saniyenur
Sun 10 July 2011, 03:46 pm GMT +0200
Allah Azze Ve Celle'nin İsimleri Hakkında
Ebu Mansur (r.h.) diyor ki : Allah-u Teâlâ'mn isimlerinin lügat itibariyle anlaşılan manâlarına göre bizim nezdimızde bir kaç kısma ayrılmıştır.
Birinci kısım : Bizim kendisine vermiş olduğumuz isimlere rücu eder ki o isimler de Allah'ın gayri olanlardır. Çünkü bizim Allah-u Teâlâ'-ya «Âlim» dememiz, O'na «Kadir» dememizin gayridir. Bu rivayet edilen hususa göre Allah-u Teâlâ, şöyledir, böyledir' diyerek kendisine isim verilir. Bu husus, tıpkı Allah-u Teâlâ, şunu ve bunu rahmet olarak yarattı, diye zikredildiği şeyin aynıdır. Yoksa Allah, o yaratılan rahmet ile «Ra-him»dir demek değildir. Çünkü Allah'ın, onu ilk yarattığında «Rahim» olmaması imkân ve ihtimal dahilinde değildir. Veyahut Allah böylece «Rahim değildi; tâ ki o rahmeti yarattı ve mahlûkatm arasında birini taksim etti, manâsına da değildir. Lâkin Alîah-u Teâlâ, ezeldeki rahmeti ile kendisine bu isim verildi. Yani «Rahim» denildi. Cennet, Yağmur ve benzeri olan isim de böylecedir. Bu minval üzere ibareler de Allah'ın emridir, denilmiştir. Evet gerçekten ibareler ancak Allah'ın emri idi, Allah'ın kendisi değil. Allah, ilmi ile ve kudreti ile mütekellimdir denildiğinde malum ve makduru olanı irade etmek üzere ilmiyle, kudretiyle mütekellimdir, demek de bunun gibidir. Çünkü bu onun sebebidir. Evvelkisi de bunun gibidir. Kuvvet ancak Allah'tandır.
ikinci kısım : İsmin manâsı Allah'ın Zâtına rücu eder ki mahlûkat, Allah'ın zâtı'nm ne murad ettiğini bilmesinden aciz kalır. Ancak kendisi ile bilinen, isimleri bildiren harflerden Allah-u Teâlâ münezzeh olması ile beraber kendisi ile bilinen müstesna. Bu yine isimle zâtının hakikatinin iradesini bilmekte, lisanların ihtilâfı ile birbirlerine benzemez. Meselâ buna «Vahid, Allah, Rahman, mevcud, kadim, mabud» ve bunlara benzer isimleri Örnek verebiliriz.
Üçüncü kısım ise : Sıfatlardan çıkarılan isimlere rücu eder. Âlim ve Kadir gibi. Eğer bunlar tahkik ve tedkik neticesinde Allah'ın gayri olmuş olsalardı tebdile uğramaları muhtemel olurdu. Ve anlaşılan manâ tedkik edilmeksizin isim verilmiş olurdu[214]. İsmin manâsından anlaşılanın tedkik edilmesi kasdolunmadığı zaman da Allah'ın gayrine verilen her isimle Allah'a isim vermek caiz olurdu. Güç ve kuvvet ancak Allah'tandır.
Bu isimleri hadis kılanlara, sonra Allah'a ezelde ilim tahakkuk etmez, diyenlere sorulur : Denir ki; «Onun durumu yaratılmazdan önce nasıl idi? O, zâtını veyahut ne yaptığını biliyor mu idi, yoksa bilmiyor mu idi?» Allah'ın Zâtı'nm bir şeyi bilmesi veya bilmemesi[215] de böyledir. Eğer Allah bir şeyi bilmiyor idi ise[216] bu takdirde Allah, cahil olurdu tâ ki[217] ilmi kendisine icad ederek o ilimle âlim olmuş olur.
Eğer Allah eşyayı biliyorsa[218] bu takdirde ya zâtını bilmekle âlim olur; veyahut olmaz[219]. Eğer zâtını bilmekle âlim idi ise7 ezelde bu isimle isimlendiğini söylemek lâzımdır. Hayır, gayri ile biliyor idi ise ismin gayri olması tevhidi fesada uğratır.
Sıfatları inkâr edenlerin sözüne göre temel esas olarak, Allah'ın isim ve sıfatlarını nefyeden ve onların hadis olduğunu iddia eden Cehm bin Safvan'm[220] ifade ettiği şey vacip olur. Çünkü sıfatları inkâr edenlere göre Allah'ın bu ismi olmadığı gibi, ezelde zâtını bilen ilimden ibaret olan sıfatı da yoktur. Böylece Allah-u Teâlâ ezelde âlim ve kadir olmaz. Fakat sonradan bilir. Bu gibi hususlardan Allah-u Teâlâ yüce, berî ve münezzehtir.
