- Ahireti de düşün !

Adsense kodları


Ahireti de düşün !

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafız_32
Sat 23 October 2010, 04:27 pm GMT +0200
310. Yalnız dünya işleri için kendinizi harcamayın,
ahireti de düşünün.

Fe'ilatün, Fe'ilatiin,, Fe'ilün
(c. II, 802)

• Mısır'ın Yusuf'u geliyor. Hepiniz ona ikrar veriniz. Onun Mısır ülkesinin padişahı olduğunu kabul ediniz. Yüzlerce şeker kamışı gibi salına salına geliyor. Onu alın götürün!

• Canı aşka bırakın da hepiniz rüh olun, sonra aşktan renk alın da sadaka olarak gül bahçesine sunun.

• Rindler, dostlar, hepiniz bir renk olarak, ücretlerini alın da çarşıda harcayın.

• Kafirlere, şeriat şarabından bir kadeh verin de, onlarda küfürden de imandan da bir eser kalmasın.

• Aşk şarabından önce şu mest olmuş, yanıp yakılmışlara kadehi verin de,, onların gönüllerini hoş edin! Sonra da o uyanık, aklı başında olan hocaya verin.

• Akıl pusudadır. Sağa, sola bakmada, kusur aramadadır. Kusur arayan o ihtiyar yankesiciye büyük kadehle şarap sunun, sunun da kendinden geçsin, kusur aramasın!

• Ateş cinsinden olan şehvet, hiddet, şöhret gibi duyguları, aşıkların ateşine atın, yakın! Elinizde ne varsa, onları, o sırlar fitnesinin dünya sevgisinin başına verin, kurtulun!

• İlahî aşk şarabıyla mest olun, yıkılın kalın da, şu dünya işleri için kendinizi boş yere harcamayın! Sevginizi dünyadan da, ahiretten de alın, sadece aşk işine koyulun.

• Delilik ateşi, ilahî aşk ateşi, ayıplanmayı, kendini beğenmeyi tutuşturup yakınca, ele geçen bu lütfa, bu ihsana başınızı da verin, sarığınızı da!

• Evlerinizi bırakın, aşıklar topluluğuna girin. Elbiselerinizi satın, parasını meyhaneciye verin!

• Dünya malına karşı duyulan aşırı istek, aşırı özlem, bir örümcek gibi durmadan seni avlamak için ağ örmektedir. Bu sebeple süslü, kıymetli elbiseler giymek arzusunu, bedeni besleyecek nefis gıdaları, baş olmak, yüksek mevkîlere geçmek hırsını, hepsini aşk uğrunda feda edin de kurtulun!

 

311. Onlar, avuçlarına toprak alsalar altın olur.

Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilün
 (c. II, 775)

 • Aman, aklını başına al, şehirde iki üç yankesici var. Onlar ne yapıp yapıp bir  kolayını bulurlar, "ay"ın bile başından külahını kaparlar.

• Onlar, iki üç rinddir. Gönülleri uyanık, kendileri mesttir. Onlar, öyle kendilerinden geçmişlerdir ki, bir kavgayla, bir patırtıyla gökyüzünü bile döndürürler.

• Onlar, öyle sıkı ağızlıdırlar ki, baş vermedikçe sır vermezler. Sakîdirler, aşıklara şarap sunarlar ama, sundukları şarap, üzüm sıkılarak yapılan şarap değildir.

• Onlar, ruhun özlediği, aradığı gayb alemindeki eşsiz güzelin dostlarıdır. Onlar, o eşsiz gayb güzelinin gözleri gibi dalmışlar, hastalanmışlardır.

• Kendileri bir şekle, bir sürete bürünmüşlerdir. Ama, şekillere düşmandırlar. Onlar bu dünyada yaşadıkları halde, iki dünyadan da bezmiş, usanmışlardır.

• Güneş gibi bütün gün görüş bağışlarlar, insanlara görme kabiliyeti verirler. Ay gibi, yıldızlar gibi bütün gece gezerler, dolaşırlar.

• Avuçlarına toprak alsalar, o toprak altın olur. Gece arpa ekerler, fakat gündüz buğday biçerler.

• Öyle güzellerdir ki, onlar olmadıkça gönül meyve vermez. Öyle başkandırlar ki, ne başları vardır, ne de sarıkları.

• Adam ol da git onların hizmetinde bulun! Çünkü onlar gerçekten adamdırlar. Onlardan başkaları insan şekline girmiş kurtlardır, insan yiyicidirler.

