- Aklını özgürleştir

Adsense kodları


Aklını özgürleştir

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Sat 23 June 2012, 12:07 pm GMT +0200
“Aklını özgürleştir”
Mustafa Fuat ER • 67. Sayı / EDİTÖRÜN NOTU


Başlık zamanında büyük bir kitleyi peşinden sürükleyen, uzun tartışmalara sebep olan bir filmin, Matrix’in (1999) mottosu. Film bildiğimiz, bize dikte edilen “gerçek”in bir kurmacadan ibaret olduğunu hatırlatıyor ve öne sürülen sahteliklerden arınmayı salık veriyordu. Aynı yıl gösterime giren bir başka yapım olan Dövüş Kulübü (Fight Club) de paralel bir iddiayla karşımıza çıktı. Sahip olduğumuz eşyadan kurgulanmış kimliklerin altını oymaya çalıştı. Aslında Matrix’in yoksul kıyafetler içindeki “arınmış” kahramanları da, Dövüş Kulübü’nün “yokluk” içinde, terk edilmiş bir evde yaşayan kahramanı da –birincisi dolaylı, ikincisi doğrudan– tüketim kültürüne sert birer eleştiri getirdiler. Örneğin, Dövüş Kulübü’nün, ürünlerin kullanım değerinden ziyade, onlara atfedilen sembolik değer üzerinden satın alındığını ifşa eden repliklerini hatırlayalım: “Mesleğin değilsin, kullandığın otomobil değilsin, kredi kartın değilsin…”

Öyle öyle olmasına ama bize bunu söyleyen filmler ister istemez “tüketme!” itirazını da kendilerine malzeme etmesini bildiler. Küresel kapitalizmden olası çıkış yollarını kelimenin tam anlamıyla tüketim kültürüne mal ettiler. Hollywood pazarının çocukları olmaları veya gişe hâsılatları bir yana, sisteme yönelik itirazı filmlerdeki hikâye veya karakterlerle bir şekilde marjinale (ve kurmacaya) yasladılar.

Bu sayıdaki dosyaya katkıda bulunan yazarlar tüketim kültürünün temel niteliklerini gün yüzüne çıkarırlarken söz konusu çıkmazların üzerinde de duruyorlar. Olgun Gündüz, meseleyi çok yönlü bir şekilde ele aldığı yazısında içinde bulunduğumuz ama bir şekilde kayıtsız kaldığımız kuşatmayı gün yüzüne çıkarıyor. Gündüz, olası çıkışın sistemin yozlaştırdığı ve uzağa attığı değerlerden geçtiğini vurguluyor. Yazar, “kanaate, muhafaza etmeye, emanete dayalı bir kültür”ü yeniden değerlendirmeye çağırıyor. Nazife Şişman, tüketim ve kimlik ilişkisi üzerinden bir eleştiri kaleme alırken, beş yıldızlı otel iftarları veya jip tartışmaları üzerinden Müslümanların tüketim kültürü karşısındaki arada kalmışlığını okumaya çalışıyor. Köksal Alver, tüketimin sembol mekânları olan alışveriş merkezleri üzerinde dururken Hakan Çopur tüketimin beslendiği ve çoğaldığı en bariz ilişkiye, kitlesel tüketim ve medya ilişkisine vurguda bulunuyor.

Ayrıca konuyla ilgili Arus Yumul’la yapılan söyleşi meseleyi geniş çaplı değerlendirmeye imkân vermesi bakımından fazlasıyla önemli. Yumul’a göre de hazır bir reçete sunmak kolay değil. Ama zor da olsa bir yerden başlamak şart. Özellikle ve öncelikle tüketimi dikte eden, onu doğrudan “hayatla ilişkilendiren” düşünceden kurtulmak gerekiyor.

Önümüzdeki sayıda görüşmek dileğiyle…