- Amca Ebu Talib in himayesi

Adsense kodları


Amca Ebu Talib in himayesi

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
hafiza aise
Tue 10 May 2011, 05:09 pm GMT +0200
AMCA EBU TALİB'İN HİMAYESİ



Amca Ebü Talib için babası Abdulmuttalib'in söyledi­ği bu sözler, bir baba vasiyeti demekti. Onun için, yeğeni Muhammed'i yanına aldı ve bir baba şetkatiyle kucakladı O'nu. Artık Efendiler Efendisi, baba yerine Ebü Talib'den şef­kat görecek, anne yerine de, Ebü Talib'in hanımı ve Hz. Ali'nin annesi Hz. Fatıma'nın?' sıcaklığını hissedecekti.

Belki Ebü Talib, fakirdi; kendisini iğna edecek servete de sahip değildi. Ama onun, yeğenine açtığı şetkat kucağı, her türlü şartla kendini gösterecek; mal ve mülkle çözülemeyecek meseleler böylelikle çözümlenecekti. Zira evlerine, Muham­medü'l- Emin geldiğinden beri ayrı bir bereket yaşanıyor; aile fertleri arasında da çok farklı bir huzur yayılıyordu. Hatta, O'nun sofrada olmadığı demlerde kannlan doymadan kalk­mak zorunda kalan ev halkı, O'nunla birlikte yedikleri yeme-

   71         Yıllar sonra Hz. Ali'nin annesi Hz. Fatıma vefat ettiğinde Allah Resülü (sal­lallahu aleyhi ve sellem) hanelerine şeref verecek ve üzerindeki cübbeyi Hz. Fatıma'nın üstüne örtecek, kabre de bizzat onu kendisi indirecekti. Başkala­nna yapmadığı böyle bir davranışın sebebini soranlara da; "Ebu Talib'den sonra bana onun kadar iyilik yapan olmadı. Onun üstüne cübbemi, cennet libaslanndan giyinsin diye örttüm ve mezanna da, hesabını kolay versin diye kendim indirdim." cevabını verecekti. Bkz. Süheyli, Ravdu'l-Ünf, 1/112; İbn Abdilberr, İstiab. 1/369, 370

ğin arttığına şahit oluyorlardı. Onun için Ebu Talib, kendi ço­cuklanndan daha çok sevdiği Mulıarnmedü'l-Emin olmadan sofraya oturmak istemiyor ve otururken de, O'nu yanı başına almaya gayret ediyor, başka kimseye göstermediği şefkat ve alakayı O'na gösteriyordu.

Aynı zamanda Muhammed, yaşıtlannın çok fevkinde bir olgunluk gösteriyor ve asla yokluğu problem etmiyordu. Açlık veya susuzluktan dolayı herhangi bir şikayetini duyan olma­mıştı. Gidip zemzemden içiyor ve birileri ikramda bulunmak istediğinde, arzu etmediğini, zira karnımn tok olduğunu söy­lüyordu.?-

Ebu Talib, kardeş emaneti ve baba vasiyeti olduğu için de, gözünü onun üstünden eksik etmiyor; yatarken yanı başında sabahlıyor ve dışan çıkarken de onunla beraber çıkmayı ter­cih ediyordu. Ona göre her bilge, aynı noktada uyan yaptığına göre mutlaka bunun bir hakikati vardı ve işi ihtimallere bırak­mamak gerekiyordu.P

Kureyş'in gençleri gibi Ebu Talib de ticaretle uğraşıyor­du. Zaman zaman yeğeni Muhammed'i de yanına alıyor ve O'nu da geleceğe hazırlamaya çalışıyordu. Bu sırada O, on iki yaşlanndaydı. Efendiler Efendisi, Mekke'de kaldığı zaman­larda Ecyad taraflanna gidiyor, buralarda koyun otlatıyordu. 74 Böylelikle tecrübe kazanıyor, hayatın her alanında malümat sahibi oluyordu.

