- Ahîret inancı

Adsense kodları


Ahîret inancı

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
hafız_32
Wed 29 September 2010, 01:49 pm GMT +0200
C. Ahîret İnancı


1. Câhiliyede Ahiret İnancı
 

Ahiret inancı, Câhiliye Arapları arasında, Tanrı inananda ol­duğu gibi farklı şekillerde görünüyordu. Bir kısmı -ki Hanifler ola­rak bilinen kimselerdir- Ahiret konusunda Islâmî înanç istikame­tinde bir inanca sahip iken, bir kısmı inkar ediyor,[108] diğer bir kıs­mı da bu inançlarına Müşrik âdetlerini karıştırıyorlardı.

Haniflerin benimsediği Ahiret inancı konusunda, islâm Önce­si Arap şiirinde Züheyr bin Ebi Sulma'nın Muallakasmdaki şu beyitler, bize , Ahiret inancının Câhiliye arapları arasında var ol­duğunu göstermektedir:

"içinizdeki olanı, Allah'tan gizlemeye çalışmayın. Ne kadar gizlense, onu Allah bilir. (Yaptığınız şeyin cezası) ertelenir bir ki­taba konulur, ya hesap gününe saklanır veya (hesabı) çabuk görü­lür, hemen intikam alınır."[109]

"Kur'an'da Allah ve insan" ismiyle dilimize çevirilen eserinde Japon bilim adamı Izutsu, T. Semantik olarak yaptığı bu çalışma­sında, Züheyr'in beyitleri hakkında şu değerlendirmeyi yapar: "Züheyr'in bu şiirde hitap ettiği kabileler, Hıristiyan ve yahudi dînî fikirlerim bilen, bir halkın arasında yaşıyorlardı. Batıda ve Kuzeyde, Yesrib, Hayber ve Teyma vardı ki, bunlar Yahudi mer­kezleri idi. Kuzeyde, hemen tamamen Hıristiyan olan Kelb kabile­si, Hıristiyanlığın sürekli yayıldığı Tayy kabilesi vardı. Böyle bir kültürel ortamda, bazı incil fikirlerinin Züheyr'in şiirlerinde yer almasını tabii karşılamak lazımdır." [110]Izutsu'nun bu kanaatini kabule engel bir takım sebepler var. Çünkü burada IZUTSU'nun, Yahudi merkezleri olarak gösterdiği yerlerin birkaçı müstesna, çoğunluk yerli halktı, yani Araptı.[111] Bunların da, geçmişten ge­tirdikleri bir kültürel mirası vardı. Bunu hiç bir zaman gözardı edemeyiz. Her ne kadar toplumlarda etkileşim kaçınılmaz ise de, Allah ve Ahiret fikirinin ilâhî dinlerin ortak bir vasfi olduğu da ha­kikattir. Durum böyle olunca, bölgede Hz. ibrahim ve Hz. ismail peygamberlerin risâlet görevinde bulundukları bilinince, Züheyrın şiirlerinde yer alan Ahiret, öldükten sonra dirilme ve hesap verme düşüncelerini, "Ehli Kitab'm etkisinde kalarak böyle söylemiştir" demek yerine, Hz. ibrahim Peygamberin getirdiği Hanifliğe bağlamak, daha isabetli olacaktır. Çünkü bölgede azın­lık durumunda olan kimselerden, Mekke aristokratlarının ne de­rece etkilendiği tartışma götürür bir husustur. Kaldı ki Ahiret inananın özellikle işlendiği Mekkî surelerin hiç birisinde, Yahu­dilere ait bir kitabın bulunmayışı, o sırada Mekke'de Yahudilerin olmadığına işaret etmektedir.[112] Kendileri bulunmayan, bulunsa da varlıkları bir mânâ ifade etmiyen toplulukların, dînî düşüncelerinin etkisinin olacağı ne derecededir, tartışma götürür bir konudur. Asabiyet duygusunun son derece yüksek olduğu Câhiliye Araplarmda, Hz. ibrahim'e kadar uzanan soy kütüğü­nün varlığı, onları geleneklerine ve inançlarına daha bağlı insanlar haline getirmiştir. Hatta Züheyr'uen çok önceleri yaşamış Arap uluları, kendilerinden bahsederken, böyle kutlu bir soydan gelmiş olmakla övünürler. Kabile düzenlerini, bu soyun getirdiği geleneksel düşüncelere bağlı olarak korumaya çalışmışlardır.[113] Öyleyse, Züheyr'in şiirindeki Ahiret düşüncesi, kaynağını tarihi geçmişinden, kültürel mirasından, sahip olduğu Hz. İbrahim dînînin esaslarından almaktadır, demek daha uygun olacaktır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, ilâhî vasıflı dinlerin ortak özellik­lerinden biri olarak görünen Ahiret inancı, Hıristiyan ve Yahudi dinlerinde de vardır, etkileşimde olabilir, bu normaldir. Ancak Islama ait her şeyin, her iyi ve doğrunun altında, Ehli Kitabın im­zasını görmeye çalışmak ise insafsızlık olur.

