- Anne Baba ve Yakınları Gözetmek

Adsense kodları


Anne Baba ve Yakınları Gözetmek

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Sat 12 November 2011, 02:21 pm GMT +0200
Anne Baba ve Yakınları Gözetmek

Haziran 2008 33.SAYI

Akrabalık hukukunu gözetmenin hem kendimiz ve hem de toplum için ne kadar hayati önem taşıdığını ifade etmeye gerek var mı? O halde kendimize dönelim ve şunları düşünelim: Her birimizin, beğensek de beğenmesek de akrabalarımız var. Bunlarla ilişkilerimizi Allah rızası doğrultusunda güçlendirmeliyiz.

Mümin hayrı sadece kendisine değil çevresine de aktaran insan olmalıdır. Bunun için Allah ile kul arasındaki hükümlerin yanında toplumla olan ilişkisini düzenleyen emir ve tavsiyelere de kulak vermelidir. Bu emir ve tavsiyelerin en başında ise ailesi ve akrabalarıyla iyi geçinmesi, ihtiyaç duyulduğunda yardım etmesi, onların kendi üzerindeki haklarını gözetmesi gelir.

Anne ve babamızın hizmetini görmek, Allah’a kulluktan sonraki ilk vazifemiz. Haklı bile olsak onları hiçbir şekilde incitemeyiz, bir şikayet ve yakınma olarak “öf” bile diyemeyiz. Bu, yüce Rabbimiz’in Mukaddes Kitabımız’da hepimize verdiği bir emirdir. Peki anne babamız bizi gerçekten üzüyorsa “öf” bile demeden bu ilişkiyi nasıl yürütebileceğiz? Bu sorunun cevabını Allah Teala şöyle veriyor: “Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve de ki: ‘Rabbim! Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı.” (İsra, 24)

Anne babadan sonra yakın akrabalarla ilgili vazifelerimiz geliyor. İmkanlarımız ölçüsünde geçinemeyen akrabanın ihtiyaçlarını karşılamak zorundayız. Biz de muhtaç bir hale düşersek, yakından uzağa doğru maddi durumu müsait olan akrabalarımızın da bizim ihtiyaçlarımızı karşılamaları gerekir. Dinimizin bizlere yüklediği bu görev, anne baba ve çocuklar gibi en yakın akrabadan başlar, aralarında evlenme yasağı bulunan bütün akrabaları içine alır. Kardeşler, kardeş çocukları, amcalar, halalar, dayılar, teyzeler birbirlerine karşı sorumludurlar.

Akrabaya yardım

Amca, dayı veya teyzeniz muhtaç duruma düşse ve imkan sahibi olan en yakın akrabası siz iseniz, ona yardım etmek, sıkıntısını gidermek zorundasınız. Siz muhtaç duruma düştüğünüzde ise onlar sizin ihtiyaçlarınızı karşılamak mecburiyetindeler.

Herhangi birimiz vefat ettiğinde malvarlığımız hayatta kalan akrabalarımıza geçer. Onlardan birisi vefat ederse, bizler onların mirasçısı oluruz. Ömür boyunca kazanılan bütün mallar, yakınlık derecelerine göre akrabalara taksim edilir. Anne babalar, dedeler, nineler, çocuklar, torunlar, eşler, kardeşler, kardeş çocukları, amcalar, amca çocukları, dayılar, halalar, teyzeler, bunların çocukları sırası geldiğinde mirasçı olur. Bakıma muhtaç olan küçüklerin bakımı ve terbiyesi de yakından uzağa doğru akrabaların görevleri arasındadır.

Birinci derecede yakın akraba ile ebediyyen evlenilemez. Bunun anlamı şudur: Onlarla olan bağımız aramızda öyle bir yakınlık meydana getiriyor ki, Allah bu yakınlığın herhangi bir şekilde değiştirilmesine müsaade etmemekte ve onu dokunulmaz kılmaktadır.

Akrabalarla sıla-i rahim farz

Rabbimiz, akrabalarımız ile ilişkilerimizi canlı tutmamızı istiyor. Bunun için sıla-i rahim, üzerimize farz kılınmıştır. Bu görev, akrabalarımızı ziyaret etmek, haberleşmek ve yardımlaşmaktan ibarettir. Akrabalık hukukunu gözetmenin hem kendimiz ve hem de toplum için ne kadar hayati önem taşıdığını ifade etmeye gerek var mı? O halde kendimize dönelim ve şunları düşünelim: Her birimizin, beğensek de beğenmesek de, arzu etsek de etmesek de akrabalarımız var. Bunlarla ilişkilerimizi Allah rızası doğrultusunda güçlendirmeliyiz. Akraba hukukunu gözetmeliyiz. Sıla-i rahimi yaygınlaştırmalıyız.

