- Ankara İLİTAM UEP305 FIKIH USULÜ

Adsense kodları


Ankara İLİTAM UEP305 FIKIH USULÜ

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
msburasoglu
Sat 22 September 2012, 07:35 am GMT +0200
  1.ünite   İslâm Hukukunun Temel İlkeleri
  2.ünite   Fıkıh Usûlünün Mahiyeti, Tarihî Gelişimi ve Fıkıh Usûlü Eserlerinin  Yazılmasında Uygulanan Yöntemler
  3.ünite   Şer‘î Hüküm ( I. Hâkim, II. Mahkûm bih/Mahkûm fîh)
  4.ünite   Şer‘î Hüküm (III. Mahkûm Aleyh/Mükellef)
  5.ünite   Şer‘î Hüküm ve Kısımları
  6.ünite   İslâm Hukukunun Ana Kaynakları
  7.ünite   İslâm Hukukunun Yardımcı Kaynakları
  8.ünite   İctihadî Hükümleri Elde Etme Yolları
  9.ünite   Kaynaklardan Hüküm Çıkarma Yolları
10.ünite   İctihâd ve Müctehidin Tanımı\ İslâm’da Aklın Önemi ve İctihâdın Alanı
11.ünite   İctihâdın Şartları, Hükmü ve Delil Oluşu
12.ünite   Taklid ve Taklid Döneminin İctihâd Üzerindeki Olumsuz Etkileri

msburasoglu
Tue 25 September 2012, 04:51 pm GMT +0200
1.Ünite
İslam Hukukunun Temel İlkeleri:
İslâm semavî dinlerin en sonuncusudur. Bütün insanlığa hitap eden evrensel bir dindir. Din ve dünya ile ilgili hükümleri içerir. Bu hükümler üçe ayrılır:
İnançla ilgili hükümler (el-Ahkâmu’l-İ’tikâdiyye)
Ahlakla ilgili hükümler (el-Ahkâmu’l-Hulukiyye)
İnsanların davranışları ve tasarrufları ile ilgili hükümler (el-Ahkâmu’l-‘Ameliyye)
Mükellef, kendisine Şâri„ tarafından bir şey yapmak ve yapmamak zahmeti ilzâm edilen (borç altına sokulan) âkil ve bâliğ kimsedir.
Ehliyet, hukuk süjesinin haklara sahip olması, haklarını kullanması, görev, yükümlülük ve sorumluluklar yüklenebilmesidir.
İslâm hukukunun beş temel ilkesi:
a. Sıkıntıları ortadan kaldırma, zorlukları kolaylaştırma ilkesi
b. Sorumlulukların azlığı ilkesi
c. Hükümlerde tedrîcîlik ilkesi
d. İnsanların yararının gözetilmesi ilkesi
e. Adaleti gerçekleştirme ilkesi
a.Sıkıntıları Ortadan Kaldırma (Nefyu’l-Harac/ نفي الحرج ) Zorlukları Kolaylaştırma İlkesi:
İslâm hukukunda kanun koyucu (şâri‘) insanlara kolaylık göstermeyi, onları sıkıntıya sokmamayı temel ilke olarak kabul etmiştir. İnsanlara, güçlerinin yetmeyeceği bir sorumluluk yüklenmemiştir:
Hz. Peygamber‟in iki şeyden birini uygulamak durumunda kaldığı zaman, günah olmadığı sürece en kolayını seçtiği sahih hadislerde ifade edilmektedir. Ancak hükümler konulurken bireyler değil, toplum; parça değil bütün düşünüldüğünden, bazı durumlarda yüklenen sorumluluklar bazı kimseler hakkında sıkıntı ve zorluklar doğurabilir. Böyle durumlarda kanun koyucu, bu kimseler için zaruret halinde zararı ortadan kaldırmak ve ortaya çıkan sıkıntıyı gidermek üzere ruhsatlar koymuştur. Ruhsat, insanların özürlerinden dolayı kendilerine bir kolaylık ve müsaade olmak üzere ikinci derecede meşru kılınan şeydir.
İslâm hukuku zaruret halinde mahzurlu olan şeyleri de mubah kılmıştır. Bu sebeple, “zaruretler, yasaklanmış ve sakıncalı olan şeyleri mubah kılar” ( الضرورات تبيح المحظىرات =ed-darûrât tubîhu‟lmahzûrât) hükmü, genel bir ilke haline gelmiştir.
İslâm Hukukunda hafifletici sebepler, ihtiyaç, yolculuk, sefer, hastalık, unutma, hata, bilmeme, ikrâh, umûmu‟l-belvâ (kaçınılması çok zor olan durumlar) olarak belirlenmiştir
İhtiyaç/ الاحتياج : İhtiyaç, hafifletici sebeplerin başında gelir.