Kur'an'da ölünün tekrar dirileceği fikri, genellikle "Bas" ve "Neşr" kelimeleriyle ifade edilir.[114] Aynı mânânın Câhiliye Arap­ları tarafından da bilindiğini, Semantik olarak kelimelerin muha­faza ettiği mânânın değişmediğini görüyoruz. Bu da Ahiret fikri ve Ahirete ait kavramların Câhiliye Arapları tarafından yakınen bilindiğini ispat etmektedir. Onların dilinden nakledilen şu Kur'an ayeti de, bu düşüncemizi teyid etmektedir: "Doğrusu in­karcılar, ölüm bir defadır, tekrar dirilmeyeceğiz..." derler.[115] "Ba's" ve "Neşrin" inkar etmeleri bile,[116] bu iki kelimeyi, ölünün tekrar dirileceği ve hesap vereceği mânâsında anladıklarını, ta baştanberi de bu fikri bildiklerini gösterir, başka türlü izah edil­mez.[117]

islâm öncesi şiir üzerinde otorite olan el-Asmai (ö.212/814) nin sık sık şöyle dediği nakledilir: "Antere (Ö.614 m.)'nin başlıca konusu, harb, Ömer bin Râbia'nın gençlik ve Ümeyye bin Ebi's-Sait'in ise, Ahiretti."[118]

Câhiliye Araplarmın bütün ilişkilerinde şiirlerine, konuşma­larına konu olan Ahiret düşüncesi, Hanifler arasında Islâmî anla­yış ikametinde; Müşrikler ve inkarcılar arasında her şeyi reddeden inkarcı bir düşünce biçiminde görülmektedir. Fakat bütün bu reddedilişlerine rağmen, inkarlarından emin olamama biçi­minde bir hissiyat içinde olmaları bize, inkarlarının geleneksel dînî kültürlerinin temelini teşkil eden Haniflikten sapmadan kaynaklanmış olabileceğini hatırlatmaktadır. Araplar arasında yaygın olan "Beliyye" inancı da, ahiret inancını gölgeleyen batıl bir inançtır. Şöyle ki: Bir insan ölünce mezarının başına üzeri ör­tülü dişi bir deve- nadiren erkek deve- getirilir. Başı geriye doğru bükülerek sıkıca bağlanır, boynuna bir gerdanlık asılır, kaçması­nı engellemek için ayakları kesilir, aç ve susuz olarak ölüme terke-dilir. Hayvan ölünce de mezarın yanıbaşma açılan bir çukura gö­mülür, bazan da yakılır veya derisi yüzülerek içine ot doldurulur­du. Yalmz sayıları çok az olan bazı Araplar toplumdaki mevcut ve makbul inanışın aksine, ölen şahsın kıyamet gününde bu deveye binerek mahşer yerine gideceğine, böyle bir bineğe sahip olmayan aşağı tabakaya mensup insanların ise yaya kalacağına inanırlar­dı.[119] Uveymir bin Nehbânî'nin şu beyiti bize Beliyye vaziyetini anlatır:

"Ey oğulcuğum, baban için beliyyeyi unutma. O mahşer gü­nünde baban için bir binektir."[120]

Ahiret inancı içinde "Ba's ve Neşr"den başka, Cennet, Cehen­nem gibi diğer kavramların da izlerini Câhiliye hitabe ve şiirlerin­de görmekteyiz.[121]

 

2. Hadislerde Ahiret İnancı
 

Kuran ve Sünnet, Câhiliye Araplannın müphem olarak sa­hip oldukları Ahiret inana üzerinde özellikle durmuş, onu daha doğru biçimiyle yeniden ortaya kovmuştur, iman esaslarından bi­ri sayılmıştır. Özellikle Kur'an sürelerinin yarıdan fazlasını teşkil eden Mekkî surelerde Ahiret Âlemi, Cennet, Cehennem, Neşr ve Hesap, Mîzan gibi konular ele alınmış, geniş tavsirler yapılmış, Ahirete iman etmenin önemi anlatılmıştır.[122]

Hz. Peygamberin hadislerinde de Ahiret kavramı, belki de detay denilebilecek tarzda anlatılmıştır. Ahirette insanların du­rumu, hesaba çekilmeleri, mükafat ve ceza şeklinde karşılık göre­cekleri, adaletin tecelli edeceği şeklinde bilgiler verilmiştir. Cen­netlikler ve cehennemlikler hakkında ayrıntılara girilmiş konu geniş biçimde ele alınmıştır.[123]

Ahiret inancı, İslâm'ın genel karekteri içinde tam bir fikr ze­min üzerine oturtulmuş, bu konuda şüpheye imkan bırakmaya­cak izahlar getirilmiştir. Allah ve Ahiret inancı fikrinin kalplerde yerleşmesini sağlamak, islâm insanı için birinci hedefti. Çünkü Ahiret âlemi bir hesap verme ve karşılık görme yeri idi. Bu inanç, daha disiplinli, ne yaptığım bilir bir hayatı, beraberinde getiriyor­du. Hz. Peygamber'in peygamberliğinin Mekke dönemi olarak bil­diğimiz 13 yılı, islâm insamnı yetiştirmek istikametinde geçmiş­ti. İlâhî tebliğ bunu gerektiriyordu. Muamelât ve ahkâm ile ilgili hükümler, bu temel üzerinde bina edilecekti. Ahiret inancı, İslâm'ın temel esaslarından biri olmakla birlikte, bir anlamda islâm'ın dinamizmi ve ruhu idi. Yapılan hiç bir harekette başıboş­luğun olmadığı, mutlaka hesabın verileceği âlem olması açısın­dan önemliydi. "Dünya, Ahiretin tarlasıdır" [124]şeklinde ifade edi­len hadisin anlattığı gerçekler bunlardır. Yine Hz. Peygamberin hadislerinde ahiret inancı anlatılırken, dünya hayatı ile dengeli bir hayatın sağlanmasına da özen gösterilmiş ve tavsiye edilmiş­tir.[125]

Kısaca ifade etmek istersek, ahiret inana, Kur'an ve Sünnet tarafından yeniden yorumlanmış, iman esaslarından biri sayıl­mış,[126] bu konudaki batıl inançlar, yanlış adetler reddedilmiştir. inanç, gerçek fikri zemini üzerine oturtulmuştur. [127]

 

