saniyenur
Wed 25 July 2012, 01:28 pm GMT +0200
Allah Korkusu (Haşyetillah)
Hz. Peygamber, Allah katında özel bir konuma sahipti ve onun gelmiş ve gelecek bütün günahları affedilmişti. Buna rağmen Allah korkusunun etkisi Peygamber'in şahsında daima görünür bir şekil arzederdi. Yeri geldikçe kendisine ne yapılacağını ve akıbetinin ne olduğunu bilmediğini söylerdi. Osman b. Maz'ûn öldüğünde Hz. Peygamber cenazeye gelmişti. Bir kadın cenazeye hitaben: "Allah şahit, sen Allah-u Teâlânın kerem ve inayetine uğramış bir zâtsın" dedi. Rasûlullah; "Allahu Teâlânın bu ölüye ikram ve inayet buyurduğunu nereden biliyorsun?" diye sordu. Kadın; "Ya Rasûlullah! Allah ya kime ikram eder?" deyince Rasûl-i Ekrem: "Ben de bu (mübarek) ölü için hayır ve saadet umarım. Allah'a yemin ederim ki, ben Allah'ın bir peygamberi iken bana (ve size yarın) Allah tarafından ne muamele edileceğini bilmem" buyurdu (Buhari).
Ne zaman rüzgâr esse telaşlanır, işini bırakır ve Kıbleye yönelerek "Allah'ım! Senin gönderdiğin sıkıntılardan Sana sığınırım derdi." (İbni Mâce). Gökyüzü açıldığında ve yağmur yağdığında mutlu olur ve Allah'a hamdederdi. Bir gün buna benzer bir hâdise oldu ve Hz. Aişe "Ey Allah'ın Rasûlü! Bu huzursuzluğun niye?" diye sordu. Hz. Peygamber "Aişe! Hud kavmine olanın bize olmayacağını nereden biliyorsun? Onlar da Allah'ın azabı olan bulutları görünce tarlalarının sulanacağını sanmışlardı." buyurdu (Buhari ve Müslim).
Hz. Ebubekir: "Ey Allah'ın Rasûlü! Saçların kemâle ermeye (beyazlamaya) başlamış" dediğinde Peygamber; "Bûd, Vaha, Mür-selât ve Nebe' sûreleri beni yaşlandırdı" buyurmuştur (Şemail-i Tirmizi).
Ali b. Ka'b'dan rivayetle bir gecenin üçte ikisi geçtiğinde Hz. Peygamber sesli olarak şu sözleri söyledi: "Ey insanlar! Allah'ı anın, bir sarsıntı ve yıkım geliyor; ondan sonra gelecek olan geliyor; ölüm bütün hazırlığı ile geliyor; ölüm bütün hazırlığı ile geliyor!" (Tirmizi).
Yine bir keresinde çok tesirli bir hutbe irâd ederek şöyle buyurdu:
"Ey Kureyş halkı! Kendinize dikkat edin, Sizi Allah'ın azabından kurtaramam. Ey Abdi Menaf oğullan, Allah'ın azabından sizleri de kurtaramam; Ey Abdülmuttalib'in oğlu Abbas, seni de Allah'ın azabından kurtaramam; Ey (halam) Safiye, seni de Allah'ın azabından kurtaramam. Ey Muhammed'in kızı Fâtıma, Allah'ın azabından seni de kurtaramam!" (Buhari ve Müslim).
Bir keresinde bedevî Araplar Mescid-i Nebeviyi öyle doldurmuşlardı ki Hz. Peygamber neredeyse eziliyordu. Bunun üzerine muhacirler kalktılar ve bedevileri mescidden çıkardılar. Peygamber de dışarı çıkarak Hz. Aişe'nin odasına girdi ve insan zaafının tabii bir sonucu olarak bu insanlar hakkında kötü sözler söyledi. Fakat hemen Kıbleye yönelerek ellerini havaya kaldırdı ve "Allah'ım! Ben bir insanım. Her insan gibi benim de gazap-landığım zaman oîur; eğer kullarından biri benden zarar gördüyse beni affet" diye niyazda bulundu (Müsned-i Ahmed).
Allah korkusu sebebiyle sık sık ağlardı. Ab-dulîah b. Mesud, Peygamber'in Önünde "Her ümmetten (inanç ve davranışlarının doğru olup olmadığına tanıklık edecek) bir şahit, seni de bunlara şahit getirdiğimiz zaman (hâlleri) nice olur?" (4:41) âyetini okuduğunda gözlerinden yaşlar gelmişti (Buhari). Bu hâlet-i ruhiye Peygamber'de namaz esnasında sık sık olur ve gözlerinden yaş gelirdi. Bir keresinde güneş tutulması olmuş ve Peygamber küsuf (güneş tutulması) namazına durmuştu. Büyük bir teessür içinde "Allah'ım! Ümmetimi cezalandırmayacağına söz verdin!" diyordu (Ebu Davud).
Abdullah b. Şakîka bir keresinde Peygamber'e gittiğinde onu namazda bulduğunu rivayetle şöyle anlatmıştır: "Gözlerinden yaşlar akıyordu; daimi ağlayış ve hıçkırıkları o derece arttı ki, işleyen bir değirmen taşına veya fokurdayan bir tencereye benziyordu." (Tir-nü?i ve Ebu Davud).
Bir keresinde Hz. Peygamber bir cenazenin defnine gitti, mezar kazılıyorken mezarın bir tarafında oturdu. Bu görüntüden çok etkilendi ve rahatsız oldu, Öyle ki gözlerinden akan yaşlar toprağı ıslattı ve sonra "bugün için azık edinin" buyurdu (îbni Mâce).
Bir başka defa Peygamber bir gazveden dönerken bazı kişilerin oturmakta olduğu bir yerde mola verdi. "Siz kimsiniz?" diye sorduğunda onlar Müslüman olduklarını söylediler. Bir kadın ateşe bakıyordu ve çocuğu da yanındaydı. Yanan ateş birden fazlaca alevlendi. Kadın çocuğu alarak Hz. Peygamber'e geldi ve "Sen Allah'ın Rasûlü müsün?" diye sordu. Hz. Peygamber "Şüphesiz evet" dedi. Bunun üzerine kadın "Allah, kullarına bir ananın çocuğuna olduğundan daha merhametli değil midir?" diye sordu Hz. Peygamber "Şüphesiz evet" dedi. Kadın, "fakat bir anne çocuğunu ateşe atmaz" deyince Peygamber gözyaşlarına boğuldu ve "Allah sadece isyankâr, mütekebbir, kendisine karşı gelen ve Allah'a ortak koşan kullarını cezalandıracak" buyurdu. (İbni Mâce).