- Altıgen Bahçede Türk-Ermeni Dansı

Adsense kodları


Altıgen Bahçede Türk-Ermeni Dansı

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Mon 11 June 2012, 05:59 pm GMT +0200
Altıgen Bahçede Türk-Ermeni Dansı
Cüneyt YENİGÜN • 51. Sayı / TÜRKİYE


“Komşularla sıfır problem politikası” sayesinde Türkiye’nin komşularıyla ilişkileri hiç olmadığı kadar iyi durumda. Bunun tek istisnasının Ermenistan olması da tesadüf değil. Çünkü Ermenistan ile ilgili sorunlar aynı Kıbrıs’ta olduğu gibi çok yönlü, çok aktörlü ve zamana yayılmış bir sorunlar yumağı haline gelmiş durumda.

ABD Başkanı Obama-nın 6-7 Nisan’daki Ankara ve İstanbul konuşmaları yalnız Türkiye’de değil, tüm dünyada geniş yankı uyandırdı. Obama konuşmasında demokrasiden AB’ye, Heybeliada’dan Türkiye’nin Ortadoğu’daki rolüne dek birçok konuya değindi. Fakat bunların içinde belki de en çok ses getireni ve dolayısıyla fiilen Türk dış politikasında hareketliliğe yol açanı, 1915 olayları ile Yukarı Karabağ konusunda cesur adımlar atılması ve bu sorunların Türkiye ile Ermenistan arasında çözülmesi gerektiği yönündeki sözleri oldu. Sonuç olarak Aliyev, İstanbul’daki Medeniyetler Zirvesi’ne katılmadı, tam tersine Medvedev ile görüşmek üzere 17 Nisan’da Moskova’ya gitti; aynı günlerde Azeri kadın milletvekilleri Türkiye çıkartması yaptılar. Kimilerine göre Azerbaycan Türkiye’ye kırıldı ve Yukarı Karabağ meselesini çözmek için Rusya ile “enerji karşılığı toprak” pazarlığı yaptı.

Son yedi yıldır Başbakan Danışmanı ve Büyükelçi Ahmet Davutoğlu’nun “komşularla sıfır problem politikası” sayesinde Türkiye’nin denizden olanlar da dâhil olmak üzere komşularıyla ilişkileri hiç olmadığı kadar iyi durumda, bunun tek istisnasının Ermenistan olması da tesadüf değil. Çünkü Ermenistan ile ilgili sorunlar aynı Kıbrıs’ta olduğu gibi çok yönlü, çok aktörlü ve zamana yayılmış bir sorunlar yumağı haline gelmiş durumda.

Bu sorunu çözmek isteyen Türkiye, her şeyden evvel iki ana sorunla uğraşmak zorunda: Ermenistan’ın Azerbaycan’a karşı yürüttüğü Yukarı Karabağ işgali ve Türkiye’ye karşı yürüttüğü 1915 iddiaları. Türkiye aynı zamanda bu konulara taraf olmuş 5 aktörle de uğraşmak zorunda: Ülkedeki ikinci en güçlü lobinin etkisiyle konuya taraf olmuş tek kutuplu sistemin başındaki ABD, sorunu ve Ermenistan’ı bölgesel bir araç olarak kullanan Rusya, ülkelerindeki diasporanın (yurtdışında yaşayan Ermeniler) etkisiyle müdahil olan Fransa, İtalya, Belçika gibi ülkeler dolayısıyla AB, asla kaybetmemesi gereken Azerbaycan ve son olarak diaspora, aşırı milliyetçiler ve kartellerin elinde kalmış Ermenistan. Aktörlerin çokluğu ve güçleri açısından Ermenistan sorununun belki de Kıbrıs’tan daha girift ve zor çözümlü bir sorun olduğu ortada.

İki sorundan birincisi, Yukarı Karabağ (bundan sonra Karabağ olarak anılacak) sorunu 20 yıllık bir geçmişe sahip. Karabağ daha Azerbaycan bağımsız olmadan evvel Rusya’nın verdiği silah ve destekle 19 Ocak 1990’da Azeri katliamına ve işgale başladı, (aynı şablon 2 sene sonra Miloseviç tarafından takip edilerek Bosnalı Sırplar silahlandırılarak Boşnaklar’ın üzerine salındı ve bunun sonucunda bugün Bosna içinde toprakların %49’unu kapsayan bir Sırp Cumhuriyeti kuruldu) bir gün sonra Rus askerleri Bakü’ye girdi, Laçin Koridoru ve çevresindeki iller de Ermeni kontrolüne girdi. Bugün hâlâ Ermeni kontrolünde bulunan Karabağ, buradaki Azeriler sürüldükten sonra bağımsızlığını ilan etti ama uluslararası alanda Ermenistan hariç hiçbir ülke tarafından tanınmadı. Bu savaşta 30.000 civarında Azeri öldürüldü, 1 milyonu da mülteci durumuna düştü. Bugün Karabağ büyük çoğunlukla Ermeni nüfuslu bir bölge haline dönüştürüldü. 

