- Amellerin Ecirlerinin Farklı Olması

Adsense kodları


Amellerin Ecirlerinin Farklı Olması

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
seymanur K
Tue 13 September 2011, 01:49 pm GMT +0200
Zaman Ve Mekanın Farklı Olmasıyla Birbirine Denk Olan Amellerin Ecirlerinin Farklı Olması


Zaman ve mekanlar hakikatte eşittirler. Bazı zaman ya da mekanlar biza­tihi kendilerinde bulunan bir özellikten değil, kendilerinde vaki olan bir du­rumdan ötürü üstün kılınmışlardır. Onların üstün kılınmaları, Allah (cc)'m ilgili zaman ve mekanlarda kullarını lütuf ve keremine nail kılmasından ötü­rüdür. Zira O, dilediğini inkar ve itaatsizlik etmediği halde cezalandırabile­ceği gibi, dilediğine de iman ve itaat etmeksizin mükafat verebilir. Nitekim karşılıksız bir lütuf olarak cennette hurileri yaratmıştır.

Zaman ve mekanların üstün olmaları iki farklı açıdan ele alınabilir. Birin­cisi dünyevi üstünlük. Mesela bahar mevsimi diğer mevsimlerden üstündür. Yine bazı bölgeler nehirleri, meyveleri, güzel havası ve ikliminin uygunluğu ile diğer bölgelerden üstündürler.

ikincisi, dinî açıdan üstünlük. Bu üstünlük, Allah (cc)'m bazı zaman ve mekanlarda ibadet edenlerin ecirlerini bol bol vermesi hasebiyledir. Ramazan orucunun diğer aylarda tutulan oruçlardan üstün olması, Aşure günü, Zi'1-hiccenin onuncu günü, Pazartesi ve Perşembe günleri, Şaban ayında altı gün oruç tutmanın sair zamanlarda oruç tutmadan üstün olması misal ola­rak verilebilir. Aynı şekilde gecelerin son üçte birlik kısmının üstün olması, Allah (cc)'ın bu zaman diliminde duaları kabul etme, günahları affetme, is­tenilen şeyleri verme, umulan şeylere nail kılma açılarından kullarına daha cömert davranması hasebiyledir. Yine Arafat'ın vakfe, Mina'nm şeytan taş­lama, Safa ve Merve'nin sa'y için mekan kılınması örnek olarak zikredilebi­lir. Halbuki bu zaman ve mekanların diğerlerinden hiçbir farkı yoktur. Mek­ke'nin diğer tüm şehirlere üs*tün kılınması da böyledir.

[Mekke'nin Medine'den Üstün Olması]

İmam Malik Medine'nin Mekke'den üstün olduğunu söylemiştir. Bu du­rumda Mekke'nin daha üstün olduğuna dair delil getirmek gerekir. Mek­ke'nin daha üstün olması, Allah (cc)'m Mekke'de yapılan ibadetlere Medi­ne'de yapılanlara nispeten daha fazla sevap vermesi anlamına gelmektedir. Şu durumlar Mekke'nin daha üstün olduğuna delalet eder:

1- Allah (cc) hac ve umre için Mekke'ye gitmeyi vacip kılmıştır. Bu ibadet­lerin Medine'de yapılması mümkün değildir. Bu iki ibadet için verilen se­vap, vacip olan bir şeye verilen sevaptır. Medine'nin ziyareti ise vacip değil­dir. Sadece Hz. Peygamberin vefatından sonra onu ziyaret kasdıyla oraya gitmek sünnettir.

2- Medine'nin daha faziletli olduğu konusunda Hz. Peygamberin pey­gamber olduktan sonra orada yerleşmiş olması delil olarak gösterilmekle be­raber bu açıdan da Mekke daha faziletlidir. Zira o, peygamberlikten sonra Medine'de on yıl kalırken Mekke'de on üç yıl kalmıştır.

3- Medine bu şehre uğramış salih kulların çokluğu hasebiyle daha üstün gösterilse bile bu açıdan da Mekke daha üstündür. Zira Mekke'ye uğramış saîih kullar, nebiler, resuller daha çoktur. Hiçbir peygamber yoktur ki Mek­ke'de hac yapmamış olsun, Hz. Adem ve ondan sonra gelenlerin hepsi ora­da hac yapmışlardır.