• Her ne kadar ağız sözle dolu ise de, yeter, fazla söyleme; çünkü ağızdan çıkan harf de, nefes de bizden değillerdir, bize yabancıdırlar.

 

312. Biz aşk ateşi ile yanıp yakılmadaki ma'nevî lezzeti bulmuşuz.

Fe'ilatün, Fe'ilatiü,, Fe'ilün
(c. II, 785)

 

• Biz ne şarap kadehi elinde bulunan varlıklı, tanınmış kişilerdeniz, ne de sadece bir keçisi olan zavallı müflislerdeniz.

• Biz aşk ateşi ile yanıp yakılmadaki manevî lezzeti bulduğumuz için ab-ı hayatı bırakmışız da, ateş peşinde koşanlardınız.

• Biz, herhangi bir evin penceresinden içeri "ay" gibi ışığımızı düşürürsek, o evdeki gece huyluların hepsi de kapının yolunu tutarlar. Yani biz, hangi gönle manen girersek, o gönüldeki kötülükler, hoşa gitmez hayaller kaçar giderler, o gönül huzura kavuşur.

• Feleğin şarap kadehlerini kırdığı ümitsiz kişiler, yüzümüzü görünce yeni baştan zevke, yeni baştan neşeye dalarlar.

• Kapıyı kapayınız, şarap sununuz! Senin aşkınla benizleri solmuş, sararmış aşıkların kırmızı şarabı içme zamanı geldi.

• Hakk aşıkları, bir elleriyle halis iman şarabı içerler, öbür elleri ile de kafirin perçemini tutarlar.

" Bu beyitte, yaşlı bir şeyh olduğu halde savaştan çekinmeyen, Moğollar'la savaşa giren ve şehit olan Mevlana'nın babasının şeyhi Necmeddin Kübra hazretleri kastedilmektedir Nefehat mütercimi merhum Lami'î Çelebi, Mevlana'nın bu beytini manzum olarak şöyle tercüme etmiş:

"Bir elden nüş idüp îman şarabın Bir elde perçem-i kafır tutarlar." (Nefahatü'l-Üns Tercemesi, s. 480.)

• Nerede bir çark dönüyorsa, onu döndüren su, biziz. Nerede bir buhurdan tütüyorsa, onun içinde yanan öd ağacı, biziz.

• Şu mavi perdenin arkasında ay yüzlü bir güzel var. Gök kubbesinde bulunan bütün yıldızlar, onun yüzünün nürundan nür alırlar, süslenirler.

 

313. Aşk, bazen gökyüzünde kapılar açar.

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. II, 822)

• Aşk, şimdi merhamete geldi. Bize acıyor, bu gün bize, canlar canı can olmadadır.

• Ma'rifet güneşinin ışıkları içinde titreyip duran her zerre Gayb Alemi'ni biliyor.

• Aşk, kimya yapan, bakırı altın eden bir kimyadır. Hatta şu toprağı bile manalar hazine haline getiriyor.

• Aşk, bazen gökyüzünde kapılar açıyor, bazen aklı merdiven ediyor.

• Bazen şarap gibi neşe meclisi kuruyor. Bazen deniz gibi inciler saçıyor.

• Aşık; "Lenteranî" (=Beni göremezsin!) sesini duysa bile yine ümitsiz olmaz, dostun aşkına güvenir.

• Aşk görülmemiş armağanlar getirmiştir. 0 armağanları kabiliyetli kişilere dağıtır, durur.

• Aşk, bu ağıza ne tattırmıştır ki, lezzetinden dilsizliğe özenir de susar?

 

314. 0 padişahlar padişahı ne yaparsa güzel yapar.

Fa'ilatün, Fa'ilatün,
(c. II, 820)

• 0 padişahlar padişahı ne yaparsa güzel yapar. Nasıl ki, incir ağacı hep incir verir, başka meyve vermez!

"İbrahim Hakkı hazretleri;
 Hep işleri faiktir,
 Birbirine layıktır,
 Neylerse muvafıktır.
 Mevla görelim neyler,
 Neylerse güzel eyler.

Deme şu niçin şöyle!
Yerindedir ol öyle!
Bak sonunu seyreyle!
Mevla görelim neyler,
Neylerse güzel eyler."

diye yazmıştır. (Dîvan-ı Ibrahim Hakkı, s. 192.)

• 0, her nerede iki zıddı evlendirmek isterse, onları sütle şekerin birleşmesi gibi çeyizler, evlendirir.

" Yemeklere tat veren tuz, klor ile sodyumdan ibarettir. Bunların her ikisi zehirdir."

