- Akla Uygunluk

Adsense kodları


Akla Uygunluk

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Thu 15 September 2011, 01:09 pm GMT +0200
2- Akla Uygunluk


 

Sahabe döneminde, bazı hadis rivayetlerinin onlar tarafından, aklî de­ğerlendirmeye tabi tutulduğu bilinmektedir. Daha sonra da temas edeceği­miz gibi, İbn Abbas'ın ve özellikle Hz.Aişe'nin, Ebu Hureyre ile diğer bazı sahabilerin birtakım rivayetlerine itirazları bu kabildendir.[433] Mesela Hz. Aişe, Ebu Hureyre'nin rivayet ettiği, "Sizden biriniz uykusundan uyandığı zaman elini üç kere yıkamadan kaba daldırmasın" [434] hadisini duyunca:

"Ey Ebu Hureyre, "mihras"[435] la biz bunu nasıl yaparız" diyerek itirazda bulun­muştur.[436]

Yine Ebu Hureyre'nin rivayeti olan, "veled-i zina üç şerlinin en şerlisidir"[437] hadisi İbn Abbas'a ulaşınca o:

"Eğer veled-i zina üç'ün en şerlisi olsay­dı, annesinin recm edilmesi için çocuğunu doğurması beklenmezdi" demiştir.[438] Görüldüğü gibi bu şekildeki itirazlar, makul olan'a kıyasla yapılan aklî değerlendirmelerdir.

 Ebu Hanife'nin hadisleri değerlendirmede böyle bir kıstası dikkate al­dığını gösteren, kendisinden menkul sarih bir haber yoktur. Ancak fıkhî me­selelerde delil olarak kabul ettiği hadisler ve bunların yorumları, bu konuda gerekli ipuçlarını vermektedir.

1- Ebu Hanife, "boş bir araziyi ihya ve imar eden kimse, ancak Sulta­nın izniyle o mülke sahip olur" görüşündedir. Halbuki hadiste Sultanın izni söz konusu olmaksızın, "her kim boş bir araziyi ihya ederse o, onun olur"[439] şeklinde geçmektedir. Ebu Yusuf ta bu hadise uyarak sultanın iznini şart görmez. Ebu Yusuf a, Ebu Hanife'nin bu konudaki delili nedir diye so­rulunca o şöyle demiştir:

"Bu hususta delil olarak şöyle der: İhya ancak sul­tanın izniyle olur. Başka türlüsü tartışmaya sebep olur. Nasılki iki adamdan herbiri aynı yeri seçseler ve herbiri diğerine mani olsa hangisi daha haklı sa­yılır? Bir kimse diğerinin evi etrafındaki boş bir araziyi imar etmek istese, arazi sahibi de:

"Onu ihya etme, çünkü o benim arazimdir, senin yaptığın iş bana zarar verir" dese, bu durumda ne olacak?

"Ebu Hanife burada sultanın iznini, insanlar arasında çıkabilecek çe­kişmeyi önlemek için şart koşmuştur. Boş araziyi ihya için sultan kime izin verirse o ihya eder. Bu izin caiz ve doğrudur. Sultan bir kimseyi ihyadan menederse bu da muteberdir. Sultanın izni veya men'i, insanların bir arazi üzerinde çekişmelerini ve zarara uğramalarını önler. Ebu Hanife böyle de­mekle hadisi red etmiş olmaz. Şayet "sultanın izniyle ihya ederse onun mül­kü olmaz" demiş olsaydı, o zaman hadisi reddetmiş olurdu. İhya ettiği yer onundur demek hadise tabi olmaktır. Ancak sultanın iznini şart koşmak in­sanlar arasındaki çekişmeyi kaldırmak ve birbirlerine zarar vermeyi önle­mek içindir.