Bir hükümdarın iki üstün mekanı olsa ve kullarına bunlardan birine git­melerini emredip, bunun karşılığında bütün günahlarını affedeceğini ve de­recelerini yükselteceğini vaadetse ve o mekanın etrafı yerleşmek için en üstün yer kabul edilse, akıllı olan hiçbir kimse o mekana verilen önemi diğer me­kanlara verilen önemle bir tutmaz. Nitekim Resulullah şöyle buyurmuştur. "Kim günaha girmeyip kötü söz söylemeden hac ibadetini tamamlarsa bütün günahlanndan arındırılır, tıpkı anasından doğduğu günkü gibi günahsız olur"[56], "Kabul edilen bir hac ibadetinin mükafatı cennettir." [57] Resulullah Medine'yle ilgili ojarak da şunları söylemiştir: "Her kim Medine'nin sıkıntı­larına katlanırsa kıyamet gününde ben ona şefaatçi yahut şahit olurum." [58]

4- Hacer-i esvedi öpme ve selamlama birer saygı ifadesidir. Her ikisi de Kabe'nin "Rükn-i Yemani" denilen bölümü ile ilgilidir. Bunların bir benzeri Mescid-i nebevi'de söz konusu değildir. Selam orada oturanlara olsun.

5- Allah (cc) nerede bulunursak bulunalım namazlarda Mekke'ye yönel­memizi emretti. Şöyle bir itiraz gelebilir; şayet namazın oraya yönelerek kı­lınması oranın üstünlüğünü gösteriyorsa, Kudüs namazın oraya yönelerek kılındığı dönemde Mekke'den daha üstündü.

Hz. Peygamber ve ümmetinin Mekke'ye yönelerek namaz kıldığı süre çok daha uzundur. Zira kıyamete kadar böyle devam edecektir. Oranın üs­tünlüğü daha fazla olmasaydı orası ebedi olarak kıble tayin edilmezdi. Hz. Peygamber zamanında bir başka fiilin vacip olma hükmünü neshederek va­cip kılman her fiil, neshedilen fiilden ya daha üstün ya da ona denktir. Zira Allah (cc) şöyle buyuruyor: "Mutlaka daha iyisini veya benzerini getiririz." [59] Üstelik bir şeyin Hz. Peygamber zamanında bir açıdan üstün olması, her açı­dan daha üstün olduğu anlamına gelmez.

6- Allah (cc) abdest bozma esnasında Kabe'ye sırt çevirmeyi de dönmeyi de yasaklamıştır.

7- Allah (cc) yeri ve gökleri yarattığı gün Mekke'yi savaşın yasak olduğu güvenli bir bölge kıldı ve bu yasak hiçbir peygamber için kaldırılmadı. Sade­ce Hz. Peygamber için kısa bir süre için kaldırıldı.

8- Allah, İbrahim ve oğlu İsmail (as)'ı Mekke'ye yerleştirdi ve orayı son el­çisi Hz. Peygamberin doğduğu ve yaşadığı mekan kıldı.

9- Allah Mekke'yi îslam öncesi ve sonrası dönemlerde savaşın yasak ol­duğu güvenli bir bölge kıldı.

10- Mekke'ye ancak nafile veya farz olan hac ya da umre ibadetleri için gi­rilebilir. Medine için ise benzeri bir durum söz konusu değildir.

11- Allah (cc) Mekke hakkında şöyle buyurdu: "Müşrikler ancak pisliktir, onun için bu yıllarından sonra Mescid-i harama yaklaşmasınlar." [60] Ayette Mescid-i haram tabiri güvenli bölgenin tamamı için kullanıldı. Bu, bir şeyin bir kısmını zikrederek tamamını kastetme şeklinde mecazdır. Tıpkı yüz ya da baş kelimeleriyle insanın tüm vücudunun kastedilmesi gibi.

12- Resulullah (sav) Mekke'ye gireceği zaman gusül abdesti almıştır ki bu sünnettir. Medine için ise benzer bir rivayet gelmemiştir. Ancak buna, Hz. Peygamberin Mekke'ye girdiği için değil hac için gusül aldığı şeklinde itiraz edilebilir.

