GizEmLi_yAzaR
Tue 11 December 2007, 04:04 am GMT +0200
Akıl Allah-u Zülcelal'in bize vermiş olduğu öyle bir nimettir ki; bunu iyi kullanmamız, bundan yararlanmamız lazımdır. İnsanın bir aleti olduğunda kullanmazsa, o alet hiçbir işe yaramaz...
İşte Allah-u Zülcelal'in vermiş olduğu akıl da hem dünya hem de ahiret saadeti için çok kıymetli bir alettir. Onu iyi kullanmamız lazımdır.
Eğer Allah (Celle Celaluhu), Peygamber göndermeseydi yine de akılla Allah'ın var olduğunu bilmek, insanların üzerine vacip olurdu.
Çünkü bu geceyi ve gündüzü yaratan, bahar mevsiminde yeryüzünü çiçeklerle donatan bir kudret vardır. Bu kudretin sahibi de Allah-u Zülcelal'dir.
Peygamber gelmeseydi bile yine de şu kainata bakıp, tefekkür ederek Allah-u Zülcelal'in var olduğunu bilmek, bizim üzerimize vacip olurdu.
İnsan Allah'ın verdiği akılla, kendi nefsiyle hesap görmelidir. Bu hesap sonunda nefsinden sahih ve makul bir cevap almalıdır.
İlk önce kendi nefsime olmak üzere hepinize söylüyorum ki, bundan sonra hepimiz kendi nefsimizle hesap görelim ve ondan daima sahih ve makul bir cevap alalım...
Biz hepimiz Allah-u Zülcelal'e, peygambere ve kıyamet gününe inanıyoruz. Bunlara inandığımız için ilk önce nefsimize şöyle sormamız lazımdır;
Ey nefsim dinle! Rabbin ayet-i kerimede sana ne diyor?
"Her nefis ölümü tadacaktır." (Al-i İmran;185)
Ey nefsim! Sen de bir insansın, sen de bir nefissin; dolayısıyla ölümü tadacaksın. Acaba canını kolay mı vereceksin, yoksa zor mu vereceksin; biliyor musun?"
Rivayete göre İbrahim (Aleyhisselam) Azrail (Aleyhisselam)'e;
"Günahkarların canını alırken girdiğin suret ile bana gözükebilir misin?" dedi.
Azrail (Aleyhisselam) da O'na;
"Sen ona dayanamazsın!" dedi ise de Hz. İbrahim (Aleyhisselam);
"Dayanırım" diye ısrar edince, Azrail (Aleyhisselam);
"Yönünü dön!" buyurdu.
Hz. İbrahim (Aleyhisselam) döndü ve sonra Azrail (Aleyhisselam)'ı; kapkara, saçı sakalı karışmış, çok pis kokan, siyah elbiseli, ağız ve burun deliklerinden ateş ve dumanlar fışkırır vaziyette gördü. Buna dayanamayarak bayıldı düştü. Ayılınca Azrail (Aleyhisselam)’ı eski suretiyle gördü ve ona;
"Bir günahkara senin süretini görmek yeter, başka bir azab ile karsılaşmasa da senin o suretin azab bakımından onun için yeterlidir." dedi.
Azrail (Aleyhisselam) kafirlerin, fasıkların, günahkarların ruhunu alırken onlara bu surette görünecektir...
İkrime (Radıyallahu anh)'in İbni Abbas (Radıyallahu Anh)'dan rivayetinde, İbrahim (Aleyhisselam)'ın kıskanç bir insan olup ibadet ettiği bir evinin bulunduğu ve evinden çıktığı vakit kapıları kilitlediği söylenir. Yine birgün kapılarını kilitleyip gitti ve dönüşünde kapıları açıp içeri girince evin ortasında bir adamın oturduğunu gördü ve;
"Seni buraya kim koydu?" diye sordu. Adam;
"Evin sahibi koydu" dedi. İbrahim (Aleyhisselam);
"Evin sahibi benim." deyince; adam;
"Senden benden daha çok bu eve sahip olan beni buraya koymuştur." dedi. İbrahim (Aleyhisselam);
"O halde sen kimsin?" diye sordu. Adam;
"Ölüm meleğiyim." dedi. İbrahim (Aleyhisselam);
"Mü’minlerin canlarını aldığın vakit, onlara göründüğün suretini bana gösterir misin?" dedi. Melek, "Olur, öteye dön!" dedi. Hz. İbrahim (Aleyhisselam) döndü, sonra tekrar geri donüp bakınca, gayet süslü ve yakışıklı bir genç olarak Azrail (Aleyhisselam)'ı karşısında gördü. Bunun üzerine ölüm meleğine;
"Mü’mine ölüm anında başka bir mükafat ve-rilmese bile, yalnız seninle karşılaşması, sıkıntılarını teskin için ona yeter." dedi.
İşte böyle, insanlar ölürken iki kısma ayrılacaklardır. Kafirler ve günahkarlar Azrail (Aleyhisselam)'ı, kapkara, ağız ve burun deliklerinden ateş ve dumanlar fışkırır vaziyette görürler.
Mü’minler ise onu gayet süslü ve yakışıklı bir genç olarak görürler.
Ey Nefsim! Akıllı biri gibi, Azrail (Aleyhisselam)'ı görmenin vereceği dehşeti göz önüne getir ve o anı iyice düşün. Dünyayla sarhoş olan bir kişinin yapacağı şekilde, bu anlattıklarımızı sanki duymamış okumamış gibi olma!..
Ey Nefsim eğer sen dünya muhabbetiyle, keyf-u sefasıyla sarhoş değilsen ve aklın yerindeyse bu ikisinden kendine faydalı ve selametli olanını seç.