İkinci sorun, Ermenilerin 1915 tehcir (göç) olayını “soykırım” olarak tanıtma çabası. Ermeniler bu iddialarını I. Dünya Savaşı sırasında böl-yönet tekniği olarak, İngiliz Savaş Bakanlığı Propaganda Bürosu tarafından Arnold Toynbee’ye yazdırılan Mavi Kitab’a dayandırıyorlar. Savaşta, önce Rusya, ardından Fransa ve İngiltere tarafından “bağımsız Ermenistan” vaadiyle düşman kuvvetlere yardım eden, bir zamanların Millet-i Sadıkası Ermeniler, Osmanlı tarafından doğu illerinden uzak bölgelere taşınmak zorunda bırakıldılar. Tehcir sırasında hastalık ve aşırı soğuğun etkisiyle hem onları götüren Osmanlı kuvvetlerinden, hem de Ermenilerden çok sayıda ölen oldu, daha sonra bu olayı, “soykırım” olarak tanıtma çabaları başladı. Bazılarına göre 4T planı (tanıtılması, tanınması, tazminat, toprak) olarak bilinen bu iddialar, Türkiye’yi uluslararası arenada oldukça zor durumda bırakıyor.

Aktörlerin birincisi ABD, Ermeni sorunlarına istemese de karışmak zorunda kaldı. Çünkü Ermeniler, ABD’deki en güçlü ikinci lobi ve onyıllardır ABD Eyalet ve Federal meclislerinde sözde soykırımın tanınması için baskı yapıyorlar. Mesela Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı ABD’nin en kalabalık eyaleti Kaliforniya’da 24 Nisan’ı içine alan 19-26 Nisan “soykırım haftası” olarak ilan edilmiş durumda. Obama’nın daha önce söz vermiş olmasına rağmen, Türkiye’de “soykırım” sözünü kullanmaması ve hatta “bu sorun Türkiye ve Ermenistan arasında çözülmeli” sözünün ardından diaspora, Philip Gordon’un Senato’dan çıkışını engelledi. Buna karşılık, ABD’nin yeni ilgi alanı içinde ve tek kutuplu sistemin tepesinde olması nedeniyle, Karabağ Sorunu’nun çözülmesini ayrıca kendisi de istiyor. Yine Obama Amerikası, aynen Türkiye gibi “sorunları çözmek için diyalog” tercihini öne çıkarıyor. ABD’nin yeni dış politika önceliklerine bakıldığında bunların coğrafya olarak Türkiye’nin çevresinde kümelendiği ve Türkiye’nin de bu bölgede “bölgesel güç”  olduğu artık kabul ediliyor. Bu yüzden Obama Türkiye’yi hem kaybetmek istemiyor, hem de 2003’te bozulan Türk-Amerikan ilişkilerini yeniden inşa etmeye çalışıyor. Obama’nın ilk ikili ziyaretini Türkiye’ye yapması ve bunu konuşmasında açıkça zikretmesi de bunun göstergelerinden biri. 

İkinci aktör Rusya, soruna eski global güç veya yeni etkin bölgesel güç konseptinde bakmakta. Rusya bir asır evvel Ermenileri Osmanlı’ya karşı kullanırken onlara ‘devlet’ sözü vermişti. Ermeniler, 1917 Bolşevik İhtilali ve 1921’den sonra devlet kurmak yerine Rus hegemonyası altına girdiler, ama 1991’de Rusya’dan ayrılarak bağımsız olduklarına göre, Rusya bu sözünü bir asır sonra, istemeyerek de olsa tutmuş sayılabilir. Bağımsızlıktan evvel Rusya’nın Karabağ işgaline yardım etmesi, son 20 yılda Ermenistan’a ekonomik ve siyasal yardımlarda bulunması, geçen sene Ermenistan’ı ortak hava savunma sistemine dahil etmesi, Gürcistan’daki Cevaheti (Djavakiti) Ermenileri’nin hakkını araması ve ikili ilişkilerde ortak din unsurunu kullanması, Rus-Ermeni ilişkilerinin oldukça iyi bir düzeyde olduğunun göstergelerinden. Ermenistan’da bazı resmî dairelerde bile Putin ve Medvedev’in resimlerinin asılı olması, bu sevgi ve güvenin karşılıklı olduğunu gösteriyor. Fakat perde arkasında genel olarak Rusya’nın Ermenistan’ı bir kukla veya dış politikasında küçük bir araç olarak kullandığı söylenebilir.