D- Bas (Öldükten Sonra Tekrar Dîrilme) İnancı
 

1. Câhiliyede Öldükten Sonra Dirilme İnancı
 

Câhiliye Araplarmdan büyük çoğunluğu öldükten sonra tek­rar dirilmeye inanmıyorlardı. Bunun aklen mümkün olmayacağı­nı söylüyorlardı, insan ölür, sonra çürür ve toprak olur diyorlardı. Öldükten sonra tekrar dirilme ise, tamamen hayalî ve uydurma bir şeydir diyerek, her şeyin dünyadan ibaret olduğunu iddia eden bir inanca sahiptiler. Bir şair şöyle der:

"Hayat, sonra ölüm, sonra yeniden dirilmek. Ey Ümmü Amr, bu bir,hurafedir."[128]

Bedir savaşında öldürülen müşrikler bir kuyuya atılmışlardı: Onlarla ilgili bir mersiyede şöyle demişlerdi:

"Ebû Kebşe (Hz. Muhammed), tekrar dirileceğimizi mi vade-diyor? (O zaman) Baykuş ve gece kuşunun (Şada) hayatı nasıl ola­cak? (Yani insan, baykuş ve gece kuşu olduktan sonra tekrar nasıl insan olacak?) Ölümü benden uzaklaştırmaktan aciz mi kalıyor ki, kemiklerim çürüyünce beni tekrar diriltiyor."[129] Böyle söyle­mekle şair Öldükten sonra tekrar dirilmeyi inkar ediyor.

Peygamberimizin süt babası Haris bin Abdiluzza Mekke'ye gelince Kureyş müşrikleri ona şöyle demişlerdi:

"Duydun mu ey Haris, senin şu oğlun ne diyor? Haris, ne diyor diye sorunca şöyle dediler: Öldükten sonra Allah'ın tekrar dirilte­ceğini, Allah'ın iki yurdu olduğunu, kendine âsî gelenleri Allah'ın azap edeceğini, itaat edenleri Allah'ın orada ikram edeceğini[130] söylüyor, işimizi dağıttı, camaatimizi parçaladı,"[131] şeklinde bu konudaki tepkilerini dile getiriyorlardı.

Abdullah bin Ubey, elinde bir kemik parçasıyla Rasûlullah'a gelerek şöyle söyledi: Ya Muhammed, bu çürümüş kemiği Allah nasıl diriltecek? Rasûlullah (s.a) şöyle cevap verdi: "Allah bu ke­miği diriltecek ve seni diriltip Cehenneme sokacak."[132] İşte bir türlü inanmak istemeyişin mücadelesine çarpıcı örnek. [133]

 

2. Hadislerde Öldükten Sonra Tekrar Dirilme İnancı
 

Kuran ve sünnette âhiret âlemi anlatılırken, âhiret âleminin safhalarından biri olarak öldükten sonra dirilme inana hakkında uzun uzun durulmuş, câhiliye Araplarınm sahip oldukları inkara tutumları giderilmiştir. Hatta konu Kur'ân'dabir sûreye isim ol­muştur.[134] islâm'ın temel esaslarından biri olarak sayılmıştır.[135]

 
E- Gök Cisimleri Hakkındaki İnançları
 

1. Câhiliyedeki İnançlar
 

"Arabistan gecelerinin ekseriyetle sıcak, berrak ve bulutsuz atmosferi, Bedeviler gibi sıradan Arapların ve bilhassa çölde göçe­be hayatı süren kabile insanlarının, eğlence ve vakit geçirmekten çok amelî ihtiyaçlar ve bundan çıkarılacak faydalı sonuçlar bakı­mından bir astronomi amatörü olması gerçeğini ortaya çıkarmış­tır. Bedevi kendisini ve bineği olan devesini gündüzün kavurucu sıcağından koruyup kurtarmak üzere geceleri seyahat eder."[136] "Bu seyahatlerinde yol ve yön bulmada ay ve yıldızlardan son de­rece faydalanan câhiliye Arapları, Astronomik bilgiler açısından zamanına göre üstün derecede idiler. Bu bilgiler sadece yön tayini ile ilgili değil, bunun dışında iklimle ilgili bir takım mânâlar çı­karmaya varıncaya kadar çok değişik alanlarda olmak üzere bir ilm-i nücûm (yıldızlar âlemi ile ilgilenen bilim) diyebileceğimiz se­viyeye yakındı. Şüphesiz Araplar bu bilgileri Keldânîler'den ve Babilliler'den almış olmalılar. Esasen eski medeniyetlerin mü­messilleri bu bilgiyi Keldaniler'den öğrenmişlerdi."[137]

