- Ahilik

Adsense kodları


Ahilik

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
derya
Wed 16 December 2009, 04:39 pm GMT +0200
AHİLİK

Horasan'ın meşhûr velîlerinden Seyyid Ali Hemedânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Ahî, gerçek kardeş olan kimsenin güzel ahlâka ve beğenilen hasletlere sâhib olması gerekir. Yaşlılara hürmet, gençlere nasîhat, çocuklara şefkat, zayıflara merhamet, fakirlere cömert­lik, âlimlere hürmet eder. Zâlimlere düşmanlık, facirleri tahkîr eder. İn­sanlara iyilik eder ve mertlik gösterir ve onlarla sulh içinde yaşar, iyi ge­çinir. Allahü teâlâya yalvarır, nefsine karşı savaş açar, onun boş istekle­rine muhâlefet eder. Şeytanla mücâdele eder. İnsanlardan gelen sıkıntı­lara tehammül eder. Düşmanlık edenlere yumuşak davranır.

Musîbetler karşısında sabırlı olur. Kendi ayıplarına bakıp başkalarının ayıpları üze­rinde durmaz. İnsanlara musîbete uğradıklarında ve gamlı hallerinde yardımcı olur. Takdire, kadere râzı olur. Bid'atden ve nefsin boş istekle­rinden sakınır. Dînin emirleri üzere hareket eder. Töhmet altında kalacak yerlerden uzak durur. Lâzım olan din bilgilerini öğrenmekte çok hırslı olur. Gaflet ehlinden nefret eder. Dostlarla yardımlaşır. Cemâate devâm eder. Emri altında bulunanlara nasîhat eder. Dâimâ âhireti düşünür. Hallerine ve sözlerine dikkat eder. Kıyâmet gününde rüsvâ, rezil olmak­tan korkar. Allahü teâlânın fazlından ve ihsânından ümit kesmez."

Kelam, tefsîr, tasavvuf ve Şâfiî mezhebi fıkıh âlimi, tabib ve Anadolu?daki Ahîlik esnaf teşkilâtının kurucusu büyük velî Ahî Evran (rahme tullahi teâlâ aleyh) kayınpederi Evhadüddîn'le Anadolu şehirle­rini dolaştı. Esnafa bilhassa İslâmiyetin alış-veriş bilgileri hakkında va­azlar verdi. Nasîhatlar etti. Kendisine sual sorup nasîhat isteyenlere: Ahî Evran haz­retleri "Ey Ahî (Kardeşim)! Alış veriş ilmini bilmeyen, haram lokmadan kurtulamaz. Haram lokma yiyen ise ibâdetlerinin sevâbını bu­lamaz. Zahmetleri hep boşa gider. Sonunda büyük azaba yakalanır ve pişman olur." buyururdular.

Ahî Evran ayrıca gittiği yerlerde esnafı bir çatı altında toplayıp teşkîlâtlandırıyordu. Böylece Anadolu şehirlerinde Ahi teşkilatlarının kurucusu oldu. Hocası Evhadüddîn'in vefâtından sonra Kayseri'ye yerleşen Ahi Evran bütün Anadolu ahilerinin şeyhi kabul edildi.

Ahî teşkilâtına girebilmek için ilim ve sanatla meşgûl olmak lazımdı. Ahî Evran'ın etrafında ve her şehirde bulunan ahîler her cumâ gecesi aralarında toplanırlar. Kur'ân-ı kerîm, hadîs ve fıkıh kitapları, menkıbeler okurlar ve ahlâk konularında sohbet ederlerdi.

Ahî Evran hazretleri Kayseri'ye yerleştikten sonra debbâğlık yapma- ya ve elinin emeği ile geçimini temin etmeye başladı. Bu arada halkı irşâd etmeye, bilgi ile yetiştirmeye çok önem verirdi. Yetiştirdiği talebeleri Anadolu'nun dört bir tarafına gönderirdi. Bu talebeler onun emriyle git­tikleri yerlerde zâviye kurup irşâd halkasını genişletmeye çalışırlardı. Böylece zamanla sevenleri yüz binlere ulaştı.

Bu sırada Doğudan Batıya bütün Türk alemi Moğol tehlikesi ile karşı karşıya kaldı. Moğollar geçtikleri her yerde kan, gözyaşı ve parçalanmış cesetler bırakıp, beldeleri ve hâneleri virân ediyorlardı.