Ben (Ebu Yusuf) ise şuna kaniim ki, bir kimseye zarar vermiyorsa, hu­sumet te yoksa Resulullah'ın izni kıyamete kadar geçerlidir. Zarar varsa o da, "başkasının arazisini haksız ekip dikenin o toprakta hakkı yoktur" hadi­si ile menolunur".[440]

Ebu Yusuf, hocasından farklı bir görüşe sahip olmasına rağmen, onun hadise getirdiği akılcı ve maslahata uygun bir yorumu, makul bulmakta ve bunda hadise aykırı bir husus olmadığını belirtmektedir. Bu konuda İmam Muhammed de, Ebu Hanife ile aynı görüştedir.[441]

2- İmam Muhammed, bir hadise istinaden, Allah yolunda cihad edenin aynı zamanda oruçlu olması halinde cihadının efdal olduğunu söylüyor. Çünkü Peygamber (s.a.v.):

"Amellerin en faziletlisi en güç olanıdır" [442] buyurmuştur. Fakat Ebu Hanife, makul bir yaklaşımla Hac yolcusunun bile oruç tutmasını hoş karşılamamıştır. Çünkü bu, Hac'da arkadaşlarıyla kav­gaya yol açabilir ki bu yasaklanmıştır.[443]

3-  Hz.Peygamber (s.a.v.)'e, Bidâa kuyusunun suyu ile hanımların cünüplükten temizlenmek için yıkandıkları suyun kullanılıp kullanılamayaca­ğı sorulduğunda, Peygamber (s.a.v.)'in:

"Su temizdir, onu hiçbir şey pis yapmaz" [444]ve "Su cünüp olmaz" buyurduğu, ayrıca "iki külle [445]olan suyun pislik tutmayacağını" söylediği rivayet edilmiştir.[446]

Ebu Hanife'nin görüşü ise suyun pislik tutacağı şeklindedir.[447]

Bu hadisler sened itibariyle tenkid edilmekle beraber[448] burada önemli olan, suyun pislenip pislenmeyeceği hususudur. Akarsu dahi olsa su­yun çeşitli sebeplerle kirlendiği bilinmektedir. Hz.Peygamber'in bu hadisleri sabitse, bu, muhtemelen Arabistan gibi su kaynakları kıt olan bir mekanda ihtiyaca binaen, suyun mümkün olduğu kadar israf edilmeden kullanılması­nı sağlamak içindir. Şayet hadisler sabit değilse -ki bu da mümkündür-bu du­rumda hadise muhalefet söz konusu değildir. Ebu Hanife'nin yaşadığı bölge olan Irak'taki bol su kaynakları göz önüne alınınca, onun yukarıdaki rivayet­lere aykırı hüküm vermesi ve küçük ve durgun bir suyun pislik tutacağını söylemesi makul bir yaklaşımdır. Ayrıca suyun pis olup olmadığı tecrübe ile bilinebilecek bir husustur. Maksat temiz su kullanmak olduğuna göre, Ebu Hanife'nin görüşü, Hz.Peygamber'in maksadına ve sünnetine uygundur. Nitekim "suyun renginin, kokusunun ve tadının değişmesi halinde pis ola­cağı" rivayeti, hadisçiler tarafından kabul edilmemekle beraber Şafif nin be­lirttiğine göre, fukaha arasında genel kabul görmüştür.[449] Denizlerin bile içine girilemiyecek kadar pislendiği ve üç özelliği (tadı, rengi ve kokusu) değişmediği halde, suyun zaman zaman insanı öldürebilecek kadar kirlendi­ği (mesela radyasyonla) düşünülürse, Ebu Hanife'nin "su pislik tutar" görü­şü, son derece makul, Hz. Peygamber'in fiilî sünnetine, dolayısıyla İslâm’ın temizlik anlayışına da uygundur.

