saniyenur
Sun 10 July 2011, 03:57 pm GMT +0200
Allah'a «Şey'» Lâfzının Itlak Edilmesi Caizdir
Eğer denilirse ki : Siz, «Allah, şey'dir fakat eşya gibi değildir» dediniz de, niçin «Allah 'cisimdir, fakat cisimler gibi değildir» demiyorsunuz? Bu soruya şöyle cevap verilir : Çünkü «şey» dememize lâzım kıldığımız sebeb, cisimde bulunmamaktadır. Onun için biz bu deyimi kullanmaktan kaçındık.
Sonra bize cisimdir, fakat cisimler gibi değildir; demeniz lâzım gelirdi diyen kimsenin maksad ve muradı bizi, «Allah şeydir», sözümüz ile[121] ilzam etmesinden hâli kalmazdı. Bunun içindir ki biz, kendilerine cisimdir, demeye lüzum görmediğimiz sıfatlar ve arazlardan ibaret olan eşyanın çoğunluğunu bu hususu red eder olduğunu gördük. Eğer bizim «eş-5^alar gibi değildir» sözümüzü murad ediyorsa bu müspet olanın mahiyetine delâlet eden ispat harfi değildir. Binaenaleyh böyle bir sorunun varid olmasının bir anlamı yoktur. Onun dediği, başkasının «Eğer Allah'ın şey olması fakat eşya gibi olmaması demek caiz olursa; niçin insandır, fakat insan gibi değildir, denmesi caiz olmasın?» diyen kimsenin sözüne benzer.
Allame Ebu Mansur (r.h.) diyor ki : Bu gibi soruya cevap olarak göyle denir : Çünkü Allah, cisim değildir24. Öyle ise bu mânada «cisimdir fakat cisimler gibi değildir»[122] denilir. Bu nevi muaraza değil, ancak muhakemedir. Biz ilâh icadetmeğe malik değiliz ki bu gibisine mukabelede bulunalım. Bize şöyle de denilebilir : Bunu kıldınız da gunu niye kılmadınız. Bilâkis Allah-u Teâlâ bu gibi deyim ve tabirlerden yücedir, münezzehtir. Belki Allah kendisinin bulunmuş olduğu şey ile vasfolunur. Kuvvet ancak Allah'tandır.
Sonra bir şeyin husulünde muarazada bulunmak tenakuz teşkil'eder. Çünkü o, diyor ki : «Siz, Allah şeydir, fakat eşya gibi değildir» diyorsunuz da niçin «Allah cisimdir fakat cisimler gibi değildir demiyorsunuz?» diyor. Buna göre biz «Allah cisimdir» dediğimiz vakitte bu bizim sözümüzün anlamı «Allah şeydir fakat şeyler gibi değildir» demek olur. Çünkü Allah şeydir fakat eşyanın bazısı gibi değildir. Çünkü cisim eşyanın kısımlarından biridir. îste bu deyimde cisimdir fakat cisimler gibi değildir sözünün doğru olmadığı, batıl olduğu tezahür etmektedir. Kuvvet ancak Allah'tandır.
Ebu Mansur (r.h.) diyor ki : Sonra bizim «Allah şeydir fakat eşya gibi değildir» sözümüzün manâsı eşyanın mahiyetini iskat etmektedir. Eşyanın mahiyeti ise iki nevidir : Birincisi, fiziki varlığıdır ki o, cisimdir. İkincisi ise cisimde bulunan sıfattır ki, o da arazdır. Öyle ise maddelerin fizikî varlıkîarmdaki mahiyetlerini yok etmek lâzımdır ki o da cisimden ibarettir. Aynı zamanda kendilerinde bulunan sıfatları da gidermek lâzımdır ki onlar da arazlardır.
Biz, cisim demek olan bu manâyı, eşyanın zatından giderdiğimiz vakitte bu manâ için kullanılan ismi iptal ederiz. Tıpkı benzetme manâsını ispat ve tatil, yani işgörmemezliği nefyedendeki benzetmeyi izale ettiğimiz vakitte bunun ile görüş beyan etmeyi iptal ettiğimiz gibi. Kuvvet ancak Allah'tandır.