Bir gün Ebu Talib, Şam taraflanna gitmek üzere hazır­lıklara başlamıştı. Bunu duyan yeğeni Muhammed, boynunu bükmüş ve kendisinin de amcasıyla beraber gitme arzusunu dile getirmişti. Ebu Talib'i duygulandıran bir tabloydu bu ve:

- Vallahi de O'nu almadan gitmeyeceğim; bundan son-

72 Bkz. Kadı İyaz, Şifa, 1/729,730 73 Bkz. İbn Sa'd, Tabakat. 1/119, 120

74 Bkz. Buhari, Sahih, 2/247, 248; Müs1im, Sahih, 6/125; İbn Mace, Sünen, 2/727; İbn Sa'd, Tabakat. 1/125, 126

ra ne ben O'ndan ayrı kalacağım ne de O'nun benden uzak kalmasına müsaade edeceğim, diye ahdetti. Onun bu ahdini duyan Efendiler Efendisi'nde ayrı bir sürur hakimdi. Ticaret için ilk defa Mekke dışına çıkacak, hangi şehirlerden geçecek, kim bilir kimlerle tanışacak ve yol boyunca kim bilir ne türlü olaylara şahit olacaktı ...

Derken, ayrılık vakti geldi ve hareket eden kervanla bir­likte amca-yeğen de vedalaşıp yola koyuldu. Uzun ve yorucu bir yolculuktu. Zaman zaman dinlenip ihtiyaçlannı gideriyor­lar ve bir müddet sonra yeniden yola revan olup Şam'a doğru ilerliyorlardı. Nihayet, Kudüs'le Şam arasında bulunan Busrô. denilen şehrin yakınlanna geldiklerinde, yeniden mola ver­miş ve dinlenmeye durmuşlardı.

Kervandakiler dinlenmeye başlamışlardı ki, uzaktan he­yecanla birisinin kendilerine doğru geldiği görüldü. Görünüş itibariyle dağınık ve dünyadan kopmuş bir hali vardı gelenin. Bunun için kervandakiler, gelenin kendileriyle ilgisinin ola­bileceğine hiç ihtimal vermemiş ve kendi hallerinde dinlen­meye devam ediyorlardı. Ne zaman ki bu şahıs yaklaşıp ken­dilerine:

- Şu manastırdaki Rahip Babira sizi yemeğe davet edi­yor, dedi. Oradakiler konunun kendileriyle ilgili olduğunu an­ladılar; ama bu davetin sebebi konusunda hala herhangi bir bilgileri yoktu.

Bahira, dünyadan elini-eteğini çekmiş, geri kalan haya­tını manastırda Rabbine kullukla geçiren bir rahipti. İyi bir Hristiyan alimiydi. Hatta, önceden Yahudi iken daha sonrala­n Hristiyanlığı seçmiş ve bununla da kalmayıp din konusun­da derinleşerek zamanının parmakla gösterilen insanlanndan biri haline gelmişti. İçinde bulunduğu kilisede, rahipler ara­sında elden ele dolaşan tarihi bir kitap vardı ve bu kitabı oku

yup anlayabilen birkaç kişiden birisi de şüphesiz o idi. Dünya­dan elini eteğini çekmiş, kilisede ruhban hayatı yaşıyordu.

Onun için, ne ticaret için gidip-gelenlerin, ne de mal ve mülk adına ortaya konulan gayretlerin bir değeri vardı!.. Ancak, ola­cak ya, bir aralık küçük dehlizlerden dışarıya gözü kayıvermişti. Aslında bu kayış da, şüphesiz takdirin bir başka boyutuydu. Her zaman olduğu gibi yine bir kervan geliyordu. Yalnız bu kerva­nı, öncekilerden ayıran bir başka özellik daha vardı; kervanla birlikte bir bulut, yolculan takip ediyor ve kızgın güneşin yakı­cılığından onlan koruyordu. Zihninde şimşekler çakıvermişti ... Bulut... Gölgeler ... Ahir zaman ... Son Nebi... Ahmed ... Tarihi ki­tap ... Bireryıldınm hızıyla hafızasında beliren bu konular, onun kervana olan ilgisini daha da artırmıştı. Yoksa, kısrnet ayağına mı geliyordu? Ya gerçekten öyleyse! O zaman, hala burada mis­kin miskin durmanın ne anlamı olabilirdi ki?