4- Hz.Peygamber'den rivayet edilen bazı hadislerde, koyunların yattığı yerde namaz kılınabileceği, fakat develerin yattığı yerde kılınamıyacağı, çünkü develerin şeytandan yaratıldığı belirtilmektedir. Yine rivayete göre,

koyun etini yedikten sonra abdeste gerek olmadığı, fakat deve etini yedikten sonra abdest gerekeceği bildirilmektedir.[450]

Ebu Hanife'ye göre ise, bu durumda hiçbir şey gerekmez, yani bunlar­da bir beis yoktur.[451]

Görüldüğü gibi hadisin manası bu haliyle pek açık değildir. Nitekim Tahâvî şöyle der:

"Bu hadislerin manası tartışmalıdır. Bundan dolayı, bazı­ları develerin yattığı yerde namaz kılmanın mekruh olduğunu, hatta bazıları namazın fasid olacağını söylediler. Bunun yorumu iki türlü yapılabilir:

a) Deve sahiplerinin adetlerindendir ki, onlar develerini siper edinerek, büyük ve küçük abdestlerini bozarlar. Böylece develerin yattığı yerler pis­lenmiş olur. Halbuki koyun sahipleri böyle yapmadıkları için koyunların yattıkları yerler temiz kalır. Bu yorum Kadı Şerik b. Abdillah'tan nakledil­miştir.

b)  Yahya b. Adem'in izahı ise şöyledir:

"Develerin insanlara sıçrama­sından ve atlamasından korkulur. Koyunlar böyle değildir. Develerin yattığı yerde namaz kılmanın nehyedilmesi bunun içindir, yoksa pis olduğu için de­ğildir".[452]

"Hz. Peygamber'in, ganimet malı develerden birine karşı namaz kıldır­dığı bildirilmektedir. Dolayısıyla illet develerin yattığı yer değil, necasettir. Temiz olduğu lakdirde kılmabilir. Necasetin deveden veya koyundan olması farkelmez. İkisinin de idrarları ve pislikleri aynı derecede necistir. Koyun eti ile deve eti temizlik bakımından aynı hükümdedirler. (Dolayısıyla deve etinden dolayı abdest almak gerekmez".[453]

Kevserî, hadiste geçen abdest, (vudû) kelimesini el yıkamak şeklinde tefsir ederek, et yemekle abdest alma arasında görülen ilgi kopukluğunu gi­dermiş olmakta ise de [454] deve etini yedikten sonra el yıkandığı halde, koyun etini yedikten sonra el yıkanmamasının sebebini açıklamamaktadır.

Ebu Hanife'nin, bu hadisle niçin amel etmediğini gösteren, kendinden menkul bir sebep bilmiyoruz. Ancak yukarıdaki açıklamalardan anladığımı­za göre, neye delâlet ettiği kesin olarak bilinmeyen böyle bir rivayeti, makul sebeplerle terk ederek ve "bana yeryüzü temiz bir mescid kılındı" [455] gibi hadislere ittibaen, temiz olduğu takdirde her yerde namaz kılınabileceği görüşünü benimsemiş olmalıdır. Ayrıca hadiste "develerin şeytandan yaratıl­dığı" gibi aklen izahı hayli güç olan bir ibarenin de yer aldığını gözden uzak tutmamak gerekir.

5- Daha sonra da temas edeceğimiz, "zekere (veya ferce) dokunmakla abdestin bozulup bozulmayacağı" konusunda İmam Muhammed'in yürüttü­ğü aklî muhakeme şöyledir:

Ebu Hanife, avret yerine (zeker, ferc) dokunmanın abdesti bozmayaca­ğını, Medine ehli ise bu durumda yeniden abdest almak gerekeceğini belirti­yorlar. Ancak elin içiyle dokunulursa bozulur, dışıyla dokunulursa bozul­maz diyorlar. İmam Muhammed onlara şu soruları yöneltir:

"Şayet dokunmakla ab­dest bozuluyorsa, elin içiyle dışı nasıl ayrılır? Bu durumda elin dışıyla dokunulsa bozulmaz mı?" İmam Muhammed daha sonra Medinelilere "Dünüre ve göbeğe dokunulsa da abdest bozulur mu?" diye sormuş, onlar da:

"Bun­larla ferc aynıdır, çünkü Hz.Peygamber:

“Sizden birisi zekerine dokunursa abdest alsın” [456]buyuruyor demişlerdir.