Akrabalarımızın bir kısmı yakınımızda olabilir, bir kısmı da ancak telefon kadar uzak olabilir. Darda olabilir, hali vakti iyi olabilir; fark etmez. Acaba akrabalarımız ile haberleşiyor muyuz? Onları ziyaret ediyor muyuz? Onlarla yardımlaşıyor muyuz? Rabbimiz’in aramızda kurduğu akrabalık bağlarımızı zayıflatıyor muyuz, güçlendiriyor muyuz? İşte asıl mesele budur.

Rabbim ve anne babam razı olduktan sonra!..

Hz. Ömer (r.a), bir bayram günü oğlunun eski elbisesini giydiğini gördü. İmkan bulup da ona yeni bir elbise alamamıştı. Onu bu halde görünce ağladı. Oğlu “Niçin ağlıyorsun?” diye sordu. Hz. Ömer (r.a) “Diğer çocuklar seni bu eski elbise içinde görünce kalbinin incinmesinden ve üzülmenden korkuyorum” dedi. Oğlu “Babacığım bunun için kalp kırılıp insan üzülmez ki! Bir insan ancak yüce Allah’ın rızasından mahrum kalır yahut anne babasının hakkını çiğneyip onları incitirse, o zaman üzülür. Ben seni memnun ederek Allah Teala’nın benden razı olmasını ümit ediyorum” dedi. Hz. Ömer (r.a) oğlundan bunları işitince, ağladı, onu bağrına bastı, kendisine hayır dua etti.

    Allah’ın rızası anne ve babanın rızasındadır

    Abdullah bin Amr bin As (r.a) naklediyor: “Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu: ‘Allah Teala’nın rızası, anne ve babanın rızasındadır. Allah Teala’nın gazabı, anne ve babanın gazabındadır.” Ebu Derda da (r.a) bu konuya benzer olarak şunları anlatıyor: “Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdu: ‘Baba cennetin orta kapısıdır. Dilersen bu kapıyı terk et, dilersen muhafaza et.”

    Anne duası ile gelen rahmet

    Büyük velilerden Ebu Ali Dekkak (k.s) anlatıyor: “Ebu Amr-ı Bikendî bir mahalleden geçiyordu. Mahalle halkı, gencin birisini tutmuş, kendilerini rahatsız ediyor diye mahalleden dışarı atmaya çalışıyordu. Gencin annesi olduğu anlaşılan bir kadın ise ağlıyordu. Ebu Amr, kadıncağıza acıdığı için mahalle halkına ricada bulunup, kendi hatırı için, bir defaya mahsus olmak üzere genci affetmelerini tekrar rahatsız etmesi halinde, hemen çıkarmalarını istedi. Ebu Amr’ın hatırı için, halk genci serbest bıraktı.

    Bir zaman sonra, Ebu Amr yine o yerden geçerken, o kadının yine ağladığını gördü. Sebebini sorunca, gencin vefat ettiğini öğrendi. ‘Peki, halinde düzelme olmuş muydu?’ diye sordu. Kadın şöyle anlattı: ‘Vefatı yaklaştığında beni yanına çağırdı ve şöyle dedi: ‘Öldüğüm zaman, ölüm haberimi kimseye duyurma. Onları rahatsız etmiştim. Cenazeme gelmedikleri gibi, bana da lanet ederler. Ben yaptıklarıma pişman oldum. Çok gözyaşı döktüm. İnşallah Rabbim beni affeder. Sen de benim için Allah Teala’ya dua et. Beni kabre defnederken, senden başka kimse bulunmasın. Defin işi bittikten sonra da, beni affetmesi ve hesabımın kolay geçmesi için Allah Teala’ya dua et. Zira ana duası kabul olunur.’ Bunları söyledikten sonra vefat etti. Ben vasiyetini aynen yerine getirdim. Kabrin başından ayrılacağım sırada, kabirden oğlumun sesini işittim. Şöyle diyordu: ‘Anneciğim! Eve dönebilirsin. Rahat ol. Benim için üzülme. Artık ben, kerem sahibi olan Rabbim’e kavuştum.”

M. Saki EROL