Dünyaya pencerelerini kapatan bu ihtiyar, birden genç­leşmiş ve o güne kadar hiç yapmadığı şeyleri yapmaya başla­mıştı. .. Yıllardır kaybedip de artık bulmaktan ümidini kestiği bir yitiğini bulmanın sevinci vardı gözlerinde. Yoksa, dizinin dibine kadar gelen, Faran dağlannda zuhür edecek olan Fa­raklit miydi?

Kervan üzerinde bulutlar bir noktaya yoğunlaşmış, altın­daki şahsı güneşten koruyorlardı. Hatta kervan mola verince bu şahıs, belli ki bir ağacın altında istirahate çekilmek istemiş ve onunla birlikte bulut da ağacın üzerine gelerek gölgeleme­ye devam etmişti. Ağacın dallan dahi harekelenmiş, aralann­dan güneş ışınlarının geçmemesi için ve alttaki Zat'ı, sıcağın etkisinden koruma adına birbirlerine kenetlenmişlerdi.

Görüp durduklannın okuyup bildikleriyle herhangi bir alakasının olup-olmadığını anlayabilmek için daha yakın ol­mak gerekiyordu ve işte bunun için Bahira, alelacele kervana ulaşmış, onlara şöyle sesleniyordu:

- Ey Kureyş cemaati! Şüphesiz ki ben size bugün, bir ye­mek tertip ettim ve küçük-büyük, köle-hür hepinizin bu ye­meğe gelmenizi arzu ediyorum.

Şaşırmıştı kervandakiler!.. Zira, buradan çok gelip geç­mişlerdi, ama manastırdaki bir rahibin ... Hele Balıira'nın kendileriyle ilgilendiğine hiç şahit olmamışlardı. Aralarından birisi öne atıldı ve:

- Allah'a yemin olsun ki ey Bahira! Bugün sende ayrı bir gariplik var; daha önceleri sen böyle şeyler yapmazdın, dedi. - Doğru söylüyorsun, diye cevapladı Bahira ve devam etti:

- Aynen dediğin gibi, bugün bir gariplik var. Fakat sizler misafirlersiniz. Size yemekler yapıp ikramda bulunma arzum nüksetti birden. Gelip hep beraber bu sofranın etrafında top­lanın ve yiyin ondan.

Bu kadar samimi bir davete icabet etmemek olur muydu hiç? Hem, haftalardır yol yürümüşler, işin doğrusu böyle bir daveti özlemişlerdi. Bunun için, kervandaki işini toparlayan, kilisenin yolunu tutuyordu.

Beri tarafta da, kilise sakinleri harekete geçmişti ve ker­vana ikram edilmek üzere mükellefbir sofra hazırlanıyordu.

Herkes gelmişti: ama esasen Rahip Bahira'yı ilgilendiren manzara hala kervanın yanında duruyordu. Gelenler arasında da, henüz aradığı simayı görememişti. Merakından çatlayacak gibiydi ve fazla dayanamadı:

- Ey Kureyş topluluğu! Sizden kervanın yanında kalıp ye­meğe gelmeyen birisi kaldı mı? Buraya gelmeyen birisi var mı orada acaba?

- Yemeğine icabet etmesi gerekip de gelmeyen kimse kal­madı. Ancak küçük bir çocuk hariç, dediler. Ve:

- O, yaş itibariyle en küçüğümüzdü ve eşyalanmıza göz­kulak olsun diye bıraktık O'nu, diye de ilave ettiler.

- Öyle yapmayın, dedi Bahira ve ilave etti:

- O'nu da çağınn ve yemeğe sizinle birlikte O da gelip ka-

tılsın.