Yaklaşan bu büyük tehlikeye karşı Ahî Evran hazretleri halkı uyan­dırmaya ve sevenlerini karşı koymaya çağırdı. Onlara şöyle nasihatlarda bulundu:

"Ey Ahîler! Mücâhitler, yiğit, arslan yürekli olur. Düşmandan kork­maz, kaçmaz ve ona boyun eğmez. Yağmada kurt gibi saldırsalar hiç sarsılmaz. Atılan oklara ve kılıç darbelerine metânetle karşı koyar. Sa­vaşırken safta, namazdaki gibi sessiz olup, komutanına itâatte cemâatin imâma uyması gibidir. Düşmanına karşı haykırışı gök gürültüsü gibi ol­malıdır. Düşmandan korkmayın, Allahü teâlânın emir ve yasaklarına uyamamaktan korkun. Vatan sevgisinin îmândan olduğunu unutmayın!"

Allahü teâlânın emir ve yasaklarına riâyet edip, takdirine râzı olan ve hocalarına itâat eden bu mübarek insanlar sürüler halinde Anadolu'ya akan Moğol putperestlerine karşı kahramanca mücâdele ettiler. Onların zulüm ve katliamlarından yılmadılar. Anadolu'yu bir şefkat diyarı haline getirdiler.

Ahî Evran hazretleri Anadolu'nun bu karışıklık zamânında Anadolu Selçuklu Devleti'ne karşı meydana gelen bir hâdise bahânesiyle iftirâya uğradı ve tutuklanıp hapsedildi. Beş sene hapiste kaldı.

Beş yıllık tutukluluk süresini bitirdikten sonra Denizli'ye gitti. Bir müddet sonra Sadreddîn-i Konevî hazretlerinin isteği üzerine, diğer ule- mâ ile birlikte Konya'ya döndü. Konya'da bir müddet ikamet edip, müslü- manları irşâd ile meşgûl olup, vâz ve nasîhatta bulundu.

Daha sonra, Kırşehir'e (Gülşehir'e) yerleşti. Menâhic-i Seyfî adlı Şâ­fiî mezhebi ilmihâl bilgilerine dâir eserini, Kırşehir emîri Seyfeddîn Tuğ­rul'a takdim etti. Vâzlarındaki sâdelik, herkesin anlayabileceği şekilde mese­leleri îzah ederek yazdığı kitaplar, kendisinde görülen kerâmetler, ahlâ­kının güzelliği, dünyâ malına ehemmiyet vermeyip, yalnız Allahü teâlânın rızâsı için çalışması, herkesin sevgisini kazanmasına vesîle oldu. Çevre­sinde pek çok kimse toplandı. İslâmiyete yaptığı hizmetler dolayısı ile Nâsırüddîn lakabını aldı. Doksan üç yaşlarında iken onun nüfûzundan ve sevenlerinin çokluğundan korkan ve Moğolların baskı­sına dayanamayan Kırşehir emiri Nûreddîn Caca tarafından H.660 yı­lında Kırşehir'de şehîd edildi.

Talebeleri Ahî Evran hazretlerinin yolunu devam ettirdiler. Bu arada Ahî Evran'ın hanımı Fâtıma Bacı'nın yetiştirdiği bacılar da elde ettikleri mümtâz İslâm kültürünü, bacıdan bacıya naklettiler. Söğüt civârında, Bi­zans hududunda gelişmeye başlayan Osmanlı Beyliği emrine koşuşan ahîlerden bir kısmı, uçlara yerleşip tekkeler ve zâviyeler kurdular. Bir ahî şeyhi olan, Şeyh Üdebâli ile Osman Bey arasında akrabâlık tesis edildi. Doğudan gelerek Osmanlılara katılan Türkmenleri terbiye ettiler, yetiştir­diler. Onlara İslâmî bilgileri öğretip, gazâ rûhunu aşıladılar. Fâtıma Bacı' nın yetiştirdiği bacıların meydana getirdiği Baciyân grubu da yeni gelenlerin kadınlarına İslâmiyeti öğreterek, dîn-i İslâmı hakkıyla yaşa­maları için gayret ettiler. Üç kıtada altı asır at oynatacak istikbâlin Os­manlı nes- linin temelini kurmakta, onlara yardımcı oldular. Osmanlılar da onların kadr-ü kıymetini devamlı şekilde takdir ettiler. Onlara hürmet gösterip va- tandaşlarının onlar tarafından yetiştirilmesini kolaylaştırdılar.

Ahî Nasıl Olmalıdır?

İslâm âleminde daha önce de mevcut bulunan, cömertlik, mertlik, mürüvvet mânâlarına gelen ve güzel ahlâkın en yüksek mertebesi şek­linde bilinen fütüvvet teşkilâtı ile Ahî Evran'ın nasihatlarından Ahîlik teş­kilâtının umdeleri, şartları, ortaya çıktı.

"Ahî ve şeyh helâlinden kazanmalıdır. Teşkilât mensuplarının hepsi sanat sâhibi olmalıdır. Cömert olup yoksullara yardım etmelidir. Âlimleri sevmeli, gereken hürmeti göstermelidir. Namazlarını zamânında kılmalı, kazâya bırakmamalıdır. Alçak gönüllü olmalı, fakirleri sevmelidir. Nefsine hâkim olup, haramlardan kaçınmalıdır. Beylerin, zenginlerin kapısına gitmemelidir."