• Onun nefesi ile ab-ı hayat kaynağı akar, o talkın verince ölü dirilir.

• Allah, her kuluna tek başına bir dünya bağışlar. îki alemde bunu yapan kimdir?

" Her insan tek başına bir dünyadır. Hz. Ali;"Sen kendini küçük bir varlık zannediyorsun, sende büyıik bir alem var." diye buyurmuş. Bugün ilim ispat etti ki, her insanda bulunan hücrelerin sayısı, trilyonları buluyor, dünyanın nüfusu daha on milyarı bulmadı.

• Kuyu dibinde onun adını ansan, zikretsen, kuyu dibi göklerin en yüksek yeri haline gelir.

• Eğer bir kafir, onun aşkından bahsederse, onun küfrünü, bütün dinin nüru yapar.

• Bütün dikenleri nesrin gülü haline getirmek için, dünyanın dikenini aşıkların yoluna koymuştur.

• Sen bilmiyor musun? Kim onun kuşu olursa, pek mutlu olur da altın yumurtalar yumurtlar.

• Artık susayım da, bundan sonra gizli dua edeyim, fakat, padişah "Amin" derse, dua nasıl olur da gizli kalır?

 

315. Hz. Ali ile Hz. Ömer birbirleriyle uzlaşınca lafızînin parmağı ağzında kaldı.

Fa'ilatün, Pa'ilatün, Pa'ilat
(c. II, 810)

• Yine süt ile şekeri karıştırdılar. Aşıkları da birbirleriyle bir araya getirdiler.

• Gece ile gündüzü ortadan kaldırdılar, güneşi, ay ile birbirine karıştırdılar.

• Ma'şukların rengi ile aşıkların rengini, altınla gümüşü birbirine karıştırdıkları gibi kanştırdılar.

• Hakk'ın ebedî baharı geldi. Kuru dallarla yaş dalları birbirlerine karıştırdılar.

• Hz. Ali ile Hz. Ömer birbirleriyle uzlaşınca rafızînin parmağı ağzında kaldı.

"Rafızî; Hz. Muhammed'den sonra Hz. Ali'yi halife tanıyıp; Hz. Ebubekir, Hz. Omer ve Hz. Osman'ın halifeliğini kabul etmeyen Şiilere Sünnîler tarafından verilen ad. Bu beyitte Hz. Mevlana, Sünnîlerle Alevîlerin beraberce kardeş gibi yaşayacaklarına işaret buyuruyor.

• Hem bayram gibi Kadir gecesi belirdi, göründü. Hem de melek ile insanı birbirine kattılar.

• Onlara birbirlerinin dillerini öğrettiler. Bu ikisi de (melek-şeytan) birbirinden nefret ettikleri halde, onları birbirine kattılar, insan bedeninde beraber yaşıyorlar.

• Birbirine zıt olanı, hayır ile şer ve kuru ile yaş gibi birbirine kattılar.

• Ben ağzımı kapadım, geri kalanını, sen söyle, çünkü bu bakışı o bakışla bir-leştirdiler.

"Mithat Beharî merhum;
"'Bu bakış'la, Hz. Mevlana'nın bakışını; o bakış'la da Hz. Muhammed'i kast diyor, doğrusunu Allah bilir.

 

316. însanlar, şu var gibi görünen, aslında yok olan dünyadan azar azar gidiyorlar.

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. II, 819)

• îlahî aşk şarabını seven, mest olmuş Hakk aşıkları azar azar geliyorlar.

• Gönül alanlar yola düşmüşler, nazlı nazlı geliyorlar. Gül yüzlüler de gül bahçesinden çıkmışlar, geliyorlar.

• Şu hem var gibi görünen, hem de aslında yok olan dünyadan insanlar, fani varlıklar azar azar gidiyorlar. Rüh aleminden de azar azar ebedî olan vaılıklar, ruhlar geliyorlar.

• Hepsinin etekleri altınlarla dolu, tıpkı maden gibi. Eli dar olanlara vermeye geliyorlar.

• Yaralı zayıf, aşk yaylağında semirmiş, şişmanlamış bir halde geliyorlar.

• Tertemizlerin canları, güneş ışığı gibi cennetlerden yüce olan mana gıü bahçesinden geliyorlar.

 

317. Gökyüzünü aşıkların ahlarının dumanları kurmuştur.

Fa'ilatiin, Fa'ilatün, Fa'ilat
 (c. II, 826)

• Ya Rabbî! Aşıklardan hoşnut ol, aşıkların sonları iyi olsun!