Tarihi kaynaklar bize, Câhiliye Araplarınm gök cisimleriyle o kadar çok hemhal olduklarını, hayatlarının bir çok sahasında gök cisimleriyle ilgili olduklarından bahsederler.[138]

Gök cisimleri hakkındaki inançlarına gelince, yer yüzüne ait bir takım tabiat hâdiselerinin, özel bazı yıldızlar tarafından mey­dana geldiğine inanıyorlardı. Yağmurun yağması[139], felâketlerin meydana gelmesi ki aynı inanç ülkemizde de görülmektedir. Kuy­ruklu yıldızın görülmesinin felaket getireceğine inanılması gibi, havaların sıcak veya soğuk geçeceği hakkındaki bazı tahminler gibi[140] Güneş, ay ve yıldızları kutsal bilen ve onlara perestiş eden­ler de vardı. Tanrı çok uzaklarda olduğu için onlara perestiş ede­rek yaklaşabileceklerim düşünenler vardı. Cinler, Şeytanlar ve ruhanî varlıkların yıldızlarda oturduklarına inanılıyordu. Güne­şin doğuşuna, aya veya yıldızlara yemin ediliyordu.[141] Adaklar ya­pılıp, kurbanlar sunuluyordu. Hâdiselerin meydana gelmesinde, uğurlu ve uğursuz oluşunda yıldızlar etkiliydi.

Câhiliye Araplarınm yeminlerinde gök cisimlerini kullandık­larını görüyoruz. Bu yeminlerden bazıları:

"Hayır, göğe, suya, yıldızlara, doğan ve satan yıldızlara yüz­mekte olan yıldızlara yemin olsun."[142]

"Güneşin doğuşunun güçlendirdiği, gecelerin uzunluğunun süresini uzattığı bir yeminle andolsun."[143] Burada Kur'an'ın da aynı geleneği takip ederek Câhiliye insanının dikkatlerini çekti­ğini hatırlıyoruz. [144]

 

2.Hadislerde Gök Cisimleri İle İlgili İnançlar
 

Kur'an ve Sünnet, gök cisimlerinden bahsetmiştir, ancak, Câhiliye Araplannın onlar hakmda sahip oldukları inançları ta­mamen reddetmiştir. Ne güneş, ne ay ve ne de yıldızlar ilah değil­dir. Bir şeyi yaratmaya kadir değillerdir. Onlar da birer yaratık­tır. Yağmuru da yağdıran, bolluğu da indiren, Allah'tır.[145] Bu ger­çek Necm suresinde daha açık olarak şöyle anlatılmıştır:

"Doğrusu atıldığında meniden erkek ve dişiyi, iki çift yaratan O'dur.

Doğrusu, ölümden sonra tekrar dirilten de O'dur.

Doğrusu, zengin eden de varlıklı kılan da O'dur.