Bir Ahînin üç şeyi açık olmalıdır:

1) Cömert olup eli açık olmalı, fakat isrâf etmemelidir.
2) Misâfire ka­pısı açık olmalı, gelene ikrâmda kusûr etmemelidir.
3) Sofrası açık ol­malı, aç geleni tok döndürmelidir.

Üç şeyi de kapalı olmalıdır:

1) Gözü; harama ve başkasının ayıbını görmeye kapalı olmalıdır. Kimseye sû-i zan etmemeli, yabancı kadına, kıza ve başkasının bakması haram olan yerlerine bakmamalıdır.
2) Dili bağlı olmalı, kimseye kötü söylememeli, lüzumsuz yere konuşmamalıdır.
3) Beli bağlı olmalı, kim­senin nâmusuna, ırzına, haysiyet ve şerefine göz dikmemelidir.

Cömertlik ve misâfirperverliğin timsâli olan Ahî Evran'ın kurduğu ahî­liğin Denizli?deki kurucusu Denizli velîlerinden Ahî Sinan (rahmetul- lahi teâlâ aleyh) hazretleridir. Denizli?de doğan Ahî Sinan küçük yaştan îtibâ­ren burada çok iyi bir tahsil ve terbiye gördü. Mert, özü sözü doğru bir kimseydi. Helâl rızık kazanmak için dericilik yapardı. Ahî Evran'la gö­rü­şerek ona talebe oldu. Sohbeti ile bereketlendi. Sonra Denizli?de in­sanla­rın îmânlarının olgunlaştırılmasını ve iş ahlâkının verimliliğinin ve kalite­sinin yükselmesini hedef alan ahî teşkîlâtını kurdu. Böylece De­nizli'de iyi ahlâklı, çalışkan ve mert insanların yetişmesinde çok büyük rol oynadı.

1333'de Anadolu'yu geçen meşhûr seyyah İbn-i Battûtâ Denizli'ye geldiğinde Ahî Sinan hazretlerinin tekkesine indi. Ramazan ayıydı. Berâberce akşam namazını kıldıktan sonra iftarlarını yaptılar. O gece sa­baha kadar sohbet edip ibâdet ve zikirle meşgûl oldular. İbn-i Battûtâ, Seyâhatnâmesinde bu ahîler hakkında şöyle demektedir: "Memleketlerine gelen yabancıları karşılama, onlarla ilgilenme, yiyeceklerini, içe­ceklerini, yatacaklarını sağlama, ihtiyaçlarını giderme, onları ahlâksız ve edepsizlerin ellerinden kurtarma, şu veya bu sebeple bu yaramazlara katılanları yeryüzünden temizleme gibi konularda bunların eş ve örnekle­rine dünyânın hiç bir yerinde rastlamak mümkün değildir."

Gülşehrî de Mesnevî'sinde bunlar hakkında şöyle demektedir:


Yüz kişi her gece onda sofra yer
Rahmet ol sultân-ı ahî cânına der



Terbiyelerle ahîdür her biri

O ahî ki sahidur her biri



Etmeği çok ve aşı yağlu durur

Hizmet için belleri bağlu durur



Kocalar hizmetle oturmuş durur

Hoş yiğitler kapuda durmuş durur



Elli yıl ben bu aradan gitmedüm

Bir acı söz kimseden işitmedüm.



Mutasavvıf, velî ve Şâfiî mezhebi fıkıh âlimi Evhadüddîn Kirmânî hazretleri evliyânın büyüklerinden Şihâbüddîn Sühreverdî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin derslerine ve sohbetlerine kavuştu. İlim tahsîl etti. Evhadüddîn hazretleri bu hocasını çok sever ve ona büyük hürmet beslerdi.

Rükneddîn Alâüddevle anlatır: "Sühreverdî yolunun sâliklerinden biri Minâ'da anlattı: "Bir gün Şihâbüddîn Sühreverdî hazretlerinin huzurlarındaydım. Evhadüddîn Kirmânî'nin huzûruna gelmemesini söyledi. Evhadüddîn bu haberi duyunca; "İstemem, müsbet ile ansın beni, gönlüne getirsin mest eder beni." beytini söyleyip; "Elhamdülillah hocamızın ağ­zında adımızın anıldığını duyduk." diye sevindiğini gördüm."