Allah (cc) Kuran'da Medine'yi övmediği şekilde Kabeyi övmüştür. "Şüp­hesiz alemlere bereket ve hidayet kaynağı olarak insanlar için kurulan ilk mabed Mekke'deki Kabedir." [61] Allah'ın gücü yeten herkesin oraya*itmesi-ni vacip kıldığı bir mekanın, bu özelliğe sahip olmayan diğer mekanlardan daha üstün olduğunu nasıl kabul etmeyiz?

Mekke'nin üstünlüklerinden biri de kerahet vakitlerinde namaz kılmanın orada mekruh olmamasıdır. Cabir b. Mutim'den Hz. Peygamberin şöyle de­diği rivayet edilmiştir: " Ey Abdi Menaf oğulları, ister gündüz ister gece di­lediği vakitte Kabeyi tavaf eden ve orada namaz kılan kimselere engel olma­yınız." [62] Tirmizi bu hadisin sahih ve hasen olduğunu kaydetmiştir.

Resulullah'tan rivayet edilen "Allah'ım beni en çok sevdiğim mahalden çıkarıp, senin en çok sevdiğin mahalle yerleştirdin" şeklindeki hadis sahih değildir. Sahih olsa bile insanların bir çoğunun bilmediği bir mecazdır. Bu, bir mekanın orada gerçekleşen bir şeyle vasıflandırılmasıdır ki, bu tür bir mecazla araz cevherin yerine geçmez. Mesela Kuran'da "güzel bir belde"[63] ibaresi geçmektedir. Burada belde, oradaki havaya ait bir özellikle vasıflandırılmıştır. Aynı şekilde "mukaddes yer"[64] tabiri geçmektedir. Burada da il­gili yer, orada günah ve hatalardan arındırılan peygamber ve veli kulların sı­fatıyla vasıflandırılmıştır. Yine Kuran'da geçen "mukaddes vadi"[65] ibaresin-deki vadi, orada günahlardan arındırılan Musa (as) ve meleklerin vasfıyla vasıflandırılmıştır.

Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Allah'ın en çok sevdiği mekanlar mescitlerdir, en çok nefret ettiği mekanlar ise çarşılardır." Burada Allah'ın sevmesinden murad, Kuran okunması, Allah'ın zikredilmesi, itikafa girilme­si, namaz kılınması gibi orada yapılan ibadetlerin sevilmesidir. Allah'ın çar­şılardan nefret etmesinden murad ise hile, ihanet, kötü muamele, iyiliğin emredilmeyip kötülüğün nehyedilmemesi, gözlerin haramdan sakmdırılma-ması gibi orada meydana gelen şeylerden nefret edilmesidir.

Aynı şekilde Bir beldenin güvenli ya da güvensiz olarak nitelendirilmesi o belde insanlarının güvende olup olmamalarıyla ilgilidir. Yine bir şeyin se­vilen olarak nitelendirilmesi, o şeyde Allah ve Resulünün sevdiği bir vasfın bulunmasından ötürüdür. Bu şekilde nitelendirilen şey aynı zamanda Hz. Peygamberin yaptığı ve ashabını ona yönlendirdiği şeydir ki bu durum va­cip olduğu anlamına gelir. Allah'ın sevdiği şeyi Resulüllah'ın da sevdiğinde şüphe yoktur.

Aynı şekilde Resulüllah Medine'ye hicret edince orada yerleşmesi ve ai­lesini oraya hicrete yönlendirmesi, Allah ve resulünün diğer şehirlere yerleş­mekten ziyade istediği bir şeydir. Allah'ın daha çok istediği bir şeyin yapıl­masını resulünün de diğer şeylere nazaran daha çok istediği malumdur. Yu­karıdaki hadiste geçen "senin en çok sevdiğin mahalle" ifadesi aynı mekanın Resulüllah için de en çok sevilen mekan olmadığı anlamına gelmez. Yine ay­nı hadisteki "benim en çok sevdiğim mekan" ifadesi aynı mekanın Rabbi için de en çok sevilen mekan olmadığı anlamına gelmez. Dolayısıyla hadiste her iki belde için kullanılan en çok sevilen ifadesi her bir beldenin hem Cenab-ı Allah hem de Resulü için çok sevildiği anlamına gelir. Zira Resuîullah'm Al­lah'ın sevdiği bir şeyi sevme hususunda O'na muhalefet etmesi düşünüle­mez. Her iki beldenin de; vahyin insanlara bildirilmesi, Allah'a itaatin emre-dilmesi, Allah'a itaatsizliğin nehyedilmesi gibi şeylerin oralarda meydana gelmesi hasebiyle sevilen olarak vasıflandırılması mümkündür. Zira bunlar Allah ve Resulünün diğer nafile ibadetlere nazaran yapılmalarını daha çok istedikleri şeylerdir.