Eğer onu süslü ve yakışıklı bir genç olarak görmek istiyorsan, bu kitapta yer alan programa uy ve Allah'a itaat et...
İşte Allah-u Zülcelal'in vermiş olduğu akıl da hem dünya hem de ahiret saadeti için çok kıymetli bir alettir. Onu iyi kullanmamız lazımdır.
Eğer Allah (Celle Celaluhu), Peygamber göndermeseydi yine de akılla Allah'ın var olduğunu bilmek, insanların üzerine vacip olurdu.
Çünkü bu geceyi ve gündüzü yaratan, bahar mevsiminde yeryüzünü çiçeklerle donatan bir kudret vardır. Bu kudretin sahibi de Allah-u Zülcelal'dir.
Peygamber gelmeseydi bile yine de şu kainata bakıp, tefekkür ederek Allah-u Zülcelal'in var olduğunu bilmek, bizim üzerimize vacip olurdu.
İnsan Allah'ın verdiği akılla, kendi nefsiyle hesap görmelidir. Bu hesap sonunda nefsinden sahih ve makul bir cevap almalıdır.
İlk önce kendi nefsime olmak üzere hepinize söylüyorum ki, bundan sonra hepimiz kendi nefsimizle hesap görelim ve ondan daima sahih ve makul bir cevap alalım...
Biz hepimiz Allah-u Zülcelal'e, peygambere ve kıyamet gününe inanıyoruz. Bunlara inandığımız için ilk önce nefsimize şöyle sormamız lazımdır;
Ey nefsim dinle! Rabbin ayet-i kerimede sana ne diyor?
"Her nefis ölümü tadacaktır." (Al-i İmran;185)
Ey nefsim! Sen de bir insansın, sen de bir nefissin; dolayısıyla ölümü tadacaksın. Acaba canını kolay mı vereceksin, yoksa zor mu vereceksin; biliyor musun?"
Rivayete göre İbrahim (Aleyhisselam) Azrail (Aleyhisselam)'e;
"Günahkarların canını alırken girdiğin suret ile bana gözükebilir misin?" dedi.
Azrail (Aleyhisselam) da O'na;
"Sen ona dayanamazsın!" dedi ise de Hz. İbrahim (Aleyhisselam);
"Dayanırım" diye ısrar edince, Azrail (Aleyhisselam);
"Yönünü dön!" buyurdu.
Hz. İbrahim (Aleyhisselam) döndü ve sonra Azrail (Aleyhisselam)'ı; kapkara, saçı sakalı karışmış, çok pis kokan, siyah elbiseli, ağız ve burun deliklerinden ateş ve dumanlar fışkırır vaziyette gördü. Buna dayanamayarak bayıldı düştü. Ayılınca Azrail (Aleyhisselam)’ı eski suretiyle gördü ve ona;
"Bir günahkara senin süretini görmek yeter, başka bir azab ile karsılaşmasa da senin o suretin azab bakımından onun için yeterlidir." dedi.
Azrail (Aleyhisselam) kafirlerin, fasıkların, günahkarların ruhunu alırken onlara bu surette görünecektir...
İkrime (Radıyallahu anh)'in İbni Abbas (Radıyallahu Anh)'dan rivayetinde, İbrahim (Aleyhisselam)'ın kıskanç bir insan olup ibadet ettiği bir evinin bulunduğu ve evinden çıktığı vakit kapıları kilitlediği söylenir. Yine birgün kapılarını kilitleyip gitti ve dönüşünde kapıları açıp içeri girince evin ortasında bir adamın oturduğunu gördü ve;
"Seni buraya kim koydu?" diye sordu. Adam;
"Evin sahibi koydu" dedi. İbrahim (Aleyhisselam);
"Evin sahibi benim." deyince; adam;
"Senden benden daha çok bu eve sahip olan beni buraya koymuştur." dedi. İbrahim (Aleyhisselam);
"O halde sen kimsin?" diye sordu. Adam;
"Ölüm meleğiyim." dedi. İbrahim (Aleyhisselam);
"Mü’minlerin canlarını aldığın vakit, onlara göründüğün suretini bana gösterir misin?" dedi. Melek, "Olur, öteye dön!" dedi. Hz. İbrahim (Aleyhisselam) döndü, sonra tekrar geri donüp bakınca, gayet süslü ve yakışıklı bir genç olarak Azrail (Aleyhisselam)'ı karşısında gördü. Bunun üzerine ölüm meleğine;
"Mü’mine ölüm anında başka bir mükafat ve-rilmese bile, yalnız seninle karşılaşması, sıkıntılarını teskin için ona yeter." dedi.
İşte böyle, insanlar ölürken iki kısma ayrılacaklardır. Kafirler ve günahkarlar Azrail (Aleyhisselam)'ı, kapkara, ağız ve burun deliklerinden ateş ve dumanlar fışkırır vaziyette görürler.
Mü’minler ise onu gayet süslü ve yakışıklı bir genç olarak görürler.
Ey Nefsim! Akıllı biri gibi, Azrail (Aleyhisselam)'ı görmenin vereceği dehşeti göz önüne getir ve o anı iyice düşün. Dünyayla sarhoş olan bir kişinin yapacağı şekilde, bu anlattıklarımızı sanki duymamış okumamış gibi olma!..
Ey Nefsim eğer sen dünya muhabbetiyle, keyf-u sefasıyla sarhoş değilsen ve aklın yerindeyse bu ikisinden kendine faydalı ve selametli olanını seç.
Eğer onu süslü ve yakışıklı bir genç olarak görmek istiyorsan, bu kitapta yer alan programa uy ve Allah'a itaat et...