Doğrusu, (tapageldiğiniz) Şi'ra yıldızının Rabbi de O'dur."[146]

Böylece Kur'anın ilan ettiği Tevhid akidesi burada da tekrar ifade edilmiştir. Kur'an'da Güneş'in, Ay'ın ve Yıldızın isimlerinin bizzat kullanıldığı müstakil surelerin varlığı,[147] bu gök cisimleri­nin yaratılışındaki esrarengiz keyfiyete dikkat çekmek, o kadar bağlanıp taabbüd edilen ayın, nasıl ikiye ayrıldığını (veya ayrıla­cağına) işaret etmek ve hepsinin de Allah'ın kudreti ve yaratma-sıyla, kendilerine çizilen yolda verilen görevi ifâ etmekle mükellef olduklarım hatırlatmak [148]mânâsında olup, bunlara kudsiyet ve­rilmeyeceği anlatılmıştır. Hz. Peygamberin hadisleri de bu isti­kamettedir. Yıldızlardan ve onların burçlarından faydalanmak suretiyle geleceğe ait bir takım tahminde bulunan Arrâf ve Kâhinler için Peygamberimiz : "Kâhine ve Arrâf a giden ve onu tasdik eden kimse Muhammed'e indirileni inkar etmiştir"[149] bu­yurarak, hem Kâhin ve Arrâf ı hem de onların meşgul olduğu alanın Tevhid düşüncesiyle zıd düştüğünü açıklamışlardır. [150]


[108] En'âm, 6/29 Nahl, 23 (II) Hud, 7; Cevat Ali, el-Mufassal, VI, 123-125.

[109] Muallakat-ı Seb'a, s. 24 beyit. 27-28.

[110] Izutsu. T., Kur'an'da Allah ve İnsan, s. 84.

[111]Mekke'de Hıristiyanlar pek nadir bulunuyorlardı. Genellikle hepis de kö­le idi. (îbn Hişam, Sire, s. 1,143; Süheyli Ravdu'1-Umıf, I, 223; Hamidul-lah, M., İslâm Peygamberi, I, 666)

- Yahudiler ise Mekke'de hemen hiç yoktu. Onları sadece bölgenin yıllık panayırlarında görmek mümkündü. (Hamidullah, M., a.g.e., I, 594).

[112] T.H., "Yahudiler" mad., Î.A., XIII, 430.

[113] İbn Ebi Hadid, Şerhu Nehci'lh-Belaga, III, 458; A., Zeki Safvet, Cemhe-retü'l-Huttabi'l-Arab, I, 74

[114] Duhan, 44/35; Teğabun, 64/7; Hac, 22/5; îzutsu, T,, Kur'an'da Allah ve İn­san, s. 85.

[115] Duhan; 44/35-36.

[116] Teğabun, 64/7; Hacc, 22/5.

[117] Izutsu, T., Kur'ân 'da Allah ve İnsan, s.85.

[118] Îzutsu, T., a.g.e., s. 79.

[119] M. N., el-Carım, Edyanu'l-Arab, 106; C. Hell., "Beliye" Mad, Î.A., II, 491; Alusi, Bulugu'l-Erab, II, 309; Özaydm, Abdülkerim, "Beliyye" maddesi, l.A.,V,419.

[120] Alusi, a.g.e., II, 309; Cevat Ali, el-Mufassal, VI, 134.

[121] A. Zeki Safvet, Cemhere,l, 73.

Dr. Ali Çelik, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/344-347.

[122] Kur'an'da seksenden fazla sure Mekki'dir.

[123] Müslim, Cennet, 3, 9,10, 21, 29, 80, III, 2174-2206; Kvfoari,Rikak, 28-29, VII, 186; Rikak, 45, 50, 51, 52; VII, 194-205

[124] Aclûrî,Keşfü'l-Hafa, I, 412.

[125] Sehavi, Makasıdu'l-Hasene, s. 497

[126] Buhari, îman, 3761,18; Müslim, îman, 5,7/1, 39-40.

[127] Dr. Ali Çelik, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/347-348.

[128] Alûsî, Buluğu'l-Erab, II, 198.

[129] Cevat Ali, el-Mufassal, VI, 126.

[130] Hud, 11/7; Mü'minun, 40/82; Sebe', 34/3; Casiye, 45/24.