Sefer/ السفر : Sefer de özellikle ibadet konularında hafifletici sebeplerden biridir.
Hastalık/ المرض : Hastalık da önemli bir hafifletme sebebidir. Özürlü kimseler de hasta olarak kabul edilmiştir. Bu kimseler de aynen hastalar gibi hareket ederler. Kadınların özel halleri de (hayız ve nifas) hastalık olarak kabul edilmiştir.
Mâlikîler kadınların özel hallerinde Kur‟ân okuyabileceği görüşündedirler.
Unutma/ النسيان : Unutma da bir özür olarak kabul edilmiş, ehliyete ârız olan hallerden biri olarak benimsenmiştir.Kul haklarını ilgilendiren konularda unutma özür olarak kabul edilemez. Bu sebeple kişi, unutarak da olsa zarar verdiği kimsenin malını tazmin etmek/bedelini ödemek zorundadır.
Tazmin, sebep olunan zarar ve ziyanı ödemektir. Ancak kişinin unutarak zarar vermesi, tazminin dışındaki hususlarda hafifletici sebep olarak değerlendirilir.
Hata/ الخطأ : Fiilde veya kasıtta (niyette) yapılan hata da hafifletici bir sebep olarak kabul edilmiştir.
Cehâlet (Bilmeme)/ الجهل : Bilmeme, Müslümanlar arasında yaşayan bir kimse için dinî konularda bir özür olarak kabul edilmemektedir. Ancak Müslümanlardan uzak, dinî hükümleri bilemeyecek şekilde yaşamış ise ya da yeni Müslüman olan bir kimsenin yeni girdiği dinin hükümlerini bilmediğini iddia etmesi özür olarak kabul edilmektedir.
İkrâh/ الاكراه : İkrâh da birçok durumda, mükellefe kolaylık sağlayan, ondan sıkıntıyı kaldıran hafifletici sebeplerden biri olarak kabul edilmektedir.
İkrâh, bir kimseyi istemediği halde bir fiili veya sözü bizzat yapmaya zorlamaktır. İkrâhın etkisiyle yapılmış olan akidler (hukukî sözleşmeler) geçerli değildir.
Tam ikrâh (ikrâh-ı mülci’/ الاكراه الملجئ , fiili, dünyevî ve uhrevî ceza konusu olmaktan çıkarır. Tam ikrâh (ikrâh-ı mülci‟: kişinin can veya bir uzvunun telef olmasına yol açan ikrâh). Eğer ikrâha konu olan şey yasaklanmışsa, yasak hükmü, zaruret esasına göre sakıt olur (düşer).
Nâkıs ikrâh (ikrâh-ı gayr-ı mülci’/ الاكراه غير الملجئ ), mutlak olarak fiilinin sonuçları bakımından mükrehin rızasını ortadan kaldırsa da ihtiyarını ortadan kaldırmaz. nâkıs ikrâh (ikrâh-ı gayr-ı mülci‟: rızanın aslını yok eden ikrâh)
Umumu’l- Belvâ/ عموم البلوى : Kaçınılması çok zor olan durumlar da hafifletici sebeplerden sayılmıştır.
bu hafifletici sebeplerin varlığı halinde sorumluluklarda hafifletme, aşağıdaki şekillerde gerçekleşir:
İbadetin sâkıt olmasıyla gerçekleşir.
Farzların miktarlarının azaltılmasıyla gerçekleşir.
Zaruret sebebiyle, yasaklanmış şeyin mubah olmasıyla gerçekleşir
İbadetlerin geciktirilmesi (daha sonra yerine getirilmesi) ile gerçekleşir.
b.Sorumlulukların Azlığı İlkesi (Kılletu’t-Tekâlîf/ قلة التكاليف):
İslâm dininde kişilere yüklenen sorumluluklar oldukça sınırlıdır. Bunda gözetilen amaç, insanların güç yetiremeyecekleri sorumlulukları onlara yüklememektir.
Kur‟ân‟da sadece kaçınılması gereken yasakların ya da yerine getirilmesi gereken emirlerin zikredilip bunların dışındaki konularda hüküm belirtilmemesinden İslâm hukukçuları “Eşyada asıl olan ibâhadır ( الاصل في الاشياء الاباحة =el-Asl fi‟l-eşyâ‟ el-ibâha)” genel ilkesini çıkarmışlardır. Buna göre, bir şeyin kaçınılması gereken bir yasak ya da yerine getirilmesi gereken bir emir olduğu iddia edildiğinde, Kur‟ân‟dan bir delil getirilme zorunluluğu vardır.
c.Hükümlerde Tedrîcilik İlkesi (et-Tederruc fi’l-Ahkâm/ التدرج فى الأحكام):
Bilindiği gibi Kur‟ân ayetleri gerekli sebepler ortaya çıktıkça nâzil olmuştur.  Bunda gözetilen amaç, yeni hükümlere insanları hazırlamak ve yeni hükümlere uymalarını kolaylaştırmaktır.