İmam Muhammed der ki: "Onlara şöyle denilir: Resulullah’tan bu konu sorulduğunda:

"O, cesedinden bir parça değil mi?" [457]buyurduğu ve abdesti ge­rekli görmediği bize ulaşmıştır".[458]

Görüldüğü gibi İmam Muhammed, Medine ehlinin görüşünü önce akılcı bir değerlendirmeyle tenkid etmekte, daha sonra kendi görüşlerini destekleyen hadisi zikretmek suretiyle bu konuda hadise tabi olduklarına işaret etmektedir.

6-  Rivayete göre Hz.Peygamber, üzerinde zil veya çan bulunan bir bi­nek hayvanını görünce

"Bu, şeytanın bineğidir" demiş,[459] başka bir hadi­sinde de "İçinde zil bulunan kafileyle meleklerin bir arada bulunmayacağını"[460] ifade etmiştir.

İmam Muhammed bu hadislere getirdiği makul bir yorumla, bunu sade­ce harpte kerih gördüklerini, çünkü onunla düşmanın uyarılmış olacağını belirtmiştir.[461]

Serahsî bunu biraz daha açıklayarak şöyle der:

"Bu hadislerin bize gö­re tevili şudur: Savaşçıların dârü'l-harpte zil kullanmaları kerih görülmüş­tür. Zira onlar dârü'l-harpte gecelemek istedikleri zaman, düşman, zillerin sesinden onların varlığını öğrenir ve onlardan önce hareket eder. Eğer bir seriyye olarak orada bulunuyorlarsa, düşman yine zil sesinden dolayı onlar­dan haberdar olur ve gelir onları öldürür. Bu durumda zil, müslümanların yerini düşmana bildirmiş olur, bu da mekruhtur. Dârü'l-İslâm'a gelince, bunda (yani zil kullanmada) binek sahibi için menfaat olacağından kullanıl­masında bir beis yoktur".[462]

Görüldüğü üzere, hadislerde, dârü'1-harp ve dârül-İslâm gibi bir ayırım olmamakla beraber maksada uygun ve makul bir izahla bu yasak dârü'l-harbe (veya savaş haline) tahsis edilmiş ve kişinin menfaati sözkonusu ol­duğu takdirde, dârü'l-islâmda zil kullanmanın mahzuru olmadığı belirtilmiş­tir.

7- İmam Muhammed, Ebu Hanife'ye sorar:

"İçinde balık, kurbağa veya yengeç ölüsü olan kuyunun suyu hakkında ne dersin, ondan su içmekte ve abdest almakta bir mahzur var mıdır?" Ebu Hanife:

"Abdest almak ve suyundan içmekte bir beis yoktur" der.

İmam Muhammed, sebebini sorunca, Ebu Hanife şu makul izahla kar­şılık verir:

"Çünkü bunlar suda yaşayan ve orada sakin olan hayvanlardır. Görmüyor musun, kuyuda ölen balığın yenmesinde bir sakınca yoktur, çün­kü o temizdir".[463]

8- İmam Muhammed, cünüp olan bir kimsenin bir şey yemek istediği takdirde nasıl davranması gerektiğini Ebu Hanife'ye sorar. Ebu Hanife:

"İki elini ve ağzım yıkar, sonra yer" diye karşılık verir. İmam Muhammed:

"Eğer elleri temizse ve yıkamadan yerse ne olur?" diye sorunca Ebu Hanife şöyle der:

"Bunun bir zararı olmaz. Ancak bana göre en hoş olanı ellerini ve ağzını yıkamasıdır".[464]

Burada Ebu Hanife, muhtemelen, konuyla ilgili hadisin[465] illetinin te­mizlik olduğundan hareketle, ellerin temiz olması halinde hadisin ibaha ifa­de edeceğim düşünmüş, ancak hadise ittiba açısından da, temiz bile olsalar ellerin ve ağzın yıkanmasını uygun görmüştür.