• Aşıklar, senin güzel yüzünle bayram etsinler, canları aşk ateşinde öd a gibi yansın, yakılsın.

• Kim; "Aşktan halas olsun, kurtulsun" diye yalvarırsa, dilerim o dua göklere yükselmesin, kabul edilmesin.

• Görmez misin? Ay bile aşık olmuş, içine aşk ateşi düşmüş de, sessizce, yalnız başına göklerde dolaşıp durmada. 0, aşk yolunda bir zaman ziyan eder, erir, incelir. Aşk yolundaki ziyan, ne mutlu bir ziyandır. Aslında o ziyanın hepsi kardır. Çünkü, eriyen, zayıflayan "ay", zamanı gelince bedir halinde dolunay olarak karşımıza çıkar.

• Aşık olmayanlar, ölümden korkarlar. Ömürlerinin uzaması için yalvarırlar. Mühlet isterler. Aşıklar ise; "Hayır, hayır!" derler. Sevgiliye kavuşacakları için "Ey ölüm, çabuk ol, gel!" diye niyazda bulunurlar.

• Aslında gökyüzünü, aşıkların "ah"larının dumanları kurmuştur. Bu dumanın sahibine; "Aferin, çok yaşa!" de!

 

318. Hakk'ın kahrında lütuflar gizlidir.

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. II, 821)

• Bir insanın gülmesi, Cenab-ı Hakk'ın o kula lütfünu, ihsanını anlatmada, hikaye etmektedir. Bir insanın ağlaması, feryat etmesi de Hakk'ın kahrından bir şikayettir.

• Dünyada birbirine zıt olan, aykırı olan bu iki haberin de, hal dilleri ile bir sevgiliden geldiklerini rivayet ederler.

Aziz Hüdaî hazretleri;

"Hoştur bana senden gelen, Ya gonca veyahut diken! Lütfun da hoş kahrın da hoş" diye yazmıştır.

• Hakk'tan gelen lutuf, gaflette olan kişiyi öyle şaşırtır ki, o Hakk'ın kahrını düşünmemek cinayetini işler de daima güleceğini zanneder.

• Ötekine gelen kahır da ona ümitsizlik verir. 0 zavallı ye'se kapılır, bunalıma girer. 0 kahrın arkasındaki lütfu düşünemez.

" Aslında kahırda ilahî bir lütuf gizlidir. Mevlana Dîvan-ı Kebîr'nin başka bir yerinde:

"Gamdan, kahırdan daha tatlı, daha mübarek bir şey olamaz. Bunun karşılığı sonsuzdur. diye buyurmuştur. (Dîvan-ı Kebîr, c. VI, s. 265) Mevlana Mesnevî'de. de bu konuya bir çok , kere temas etmiştir. (Bkz. Mevlana, Hayatı, Şahsiyeti, Fikirleri, Ötüken yay., s. 270) Bır Mesnevî beytinde;
"Paha biçilmez akîk pislik içinde gizlendiği gibi, Hakk'ın kahrı içinde lütuf gizlenmiştır.  (Mesnevî, c. V, no. 1665) Başka bir Mesnevî beytinde de;

"Onun hoş olmayan tecellîsi canıma hoş gelir. Gönlümü inciten, kıran sevgiliye canım" feda olsun." (Mesnevî, c. I, no. 1771) diye buyurmaktadır.

• Aşk, esirgeyen bir şefaatçidir. Ikisini de görür, gözetir, korur.

• Allah'ım, bu aşkı bize lütfettiğin için sana şükürler olsun. Biliyorum ki, senin kahrında bize sonsuz lütuflar var.

• Şükürde kusurumuz olsa bile aşk nankörlüğe bile bakmaz. Onu bile hoş görür.

• Bu aşk, ya kevserdir, ya ab-ı hayat; ömre sonsuzluk vermede, insanı ölümsüz etmededir.

• Aşk, Allah ile insan arasında bir peygamber gibidir. îkisinin arasında gelir gider, birbirinden haberler getirir götürür.

• Yeter artık sus, bunu ayet ayet okuma, zaten ayeti de aşk tefsir eder.

 

319. Herkes ayıptan, hatadan kurtulma peşinde;herkes bir hünerin avcısı.

Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilün
 (c. II, 801)


• Burada bir zevk var, bir işret var; bu fırsatı kaçırmayın! Sizin tali'iniz varmış; devlet, mutluluk ayağınıza gelmiş. Devletin başını kaşıyın; ona saygılı davranın, onu rahat ettirin!