Tedrîc, hükümlerin bir defada değil, insanların ihtiyaçlarına göre parça parça inmesidir.
d.İnsanların Yararının Gözetilmesi İlkesi/:
İslâm hukuku koyduğu hükümlerde insanların yararını gözetmektedir. Bu sebeple, insanların yararı gerektirdiği için koyduğu bazı hükümleri daha sonra iptal etmiş ve hükmünü ortadan kaldırmıştır:
Nesh olayı, vahyin sona ermesiyle son bulmuştur. Ancak kanun koyucu (Şâri„) koyduğu hükümleri illetlere bağlamıştır. Böylece bize, illetler var olacağı zaman hükümlerin de var olacağını, illetler ortadan kalktıktan sonra hükümlerin de ortadan kalkacağını, illetler avdet edince hükümlerin de avdet edeceğini göstermiştir. Bu ilke, birçok konuda, özellikle zamanın ve mekânın değişmesiyle etkilenen muâmelât (insanların günlük hayattaki hukukî ilişkileri) konularında daha çok geçerlidir.
İslâm hukukunun gerçekleştirmeyi hedeflediği asıl amaç, insanların yararıdır. Bunun araçları: güzel ahlaki değerlerle toplumun temelini oluşturması için bireyi ibadetlerle eğitmek, adalet eşitlik esaslarına dayanarak sosyal yapıyı düzenlemektir.
İslâm hukukunun ideal anlamda gerçekleştirmek istediği asıl amaç ise: Bireyi en mükemmel şekilde yetiştirmek (kâmil/değerli insan) Gerçekleştirmeyi düşündüğü erdemli toplumu/kalite toplumunu oluşturmaktır.
e.Adaletin Gerçekleştirilmesi İlkesi :
İslâm‟a göre insanlar eşittir. İnsanların birbirine karşı soy, sop, mal, makam, ırk, renk ve cins bakımından üstünlükleri yoktur. Aksine Allah‟ın koyduğu temel ilke olan adalet önünde herkes eşittir.
İslâm‟da idareden, yargıdan, babadan, kocadan, şahitlik yapacak olan kimseden ve emrinde insanlar bulunan herkesten adaleti gözetmesi istenir.
Adaleti gerçekleştirmek belli bir topluluğa ya da belli bir ırka verilmemektedir. Aksine bütün inananların hepsine verilmektedir. Ayrıca hangi sebeple olursa olsun adaletin terk edilmesinden bütün inananlar sakındırılmaktadır.
Ehliyet: Hukuk süjesinin haklara sahip olması, haklarını kullanması, görev, yükümlülük ve sorumluluklar yüklenebilmesidir.
İkrâh: Bir kimseyi istemediği halde bir fiili veya sözü bizzat yapmaya zorlamaktır.
Mükellef: Kendisine Şâri„ tarafından bir şey yapmak ve yapmamak zahmeti ilzâm edilen (borç altına sokulan) âkil ve bâliğ kimsedir.
Ruhsat: İnsanların özürlerinden dolayı kendilerine bir kolaylık ve müsaade olmak üzere ikinci derecede meşru kılınan şeydir.
Tazmin: Sebep olunan zarar ve ziyanı ödemektir.
Tedrîc: Hükümlerin bir defada değil, insanların ihtiyaçlarına göre parça parça inmesidir.

1.   İslâm hukukunun temel ilkeleri: İnsanların yararının gözetilmesi, Adaletin gerçekleştirilmesi, Zorlukların kolaylaştırılması, Sorumlulukların azaltılması, Hükümlerde Tedriciliktir.
2.   Hamile olan ve çocuğunu emzirmek zorunda olan kadınlar için oruç tutmama ruhsatı İslâm hukukunun Zorlukları kolaylaştırma ilkesi temel ilkesinden kaynaklanmaktadır
3.   Hükümlerde hafifletme sebepleri: İkrah, Hastalık, Hata, Umûmu‟l-Belvâ, cehalet, unutma, ihtiyaç
4.   Kur‟ân‟da sadece kaçınılması gereken yasakların ya da yerine getirilmesi gereken emirlerin zikredilip bunların dışındaki konularda hüküm belirtilmemesinden İslâm hukukçuları Eşyada asıl olan ibahadır genel ilkesini çıkarmışlardır.