Bizim, «şey»i kabullenmekteki ifademizi beyan etmekte iki cümle vardır :
Birincisi : «Şeydin isim kılınması.[123] İsimlerde muvafakat, birbirine benzemeyi icabetmez. Çünkü bazen isim manâda muvafakati reddetme yerinde kullanılır. Meselâ «felân asrının[124] teki ve kavminin biridir» denildiği gibi. Çünkü bu cümlede onun kavminin içinde, asrında eşi, manen-di, benzerinin dilenildiği şekilde bulunmasını nefyeder. Her nekadar bunlarm hepsi bir ismini vermekte müşterek iselerse de. Şayet isimde muvafakatin bulunması birbirine benzemeyi icabettiriyorsa, onun muvafakati reddetme maksadı ile bir yerde kullanılması ihtimal dahilinde değildir. Bunun gibi, «küfür» ve «îslâm» sözünü ismin bunlardan her biri İçin gerçekleştiğini, muvafakat ise ancak söz bakımından olup fakat manâ itibariyle birbirine zıt olduğunu görüyoruz. îşte bu hareketler, fiiller ve benzeri gibi işlerde de böyledir.
Allah-u Teâlâ'ya «şey» ıtlak edilmesinin caiz odluğunun ispatının delili iki yönden müteâlea edilir :
Birincisi, naklî delil ki o da Allah-u Teâlâ'nın ; «... O'nun (benzeri olmak şöyle dursun,) benzeri gibisi (dahi) yoktur.»[125] Kavl-i Celili'dir. Eğer Allah, şey olmamış olsaydı, şey olma ismiyle eşyadaki şey'iyet kendisinden nefyolunmazdı. Çünkü şey incelendiğinde, şey ile söylemek imkân ve ihtimal olmıyanın hilafı olduğu anlaşılır. Allah-u Teâlâ'nm «De ki : şahid olmak bakımından hangi şey daha büyük? De ki : Benimle sizin aranızda Hak Peygamber olduğuma Allah hakkı ile şahiddir.»[126] Kavl-i Celîli de böyledir. Eğer şey isminin Allah-u Teâlâ'ya söylenmesi mümkün olmamış olsaydı bu Ayet-i Celüe'de Şeyi içine alan kelimenin bulunup Allah'a izafe edilmesi mümkün olmazdı.
Aklî delil ise, şöyle ifade edilmektedir : Şey olma, örfde başka bir şey için değil, ancak ispat için isimdir. Çünkü «gey'siz» sözü eğer kendisi ile küçümsemek[127] murad edilmediği vakitte menfidir. Böyle olduğuna göre şey'in isbat ve hareketsizliği nefyetmenin ismi olduğu sabit olur. Eğer şey'in manâsının ispat ve hareketsizliği nefyetme manâsına olduğunu biîmiyen bir zümre olursa bu gibi arasındaki bu durumdan korunmak gerekir. Çünkü bunların çirkin bir manâ, kötü bir anlamı kalplerinde bulundurup kerih bir inanç içinde şey'in zâtın dışında bir varlık olduğunu[128] söylerler. Çünkü o ispat anlamında daha açık olarak anlaşılır. Her nekadar ikisi de ilim ehli katında bu deyimle bir manâ ifade ediyorsa da.
Bununla beraber «şey'sizdir» sözü ya hakikati reddetmek veyahut sabit olanı küçümsemekte kullanılır. Buna göre şey ile ifade etmek ancak o zâtı ispat ve o'nun yüceliğini ifade eder.33 Allah-u Teâlâ da buna gerçekten lâyıktır.[129]
Halbuki «cisimsiz» sözü bu ikisinden birini dahi icabettirmez. Yine «cisimdir» sözü de böyledir. Bunda varlığının övüldüğü veyahut yücelttiği hususdan herhangi bir şeyi ispat etme durumu yoktur. Bunun içindir ki ikisinin arasında benzersizlik vardır.
Bu söze göre «âlim değildir, kadir değildir» sözü, yüceliği nefyeden isimdir. Bunun gibi «âlimdir, kadirdir» sözü de yücelik ile vasfetmeği ica-bettirir. Tevfik Allah'tandır.
