- Adem in yaratılışı ve peygamber bahsi

Adsense kodları


Adem in yaratılışı ve peygamber bahsi

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
sumeyye
Sat 18 June 2011, 02:44 pm GMT +0200
ADEM'İN YARATILIŞI VE PEYGAMBERLER BAHSÎ

 

890- Ebû Hüreyre'den (R.A.) rivayet edilmiştir: «ALLAH Tealâ, Adem'i yarattı ve boyunu altmış arşın kıldı. Son­ra ALLAH Tealâ ona şöyle buyurdu: Git, şu melekleri selâmla ve seni nasıl selamlayacaklarına kulak ver. Senin ve zührriyetiniri   selam­laşması böyle    olacaktır.

Bunun üzerine Hasreti Adem, meleklere:

—  Esselâmü Aleyküm, dedi. Melekler de:

—  Esselâmü  Aleyke ve Rahmetullahi,    dediler.   "Melekler, ve Rahmetüllahi'yi ilave ettiler. Cennete girecek herkes, Adem Aley-hisselâm'ın suret ve biçiminde olacaktır. Vücut yapılarının eksilme­si (küçülmesi!  günümüze kadar devam ede gel mistir.»

 

891- Hazreti Enes, (R.A.) der ki:

Yahudilerin alimlerinden vg ileri gelenlerinden Abdullah bin Selâm, Peygamber Sallallhu Aleyhi ve Sellem'in Medine'yi teşrif­lerini öğrenince huzurlarına çıktı ve Hazreti Peygambere:

— Size üç şey soracağım. Bunların cevabını ancak peygamber bilir, başkası bilemez dedi ve sordu:

1) Kıyamet alâmetlerinin ilki nedir?

2) Cennetlik olanlar Cennete girdikleri zaman ilk önce    yiye­cekleri yemek nedir?

3) Çocuklar, neden babalarına veya dayılarına (ana tarafına) çekerler?

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şu cevabı verdi: «Bu soruların cevabım az önce Cib.rîl bana bildirdi:

cinsî münasebette bulununca erkeğin döîsuyu kadından önce gelirse, çocuk babasına benzer. Kadının dölsuyu erkekten önce gelirse çocuk annesine benzer.»

Bunun üzerine Abdullah bin Selâm şehadet kelimesini getirdi ve: Şahidlik ederim ki, sen ALLAH'ın peygamberisin, dedi ve şöyle konuş­tu:

—  Ya Resûlallah! Yahudi'ler iftiracı ve yalancı bir millettir. Siz benim halimi onlara sormadan önce, onlar benim müslüman oldu­ğumu duyarlarsa bana her çeşit iftirayı yaparlar ve aleyhimde çok şeyler uydururlar. Fakat şimdiden onlara benim durumumu lütfen sorun.

Sonra Yahudilerden bir grup geldi. Abdullah bin Selâm da bir bölmede saklandı. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu Yahu­di'lere sordu:

«Sizde Abdullah bin Selâm nasıl bir adamdır?» Onlar:

—  En bilginimizdir ve en bilginimizin oğludur. Bizim en iyimizdir ve en iyi olanımızın oğludur; dediler. Hazreti Peygamber sordu:

«Abdullah bin Selâm müslüman olursa ne dersiniz?» Onlar:

— ALLAH, onu bundan korusun! dediler. Bunun üzerine Abdullah onların karşısına çıktı ve; EŞHEDÜ EN LÂ İLAHE İLLALLAH VE EŞ-HEDÜ ENNE MUHAMMEDEN RESULÜLLAH, diyerek şehadet keli­mesini getirdi. Bunun üzerine oradaki yahudiler,

—  Bu adam bizim en kötümüzdür ve en kötümüzün oğludur, de­diler ve onun hakkında ağızlarına geleni söylediler.

 

892- Ebû fîüreyre'den (Radıyallahu   Anh)   rivayet edilmiştir:

«Eğer İsrail Oğulları olmayaydı et kokmazdı ve Havva (valide­miz) de olmayaydı hiç bir dişi kocasına hıyanet etmezdi.»