5.   Hükümlerin değişmesinin sebepleri: Çevrenin değişmesi Zamanın değişmesi Nesih İlletlerin ortadan kalkmasıfır.

msburasoglu
Sat 6 October 2012, 08:01 am GMT +0200
2.Ünite
Fıkıh Usûlünün Mahiyeti, Tarihî Gelişimi ve Fıkıh Usûlü Eserlerinin Yazılmasında Uygulanan Yöntemler:
Sözlükte, bir şeyin aslı; o şeyin temeli, doğduğu ya da kendisi üzerine bir şeyin dayandığı, bina edildiği şey demektir. Usûl/ kelimesi, asıl/ kelimesinin çoğuludur. Sözlük anlamlarıyla bağlantılı olarak, Fıkıh Usûlü ilminin kuralları, şer’î hükümlerin elde edilmesini sağladığı için, şer’î hükümlerin aslıdır. Delîl anlamına gelmektedir. Tercih edilen anlamına gelmektedir. Kur’ân, Kıyâs’a göre asıldır demek, Kur’ân, Kıyâs’a tercih edilir demektir. Devam etmekte olan şey demektir.
Fıkhın sözlük anlamı; bir şeyi iyice, derinlemesine anlayıp, idrak etmektir. Fıkıh, terim olarak, “Tafsîlî delillerden yararlanılarak elde edilen amelî şerî hükümleri bilmek” şeklinde tanımlanmaktadır. Şer’î-amelî hükümleri tafsîlî delillerinden çıkarabilmeye yarayan kuralların tamamına Fıkıh Usûlü denir. Her emir, vücûb içindir” sözü, bir kuraldır. Bu kural, emir sîgasında gelen bütün fiillerin bu çerçeveye alınmasını gerektirir.
Hükümler şu yollarla elde edilir:
Aklî Hüküm: hükümler bazen, akıl yoluyla elde edilir. Buna, aklî hüküm adı verilir. 1’in 2’nin yarısı olduğu, iki zıttın bir arada bulunmayacağı, tamın, parçalarından ya büyük ya çok olduğu vb. hükümler, aklî hükümlerdir.
Hissî Hüküm: duyu organları aracılığıyla elde edilen hükümlerdir. “ Güneş doğmuştur”, “Ateş yakar” gibi hükümler böyledir.
Tecrûbî Hüküm: Tecrübeyle elde edilen hükümlerdir. “Bazı ilaçlar uyku verir” gibi, hayatta tecrübe sonucu varılan hükümlere bu isim verilmektedir.
Vad‘î-Istılâhî Hüküm: Bu tür hükümler, bir bilim alanında yerleşmiş olan kurallara dayanılarak varılan hükümlerdir.
Fâilin merfû, mef’ulû bih’in mensûb olması, bu tür hükme örnek gösterilebilir.
Şer‘î Hüküm: Şer’î kaynaklar aracılığı ile elde edilen hükme “şer’î hüküm” adı verilmektedir. “Namaz, farzdır”, “Ribâ, haramdır” hükümleri, şer’î hükme örnek olarak gösterilebilir.
Şer’î Hükümler de kendi aralarında îtîkâdî, ahlâkî ve amelî hükümler olarak üçe ayrılmaktadır:
a. Îtîkâdî Hükümler: Allah’a ve Allah’ın birliğine iman etmek, Allah’ın meleklerini ve peygamberlerini, ahiret gününün geleceğini, iman ederek kabul etmek gibi inançla ilgili hükümlerdir.
b. Ahlâkî Hükümler: Yalandan kaçınıp doğruluğa sarılmak, gerektiği gibi ruhun arındırılması ve temizlenmesine yönelik hükümler ahlâkî hükümlerdir.
c. Amelî Hükümler: Namazın, zekâtın, orucun farz olması, alım-satım, rehin vakıf, vasiyet, nikâh vb. hukukî muâmelelerin câiz olması gibi insanlar tarafından ortaya konulan fiillerle ilgili hükümlere amelî hükümler adı verilmektedir.
Tafsîlî delillerin karşıtı olan deliller vardır ki bu deliller, küllî-icmâlî deliller şeklinde isimlendirilir. Küllî-icmâlî delillerin her biri, özel bir konu ile ilgili olmayıp belirli bir hükmü göstermemektedir.
