sumeyye
Thu 10 February 2011, 05:49 pm GMT +0200
4) Allah Teâlâ’nın Sıfatlarına İman
En Büyük İyiliklerden (Birr) BiriAllah Teâlâ’nın Sıfatlarına İnanmaktır:
Bil ki: İyilik türleri arasında en büyüklerinden biri, Allah Teâlâ’nın sıfatlarına iman etmek, O’nun yüce sıfatlarla muttasıf bulunduğuna inanmaktır. Çünkü bu inanç, kul ile Allah Teâlâ arasında bir kapı aralar ve ona, ulûhiyetin azamet ve kibriyâsını kavramasını kolaylaştırır.
Allah Teâlâ’yı Kullara Tanıtma Yolları: [329]
Bil ki: Hak Teâlâ, akıl ya da duyularla kavranılan herhangi bir şeye mukayese edilmekten veyahut arazların mahallerinde gözükmesi gibi O’na sıfatların hulul etmesinden, sıradan insanların akıllarıyla kavranmaktan, halk arasında kullanılan lâfızların O’nu ifade etmesinden münezzeh ve yücedir. Öbür taraftan O’nun mutlaka insanlara tanıtılması da gerekmektedir. Çünkü kendileri için mümkün olan kemâl mertebesine ulaşabilmeleri için, bu zorunludur. Bu durumda aşağıdaki yollara başvurmak gerekecektir:
1. O’nun hakkında zahir manaları değil de sonuçları itibarıyla bazı sıfatların kullanılması vacip olacaktır. Meselâ O’na, “rahmet” sıfatının, kalbin şefkat duyması ve hislenmesi manasında değil de, nimetlerin inmesi anlamında nisbet edilmesi gibi.
2. İstiare yoluyla, hükümdarın, ülkesini yönetmesini ifade etmek için kullanılan lâfızların, Allah Teâlâ’nın kâinatı idare etmesi için kullanılması. Çünkü bu manayı ifade etmek için bundan daha açık başka bir yol bulunmamaktadır.
3. Teşbihler kullanılması. Bunlarla, kullanılan kelimelerin ifade ettikleri mananın kendisi değil de, örfte o benzetmeye uygun bulunan manaların kastedilnıesi şarttır. Meselâ, “eli açıklık” tan, cömertliğin kastedilmesi gibi. Yine bu teşbihlerin, muhataplara O’nun hayvanı duygulara sahip olduğunu açık bir şekilde hatırlatmaması da şarttır. Bu, tabiî muhataplara göre farklılık arzedecek bir durumdur. Buna göre meselâ Allah Teâlâ hakkında “görür”, “işitir” denir; fakat “tadar”, “dokunur” denemez.
4. Allah Teâlâ’nın her ayrı konuyla ilgili fiillerini dikkate alarak O’nu “Rezzâk”, “Musavvir”.., gibi adlarla isimlendirmek.
5. Allah Teâlâ’ya lâyık olmayan her türlü yakıştırmalardan özellikle de O’nun hakkında yanılgıya düşen kavimlerin itikatlarını hatırlatıcı tavsiflerden kaçınmak; “Lem yelid velem yûled” gibi. [330]
İstisnasız bütün semavî din müntesipleri, Allah Teâlâ’nın sıfatlarının bu şekil üzere beyan edilmesi, O’nu niteleme babında gelen kelimelerin olduğu gibi kullanılması, kullanımı ötesinde üzerinde durularak kurcalanmaması üzerinde icmâ (görüşbirliği) etmişlerdir. Haklarında hüsnü şehadette bulunulan ilk nesiller, hep bu tavır üzere olagelmişlerdir. Sonra bazı müslümanlar, bu konuya dalmaya başlamışlar ve herhangi bir nass ya da kesin bir aklî delil olmaksızın, onların ne manalara geldiğini kurcalamaya koyulmuşlardır. Oysaki Rasûlullah (s.a.) bu konuda şöyle buyurmuştur:
“Yaratıklar hakkında tefekkür edin, Yaratıcı hakkında tefekkür etmeyin!” [331]
“Ve şüphesiz en son varış Rabbinedir.” [332] âyeti hakkında da:
“Rab hakkında düşünme yoktur!” buyurmuştur. [333]
Rasûlullah’tan (s.a.), Sıfatların Tevil Edilmesinin Gerekliliğine Dair Herhangi Bir Rivayet Yoktur:
Sıfatlar, yaratılmış ve sonradan olmuş değildir. Bunlar üzerinde tefekkür, Hak Teâlâ’nın onlarla nasıl muttasıf olduğunu düşünmek demektir. Bu ise, yasak olan Yaratıcı üzerinde düşünmektir. Tirmizî, “Allah’ın eli doludur.” manasına olan ‘Yedullahi mel’â.’ [334] hadisi hakkında şöyle demiştir:
“Bu hadis hakkında imamlar şöyle demişlerdir: ‘Bunlara, yoruma gitmeden, ya da ‘şöyleydi, böyleydi1 gibi bir vehme düşmeden geldiği gibi inanırız. İmamlardan pek çoğu hep bu şekilde söylemişlerdir; Süfyânu’s-Sevrî, Mâlik b. Enes, İbn Uyeyne, İbnu’l-Mübarek.., bunlardandır. Onlar şöyle demektedirler:
“Bunlar rivayet edilir, onlara iman edilir; fakat keyfiyeti sorulmaz.”