Küçük bir çocuk bile olsa o da gelmeliydi ve İnsanlığın Emini de davet edildi. Aralanndan birisi, koşarak kervanın olduğu yere gelmiş ve gözlerin aradığı Zat'ı da yemeğe davet etmişti. Artık O da geliyordu. O'nun yerinden kalkması ve ki­liseye doğru hareket etmesiyle birlikte üzerinde kendisine göl­gelik yapan bulut da hareket etmişti ve davet edilen mekana doğru ilerlemekteydi. Şimdi olmuştu. Bahira'nın kanaati, artık biraz daha belirginleşmiş, çözüm bekleyen sorulanna cevap bulacağı ümidiyle heyecandan kalbi duracak gibi olmuştu.

Hele, yanına gelip de nur cemalini gördüğünde, artık bü­tün tereddüt ve şüphelerinden annmış; meseleyi çözmüştü. Gözleri Muhammed'in üzerinde kilitlenmişti adeta. Uzun uza­dıya süzdü önce. Baştan aşağıya üzerinde gezdirdi gözlerini ve aradığını bulmanın sevinci kapladı bütün bedenini. Hiç şüphe yok ki bu, kadim kitapların müjdesini verdiği Ahmed'den baş­kası değildi!

Beri tarafta yemekler yenmişti ve artık insanlar yavaş ya­vaş hareketlenmekteydi. Ya, konuşamadan giderse?. Ne ya­pıp edip, O'nunla konuşmalı, fiziki şartların ortaya koyduğu sonucu bir de kendisiyle konuşup görüşerek pekiştirmeliydi. Bir fırsatını buldu ve yaklaştı yanına:

- Ey delikanlı, dedi ve ilave etti:

- Sana bazı sorular soracağım. Ancak Lat ve Uzza hakkı.

için sadece sorduklanmın cevabını vereceksin bana.

Ancak İnsanlığın Emini, soruda kullanılan bazı isimler­den rahatsız olmuştu ve:

- Bana Lat ve Uzza ismini vererek soru sorma. Allah'a yemin olsun ki ben, onlara kızdığım kadar başka hiçbir şeye kızmıyorum, diye tepki gösterdi. Zaten Bahira da, Kureyş'in

genelde bu iki put üzerine yemin ettiklerini duyup bildiğin­den dolayı öyle söylemiş ve böylelikle belki de, İnsanlığın Emini'nin putperestlik hakkındaki tepkilerini ölçmek iste­mişti. Aradığını buluyordu. Rahip için emarelerin her biri, bir diğerini destekler mahiyetteydi ve daha da rahatlamıştı. Far­kına vardığı farklılık, aşikar ve açıktı.

- Öyleyse, Allah adına bana söz ver ve sadece sorduklan­ma cevap ver, diyerek soracağı sorulara zemin hazırladı. Ge­len cevap Balıira'yı daha da rahatlatacaktı:

- İstediğini sor.

Artık Bahira, uykusundan rüyalanna, gündelik yaşayı­şından isteklerine kadar birçok şey sordu Hz. Muhammed'e (sallallahu aleyhi ve sellern). Bahira soruyor, Allah Resülü de sühü­letle cevaplıyordu. O kadar netti ki; her şey, kitaplarda gördü­ğü gibi cereyan ediyordu. İşin kelam boyutu tamamlanmış ve bütün emareler, muhatabının O olduğunu haykırmıştı. Geri­ye, sadece risalet mührü kalmıştı. Onu da görmek istedi. An­cak, edep insanı Allah Resülü, sebebini bilmeden öyle herkese sırtını açıp omzunu gösterecek değildi. Başka çare olmadığını gören Bahira, çaresiz fısıldadı kulağına. O da, meraklı ihtiyan daha fazla bekletmedi. Belki de tam, 'Görerneden gidiyorum.' derken bu kadar yakınında kendisini O'nunla şereflendiren Rabbine gönlünden gelerek hamd ediyordu.