[131] Süheyli, Ravdu'l-Unuf, 1,107.

[132] Taberi, Camiu'l-Beyan an-Te'vili'l-Kur'an, XXIII, 21; MusitRuhu'l-Ma-ani, XXIII, 50; Cevat AH, el-Mufasml, VI, 126.

[133] Dr. Ali Çelik, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/349-350.

[134] Kur'ân-ı Kerim'de 59. sûre.

[135] Buharî, îman, 34, 37; I, 18; Müslim, îman, 5,7,8; I, 39-40; Ebu Davud, Sünnet, 16; Tirmizî, îman, 4; Nesâi, îman, (5-6)

Dr. Ali Çelik, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/350.

[136] Hamidullah, M., İslâm Peygamberi, II, 847.

[137] Çağatay, N., İslâm Öncesi Arap Tarihi ve Câhiliye, s. 142.

[138] Alusî, Buluğu'l-Erab, III, 228-245.

[139] Yazır, M.H., Hak Dini Kur'ân Dili, VII, 4569.

[140] Yazır, M.H., a.g.e., Vlly, 4569.

[141] Necirami, Eyyanü'l-Arab fi'l-Cahiliyye, s. 27-35.

[142] Necirami, a.g.e., s. 27.

[143] Necirami, a.g.e., s. 35.

[144] Dr. Ali Çelik, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/350-351.

[145] Buharî, Menakıbu'l-Ensar, 27-/IV, 238; Müslim, Cenaiz, 29/11, 644.

[146] Necm,53 /45-50.

[147] Kur'ân'da, Necm, (53); Kamer (54) ve şems sûreleri.

[148] Yasin, 36/38-40.

[149] Ebu Davud, Tıb, 21, IV, 225- 226; îbn Mace, Taharet, 122; I, 209; Müsned, II, 408.

[150] Dr. Ali Çelik, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/351-352.

Hanife 8.D
Thu 22 May 2014, 01:50 pm GMT +0200
Sen unuttun ama unutulmadın..Vasıtayı iyi seç...
Hepimiz ahiret yolcusuyuz, inkârı mümkün değil....
Herkes bir sefere giderken yolda ve gittiği yerde kendine lazım olanları alır, diğerlerini almaz. İhtiyaç olmayanı almak ahmaklık olur. Dünyadan da, ahirete lazım olanlar tedarik edilir. En akıllı insan, ölüme hazırlanandır. En ahmak, dünyaya tapandır. Ahmaklar olmasaydı, dünya harap olurdu.

İnsan bir yere gitmek için, bir yerde vasıtaya biner, başka yerde iner, dünya buna benzer.
Yalnız, vasıtayı iyi seç.


Son durakta ya CENNET ya CEHENNEM vardır...

Şeytan; uzaklaştırıcı demektir. ALLAHü teâlânın sevgisinden, merhametinden uzaklaştıran şeydir. Üç türlü şeytan vardır.

Birinci şeytan bilinen İblis ve torunlarıdır. İblis; ALLAH rahimdir affeder diye,
günahları vesvese verir, insan bunu dinlemezse çeker gider, bu şeytanın hileleri zayıftır.


İkinci şeytan nefistir; bu daha kuvvetlidir. Şeytan gibi çekip gitmez. Çok inatçıdır, tekrar tekrar aldatıncaya kadar uğraşır.

Üçüncüsü daha da kuvvetlidir. Bu kötü arkadaştır. Dünyada rezil eder, âhirette Cehenneme götürür. İnsanın imanını öyle çalar ki, o şahsın ruhu bile duymaz. Her türlü bozuk yayınlar da kötü arkadaştır.

İnsanı çevreleyip imanına musallat olan dört düşman vardır;
Sağında şeytan, solunda nefis, arkasında kötü arkadaş, önde ise dünyadır. Dünya bu zararda rehber olmuştur.