Sonra sorulur; Allah nasıl idi? Eğer Allah, ezelde böyle olduğunu biliyor idiyse, böylece kendisine isim verilmesi lâzımdır; veyahut, kendisinin ezelde böyle olmadığını yani ilim sıfatı ile mevsuf olmadığım bilirse bu takdirde kendisine cehalet ismi lâhik olur. O da onların sözlerine göre lâzımdır. Çünkü âlim kelimesinin tevili onların nezdinde cehli nefyetmektedir. Kuvvet ancak Allah'tandır.
Allah, ilim hakkında ne ile konuşur? Çünkü Allah'da ilim yoktu. Onu var ettiği zaman vücud buldu. Bu görüşü her yerde tatbik etmek vacip olur. Bununla beraber denir ki; Allah'ın kudreti olmadığı halde kendisi ile veyahut kendisinin gayri ile nasıl ilim meydana gelir? Böylece bu görüşleri ile tevhidleri batıl olur. Sonra geçen bölümde zikrettiğim gibi kendisine sorulup denir ki : Allah, ya yaratmadan önce zâtını biliyor idi veyahutta hakikatte Allah'ın ilmi yoktu. Allah, Zâtını nasıl biliyor idi? Eğer[221] zâtını bilmek ile âlim" idi ise ismin hadis olduğunu söylemek batıl olur. Eğer âlim değildi; ilim üzerine kadir de değildi derse; zikrettiğimiz şeyin hepsine dahil olmuş olur. Bununla beraber Allah'ın ezelde ilim sı-fatiyle nıevsuf olması gerekir. Hadis olma hakkındaki beyan ettiğimiz şeyin fesada uğraması da bununla beraber zikredilir.
Eğer sonradan gayri ile âlimdir derse; onu kendisine gelen arazlardan beliren kimseden görür. Bununîa âlem var olur. Bunda 4ehrîle-rin[222] toprak hakkındaki görüşlerinde, heyûlâ'yı benimseyenlerin ve seviyelerin âlemin asıl maddeye gelen arazların varlığı ile olduğu hakkındaki görüşlerine muvafakat vardır. Kuvvet ancak Allah'tandır.
Bu mesele gerçekte sıfatlar meselesidir ki biz bunu geçen bölümlerde açıklamış bulunuyoruz. [223]
[214] Kitabın aslında «ve lesâret* kelimesi «velev sâret» olarak bu şekilde yazılmıştır.
[215] Kitabın aslında «ya'lemuhâ» kelimesi «ya'lemuhû» olarak yazılmıştır.
[216] Kitabın aslında «ya'lemuhâ» kelimesi «ya'lemuhû» olarak yazılmıştır
[217] Bu ibare kitabın aslından olduğu hususu işaret edilmesiyle birlikte kitabın dip notuna varid olmuştur
[218] Kitabın aslında «ya'lemuhâ» kelimesi «ya'lemuhû» olarak yazılmıştır.
[219] Kitabın aslında «fein kâne biilmi zâtihî âlimen. ibaresi «fein ilmuhû âlimen» şeklinde yazılmıştır
[220] O.Cehm bin Safvan Ebu Muhriz'dir ki cebir görüşünü ortaya atmıştır. 12&/745 yılında öldürülmüştür.
[221] Kitabın aslında «fein kâne biilmi zatihî âlimen» .ibaresi «fein ilmuhû âlimen» şeklinde yazılmıştır
[222] Dehriyye kâfirlerden bir fırkadır ki zamanın kadîm olduğunu ve hadiselerin zamana isnad ettiğini söyler. Nitekim AUah-u Teâlâ Kur'an-ı Kerim'de onlardan haber vererek : «Hem (Kiyamet'i inkâr eden kâfirler) şöyle dediler : Hayat ancak bizim bu dünya hayatımızdır. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak dehr (zaman) helak eder.» Câsiye, 24- Bunlar, Re'sen ibadetleri terkettiler. Çünkü ibadetler bir şey ifade etmez. Zaman ise kendisinde vaki olan şey ile fıtrat bakımından iktiza ettiği iledir. Ortada meydana çıkaran vahimlerden, yutup içine çeken yeryüzünden, döken gökyüzünden ve dağıtan bulutlardan başka bir şey yoktur. Bak : Keşşâf-u îstılâhât'il-Fünûn, Dehriyye maddesi.
[223] İmam Matüridi, Tevhid, Hicret Yayınları: 158-160.