Mütercim:

Tih sahrasında İsrail oğulları için ALLAH Tealâ Hazretleri gökten bıldırcın indirmişti. Bu bıldırcın etini saklayıp bekletmek onlara yasak edilmişti. Onlar bu yasağı dinlemeyerek et saklamaya başladı­lar. Etin kokması ile cezalandılar. İsrail Oğullan böyle yasağı çiğne-meseler de eti saklamamış olsalardı.kıyamete kadar et kokmaz ve bozulmazdı.

Hazreti Adem Aleyhisselâma. da Cennetde yasak ağacın meyve­sinden yemesi hakkında Hazreti Havva validemizin isteği olmasaydı ve Hazreti fiavva burada tam bir sadakat gösterip ağaçtan yememek cihetini tercih etseydi hiç bir zaman bir zevce kocasına karşı hıya­nette bulunmazdı.

 

893- Hazreti Enes (Radıyallahu Anh) der ki:

«ALLAH Tealâ Hazretleri, cehennemde azab yönünden en hafifini çeken kimseye şöyle diyecektin Yeryüzündeki bütün hazineler senin olsaydı bu azabdan kendini kurtarmak için onların hepsini verir miydin? O cehennemlik de:

— Evet verirdim, diyecektir. Yine ALLAH Tealâ ona:

— Sen, Adem'in sulbünde iken, bundan çok kolayını; bana or-taklaşmamanı senden istemiştim. Fakat sen, ortak koşmaktan zin­har vazgeçmedin, buyuracaktır.

 

894- Abdullah'dan (Radıyallahu Anh)   rivayet edilmiştir:

«Haksız yere (zulmen) hangi cana kıyılırsa, Adem Aleyhisselâm' in ilk oğlunun, bu cinayetten, payı vardır. Çünkü cana kıyma çığırını ilk açan odur.» (Hazreti Adem'in oğlu Kabil'dir.)

 

895- Hazreti Peygamberin pak zevcelerinden Zeyneb binti Cahş (Radıyallahu Anha) der ki

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri telâşla yanı­ma girerek: «Lâ İlahe İllallah. Yaklaşan serden vay Arapların başına geleceklere! Bugün, Ye'cüc ve Me'cüc şeddinden, (mübarek başpar­mağı ile işaret parmağını halka yaparak) şu kadar gedik açıldı,» bu­yurdu.

— Ya Resûlallah! dedim. İçimizde bunca salîh- (iyi) kimseler var iken biz helak, olur muyuz? Hazreti Peygamber:

«Evet, kirli işler çoğaldığı zaman helak olursunuz!» buyurdu. MÜTERCİM:

İhtimal ki bu fitneler, Hazreti Osman'ın şehid edilmesine sebep olan isyan, Cemel, Sıffîn ve Kerbelâ olaylarıdır. Yahud ahir zamanda kıyametin büyük alâmetlerinden biri olarak çıkacak olan Deccal, Ye'­cüc ve Me'cüs fitneleri olması da muhtemeldir.

 

896- Ebû Saîd El - Hud (Radıyallahu Anh) der ki: «ALLAH Teaîâ Hazretleri kıyamet gününde Adem Aleyhisselâm'a hitaben: — Ey Adem! buyuracak. Adem de: Emrindeyim, hizmetinde­yim ve bütün hayır senin ellerindedir, diyecektir. ALLAH Tealâ   ona şöyle buyuracak:

—  Cehenneme gönderilecek olanları çıkar. Adem soracak:

—  Cehenneme gidecekler kimlerdir? ALLAH Tealâ Hazretleri:

—  Her bin kişiden biri cennete, dokuzyüz doksandokuzu cehen­neme, buyuracaktır. İşte orada küçük olan   yaşlanacak,   gebe olan her dişi kamındakini indirecek (düşürecek) ve herkesi sarhoş ola­rak göreceksin. Aslında onlar sarhoş değillerdir. Fakat ALLAH'ın azabı çok şiddetlidir.