İcmâlî deliller, usûlcünün inceleme konusunu oluştururken, tafsîlî deliller, fakîhin inceleme alanına girmektedir. Çünkü fakîhin amacı, mükellef tarafından işlenen bir fiilin, câiz ya da haram olması, kişilerin kendi aralarında gerçekleştirdikleri bir hukukî sözleşmenin geçerli ya da geçersiz olması gibi cüz’î olan hükümlere ulaşabilmektir. Bu cüz’î hükümler ise, cüz’î-tafsîlî deliller ile elde edilmektedir.
Usûlcünün ve Fıkıhçının Hüküm Çıkarmada Uyguladığı Yöntem:
Usûlcü, genel hüküm ifade eden icmâlî delilleri inceler, müctehidin tafsîlî, yani her konu ile ilgili cüz’î hükümler çıkarabilmesi için genel nitelikte usûl kuralları tespit edip ortaya koyar ve bu kuralları şer‘î delillerle ispat ederek temellendirir.
Fıkıhçı ise, tafsîlî delilleri inceler ve usûlcünün belirlediği genel kurallardan da yararlanarak bu delillerden cüz’î hükümler elde eder.
Özetle, usûl kurallarını usûlcü koymakta, fıkıhçı ise, bu kuralları kullanmakta ve bunlardan yararlanmaktadır.
Fıkıh Usûlü Kâide/Kuralları ile Fıkıh Kâide/Kuralları Arasındaki Farklar:
Fıkıh Usûlünün kuralları bazen “el- Kavâidu’l-Usûliyye ” bazen de “el-Edilletü’l-İcmâliyye şeklinde ifade edilmektedir. Fıkıh kurallarına da “el-Kavâidu’l- Fıkhiyye ” adı verilmektedir.
Fıkıh Usûlü kuralları, genel kurallar olup içerdiği tüm cüzlerine ve konularına istisnasız olarak uygulanır. Fıkıh kuralları ise çoğunluk ifade eden kuralardır.
Fıkıh Usûlü kuralları, bünyesinde, kendisinden şer’i hükümler çıkarılabilecek tafsîlî deliller içeren meseleleri barındırır. Fıkıh kuralları ise, bünyesinde, Fıkıh Usûlü kurallarına dayanılarak elde edilmiş fıkhî hükümleri barındırır.
Deliller ve Hükümler, Fıkıh Usûlü kurallarının konusudur. Fıkıh kuralları ise çoğunlukla genel ilkelerdir, bazı fıkıh meselelerini içine alan hükümlerdir. Bu anlamda fıkıh kurallarının konusu, mükellefin fiilleridir.
Fıkıh Usûlü kuralları, amelî-şer’î hükümleri elde edebilmeyi sağlayan bir araçtır. Fıkıh kuralları ise, aynı illetle birbirine benzeyen aynı hükümlerin -bir anlamda- toplamından ibarettir.
Fıkıh Usûlü kurallarının çoğu, bu kurallar aracılığıyla Şâri’in lafızlarından hüküm elde edebilmekle ilgilidir.
Karînelerden uzak olan bir nehiy sîgası haramı gerektirir
Fıkıh kuralları, fer’î meselelerin varlığından sonra vardır. Yani fıkıh kuralları, fer’î meselelerden oluşturulmaktadır.
Usûlcünün görevi, icmâlî delilleri (topluca kaynakları) inceleyerek, müctehidin tafsîlî (her bir olayla ilgili) delillerden cüz’î hükümler çıkarmasına yardımcı olmak üzere, küllî nitelikte kurallar koymak ve bu kuralları şer’î delillerle ispatlayıp sağlam temellere oturtmaktır. Fakîhin görevi ise, tafsîlî delilleri incelemek ve tespit edilmiş usûl kurallarını uygulayarak bu delillerden cüz’î hükümler çıkarmaktır.
Usûl-i Fıkh ilmi, şer‘î ilimlerin en önemlilerinden biridir. İctihâd etme ve hüküm çıkarma yöntemlerini düzenler.
Usûl-i Fıkıh ilmini bilmek, ictihâdın en önemli şartlarından biridir.
Usûl-i Fıkıh ilmi olmasaydı, fıkhî hükümler elde edilemezdi.
Fıkıh Usûlü ilmini bilmek, ictihâdın en önemli şartlarından biridir. Eğer fakîh (fıkıh âlimi), Fıkıh Usûlünü ayrıntılarıyla çok iyi bilmezse, ictihâd derecesine ulaşması ve bir delilden hüküm elde etmesi mümkün değildir.
Fıkıh Usûlü İlminin Faydaları:
Usûl-i Fıkıh, müctehid fakîhin şer‘î hükümleri elde edebileceği yollardan biri olan doğru (sahîh) icmâlî delilleri açıklar. İctihâd derecesine ulaşamayan kimse de usûl-i fıkıh ilminden yararlanabilir. En azından bağlı olduğu mezhebin imamının delilleri kullanarak nasıl hüküm çıkardığını yakînen görmüş olur. Müctehide ecir ve sevap kazandıran ictihâd yeteneği, ancak usûl-i fıkhı ve usûl-i fıkhın muhtevasını iyi bilmekle elde edilir.