AB ve Avrupa nezdinde de Ermeni diasporası oldukça etkin ve bugüne dek Türkiye’yi oldukça zor durumda bıraktı. Avrupa diasporası yakın zamana dek, bir yandan ülke parlamentolarında sözde “soykırımı” tanıtmaya çabalarken, diğer yandan AGİT bünyesinde kurulan ve 11 ülkeden müteşekkil Minsk Grubu’nun (ABD, Rusya, Fransa, Türkiye, Almanya, Belarus, Finlandiya, İtalya, Hollanda, Portekiz, İsveç) bir şeyler yapmasını engelledi. Bu da Avrupalı devletlerin çoğunun her iki sorunda da tarafsız olmaktan uzak kalmasına sebep olarak gösteriliyor.

Ermenistan’a gelince, daha Ermenistan kurulurken, Anayasa’ya bağlı 8. Tüzük “Ermeni (sözde) soykırımının tüm dünyada tanıtılmasını bir devlet politikası olarak kabul eder” ifadesi bulunmaktaydı. Buna rağmen, Türkiye, 16 Aralık 1991’de Ermenistan’ı tanıyan ilk ülkelerden biri oldu, daha sonra kendisinin kurduğu Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (KEİT)’e, Karadeniz’e kıyısı olmamasına rağmen Haziran 1992’de davet etti, hatta Karabağ’ı işgal ederken insanî yardım adı altında Ermenistan’a yiyecek ve ilaç girmesine izin verdi. Yani yakın zamana dek, Türkiye aynı Kıbrıs konusunda olduğu gibi birçok yanlış yaptı ve bugün yeni dış politikayı, eldeki bu eksilerle beraber şekillendirmeye çalışıyor. Ayrıca Karabağ işgalinin ardından, BMGK’nin aldığı 822, 853, 874 ve 884 nolu (Ermenistan’ın derhal Karabağ’dan çıkması ile ilgili) kararların uygulanması için 1991’de Irak’ın Kuveyt’i işgaline verilen cevabın aksine, uluslararası alanda bir müeyyide uygulanmadı. Karabağ Sorunu’nun çözümü yalnız Azerbaycan’a değil, Türkiye’ye de fayda sağlayacak ve 2008’de Azeri Müsavaat Gazetesi’nin yazdığı gibi PKK’nın bu bölgeye yerleşmesi imkânsız hâle gelecek. Tüm bunlara rağmen, sert milliyetçilik ve ulaşılması imkânsız hedefler peşinde koşan Ermenistan’da en önemli gerçeklik, ekonomisinin altüst olduğu ve büyük bir fakirliğin kol gezdiği gerçeği. Ayrıca bu fakirlik sonucunda hemen hemen tüm sektörlerde kartelleşen şirketler, sınırın açılması durumunda yeni rakiplerin çıkmasıyla bu ayrıcalıklı durumlarını kaybedeceklerinden barışı pek de istemiyorlar. 

Son ama en önemli aktör Azerbaycan ise Türkiye’nin kaybetmek istemediği bir dost. Azerbaycan, daha başından beri işgali tanımadı, geri çekilmenin barışçıl yolla olmasını istediğini ama bu olmuyorsa, topraklarını savaşla da olsa geri alacağını başından beri söylüyor. Karabağ ve sınırda zaman zaman çatışmalar alevleniyor, iki taraftan da yaklaşık 20 kişinin öldüğü Mart 2008 çatışması gibi. Azerbaycan son on yılda ordusunu çok güçlendirdi, belki de Kafkasya’nın en güçlü ordusu haline getirdi, subayların neredeyse tamamı Türkiye’de eğitim gördü. Buna karşılık Azerbaycan, petrol gelirlerinin bir kısmına Türkiye’yi ortak etti. “Tek millet, iki devlet” sloganı Azerbaycan’da sık kullanılan bir deyim. Azerbaycan uluslararası arenada tek dostunun Türkiye olduğunu ve Karabağ Sorunu’nun ancak Türkiye ile çözülebileceğine inanıyor.