• Bu sütle siz şeker gibi karışın, bir gönüllü olun, çünkü her ikiniz de naziksiniz, güzelsiniz, değerlisiniz.

• Tarlalarda kalmış döküntü başakları, daneleri toplamak adamlık mıdır? Böyle yapmayın; siz yüzlerce harmanın, yüzlerce anbarın sahibisiniz.

• Onun güle, reyhana benzeyen eteğine yapışın, siz bu gül bahçesinde beslenmiş, onun hoş kokuları ile karışmışsınız.

• Şu dünyada, bir çok renk gördünüz, şekil gördünüz, bir çok resimler, bir çok heykeller seyrettiniz. Onların hepsi de cansız, hepsi de yaşamıyor. Peki neden bütün dünya güzellerine ay gibi nurlar saçan sevgilimizi de böyle sanırsınız?

• Siz evinin yolunu bilmez değilsiniz, çünkü siz vuslatın oğlusunuz! Siz bu pazar yerindensiniz! Kalp ve geçer akçeyi anlamaz değilsiniz!

• Siz ilk yaratılışınız da melekten doğmuş bir melektiniz. Bugün neden böyle dilenci gibi sızlanıp duruyorsunuz?

• Herkes ayıptan, hatadan kurtulma peşinde! Herkes bir hünerin avcısı olmuştur. Siz can meclisinde bulunduğunuz halde, aklınız başınızda kalmışsa, baştan başa ayıpsınız, baştan başa hatasınız!

 

320. Aşıklar meydanda ama, sevgili meydanda yok!

Fa'ilatün, Fa'ilfitiin, Fa'ilat
 (c. II, 824)

• Aşıklar meydanda dolaşıyorlar ama, sevgili meydanda yok. Bütün dünyada böyle acaip bir aşkı kim görmüştür?

• Gayb Alemi'nin sevgilisi eteğini çekmeden, bize naz etmeden önce, gönül binlerce mihnetlere, binlerce belalara uğradı, çileler çekti.

• Onun gül bahçesinden bir gül koparmadan önce, göğsüme yüz binlerce diken battı.

• Gönül ondan ancak cefa gördü, fakat yine de ondan vefa umduğu için, onun cefalarından ürkmedi, kaçmadı.

• Gönül ondan gelen elemi keremlerden, cefayı da vefalardan üstün tuttu.

• Sevgilinin dikeni bütün güllerden daha hoştur. Kilidi de yüzlerce anahtar¦ dan daha güzeldir.

• Onun cevri, mutluluk topunu, devlet topunu kapmıştır. Onun kahrındaki zehirden şeker kamışları bitmiştir.

• Onun aşığı reddetmesi, istememesi, başkalarının istememesinden daha iyidir. La'l de, inci de onun taşına uymuştur.

• Tatlı yemekler, yağlı yemekler hoşa giderler, sofralarda hoş görünürler.t Fakat onlar fazla değil, bir gece senin içinde kalınca iğrenç pislik olurlar¦

" Tarihî şu fıkra Hz. Mevlana'nın bu beytini açıkladığı için sayın okuyucularımdan özür dileyerek almadan geçemedim. Harun Reşid bir gün Behlül-i Dana'ya; "Sen neden yalnız yaşamayı tercih ediyorsun. insanlar içine karışmıyorsun?" diye sormuş. Behlül-i Dana da; "Müsade eder misiniz, bir danışayım da geleyim." demiş ve helaya girmiş azıcık bekledikten sonra gelmiş. Harun Reşid'e demiş ki: "Pislikler bana dediler ki, 'Aklını başına al. sakın insanların içine girme, bizler çok nefıs yemeklerdik, hoş renkli, hoş kokulu, tatlı meyvelerdik; insanların içine girdik de bu hale geldik.'"

• Aklını başına al da, sen tatlıyı da, yağlıyı da aşkın sofrasından ye, aşkla gıdalan da gönlünün kanadı çıksın, uçmaya gücün olsun!

• Bunlan bir tarafı bırak da düşün ki, ana karnındaki çocuk, ab-ı hayatı anasının kanından emmededir.

• Feleğin dümdüz ettiği, selvi gibi uzattığı o boyu, posu, sonunda yine felek, yay gibi büker, iki kat eder.

• Fakat aşkın verdiği boy pos uzar gider, arşı da geçer.

• Hayır, sus, sırları bilen her yerde hazır ve nazırdır. "Biz ona şah damarından daha yakınız."diye buyurmuştur.

 "Biz ona yakın olan şah damarından da yakınız." şeklindeki Kaf Suresi, 50/16. ayete işaret var.