Fıkıh Usûlü İlminin Yararlandığı İlim Dalları:
Usûl-i fıkıh ilmi, birçok ilimden yararlanır, birçok ilmin konuları ile de ortak konuları vardır.
Arap dili, Kur’an ve Kur’an ilimleri, Fıkıh Usûlü, sünnet ve sünnet ile ilgili ilimler, Usûl-i fıkıh İlmi, Kelâm İlmi
Arap dili, bunların başında gelir. Emir, nehiy, âm, hâs, mutlak ve mukayyed, mücmel ve mübeyyen lafızlar, mantûk ve mefhûm kavramları, hakikat, mecaz vb. bir kısmı da nahiv ilminden alınmıştır. Harflerin manaları-ki fakîh harflerin manalarını ayrıntılarıyla çok iyi bilmek zorundadır-ıstisnâ vb. konular buraya girer.
Kur’an ve Kur’an ilimleri Kur’ân ile ilgili nesih konusu, şâz kıraatler, Kur’ân’da mecazın bulunması, Kur’ân’da Arapça kelimelerin olup olmadığı, muhkem, müteşâbih vb. konular
Sünnet ve Sünnet ile ilgili ilimler Haber ve haber çeşitleri, bunların delil olup olmayacağı, rivayet ve şartları vb. konular.
Kelâm ilmi Şer’î hüküm ve kısımları, hâkîm, mahkûm bîh, mahkûm aleyh, nesih, Hz. Peygamber’in fiilleri ve bunların bağlayıcılığı, kulun gücü dâhilinde olmayan bir şeyle sorumlu tutulması ( teklîf-i mâlâ yutâk), tahsîn ve takbîh (husûn ve kubûh) vb. konular
İmam Şâtibî, aslında Fıkıh Usûlü konusu olmadığı halde sonradan bu ilme dâhil edilen, Mantık, Kelâm, Kur’ân ve Hadis ilimleri, Arap Dili ile ilgili konuların Fıkıh Usûlü ilminde yer almasını “âriyet” olarak isimlendirmektedir. Ona göre bu konular, Fıkıh Usûlü ilminin asıl konuları olmayıp zamanla Fıkıh Usûlü ilmine emanet olarak girmiş konulardır.
Fıkıh Usûlünün Konusu:
Usûl-i Fıkhın konusu, şer‘î delillerdir. Bu deliller sayesinde şer‘î hükümler elde edilir. Bu deliller, Kitâb, Sünnet, İcmâ‘ ve bunlardan hüküm çıkarma yöntemi olarak isimlendirebileceğimiz Kıyas’tır.  Hüküm çıkarma yolları/yöntemleri diyebileceğimiz İstihsân, Maslahât-ı Mürsele, Örf ve Âdet, Seddu’z-Zerâî‘, İstishâb, Sahabî Kavli, Şer‘u men Kablenâ (bizden öncekilerin şeriatleri) vb. de usûl-i fıkhın konuları arasındadır.
Fıkıh Usûlünün konusu, şer’î delillerdir. Bu deliller sayesinde şer’î hükümler elde edilir. Şer’î Hüküm ve kısımları, hüküm, mahkûm aleyh, mahkûm bîh, ehliyet ve ehliyete ârız olan haller, ictihâd ve taklîd, lafızlar ve lafızların delâlet yolları konuları da Fıkıh Usûlü ilminin konularındandır.
Fıkıh Usûlünün Doğuşu ve Bağımsız Bir İlim Haline Gelmesi:
Hz. Peygamber’in vefatından sonra sahabiler hükmünü bilemedikleri olaylarla karşılaştıklarında önce Kuran’a müracaat ediyorlar. Kur’an’da o konuda bir hüküm bulamazlarsa Hz. Peygamberin sünnetine başvuruyorlar. Eğer sünnette de bir hüküm bulamazlarda aralarında içtihat yapıyorlardı
Hüküm ve fetva verme konusunda öne çıkan bazı sahabîler : -Ömer b. el-Hattâb, Abdullah b. Mes’ud, Abdullah b. Abbâs, Ali b. Ebî Tâlib’dir.
Sahabîlerden sonra gelen tabiîn de aynı yöntemi benimsemişlerdi. Onlar da hakkında bilgi sahibi olmadıkları bir olayla karşılaştıklarında önce Kitab’a sonra Sünnet’e başvuruyorlar, daha sonra da - sahabîlerin fetvaları ile de bağlantı kurarak- onların verdikleri fetvaları göz önünde bulundurarak ictihâd yapıyorlardı.
