorum…

– On yıl olmuş o zaman, maşallah!

– Yok abi, on yıl olmadı, ben 17 Ağustostan sonra başlamadım.

– Ha, o zaman sonrasındaki büyük depremde başladın.

– Yok abi, ben o zaman da namaz kılmıyordum.

– Allah Allah, o zaman hangi deprem senin bahsettiğin?

- Abi bir ara dört şiddetinde bir artçı olmuştu, ben ondan etkilenerek başladım…

Gördüğünüz gibi herkesin imana gelme şiddeti farklı, kimininki fazla, kimininki az…