Ashab sordular:

—  Ya Resûlallah! Bin kişiden biri hangimiz olabilir? Peygamber Sallallahü Aleyhi ve Sellem:

«İyimser olunuz! Sizden bir kişi, Ye'cüc ve Me'cüe'den bin kişi..

buyurdu. Sonra Peygamber Sallallahü Aleyhi ve Sellem şöyle devam etti:

«Nefsim kudret elinde olan ALLAH'a yemin ederim ki, cennet eh­linin dörtte biri olacağımızı kuvvetle umuyorum.», Biz bu büyük müj­denin sevincinden» Aîlahu Ekber» dedik. Hazreti Peygamber:

«Cennet ehlinin üçte biri olmanızı umarım.» buyurdu. Biz yine

«Allahu Ekber» dedik. Hazreti Peygamber bu defa, Cennet ehlinin yansı olmanızı umarım,» buyurdu. Biz de ALLAH. Tealâ Hazretlerinin bu ihsanından dolayı sevinerek şükrettik ve Allahu Ekber» diyerek tekbir aldık. Sonra Peygamber Sallallahü Aleyhi ve Sellem bize şöy­le buyurdu:

«Mahşer halkına nisbetle siz ancak beyaz öküzün derisindeki bir siyah kıl yahud siyah öküzün derisindeki bir beyaz kıl kadarsınız.»

 

897- îbni Abbas'dan (R.A.) rivayet edilmiştir:

«Yalın ayak, anadan doğma çıplak ve sünnetsiz olarak Mahşere kalkacaksınız.» buyurdu ve sonra, «Onu ilk yaratmaya başladığı­mız şekle iade edeceğiz. Bu, bizim iltizamettiğimizbir va'ddır. Biz (bunu) mutlaka yapacağız.» mealindeki ayeti kerimeyi okudu. (En­biya/104) Sonra şöyle buyurdular:    .

«Kıyamette ilk giydirilecek olan, îbrahîm Aleyhisselâm'dir. As­habımdan bazıları, sol tarafa (cehenneme doğru) alınacaklar. Ben, ashabım! ashabım! diyeceğim. Sen, kendilerinden ayrıldığından beri, onlar gerisin geri küfre dönerek hayatlarını sürdürdüler, denilecek. Ben de Hazreti İsâ Aleyhisselâm'ın dediği gibi: (İçlerinde kaldığım müddetçe onlar üzerinde gözlemci idim. Sen beni vefat ettirince de kendilerini gözetleyen yalnız sendin. Sen her şeyi, en ince ayrıntıla­rına kadar görensin. Eğer onlara azab edersen, şübhe yok ki, onlar senin kullarındır. Eğer onları bağışlarsan, yine şübhe yok ki, sen mutlak galibsin ve hükmünde hikmet sahibisin.) diyeceğim.) (Maide 117-ai8)

Mütercîm :

Bu, dinlerinden dönenlerin, Hazreti Ebû Bekir'in (Radıyallahu Anh) hilafeti zamanında, zekât vermeyiz, diyerek karşı çıkanlar ol­duğu muhtemeldir. Yoksa ashabı kiramdan belli başlı hiç kimse -ALLAH korusun dinlerinden dönmüş değildir.

 

898- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh)    rivayet edilmiştir:

«Kıyamet gününde, İbrahim Aleyhisselâm, babası Azer'in yüzü toz-toprak içinde olduğu halde onunla karşılaşacak. İbrahim ona di­yecek:

—  Dünyada ben sana, bana isyan etme, dememişini idim? Baba­sı ona cevab verecek:

—  Bugün sana isyan etmiyeceğim, sözünü dinleyeceğim. îhrahîm Aleyhisselâm:

~ Ey Rabbim! Beni mahşer, gününde utandırmayacağını va'det-miştin. Rahmetinden uzak kalan babamın çirkin durumundan daha utandırıcı ne olabilir? diyecek. ALLAH Tealâ Hazretleri ş'öyle buyura­cak:

—  Ben cenneti kâfirlere haram kıldım. Sonra denilecek ki!

—  Ey İbrahim, ayaklarının altında ne var? İbrahim, bakacak ve birden, kâna bulaşmış bir erkek sırtlan görecektir. Sonra o sirtan ayaklarından tutulup cehenneme atılacak.*

 

899- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh)   rivayet edilmiştir:

Ashab, Peygamber- Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e sordular: — İn­sanların en asaletlisi kimdir? Buyurdular ki:

«İnsanların en takvalısıdır (ALLAH'ın emirlerini yerine getiren ve yasaklarından en ziyade kaçınandır).» Ashab:

— Bizim sormak (öğrenmek) istediğimiz, bu değil, dediler. Bu­nun üzerine:

< HalîluUah oğlu Peygamber oğlu peygamber oğlu peygamber Yit suftur.» buyurdular. Ashab yine, bizim sormak istediğimiz bu değil, dediler. Hazreti Peygamber!