Daha sonra “müctehid imamlar” dönemi gelmiştir. Bu dönemde her imamın fetva verirken, ictihâd yaparken ya da hüküm çıkarırken (istinbât) kendilerine esas aldıkları genel kuralları (kavâid ) vardı. Bu müctehid imamlardan biri olan İmam Şâfiî (ö. 204 h./819 m.) “er-Risâle” adlı eserinde bu kuralları belirlemiş, fetva verirken ve ictihâd yaparken izlenecek yol ve yöntemi ortaya koymuştur
Fıkıh Usûlü Alanında Tedvin Edilen İlk Eser:
Fıkıh Usûlü alanında bize ulaşan tedvin edilmiş ilk müstakil eser, İmam Şâfiî’nin (ö. 204 h./819 m.) “er-Risâle” adlı eseridir
İmam Şâfiî, “er-Risâle”sinde, başlıca şu konuları ele alıp incelemiştir:
Kur’an ve Kur’an’ın hükümleri açıklayış şekilleri
Sünnet ve Kur’an’a göre Sünnet’in yeri
Sünnet’e uymanın Kur’an’ın emriyle farz kılındığı
Nâsih ve Mensûh
Hadislerin İlletleri
Haber-i Vâhid
İcmâ
Kıyas ve İstihsânın kullanılıp kullanılamayacağı
İhtilâfın caiz olduğu ve olmadığı durumlar.
Usûl ilmi İmam Şafiiye nispet edilmektedir.
İbn Haldun, “Mukaddime” adlı eserinde Fıkıh Usûlü alanında ilk eser yazanın İmam Şâfiî olduğunu ve meşhûr eserini imlâ ettirdiğini söylemektedir.
İmam Şâfiî’nin usûl konuları ile ilgili telif ettiği tek eser “er-Risâle” değildir.
Onun, çeşitli Fıkıh Usûlü konularını ele alıp incelediği aşağıdaki eserleri de vardır:
a. “İhtilâfu’l-Hadis”
b. “Cimâu’l-İlm”
c. “İbtâlu’l-İstihsân”
d. “el-Kıyâs”
“er-Risâle”nin içeriğinden de anlaşılacağı gibi, İmam Şâfiî hüküm çıkarma metodlarını/yöntemlerini ve kurallarını ilk defa bir araya toplamıştır.
Fıkıh Usûlü ilminin amacının şer’î delillerden amelî olan hükümleri çıkarabilmeyi sağlamak olduğu görüşünde olan Usülcüler. bir hüküm bulunması için bu hükmün dayandığı bir delilin olması, bu delilden hükmün çıkarılabilmesi için zihinsel bir çabanın gösterilmesi (harcanması), bir de bu delilden hüküm çıkaran bir kimsenin (müctehid/) bilinmesi gerekmekteydi.
Bu esaslardan hareket eden usûlcüler, eserlerini yazarken şu dört ana konuyu, incelemelerinde esas olarak aldılar:
a. Şer‘î Hükümler (el-Ahkâmu’ş-Şer‘iyye): Vucûb, Hurmet, Nedb, Kerâhe, İbâha…
b. Şer‘î Deliller (el-Edilletü’ş-Şer‘iyye): Kitâb, Sünnet, İcmâ’…
c. Delillerden Hüküm Çıkarma Yolları : Delillerin hükümlere delâlet şekilleri.
d. Hüküm çıkaran kimse: Müctehid
Fıkıh Usûlü İle İlgili Eserlerin Yazılmasında Uygulanan Yöntemler:
Usûl-i fıkıhla ilgili eser yazanları izledikleri yöntem bakımından 5 (beş) sınıfa ayırmak mümkündür:
Fukaha Yöntemi
Mütekellimîn Yöntemi
Karma Yöntem
Asıllara dayanarak fer‘î meseleler üretmek yöntemi
Usûl-i Fıkhı, şerîa‘tın maksatlarını esas alarak ortaya koyan yöntem
Fukaha Yöntemi/Metodu: Bu yönteme “Hanefiyye Yöntemi” adı da verilir. Bu yöntemle Fıkıh Usûlü eseri yazanlar Hanefî usûlcülerdir. Bu yöntemin özellikleri şunlardır:
* Mezhep imamlarından nakledilen furû’ meselelerine dayanılarak usûl kurallarının (el-Kavâidu’l-Usûliyye) belirlenmesidir.
* Bu yöntem fıkhî inceliklere dalma konusuna özen göstermektedir.