9- Hanefiler, teyemmüm yapan kimsenin abdesti bozulana veya su bu­lana kadar, yeni bir teyemmüm yapmadan namazlarını kılabileceği görüşün­dedirler. Medineliler ise her farz namazda suyu araştırıp bulamazsa yeniden teyemmüm yapar diyorlar. Onlara göre, nafile veya vitir için yeniden teyem­müm gerekmez.

İmam Muhammed, Medinelilere yönelttiği tenkidinde şöyle der:

"Nafi­le ile farz arasında ne fark vardır? Bunların hepsi birdir. Teyemmüm ancak hades ile veya su bulununca bozulur. Ayrıca bu konuda eserler (hadisler) varid olmuştur. Fakat sizin bu konuda bir tek hadis rivayet ettiğinizi bilmiyo­rum. Bize Ebu Hanife, Hammad'dan, o da İbrahim'den bildirdiğine göre;

"Bir kimse teyemmüm ettiği zaman, su bulmadıkça veya hades vaki olma­dıkça, teyemmümü devam eder".[466]

İmam Muhammed, bu konuda Medinelileri tenkid ederken önce aklî yönden itirazını yapmakta, ayrıca bunu teyid eden rivayeti de ekleyerek, on­ların bu konuda dayandıkları bir hadis bile olmadığını belirtmektedir.

10-  İbn Teymiyye'nin belirttiğine göre, Ebu Hanife, "Hz. Ali'nin duasıyla, batan güneşin geri döndüğünü" ifade eden rivayeti, şeriata ve akla ay­kırı gördüğü için reddetmiştir.[467] Halbuki Ebu Hanife, Şia'nın yurdu Irak'da yaşadığı gibi, Hz. Ali ve ahfadına karşı da büyük sevgi besleyen bi­risiydi.[468]

11- Hz.Peygamberin:

"Herhangi bir kadın, cilbabını (örtüsünü) kocası­nın evi haricinde çıkarırsa, Allah'ın, meleklerin, insanların laneti üzerine ol­sun"[469] buyurduğu nakledilmiştir. Bunun üzerine Ömer b.Abdilaziz, sadece hasta ve nifaslı kadınların hamama gidebileceklerini belirterek bunun dışın­dakilerin gitmemesini emretmiştir.

Serahsî sözkonusu hadisi makul ve illetine uygun bir şekilde yorumla­yarak şöyle der:

"Bize göre kadınlar şayet iffetli olarak dışarı çıkarlar ve hamamda izarlı olurlarsa, hamama gitmelerinde bir sakınca yoktur. Çünkü hamam zinet içindir. Zinet te kadınlara erkeklerden daha layıktır. Ayrıca ka­dınların yıkanma sebepleri daha çoktur. Erkeklerin havuz ve nehirlerde yı­kanmaları mümkünken, kadınların böyle bir imkânı yoktur. Bu hadisin tevi­li; ancak kocasının izni olmadan çıkanlar için yasak variddir', şeklindedir".[470]

Hz. Peygamber zamanında umumi hamamlar olmadığına göre, mezkur hadis ancak böyle bir tevile müsaittir.

12- "Ayrılmadıkları müddetçe, satıcı ve alıcıdan herbiri diğerine karşı muhayyerlik hakkına sahiptir, bundan satış muhayyerliği hariçtir"[471] şeklinde Hz.Peygamber'den nakledilen hadisteki "ayrılma" tabirinden Ebu Ha­nife, satıcı ve alıcının "sattım" ve "aldım" şeklindeki sözlü ayrılmalarını anlamıştır. İbrahim Nehaî'den nakledilen bu görüşe İmam Muhammed de katılmaktadır.[472]

Buradaki ayrılmayı, alıcı ve satıcının bizzat (fizikî olarak) ayrılması şeklinde anlayanların itirazlarına karşı, Ebu Hanife'nin, "gemide olsalar ve­ya hapiste olsalar, ya da seferde olsalar nasıl ayrılacaklar?" şeklinde karşı­lık verdiği belirtilmektedir.[473] Bu rivayetin sıhhati tartışmalı olmakla bera­ber,[474] böyle bir değerlendirme, Ebu Hanife'nin hadis yorumuna uygundur.[475]




[433] Örnekler için bkz. Zerkeşî, el-Icâbe, 64 vd.