Sonuç olarak, hadisin şu şekilde anlaşılması en doğru yoldur; 'Beni dünya hayatım için en çok sevdiğim mahalden çıkarıp ahiret için en çok sevdiğim mahalle yerleştirdin." Zira Cenabı Allah vahyi kemale erinceye kadar emirle­rini bildirip dinini tamamladı. Nihayet Resulünü dinini kemale erdirip nime­tini tamamladığına dair müjdeledi: "Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerini­ze nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslamı seçtim." [66]

Mekan ve zamanların onlarda cereyan eden şeylerin sıfatlarıyla vasıflan-dınldığına dair Cenabı Allah'ın şu sözleri de örnek olarak verilebilir: "Ey Rabbim, burayı güvenli bir şehir yap"[67], "Bizim Mekke'yi güvenli bir yer yaptığımızı görmediler mi?" [68] Her iki ayette de zikredilen şehirler, o şehir halkının vasıflarıyla vasıflandırılmıştır. "Ben ancak bu şehrin Rabbine kulluk etmekle emrolundum, ki O burayı dokunulmaz kılmıştır." [69] Bu ayette de şe­hir, o şehirde bulunan avlanma, ağaçların kesilmesi ve otların biçilmesinin yasak oluşu ve bulunan kayıp mala el konulamayacağı gibi dokunulmazlık­lar ile vasıflandırılmıştır. Allah (cc) şu ayetlerde de bazı ayları haram ay (sa­vaşmanın yasak olduğu ay) olarak vasıflandırmıştır: "Bunlardan dördü ha­ram aylardır"[70], "haram ay haram aya karşılıktır." [71]

Araplar arasında da şu sözler yaygındır; soğuk gün, uyuyan gece, oruç tu­tan gün. Nitekim şair Cerir'in bir mısraı şöyledir: "Ben uyudum ama hızla akıp giden gece uyumadı". Yine Kuranda şu ayetler geçmektedir; 'Tşte o gün zorlu bir gündür"[72], "Yoksa sizi muazzam bir günün azabı yaka layı verir." [73] Yine Kuranda çetin bir gün, belalı bir gün, zor bir gün gibi ifadeler geçmekte­dir. Tüm bunlar, o zamanda meydana gelen şeylerin sıfatlarıdır. Aynı şekilde Kadir gecesinin bin aydan daha hayırlı olmakla vasıflandırılması da bu kabil­dendir. Zira bin aydan daha hayırlı olma o gece yapılan amellere ait vasıftır.

Mekke'nin Medine'den üstün oluşuna, Resulüllah'ın kabrinin bulunduğu mekanın yeryüzünün en üstün yeri olduğu hususunda icma olduğuna dair rivayetler itiraz olarak ileri sürülebilir. Şayet bu konuda icma olduğuna dair rivayetler doğruysa, bu itiraza şöyle cevap verilir: Resulün kabrinin üstünlü­ğü, Allah (cc)'ın orada kullarına lütfettiği rahmetinden ötürüdür. Şüphesiz bu rahmet kabirle sınırlı olup Mescid-i nebevinin tamamı için değildir. Do­layısıyla kabirle ilgili bu durum Mescid-i nebevinin en üstün mescid olması­nı gerektirmez.

Hz. Peygamberin o kabirde kaldığı vaktin yeryüzünde kaldığı vakitten çok daha uzun olduğu düşünülebilir. Ancak bu durum da sadece kabre mahsustur, tüm mescide şamil değildir. Ayrıca onun hayatta iken bir yerde bulunmuş olması daha üstündür. Zira o, hayatta iken peygamberlik rütbesi­ne nail kılınmış, Allah'a itaatkar, güzel ahlak ve irfan sahibi bir kimseydi. Bu durumlar onun ölü olarak kabirde bulunduğu sürece inen rahmetten daha üstündür.