* Hanefî usûlcüleri bu yönteme sevk eden başlıca sebep, Hanefî imamlarının yazılmış ve bir araya toplanmış usûl kuralları bırakmamış olmalarıdır. Mezhep imamları, birçok fıkhî mesele, furû’ ile ilgili hüküm ve furû’ ile ilgili ictihâdlar/hükümler arasında serpiştirilmiş bazı genel kurallar bırakmışlardır.
* Hanefî usûlcüler bu furû’ ile ilgili çözümlerden hareketle kâideler (kavâid) ve kurallar (zavâbıt) çıkarmışlar ve bunları mezhepleri için temel ilkeler olarak ortaya koymuşlardır.
* Mezhep imamlarından nakledilen çözümlerden hareketle koydukları usûl kuralları mezhep içinde yerleşmiş olan fer’î meselelerin çözümlerinden biriyle çatıştığında, usûl kurallarını bu fer’î çözümle uyuşan bir kural haline getirebiliyorlardı.
Mütekellimîn Yöntemi/ Metodu: Bu yöntemde usûl kuralları herhangi bir mezhep imamının görüşünden bağımsız olarak mantık ilkelerine göre tesis edilmiş ve aklî istidlâli esas olarak alan bir yol izlenmiştir.
Karma Yöntem: Fıkıh Usûlü yazımında kullanılan bir başka yöntem ise, h. VII. yüzyılda başlayan Mütekellimîn yöntemi ile Hanefî yöntemini birleştirmeye çalışan, “karma yöntem” diyebileceğimiz, uzlaştırmacı bir yöntemdir.
Asllara dayanarak fer’i meseleler üretmek yöntemi: Bu yöntemin temel özelliği, usûlcülerin ihtilâflarına da işaret ederek usûl kuralını/kâidesini ortaya koymak, daha sonra da üzerinde ihtilâf edilen bu kuralla ilgili fıkhî meseleleri ortaya koymaktır.
Fıkıh Usûlünü, şerîa‘tın maksatlarını esas alarak ortaya koyan yöntem: Bu yöntem, geçmiş usûlcülerin yaptığı gibi usûl kurallarını belirli baplar ve başlıklar altında sunmamış, Fıkıh Usûlünü şeriatın amaçları (makâsıdu‟şşerîa) açısından sunmayı hedeflemiştir.

1.   Asl” kelimesinin terim anlamları: Delil, Tercih edilen şey, Kaynak, Devam etmekte olan şey
2.   Fıkıh Usûlü ilmi tam olarak tanımı; Şer„î-amelî hükümleri tafsîlî delillerinden çıkarabilmeye yarayan kuralların tamamına Fıkıh Usûlü denir.
3.   Fıkıh Usûlü kuralları ile fıkıh kuralları arasındaki farklar; Fıkıh Usûlü kuralları, bünyesinde, kendisinden şer„i hükümler çıkarılabilecek tafsîlî deliller içeren meseleleri barındırırken fıkıh kuralları bünyesinde, Fıkıh Usûlü kurallarına dayanılarak elde edilmiş fıkhî hükümleri barındırır. Fıkıh Usûlü kuralları, amelî-şer„i hükümleri elde edebilmeyi sağlayan bir araçtır. Fıkıh kuralları ise aynı illetle birbirine benzeyen aynı hükümlerin -bir anlamda- toplamından ibarettir. Fıkıh Usûlü kuralları, furû„dan (fer„î meselelerden) önce vardır. Fıkıh kuralları ise fer„î meselelerin varlığından sonra vardır. Fıkıh Usûlü kurallarının konusu, şer„î hükümlerin elde edilmesini sağlayan delillerdir. Fıkıh kurallarının konusu ise mükellefin fiilleridir.
4.   Fıkıh Usûlü alanında tedvin edilen ilk eser ve yazarı; er-Risâle, Şâfi’î’dir.
5.   Fıkıh Usûlü ile ilgili eserlerin yazılmasında uygulanan yöntemler; “Fukahâ yöntemi” olarak bilinen metot “Hanefiyye yöntemi” olarak da anılmaktadır. Mütekellimîn yöntemi, fer„î hükümlerin elde edilişine yön veren bir usûl, bir hüküm verme/çözüm bulma yoludur. Fahreddîn Râzî‟nin el-Mahsûl adlı Fıkıh Usûlü eseri mütekellimîn metoduna göre yazılan Fıkıh Usûlü eserleri arasında önemli bir yere sahiptir. Bazı Fıkıh Usûlü eserleri, mütekellimîn yöntemi ve fukahâ yöntemini birleştirmeye çalışan bir metot ile yazılmıştır.