Bir başka yerde de şöyle demiştir: “Bu sıfatların olduğu gibi icrası, teşbih değildir. Teşbih, “(Falan’ın) işittiği gibi işitti”, “(Filan’ın) gördüğü gibi gördü.” demektir.
Hadis hafızı İbn Hacer şöyle demiştir:
“Ne Rasûlullah’tan (s.a.), ne de sahabenin herhangi birinden, sahih bir yol ile müteşabih nassların tevilinin gerekliliğine dair hiçbir şey gelmemiştir. Yine onların ağıza alınmasını yasaklayan bir haber de gelmemiştir. Allah Teâlâ’nın peygamberine, kendisine indirdiği şeyleri insanlara ulaştırmasını emredip, arkasından “Bugün size dininizi tamamladım...” [335] buyurup, sonra da bu konuyu muğlak bir şekilde bırakması, Allah Teâlâ’ya nisbeti caiz olup olmayan sıfatları belirtmemesi mümkün ve makûl değildir. Kendisinden bir şey duyanları, “Hazır bulunan, bulunmayana ulaştırsın.” [336] Şeklinde teşvik de etmesine, bu teşviğe de uyarak O’nun sözlerini, fiillerini, davranışlarını, huzurunda yapılan işleri nakletmiş olmalarına rağmen, sıfatların tevili konusunda herhangi bir haberin bulunmayışı onların şu mana üzere icmâ etmiş oldukları anlamına gelir: Müteşâbi-hâta, Allah Teâlâ’nın muradı üzere ve “Hiçbir şey onun benzeri olmadı.” [337] buyruğunu hep dikkate alarak iman etmek, O’nu yaratıklara benzer olmaktan tenzih etmek vaciptir.
Bütün bunlardan sonra, kim bunun aksini savunur ve onların tevilinin gerekli olduğunu iddia ederse, selefin yoluna muhalefet etmiş olur.
[329] Başlığı bu şekilde değiştirmeyi uygun bulduk.(Ç)
[330] Manası şöyle: "Allah, doğurmamıştır, doğurulmamıştır; yani O ne baba olmuştur, ne de oğul." Bu âyet, Hıristiyanların Allah inancını reddetmektedir. (Ç)
[331] Hadis, ibn Abbâs'ın (r.a.) rivayetinden olmaktadır ve şöyledir: "Bir grup Allah Teâlâ'nın zatı hakkında tefekkür ettiler. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.):
“Yaratıklar hakkında tefekkür edin, Yaratıcı hakkında tefekkür etmeyin! Çünkü siz, O'nu hakkıyla değerlendiremezsiniz.” buyurdu. el-Irâkî, şöyle demiştir: Bu hadisi Ebû Nuaym, Hilye'de zayıf bir isnadla rivayet etmiştir. el-Isfahânî de, nisbeten ondan daha sahih bir isnadla et-Terğîb ve't-terhîb'de rivayet etmiştir. Ebû'ş-Şeyh de aynı şekilde rivayet etmiştir. Buna göre, hadis her halükârda mana itibarıyla sahih olmaktadır.
[332] Necm: 53/42.
[333] Bkz. Kenzu'l-ummâl, 3/5705, 5708; İbn Kesîr, 4/259.
[334] Buhari, Tefsir, Sûre, 11/2; Tevhîd, 19, 22; Tirmizî, Tefsîr, Sûre, 5/3.
[335] Mâide: 5/3. Bu, en son inen âyet kabul edilir.
[336] Buhârî, İlim, 9, 10; Müslim, Kasâme, 29; Tirmizî, Hacc, 1.
[337] Şurâ: 42/11.