Artık tereddüt edecek en ufak bir nokta kalmamıştı. Tari­hi bir vazifesi daha vardı ve o da, kendi çapında bu vazifesini yerine getirecekti. Bunun için de, Amca Ebu Talib'e yöneldi: - Bu çocuğun sen nesi oluyorsun?

Araplarda amca ve dede, babanın olmadığı yerde baba ye­rine geçerdi ve buna dayanarak Ebu Talib de:

- Babası, cevabını verdi.

Tam bu ana kadar her istediğini beklediği şekilde bulan . Bahira, bir anda irkilmiş ve Ebu Talib' den beklemediği bir ce­vap almıştı. Bir müddet duraksadı ve beklemediği bu cevap-

tan dolayı başını, şiddetle iki yana doğru sallamaya başladı. fIallisanıyla sanki, "Hayır, bu olamaz!" diyordu. Zira onun bildiklerine göre, bu çocuğun babası, daha O dünyaya gelme­den vefat etmiş olmalıydı.

- Hayır, bu çocuğun babası sen olamazsın. Zira, bu çocu­ğun babası, bugün yaşıyor olamaz. Daha O dünyaya gelmeden vefat etmiş olmalıdır, dedi.

Zaten Ebu Talib de, amca olması yönüyle ve o an için ve­layetini taşıdığı için bu cevabı vermişti. Dolayısıyla, Ebu Talib için gerçeği söyleme zamanıydı artık ve:

- O, benim kardeşimin oğlu, dedi bütün soğukkanlılığıy­la. Ebu Talib sorulardan endişelenmeye başlasa da, Balıira sormaya devam ediyordu:

- Peki, babası ne yapıyor? Kestirmeden cevapladı Ebu Talib:

- Annesi O'na hamile iken vefat etti.

İşte şimdi olmuştu. Bahira için, inkitaa uğrayan tarihi bil­gilerle karşılaştıklarını kıyaslama işi yeniden rayına girmişti ve:

- İşte şimdi doğruyu söyledin, deyiverdi Ebu Talib' e. Ar­kasından da, amca Ebu Talib'i bir kenara çekecek ve ona, cid­di ciddi şunlan söyleyecekti:

- Kardeşinin oğluyla sen, geldiğiniz yere, memleketinize geri dönün. Bu çocuk konusunda, buradaki hasetkar din bil­ginlerine karşı dikkatli ol. Allah'a yemin olsun ki, şayet benim gördüklerimi onlar da görür ve sıfatlanndan O'nu tanırlarsa, bu delikanlıya bir kötülük yaparlar. Çünkü senin kardeşinin bu oğlu için, dünya çapında büyük bir hadise olacak. Geldiği­niz yere dönmekte acele edip süratli davranmaya bak.75

Yılların tecrübesiyle konuşan rahipten bu nasihati alan Ebu Talib de, babasının kendisine vasiyet ederek emanet bı-

75 İbn Sa'd, Tabakat. 1/153-155; Semani, Ensab, 1/96, 97, Taberi, Tarih, 1/194, 195

raktığı yeğeninin başına bir şey gelmemesi için hemen dönüş kararı alacak; önce yanında getirdiği malları Busra'da satacak ve ardından da yeğeninin elinden tutarak Mekke'ye doğru yola koyulacaktı.

ceren
Thu 18 April 2019, 02:31 pm GMT +0200
Esselamu aleykum. Peygamber efendimize bakan onu himaye altına alan hz.ebubekire binler rahmet olsun inşallah. ..

Sevgi.
Thu 18 April 2019, 06:40 pm GMT +0200
Aleyküm selâm Efendimizi amcası Ebu Talib hep himaye etmiş ve korumuştur

Bilal2009
Thu 18 April 2019, 10:39 pm GMT +0200
Ve Aleykümüsselam Rabbim paylaşım için razı olsun

gulsahkilicaslan
Fri 19 April 2019, 10:59 am GMT +0200
Sevgili Peygamberimizin ruhuna salat ve selam olsun inşAllah selam ve dua ile...