Daha sonra Evhadüddîn hazretleri de hocasından aldığı yetkiyle ilim tâliplerini aydınlatmaya, mârifet sırlarını dünyâya saçmaya başladı. O bilhassa sanat kollarında çalışanların teşkilâtlanmasını ve bir disiplin dâi­resi içinde yeni yetişen çırakların da tam bir edep, ahlâk nümûnesi olma­sını arzuluyordu. Bu maksadla Abbâsî Halîfesi Nâsır bin Müstedî, halîfe­liğini tanıyan bütün İslâm memleketlerine, fütüvvet teşkîlâtını yeniden canlandırmanın lüzumuna dâir mektuplar gönderdi. Bu meyânda bu teş­kilâtı canlandıracak, insanları kardeşlik bağlarıyla birbirine bağlayacak, zâhir ve bâtın ilimlerinde kâmil kimseleri de o memleketlere gönderdi.

Evhadüddîn Kirmânî de talebesi Ahî Evren ile birlikte 1205 yıllarında Anadolu'ya geldi. Muhyiddîn-i Arabî, Şems-i Tebrîzî, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî gibi zamânın büyükleriyle görüştü. Konya'ya yerleşti. Kendisi için kurulan dergâhta dersler verip talebe yetiştirdi. Kasaba ve köylere yetiştirdiği talebelerini gönderdi. Anadolu'nun birçok kasaba ve köyünü tek tek dolaştı. İnsanlara Allah aşkını, din kardeşine muhabbetin lüzu­munu, din bilgilerini öğrenip tatbik etmenin gerekli olduğunu anlattı. Be­lâlara sabredip, ele geçen mala kanâat etmenin, din kardeşinin malını, nâmusunu, canını da korumanın lâzım olduğunu bildirdi. Yazdığı şiirle­rinde de aynı şeyleri anlattı. Eserlerinden Misbâh-ül-Ervâh ve Menâkıb'ı meşhurdur.

Şeyh Evhadüddîn Kirmânî insanlarla meşgulken bile kalbi devamlı Allahü teâlâyı zikr ederdi. Tasavvufta çok yüksek makamlara kavuşan Evhadüddîn Kirmânî H.635 yılında vefât etti. Türbesi, Konya'da Musallâ mezarlığının içinde Şücâeddîn türbesinin güneybatısındadır.

Pekçok talebe yetiştiren Evhadüddîn Kirmânî'nin en büyük talebele­rinden birisi Sadreddîn Konevî'ydi. Kendisinden on altı sene feyz alan Sadreddîn Konevî; "Ben iki dânânın (âlimin) sütlerini emmişim. Biri Şeyh Muhyiddîn-i Arabî ve biri hazret-i şeyh Evhadüddîn Kirmânî'dir." demiş ve vefât ederken; "Tâbûtumun üzerine Evhadüddîn hazretlerinin seccâ­desini seriniz."diye vasiyet etmiştir.

Yine meşhur talebelerinden ve dâmâdı olan Ahî Evren, Evhadüddîn hazretlerinin vefâtından sonra yerine geçti. Güçlenip birleşerek, vahşi hayvan sürüsü gibi insanları parçalayıp şehirleri yıkarak gelen Moğollara karşı, halkın şuurlanması için elinden gelen bütün gayreti gösterdi. Bil- hassa sanat sâhibi, esnâf arasında çok sevildi. Her şehir ve kasabada teşkilâtlar kurdu. Ahîlik, kardeşlik teşkilâtı adı verilen ve bugünkü mâ­nâda esnâf teşkilâtı diyebileceğimiz bu kuruluşun mensupları, kısa za­manda birçok şehir ve kasabada teşkilâtlandılar. Toplanıp sohbet ede­bilecekleri, birbirlerinin ilimlerinden istifâde edebilecekleri, gelen misâfir­leri ağırlayabilecekleri dergâhlar yaptılar. Moğollara karşı milis kuvvetleri teşkil edip, şehirlerini müdâfaa ettiler. Anadolu halkının zâlim Moğol kuv­vetleri karşısında eriyip yok olmamaları için gayret gösterdiler. Evhadüddîn Kirmânî'nin koyduğu temel prensiplerden ayrılmayan ahîler, Anadolu Selçuklu Devletinin yerinde teşkil edilen Anadolu beyliklerine destek oldular. Bilhassa Osmanlı Beyliğine yardımcı olup desteklediler. Aradıklarını Osmanlı Devletinde bulup, onun saflarında yerlerini aldılar.
 

kardelen_vuslat
Thu 17 December 2009, 12:44 am GMT +0200
maşALLAH kardeşime ne güzellll konular böleee ALLAH daim etsinn kardeşim
sevgi ve dua ile kalın ;) ;)

derya
Thu 17 December 2009, 09:27 am GMT +0200
Teşekkür ederim.Allah razı olsun  :) :)

Sems
Tue 2 March 2010, 12:36 am GMT +0200
Allah razı olsun Derya hocam

Canani
Sun 3 July 2011, 03:49 pm GMT +0200
Konu çok güzel rabbim razı olsun ..Rabbim bizleri ahilik makamına getirsin inşallh...muhabbetle...