Şu hadis de konuyla ilgilidir; "Benim bu mescidimde kılman namaz Mes­cid-i haram hariç diğer mescitlerde kılınan bin namazdan daha üstündür." [74] Hadiste geçen mescid-i haram hariç ifadesi farklı anlamlara gelebilir. Birind ihtimal, Mescid-i nebevide kılınan namazın Mescid-i haramda kılınan bin namazdan daha az sayıda namaza üstün olması. İkinci ihtimal, Mesdd-i ha­ramda kılınan bir namaz, Mescid-i nebevide kılınan bin namazdan daha üs­tündür. Mescid-i haramın üstünlüğüne dair yukarıda zikredilen deliller, ikinci ihtimalin doğru olduğunu düşündürmekte ve mananın bu şekilde takdirini gerektirmektedir. Şayet kılman namazın fazileti konusunda Mes­cid-i nebevinin Mescid-i harama üstünlüğü kabul edilse bile yukarıda zik­redilen delillerden ötürü namaz dışında her halükarda Mescid-i haram da­ha üstündür.

Sınır boylarındaki mekanların fazileti ise cihad niyetiyle oralarda nöbet tutmakla alakalıdır. Orada oturanlar cihada niyet etmek ve orada ikamet ederek cihada sebep olma hasebiyle sevap elde ettikleri gibi saldırmak için fırsat kollayan düşmana karşı orayı korudukları için de sevap elde ederler.

Mescitlerin fazileti, yapılarından ya da yapılarına bağlı olarak varolan şeylerden kaynaklanmamaktadır. Bilakis, mescitlerin yapılmasındaki mak­sat olan, cemaat olma, Cuma namazlarını eda etme, itikafa girme vb. şey­lerden kaynaklanmaktadır. Bundan dolayı mescitlerde alış-veriş yasaklan­mıştır.

Bazı zaman ve mekanlara bu üstünlüklerin verilmesi, tıpkı peygamber­lere peygamberlik görevinin verilmesi gibi Allah (cc)'ın rahmeti, ikramıdır. Bundan dolayı peygamberler kavimlerine şöyle dediler: "Biz sizin gibi bir insandan bankası değiliz. Fakat Allah nimetini kullarından dilediğine lütfe­der." [75] Peygamberlik gibi diğer onurlu vasıflar da bir zorunluluk veya ku­lun isteği ile değil bilakis hepsi Allah'ın fazlından dilediğine verdiği şeyler­dir. Yine bazı kullarına verdiği irfan, ehl-i hal olma, güzel ahlak sahibi ol­ma vasıfları sadece ve sadece Allah (cc)'ın dilediği kullarına verdiği lütuf-larından bir lütuf, nimetlerinden bir nimettir. İşte benzer şekilde Allah (cc) bazı zaman ve mekanlara diğerlerinde olmayan üstünlükler vermiştir. Hal­buki tüm zaman ve mekanlar tabiatları gereği aynıdır. Kendilerinde bulu­nan Özelliklerden ötürü üstün olan altın, gümüş ve diğer değerli madenler de böyledir.


[56] Buharı, Fedailu'1-hac, 3/382; Müslim, Babu fadli'Hıacci ve'1-umreti, 2/983

[57] Buhari, Fedailu'1-hac, 3/383; Muslini, Babu fadli'l-hacci ve'1-umreti, 2/984

[58] Müslim, Hac, 2/1004

[59] Bakara l06

[60] Tevbe 28

[61] Ali İmran 96

[62] Tirmizi, Mac, 3/605; Ebu Davud, Menasık, 2/381-382; Nesai, Mevakıt, 1/284; îbn Mace, İkametü's-salati, 1/398

[63] Sebe l5

[64] Maide 21

[65] Taha 12

[66] Maide 3

[67] Bakam 126

[68] Ankebut 67

[69] Nemi 91

[70] Tevbe 36

[71] Bakara 194

[72] Müddcsir 9

[73] Şuam 156

[74] Buhari, Fadlu's-salati, 3/63; Müslim, Hacc, 2/1012

[75] İbrahim 11



ceren
Sun 2 October 2016, 02:36 pm GMT +0200
Esselamu aleykum.Hangi durumda olursak olalim ibadetlerini hakkiyla yapan ve amellerinde halis olan kullardan olalim inşallah...