hafiza aise
Tue 21 December 2010, 04:18 pm GMT +0200
6. Alimin Hadîs Mânâsını Anlayamaması
Bazen âlim, hadîsin neye delalet ettiğini fark edemeyebilir. Bunun da birkaç sebebi vardır:
a- Hadîsin, farklı mânâlarda kullanılan bazı kelimeleri içermesi, örneğin Arapların farklı mânâlarda kullandıkları "muhakala," "muhabere" ve benzeri kelimeler.
b- Sözkonusu kelimenin, âlimin lehçesinde veya örfünde, Resulullah'ın lehçe ve örfündeki mânâda olmaması dolayısıyla âlim, kelimenin Resulullah (s.a.v.)'ın lehçe ve örfündeki mânâsını bilmediği takdirde kelimeye kendi lehçe ve örfündeki mânâyı yükler. Meselâ bazı âlimler hurma veya üzüm şırası mânâsında olan "nebiz"in ruhsatı hakkında varid olan hadîsleri sarhoş edici diğer şarap çeşitlerine de indirerek helal kılmışlardır. Oysa Peygamber (s.a.v.)'ın örfünde bazı hadîslerde açıklandığı gibi "nebiz" daha olgunlaşmadan suyu güzelleşsin diye bekletilen hurma veya üzüm suyuna denilir. Yani daha sarhoş edici hale gelmezden evvel. Ve içki mânâsında olan "hamr" kelimesini, özellikle olgunlaşmış üzüm suyu olarak tanımlamışlardır. Oysa çok sayıda sahih hadîslerde "hamr" her sarhoş edici şarap olarak tanımlanmıştır.
c- Hadîsin, "müşterek" veya "mücmel" veya "hakikî ile mecazî" mânâsını taşıyan kelimeleri içermesi. Bu durumda âlim, kelimeyi en yakın mânâsına hamleder. Oysa maksat kelimenin diğer mânâsıdır. Örneğin bazı sahabiler Bakara sûresinde geçen "el-haytu'l-ebyedu mine'l-hayti'l-esvedi" kelimelerini, ilkin hakikî mânâsı olan beyaz ve siyah ip şeklinde anladılar. Oysa maksat mecazî mânâsı olan gecenin karanlığı ve fecrin aydınlığıdır.
Bazı sahabiler de "Ellerinizi ve yüzünüzü mesnediniz" mealindeki âyette geçen "el" mânâsmdaki "yed" kelimesini parmaklardan omuzlara kadar anladılar. Oysa maksat, parmaklardan dirseklere kadardır.
d- Hadîste kapalı mânâ veren sözlerin yeralması. Şüphesiz sözler ifade yönüyle çok farklı şekillere sahiptir. İnsanlar da Allah'ın kendilerine verdiği anlama kabiliyeti hasebiyle, sözlerin mânâsını kavramakta birbirlerinden farklıdırlar. Bu yüzden bir ibaredeki maksat, ibarenin siyakından anlaşılıyorsa, bazı âlimler bunu fark edemeyebilir veya unutur. Bazen de âlim yanılarak ibareye Arap dilinin hiç kabullenemeyeceği bir anlamı yükler. [15]
[15] Şeyh Senusi, Nassın Uygulanışı, İnsan Yayınları, İstanbul, 1995: 21-22.
Bazen âlim, hadîsin neye delalet ettiğini fark edemeyebilir. Bunun da birkaç sebebi vardır:
a- Hadîsin, farklı mânâlarda kullanılan bazı kelimeleri içermesi, örneğin Arapların farklı mânâlarda kullandıkları "muhakala," "muhabere" ve benzeri kelimeler.
b- Sözkonusu kelimenin, âlimin lehçesinde veya örfünde, Resulullah'ın lehçe ve örfündeki mânâda olmaması dolayısıyla âlim, kelimenin Resulullah (s.a.v.)'ın lehçe ve örfündeki mânâsını bilmediği takdirde kelimeye kendi lehçe ve örfündeki mânâyı yükler. Meselâ bazı âlimler hurma veya üzüm şırası mânâsında olan "nebiz"in ruhsatı hakkında varid olan hadîsleri sarhoş edici diğer şarap çeşitlerine de indirerek helal kılmışlardır. Oysa Peygamber (s.a.v.)'ın örfünde bazı hadîslerde açıklandığı gibi "nebiz" daha olgunlaşmadan suyu güzelleşsin diye bekletilen hurma veya üzüm suyuna denilir. Yani daha sarhoş edici hale gelmezden evvel. Ve içki mânâsında olan "hamr" kelimesini, özellikle olgunlaşmış üzüm suyu olarak tanımlamışlardır. Oysa çok sayıda sahih hadîslerde "hamr" her sarhoş edici şarap olarak tanımlanmıştır.
c- Hadîsin, "müşterek" veya "mücmel" veya "hakikî ile mecazî" mânâsını taşıyan kelimeleri içermesi. Bu durumda âlim, kelimeyi en yakın mânâsına hamleder. Oysa maksat kelimenin diğer mânâsıdır. Örneğin bazı sahabiler Bakara sûresinde geçen "el-haytu'l-ebyedu mine'l-hayti'l-esvedi" kelimelerini, ilkin hakikî mânâsı olan beyaz ve siyah ip şeklinde anladılar. Oysa maksat mecazî mânâsı olan gecenin karanlığı ve fecrin aydınlığıdır.
Bazı sahabiler de "Ellerinizi ve yüzünüzü mesnediniz" mealindeki âyette geçen "el" mânâsmdaki "yed" kelimesini parmaklardan omuzlara kadar anladılar. Oysa maksat, parmaklardan dirseklere kadardır.
d- Hadîste kapalı mânâ veren sözlerin yeralması. Şüphesiz sözler ifade yönüyle çok farklı şekillere sahiptir. İnsanlar da Allah'ın kendilerine verdiği anlama kabiliyeti hasebiyle, sözlerin mânâsını kavramakta birbirlerinden farklıdırlar. Bu yüzden bir ibaredeki maksat, ibarenin siyakından anlaşılıyorsa, bazı âlimler bunu fark edemeyebilir veya unutur. Bazen de âlim yanılarak ibareye Arap dilinin hiç kabullenemeyeceği bir anlamı yükler. [15]
[15] Şeyh Senusi, Nassın Uygulanışı, İnsan Yayınları, İstanbul, 1995: 21-22.