[434] Müslim, Tahâre, 87. Dr. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayışı Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 88

[435] Mihras, içi oyuk ve diktörtgen taş oluk. (Bkz. Feyyûmî, el-Mısbâhu'1-Münîr. 244)

[436] Ebu Hanife, Hz. Aişe'nin bu tür düzeltmelerini genellikle kabul etmiştir. Örneklerinin bkz. Ebû Yusuf, el-Asâr. 47; Şeybânî, el-Asâr, 31; Muvatta. 113,123-124; Zerkeşî, el-lcâbe, 67-68,101,102,107-108)

[437] Dr. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayışı Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 88

[438] Zerkeşî, el-İcâbe. 109. Hz. Aişe'nin, Ebu Hureyre’nin bu rivayetini tashihi için bkz. age., 107-108.

[439] Buhari, Hars, 15; Ebu Davud, imâre. 37.

[440] Ebu Yusuf, Kitabü'l-Haraç, 64.

[441] Şeybânî, Muvatta, 295-296.

[442] Benzer bir rivayet için bkz. Aliyyü'1-Kari, el-Masnû. 57. Dr. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayışı Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 89

[443] Sefahsî, Şerhu's-Siyeril-Kebîr, I, II. Hac'da kavgayı yasaklayan ayet için bkz. Bakara, 197.

[444] Dr. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayışı Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 90

[445] Külle: Testiden biraz büyük su kabı; Bidâa kuyusu: Medine'de içine hayız bezi, köpek leşi gibi şeylerin de atıldığı büyük bir kuyu

[446] İbn Ebi Şeybe, Musannaf. XIV. 160. Dr. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayışı Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 90

[447] Age., XIV, 160.

[448] Bkz. Kevserî, en-Nüket, 33-35.

[449] Laknevî, el-Ecvibe, 231-232.

[450] İbn Ebi Şeybe, Musannaf, XIV, 149-151.

[451] Age., XIV, 151.

[452] Tahâvî, Şerhu Meâni'1-Âsâr, I, 384-385.

[453] Age., I, 385-386.

[454] Kevserî, en-Nüket, l 1

[455] A. İbn Hanbel, Müsned, I, 301. Dr. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayışı Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 91

[456] Dr. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayışı Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 92

[457] Dr. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayışı Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 92

[458] Şeybânî, el-Hucce, I, 59-60.

[459] Serahsî, Şerhu’s-Siyeri'l-Kebîr, I, 48. Dr. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayışı Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları:  93

[460] Şeybânî, Muvatta, 320. Dr. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayışı Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 93

[461] Age., 320.

[462] Serahsî, Şerhu's-Siyer, I, 48.

[463] Şeybânî, el-Asl, 1,32.

[464] Age., I, 54.

[465] Ebu Davud, Tahâre, 88; Tirmizi, Cum'a, 6.

[466] Şeybânî, el-Hucce, I, 48-51,52.

[467] İbn Teymiyye, Minhâcü's-Sünne, VIII, 197-198. Söz konusu rivayet ve geniş bir tenkidi için bkz. age., VIII, 164-198.

[468] Age., VIII, 197.

[469] Dr. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayışı Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 94

[470] Serahsî, Şerhu's-Siyer, I, 36.

[471] Şeybânî, Muvatta. 277. Dr. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayışı Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 94

[472] Şeybânî, Muvatta, 277.

[473] Bağdadî, Tarih, XIII, 389.

[474] Bkz. Murtaza ez-Zebîdî, Ukûdü'l-Cevâhiri'l-Münîfe, II, 9-10.

[475] Dr. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayışı Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 88-95