- Ahlak

Adsense kodları


Ahlak

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
neslinur
Mon 5 July 2010, 03:00 pm GMT +0200
AHLÂK



1. Soru:

--Bir kimsenin insanlar tarafından sevilmemesi, Allah tarafından da sevilmemesi midir?


--Hayır!.. İyi insanlar tarafından sevilmemek tehlikelidir. Yoksa, peygamberleri bile sevmeyen insanlar çıkmıştır. İnsanlar tarafından sevilmemek bir ölçü değildir. Firavun ve avanesi Mûsâ AS'ı sevmediler. Mühim değil... İyi insanlar sevmezse, o zaman fenâ...

İbrâhim AS'ı kavminden kimse sevmedi. Üvey babası bile sevmedi. Herkes düşman oldu, ateşe atmağa kalktılar. İnsanların sevgisi önemli değil, Allah'ın sevgisi önemli!.. Sen Kur'an yolunda yürü, Rasûlüllah'ın yolunda yürü; isterlerse sevsinler, istemezlerse sevmesinler! İnsanların sevmesi önemli değil...


2. Soru:

--Bir insanın çok mizah yapması, çok gülmesi, insanları hafife alarak konuşması, Allah tarafından sevilmediğinin bir belirtisi olabilir mi?


--Bunlar gaflet alâmetidir. Gaflet tehlikeli bir şeydir. Mizah yapmayı tavsiye etmiyor Peygamber Efendimiz... Çok gülmeyi de tavsiye etmiyor. Hümeze Sûresinde, insanlarla alay etmemekle emrolunuyoruz. Alay etmek, hafife almak iyi huylar değildir. Bunları bırakmak lâzım!..

Tabii, bunları yapıyorsa, şeytanın eline tutulmuş demektir. Şeytan'dan yakayı kurtarması lâzım! Bu haliyle, Allah sevmiyor sayılabilir. Devamlı sevmeyecek demek değil ama, bunlar iyi huylar değil...


3. Soru:

--Bizim oturduğumuz binada bir aile var; İslâm'dan habersiz, kötü huylu... Bu aile ile ilişkilerimiz nasıl olmalı?..


--Selâmlaşırsınız. Kötülüğe karşı iyilikle mukabele edersiniz. Hediyeleşme, tebrik ve sâir fırsatlardan istifade ederek, yavaş yavaş ölçülü bir tarzda ona kendinizi sevdirmeğe, saydırmağa çalışırsınız.


4. Soru:

--Hangi durumlarda selâm vermemek daha uygundur?


--Günah işleyen bir insana selâm verilmez. Bunun dışında Kur'an okuyan, vaaz veren, namaz kılan, abdest alan, yemek yiyen insana selâm verilmez. Çünkü meşguldür. O zamanlar selâm alma mecburiyeti de yoktur.

Diğer zamanlarda, müslümanın bildiğine bilmediğine selâm vermesi sevaptır. Konya'da Hacı Veyiszâde'nin (Allah mekânını cennet eylesin) bir menkabesini duymuştum: Çarşıya gidermiş; sağa, sola, önüne, yanına, bildiğine, bilmediğine "Esselâmü aleyküm!.. Esselâmü aleyküm!.. Esselâmü aleyküm!.." diye selâm vere vere gidermiş. Bu, Abdullah ibn-i Ömer RA gibi hareket etmek oluyor.

Abdullah ibn-i Ömer bir keresinde diyor ki, sahabeden bir arkadaşına:

"--Kalk çarşıya gidelim!.."

O da kuşkulu kuşkulu bakıyor, diyor ki:

"--Ey Ömer'in oğlu! Ben senin huyunu, hâlini bilirim. Sen çarşı pazarı pek sevmezsin. Orda yalan yere yemin edilir, eksik tartılır, aldatmaca filân olur... Çarşı pazar şeytanın çok dolaştığı yerdir. Sen niye çarşıya, pazara gitmek istiyorsun; anlat bakalım!.." diyor.