Görünen âlemde birinin «şey» sözünden zâtın mahiyeti anlaşılmadığı gibi «âlimdir, kadirdir» sözünden[130] de şey'in sıfatı[131] anlaşılmaz. Birincisinden anlaşılan husus ancak varlıktır ve zatın dışında olmaktır. İkincisinde ise, şey'in mevsuf olduğu anlaşılır. Yoksa kendisinde zâtın mahiyetinin beyanı olduğu hususu anlaşılmaz. Tıpkı adamın birinin «cisimdir» demesi gibi. Çünkü bu söz mahiyeti ifade eden bir sözdür ki bu da yönler sahibi veyahut buutlu olanlar veyahut da arazlar için kabul olan ve sonuçlar için ihtimali bulunan şey olur. Bu husus insan ve diğer mevcudat hakkında da böyîedir. Güç ve kuvvet ancak Allah'tandır.
Sonra bu ifade edilenlerin hepsini, kabullenmeyi ifade etmek vecip-tir. Çünkü Allah-u Teâiâ'ya şey ismini ıtlak etmek naklî delille sabit olmuştur. Tevfik Allah'tandır.
Ebu Manaur (r.h.) diyor ki : Tevhidin tarifinde asıl olan şudur ki : Onun başlangıcı teşbihtir, sonucu da tevhid. Böyle söylemeye zaruret itmiştir. Çünkü anlaşılan mefhum ile düşüncelerdeki şeyi idrak etmekten anlamaların kısaldığı şeye delil getirilir. Meselâ Ahiretin sevabının ve Ahirette bulunan Azabm dünya lezzetleri ve eziyetleri ile anlaşıldığı gibi. Allah-u Teâlâ'nın vasfının yaratmış olduğu mahlûkatmdan buna delâlet eden hususların anlaşılması ile ispat edilmesi de böyledir. Bunun içindir ki «âlimdir, kadirdir» ve benzeri sıfatlar Allah'a izafe edilmede söylenmiştir. Çünkü bunları söylememekte Allah-u Teâlâ'nm bu gibi sıfatlardan beri olup hareketsiz kalması ifade edilir. Mahlûkatmda mevcut olan manânın incelenmesinde ise teşbih vardır. Onun için bu hususa «fakat âlimler gibi değildir» ve benzeri sözler katılmıştır ki teşbihi nefyetmek ispatın zımnında bulundurulmuş olsun. İşte bu husustur ki aklî ve naklî delilin mecbur kılması, böyle söylememizi gerektirmiştir. Fakat hakkında aklî ve naklî delil olmıyan hususa gelince bunun ile Allah'a isim vermek çok büyük bir kuvvettir. Kuvvet ancak Allah'tandır.
İkinci sözümüze gelince : Gerçekten «şey» isim değildir. Çünkü her ismin, zikredildiği vakitte şeyin mahiyetini bildiren bir özelliği vardır. Meselâ «cisim nedir?» diye sorulduğunda; kendisinin üç buudu bulunan şey diye cevap veririz. însan nedir? sualine ise «görünen âlemdeki diri, konuşucu, ölü gibi sıfatlarla yani bunlara ihtimali olan bir varlıktır» diye bilinen tarifini söyleriz.[132] Yine böylece kendisinin tarifi bulunan her cevher, kendine hâs ismi ile zikredilir. Buna göre «âlimdir, kadirdir» ifadelerinin özelliği Allah'ın mahiyetini bildiren veyahutta zâtını tarif eden bir ifade ile zikrolunamaz. Bu ancak Allah'tan bunların kendisinde bulunmadığını ifade etmeyi reddetmek, ortadan kaldırmak ve bütün eşyanın da kendi hükmü, kudreti ve ilmi altında bulunduğunu ifade etmek için zikrolunur. Yoksa Allah'ın zâtının mahiyetini beyan etmek için zik-redilemez. Buna göredir ki Allah'a âlimdir, kadirdir ve benzeri sıfatlarını ifade ederek isnat etmek caizdir. Bunda Allah'ın Zâtı'nın mahiyetinde benzetme ciheti yoktur. Sakın bu ifadelerde, görünen âlemde oldukları gibi kudret ile ilmin Allah'tan gayri bir şey olduğu anlaşılmasın. Bunun içindir ki adı geçenlerden «gayri gibi değildir» denilir. Bu ifade de Allah-u Teâlâ'nın başkası ile değil, bizatihi âlim ve bizatihi kadir olduğu hususun açıklanması ve bilinmesi için kullanılır. Tevfik Allah'tandır.