«O halde Arab'ın soylarından soruyorsunuz. Onların cahiliyeti zamanındaki en soyluları, din bilgisine sahib olmak şartı ile İslâm'da da en soylularıdır.» buyurdu.

 

900- Semure'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir:

«Bu gece rüyamda bana iki melek (Cibril ve Mikâil) geldi. On-larla birlikte uzun boylu bir adamın yanına yardık. Az kaldı başını, boyunun uzunluğundan göremiyordum. O zat, İbrahim Aleyhisse­lâm idi.»

 

901- İbni Abbas'dan   (Radıyallahu Anhüma)  rivayet edilmiş-

-İbrahim Aleyhisselâm'a gelince (onun simasını öğrenmek üter­seniz) kendi adamınıza (peygamberinize) bakınız.. Musa Aleyhisse lam ise. kıvırcık saçlı esmerdi. Onun, urganla yularlanmış kırmızt gdero üzerinde (Mekke'ye doğru) vadiye inişini sanki görür gibi-

 

902- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu   Anh) rivayet edilmiştir:

«Hazret! İbrahim Aleyhisselâm, seksen yaşmda keser ile (yahud kadum, adındaki yerde) sünnet oldu.»

Mütercim:

Bu hadîs-i şerifte geçen «Kadûm» kelimesi iki türlü okunur- Kad-dum ve Kadûm. Birinci şekilde daim şeddesiyle okunursa Şam'da bir yerin ismi olup orada kendisini sünnet ettiği anlaşılır. Eğer ikinci şe­kilde şeddesiz okunursa keser -manasına gelir ki, o zaman kendisini keser ile sünnet ettiği manası çıkar. Bu mana daha doğru kabul edil­miştir.

 

903- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir

«ibrahim Aleyhisselâm, yalnız üç yalan söylemiştir: Bunlardan iki tanesi, ALLAH Azze ve Celle Hazretlerinin zatı ile ilgilidir. İbrahim Aleyhisselâm (kavmi şehir dışında bayram yerine giderlerken, ken­disi basta olmadığı halde, geri kalıp putlarını kırmak için) ben has­tayım, demişti. Bir de (kavminin putlarını kırdığı zaman kendisine, tanrılarımıza bunu kim yaptı? diye sorulunca) bu işi o putların şu büyüğü yapmıştır, demişti. Üçüncü yalanı da, Bir gün İbrahim Aley­hisselâm, zevcesi Sare beraberinde olduğu halde giderlerken hun­harlardan birinin ülkesine uğradılar. O hunhara haber verildi ki, bu­raya bir adam geldi. Beraberinde insanların en güzeli bir kadın var. Sonra o hunhar, İbrahim Aleyhisselâm'a haber göndererek yanına getirtti ve «beraberindeki kadın kimdir?» diye sordu. İbrahim Aley­hisselâm, kız kardeşimdir, dedi. Sonra İbrahim Aleyhisselâm zevcesi Sare'nin yanına dönerek ona:

—  Ey Sare! Şu ülkede senden ve benden başka hiçbir   mümin yoktur. Bana, o adam seni sordu. Ben de, kız kardeşim olduğunu söy­ledim. Artık sen beni1 yalancı çıkarma. Sonra çaresiz olarak Sare'yi o hunharın huzuruna gönderdi. Sare, hunharın yanına girince, onu eliyle tutmağa  (ona sarılmağa) kalkıştı. Fakat   (kollan)     tutuldu. Bunun üzerine S ar e'ye dedi kî:

—  Benim için ALLAH'a dua etj sana zarar vermiyeceğim. Sare, ALLAH'a dua etti ve hunhar salıverildi. Sonra ikinci defa Sare'ye el uzatmak isteyince yine Önceki gibi yahud daha şiddetli olarak tutul­du. Hunhar, yine:

—  Benim için ALLAH'a düa et; artık sana zarar   vermiyeceğim. Dedi. Sare, ALLAH'a düa etti ve hunhar salıverildi. Sonra bu hunhar, kapıcılarından birini çağırıp*

—  Siz, bana insan değil, ancak bir şeytan getirmişsiniz, dedi ve Sare'ye hizmetçi olarak Hacer isminde bir cariye verip    İbrahim Al ey hisse lam'a gönderdi. Sare, Hazreti İbrahim'in yarına vardığı za­man o namaz kılmakta idi/. Sare'ye, namazı tamamlayıncaya kadar beklemesi için eliyle işaret etti. Sonra Hazreti İbrahim namazı   ta­mamlayınca, Sare dedi ki:

—  ALLAH Tealâ Hazretleri, kâfirin hilesine (sarkıntılığına) mey­dan vermedi ve bize hizmetimiz için de Hacer'i verdi.» Hadîs-i   şerifi rivayet eden -Ebû Hüreyre şöyle dedi:

—  Ey gök suyunun (yağmurun) evladiarı! İşte Hacer sizin anne-nizdir. (Ey Hicaz arablan, siz Hazreti İsmail Aleyhisselâm'm soyun­dan geldiğiniz için Hazreti Hacer,  sizin büyük annenizdir.)

Mütercim:

Hazreti İbrahim Aleyhisselâm, yıldız, ay ve güneş hakkında «Bu Rabbimdir» diyerek yalan söylemişse de, bir an öyle sandığı ve sonra yalanını düzelttiği için bu sözleri yalan sayılmamaktadır. Bu hadis-i şerif, 615 sayıda geçmişti.

 

904- Ümmü Şerik (Radıyallahu Anha) derki:

Hazreti Peygamber kelerin öldürülmesini emretti Ve onun hak­kında şöyle buyurdu:

«Bu hayvan, İbrahim Aleyhisselâm ateşe atıldığı zaman onun ateşini (canlanması için üflemiştir>

 

905- İbni Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edilmiş­tir:

İsmail Aleyhisseîâm'ın annesine ALLAH. c.c.) rahmet etsin. Eğer acele etmeyeydi, zemzem kuyusu akar su pınarı olacaktı.» (Haz­reti Hacer, zem zem suyu çıkınca hemen etrafını örerek akıp gitme­sini önlemeye çalışmıştı.)

 

906- İbni Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edilmiş­tir:

«Kadınlardan ilk önce beline kuşak bağlayan Hazreti İsmail Aleyhisselâm'm annesi Hacer'dir. Hazreti Hacer elbise ve entarisi üzerine bir kuşak bağlayarak, izini Hazreti Sare'den gizlemek için entarisinin eteğini yerden çekerdi. Sonra Hazreti İbrahim Aleyhisse­lâm, zevcesi Haceri ve henüz memede bulunan oğlu İsmail1! yanına alarak Mekke'ye geldi. Hacer ile İsmail'i, Beytullah'ın yanında ve Zem­zem kuyusunun üstünde bir büyük ağacın yanına bırakıverdi. O za­man Mekke'de hiç bir insan yoktu. Orada şu da bulunmıyordu. Böy­le iken onları buraya bıraktı. Yanlarında sadece bir dağarcık hurma ile bir kırba (tulum) su vardı. Sonra Hazreti İbrahim Şam'a dönmek üzere ayrılırken Hacer onun arkasını takib ederek:

—Ey İbrahim! Tek bir insanı bulunmayan ve hiç bir şeyi olma­yan bir vadide bizi bırakarak nereye gidiyorsun? dedi ve bu sözü bir kaç defa tekrarladı. Hazreti İbrahim ise dönüp cevab vermedi. So­nunda Hazreti Hacer dedi ki:

—  Böyle hareket etmeyi ALLAH Tealâ mı sana emretti?