Abdullah ibn-i Ömer RA diyor ki:

"--İnsan çoktur; selâm veririz, sevap kazanırız." diyor.

Bilmediğine de selâm vermek ve böylece sevap kazanmak lâzım!.. Ama günah işliyorsa veya müslüman değilse; o zaman selâm verilmez.


5. Soru:

--Akrabamız bize dargın... Barıştığımız zaman zararı dokunuyor; ne yapmalıyız?


--Barışacak, çünkü dargın durmak haram!.. Ama, ölçülü duracak. Mü'minin mü'mine üç günden ziyade dargın durması yasaktır. Günaha düşmemek için dargın durmayacak ama; mâdem muzır adam, barıştığı zaman zararı oluyor, dikkat edecek, ihtiyatlı davranacak!..


6. Soru:

--Bir seyyidin kötü yolda olması mümkün mü? Hakkı tavsiye etmeyen seyyide nasıl davranılır?


--Hak söylenir, hakkı tavsiye et denilir. Çünkü, bu devirde kimin seyyid olduğunu çok iyi bilmemiz mümkün değildir. Herkes çıkıyor, ben seyyidim diyor. Mümkündür, seyyid olabilir; olmayabilir de... Kimin ne olduğunu bilmiyoruz. Yanlış yolda ise doğru yola gelmesi için nasihat edilir. Yanlış söz söylüyorsa, dinlemeye gerek olmaz.


7. Soru:

--Babamın kötü huylarını bırakması için dua eder misiniz?


--Tabii, biz kötü insanların, günahkârların iyi insan olmasını, hidayete ermesini isteriz daimâ... Ama, asıl o kötü insanın kendisinin işi bu... Yâni, o insan eğer Allah'ın sevdiği bir duruma kendisi gelmezse, başkasının ona dua etmesi tesir etmez. Kendisinin zihniyetinde değişiklik olması lâzım!..

Onun için biz dua ederiz, onun iyiliğini temenni ediyoruz, Allah hidâyet versin... Allah şaşıranları doğru yola hidâyet eylesin... Şu vatanın evlâtları hepsi müslüman çocuklarıydı ama, şaşırdılar. Memleket sanki gayrimüslim memleketi gibi... Giyim, kuşam, yeme, içme, içki, kumar, eğlence vs. bakımından bir gâvur diyarından farkı kalmadı. Bütün haramlar yapılabiliyor, Allah'ın farzlarında ihmal edilebiliyor, kimse de bir şey demiyor.

Bunların söylenmesi lâzım!.. Günahkârlara yapmayın diye ikaz etmek lâzım!.. Devamlı bir çalışma içinde olmak lâzım!.. O kişilere bunları söyleyen olmazsa, kendilerinin de bu işi anlaması zor olur.


Birisi birisine misafirliğe gitmiş. Alış-veriş ediyorlar. Seyyar pazarlamacıymış. Akşam olmuş gittiği köyde... Otel filân da yok... O müşterisi demiş ki:

"--Bizim evde yat!"

"--Peki, kabul ettim, yatayım!" demiş.

Hazırlanmış, abdest almış. Sormuş:

"--Seccadeniz var mı?.."

"--Yok..."

"--Kıble ne tarafta?.."

"--Bilmiyorum..."

"--Vallàhi kıblenin ne tarafta olduğunu bile bilmeyen bir insanın evinde kalmam!.. Sokakta yatarım, kalmam!.." demiş.

"--Yâhu etme, eyleme..."

"--Yok!.." demiş. Almış çantasını, yemin de ettiği için evden çıkmış gitmiş.

Bu ev sahibine öyle tesir etmiş ki!.. "Yâhu, bu adam haklı... Hakîkaten ben ne biçim insanım?.. Evde seccâde yok, kıblenin tarafını bile bilmiyorum." demiş, tevbekâr olmuş, doğru yola gelmiş.

Tabii, biraz da böyle müslüman, yanlışların karşısında aktivite gösterecek, söz söyleyecek, ikaz edecek ki, kötüler de hatâsını anlasın, düzeltsin. O çalışmayı yapmak lâzım!..