İşte Türkiye bu beşgenin içinde bir aktör; Karabağ sorununda üçüncü taraf ya da arabulucu, 1915 iddialarında ise ikinci taraf. Yani altı aktörlü iki davalı bir sorunlar yumağını, kalıcı, köklü ve geniş bir perspektiften, kazan-kazan tekniği kullanarak ve tüm tarafların katılımıyla çözmeye çalışıyor. Zaten bu, Nisan ortasındaki KEİ 20. Dışişleri Bakanları Toplantısı’nda da ortaya çıktı. Dışişleri Bakanı Babacan, Azerbaycan Dışişleri Bakan Yardımcısı Mahmut Mehmet Guliyev, Ermenistan Dışişleri Bakanı Nalbandyan ve Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov ile ayrı ayrı ve sonra da dörtlü bir şekilde görüştü. Diğer yandan ABD’ye çözüm ürettiğini söyledi ve destek aldı; AB de Minsk Grubu içinde 17 yıldır çözümde aciz kaldığı durumu çözmesi için Türkiye’ye yeşil ışık yaktı. Zaten diaspora yüzünden istemese de aktör olmak zorunda kalan AB ve ABD sorunun çözümünü kendisi için de bir avantaj olarak görüyor.

Türkiye’nin Ermenistan ile görüşmesinin Azerbaycan’ı kızdırdığını söyleyen kesimin ya çözüm istemeyen, ya çözüm tekniklerini bilmeyen, ya da son bir yılda Aliyev ve Sarkisyan’ın 3 kez görüştüğünü veya Ermenistan’da Babacan’ın yanında Guliyev’in olduğunu bilmediklerini varsaymak gerekir. Çatışma yönetimi ve müzakere teknikleri teorisinde, görüşmeler sırasında tartışma ve tırmanmaların yaşanması doğaldır, ama bu hiç konuşmamaktan veya bekle-gör anlayışından çok daha faydalı ve yapıcı  adım. Türkiye sorunu çözmeye çalışırken tarafları müzakere masasında tutmaya, diğer yandan Azerbaycan’ı da kırmamaya çalışıyor. Ama unutmamak gerekir ki, taraflar pazarlık masasından tüm istediklerini alarak kalkamazlar, bu müzakere teorisinin özüne aykırıdır. Arkasına ABD, AB ve Rusya’yı almış ve hatta BM kararlarına uymamasına rağmen kendisine ciddi bir müeyyide uygulanmayan bir Ermenistan’ın kolay lokma olduğunu düşünmemek lazım. Ayrıca Azerbaycan, Türk ve Ermeni halkları da çözüm sırasında herhangi bir ödün vermeye karşı çok hassas bir durumda.

Bugün muhtemel bir çözüm planı şu şekilde konuşuluyor: İlk olarak Ermenistan, Karabağ etrafındaki Fuzuli, Akdam, Cebrail, Kubatlı ve Zengihan’ı boşaltacak; ardından 1 milyon civarındaki mülteci Türk geri dönecek, Karabağ’da statü belirlenmesi için uluslararası yönetim kurulacak, üçüncü adımda 6. şehir Kelceber de Azerbaycan’a geri verilecek, sınır bölgelerine Türk ve Rus askerinin olmadığı uluslararası barış gücü yerleştirilecek. Sonunda da Azerbaycan bölgeye geniş bir özerklik tanıyacak. Bu plan, Azerbaycan’ın da işine geliyor. Azerbaycan ek olarak Laçin Bölgesi’nin güneyinden Ermenilerin çekilmesini ve Türkiye ile kara bağlantısı kurulmasını istiyor. Buna karşılık Türkiye, 1993’te kapanan Margara Sınır Kapısı’nı açacak ve Ermenistan’ı enerji nakil hatlarına dahil edecek ve hatta ekonomisinin kalkınması için bazı girişimlerde bulunacak. Kısacası şu an Ermenistan için hayati değerde olan ekonomik sorunlarına çözümler sunacak. Tabii bunlar sadece Karabağ konusunda çözüm alternatifleri; Türkiye 1915 iddialarının da çözümünü istiyor. Bugüne dek ısrarla söylediği ama Ermenistan tarafından kabul görmeyen “ortak tarihçiler komisyonu” da belki bu barış paketinin içine eklemlenebilir.

Bugün 1991’den beri Rusya, AB ve ABD büyük üçgeninin içinde Ermenistan, Azerbaycan ve Türkiye üçgeni hiç olmadığı kadar barışa yakın durumda. Yeter ki Rusya ve her üç ülkede de çatışmadan rant sağlayan kesimler, bugüne dek olduğu gibi bu anlaşmaya da engel olmasın.