Ebu Mansur (r.h.) diyor ki : İnsanlardan birine «bir» kelimesinin manâsının ne olduğu sorulduğunda sorana şöyle cevap verildi: «Bir» kelimesinin anlamı, dört kısım üzere mütalea edilir : Kendisinde katlama ihtimali bulunmıyan bir küldür. Kendisinde yarını kılma, yani parçalama ihtimali bulunmıyan bir cüzdür. Üçüncüsü, her iki şeklin kül ile cüz arasında bulunması muhtemel olan şeydir. Tıpkı kendisinden yarım kılma hususunun kaldırılması veyahutta kendisinden katlanmanın indirilmesi gibi. Çünkü külün ötesinde bir şey yoktur. Dördüncü husus ise, bu üç şeklin kendisinde bulunduğu şeydir. Odur, O değildir. O, o olandan daha gididir. O, öyle bir şeydir ki ondan bahsetmekte dil tutulur, onu beyan etmekten lisan aciz kalır. Onu düşünmekten fikirler, zihinler aciz kalır, kendisini düşünmekte tüm anlayışlar hayranlık iğinde kalır. îgte bu vasıflarla muttasıf olan âlemlerin Rabbi'si olan AUah'dir.
Kim ki Allah hakkında incelemek suretiyle cisim ile ifade-i meram etmek sevdasına düşerse -ki bizim açıkladığımız gibi sonuçlara ve benzerlerine muhtemel[133] olan arazların mahalli olan cisimlerin manâlarını ifade etmektedir- o kimseye görünen âlemdeki cisimlerin yaratılmaların-daki manâları hakkında konuşması vacip olur. Tabiatiyle bu bütün yönlerinden her yönünü tesbit etmesi mümkün olursa. Evet bu cihet bakımındandır ki Allah hakkında bu ifadeyi kullanıp Allah'a cisim demek mümkün değildir, fasittir, batıldır. Çünkü bu Allah-u Teâlâ'yı hadis olduğu delil ile sabit olan bir şeyle vasfetmektir. Eğer bunu icap etmeye hazırlanmamış bulunuyor ise, o zaman bu ismi verebilir. Bu husus eğer delil ise söylenebilir. Fakat, sabit değilse söylenemez. Güç ve kuvvet Allah'tandır. [134]
[121] Metinde «bikavlinâ» kelimesi «ke kavlinâ» olarak yazılmıştır
[122] Bu ibare metinde mevcut değildir. Bunu kitabı nesneden kitabın hamişine, yani kenarına ilâve etmiştir ki bununla mânâ tamamlanıyor. Bunun için biz aynı cümleyi metinde yazdık.
[123] Metinde «en yüc'ale» ibaresi mevcut değildir. Bu İbareyi kitabı yazan kenarına üâve ederek kaydetmiştir. Mânânın doğru olması için biz bunu metinde zikretmeyi muvafık gördük.
[124] Metinde .asruhu. noktalıdır.
[125] Kş-ŞÛra, âyet 11.
[126] El-En'am, âyet 19.
[127] Metinde «et-tasgîr» kelimesi «es-sağîr» olarak yazılmıştır
[128] Metinde «veyekûîûne» yerine «veyekûlü» olarak yazılmıştır.
[129] Bu cümle metinde mükerrerdir.
[130] Metinde «min» kelimesi «fî» olarak varid olmuştur
[131] Metinde «es-sıfatü» kelimesi bulunmamakladır. Kitabı nesheden, bununla mananın doğru olması için kelimeyi kenara yazmıştır.
[132] Metinde «fenuzekkiru. kelimesi îimzekkiru» olarak yazılmıştır.
[133] Metinde «el-muhtemiletu» kelimesi «muhtefiletim» olarak varid olmuştur
[134] İmam Matüridi, Tevhid, Hicret Yayınları: 127-132.