İnsanlar düşmanı dışarıda arıyorlar, halbuki düşman kendi içimizdedir. Bu düşman da nefistir.

Kim kime, neye güvenirse, yardımı ondan beklesin... Kim neye benim demişse o şey ona düşman olmuştur...

Dünyanın en cahil, en ahmak mahluku, insanların nefsidir. Her isteği kendi aleyhinedir. Gıdası haramlardır. Nefs, daima zararlı şey ister.

ALLAHü teâlâ buyuruyor ki;

Ey insanlar nefsinize düşman olun. Çünkü nefsiniz, benim düşmanımdır.

Emrime uyan Cennete, uymayan ise Cehenneme gidecektir.


İbadetlerin faydası ALLAHü teâlâya değil, herkesin kendinedir. Maaşla çalışan bir doktor, bir hastaya ilaç verse, ilacın doktora faydası yok diye o ilacı kullanmamak akla uygun değildir. Zehir içsem doktora ne zararı olur diyerek zehir içmesi de ahmaklıktır.

İşte, günahlarımın ALLAH’a bir zararı yok diyerek, her çeşit günahı işlemek akıl işi değildir.

Öldükten sonra başına gelecekleri düşünmeyen kimse akıllı olabilir mi?

Kur’an-ı kerimde sık sık, (Hiç mi düşünmüyorsunuz?) diye ikaz edilmektedir.

Yanlış vasıtaya binen, istediği yere değil, vasıtanın gittiği yere gider.
Mesela Paris’e giden uçağa binen Kâbe’ye varamaz...


İnsanların çokluğu, dilediklerini yapmaları,
gaflet içinde yaşamaları sakın seni de gaflete düşürmesin.

Sen TEK olarak öleceksin,

TEK olarak kabre gireceksin,

TEK olarak hesabını vereceksin.

Sen dini, imanı, ALLAH’ın emir ve yasaklarını unuttun.

Sen unuttun ama unutulmadın.

Sırat köprüsünde herkese 7 şeyden sual sorulacaktır, cevap veremeyen düşecektir.
Bunlar;
 iman, namaz, oruç, zekat, hac, gusül ve kul hakkındandır.
Yedinci soruya kadar gelebilmek çok zordur.
Yedinci soru da çok zordur.
Peygamberler masum oldukları halde, günahsız oldukları halde burada korkarlar


ya sen?, ya ben?, ya bizler?............




Hanife 8.D
Tue 3 June 2014, 09:41 pm GMT +0200
Esselamu aleyküm ve rahmetullahü ve berekatuhü; Hayır siz, dünya hayatını seçip üstün tutuyorsunuz. Ahiret ise daha hayırlı ve daha süreklidir. (A’la Suresi, 16-17)
ALLAH dünyayı, cenneti hatırlatacak pek çok güzel nimetle doldurmuştur. Fakat bu güzelliklerin yanına cehenneme ait olan eksiklik, çirkinlik ve kusurlar da katılmıştır. Elbette, dünya hayatının eksikliği, bu dünyada güzel şeylerin var olmadığı anlamına gelmez. Dünyada, imtihan ortamının hikmeti gereği cennet ve cehenneme ait özellikler birarada bulunurlar. ..

MELİKE 7D
Tue 10 March 2015, 05:46 pm GMT +0200
Ahiret inancı, Cahiliye Arapları arasında, Tanrı inananda ol­duğu gibi farklı şekillerde görünüyordu. Bir kısmı ki Hanifler ola­rak bilinen kimselerdir. Ahiret konusunda Islami inanç istikame­tinde bir inanca sahip iken, bir kısmı inkar ediyor, diğer bir kıs­mı da bu inançlarına Müşrik adetlerini karıştırıyorlardı.

Melek Nur Çelik koü
Fri 16 August 2019, 12:35 pm GMT +0200
Rabbim doğru yoldan ayırmasın.. Paylaşım için Allah razı olsun.