Hazreti İbrahim:

—  Evet, ALLAH Tealâ emretti! dedi. Hazreti Hacer de:

— Öyle ise, ALLAH Tealâ Hazretleri  bizi korur, dedi ve Kabe'nin yanına döndü. Hazreti İbrahim de yola koyularak Hacer üe İsmail'in gözlerinden kaybolduğu Mekke'nin, yukarısında bir yere varınca, Kabe'ye yönelerek ellerini kaldırıp şöyle dua etti:

-Ey Rabbimiz! Ben evladımdan bir kısmını senin mukaddes olan evinin (Kabe'nin) yanında, ekin bitmez bir vadide yerleştirdim. Ey Rabbimiz! Namazı gereği üzere kılsınlar diye... Artık insanlardan bir kısmının kainlerini onlara meylettir. (Yanlarına varıp Kabe'yi ziyaret etsinler.), Şükretmeleri için de, o belde halkını bazı meyva-Iarla rıziklandır.» (İbrahim sûresi: Âyet 37)

Hazreti İbrahim gittikten sonra Hacer, kırbanın suyu ile bir müddet idare etti, Kırbadaki su tükendi, Hacer susadı. Çocuğu da su-sadı. Hacer, çocuğu İsmail'e şafkat ve merhametle bakıyorkdu. Ço­cuk ise suzluğun şiddetinden yerde ağlayıp kıvranıyordu. Çocuğun bu haline tahammül .edemeyen annesi Hacer, çevreden gelip geçen var mı, diye bakmak için yüksek bir yer aradı ve en yakın Safa tepe­sini buldu. Hemen oraya çıkıp etrafı gözetledi, gonra mukabil tepe olan Merve'ye çıktı. Hacer, telaşlı bir vaziyette Safa ile Merve ara­sında koşup durdu. Bir safa tepesine, bir Merve tepesine çıkarak et­rafı gözetledi. Bir insan görebilir miyim diye bakındı. Hiç bir kimse­yi göremedi. İşte bu şekilde Safa ile Merve arasında yedi kez koştu. Peygamber Sallallah"u Aleyhi ve SeUem Hazretleri:

«Safa ile Merve arasında hacıların koşmasının aslı budur,» bu­yurdu.

îbni Abbas söze devamla der ki: Hazreti Hacer yedinci defa Merve'ye çıkınca, bir ses işitti; durdu ve iyice dinledi. Tekrar açık ola­rak o sesi işitti. Sesin geldiği tarafa baktı: Ey seslenen kimse I bize bir yardım ve faydan varsa bizim imdadımıza koş, diye bağırdı. Bir de gördük ki, Zemzem kuyusunun şimdi bulunduğu yere bir melek İn­miş, kanadı veya ayağı ile toprağını eşeliyor. Böylece Hazreti Cibril Aleyhisselâm Zemzem suyunu meydana çıkardı. Sonra Hacer, su akıp gitmesin diye avuçları ile su kabım doldurdu ve suyun birik­mesi için taş ve toprakla etrafını ördü, «ALLAH İsmail'in annesine rah­met etsin! Eğer suyun akmasına engel olmayıp onu kendi haline bı-raksaydı yahud, sudan avuç avuç- alıp su kabına doldurmasaydı Zemzem suyu akar pınar olacaktı.» Hacer Zemzem suyundan içti ve çocuğuna da içirdi. Sonra Cibril Hacer'e,

— Sakın helak olmaktan korkmayım/; burada Beytullah vardır. Beytullah'ı bu çocuk ve onun babası bina edecektir. ALLAH hiç bir za­man bu oğlanın ehlini zayi etmez, dedi.

O zaman Beytullah, tepecik gibi bir yer kabartısı idi. Yağmur sulan gelince, sağından ve solundan akar giderdi. Hazreti Hacer bu Kaide Zemzem suyundan içerek ve çocuğunu da emzirerek bir müd­det devam etti. Sonra Cürhüm kabilesinden bir yolcu kafilesi gelip Mekke'nin aşağı tarafında bulunan Kedâ adındaki dag yönünde ko­nakladılar. Bunlar etrafa bakınca Zemzem kuyusunun   bulunduğu yerde kuşların uçuştuğunu gördüler. Aralarında dediler ki, bu kuş­ların su bulunan yerde olmaları lazımdır. Halbuki biz, bu çevrede su bulunmadığını -biliyoruz. Bununla beraber bir bakalım diye çevik iki kişiyi oraya gönderdiler. Orada Zemzem kuyusunu buldular. Sonra arkadaşlarına dönüp iyi bir su kuyusunun bulunduğunu haber ver­diler. Sonra bu yolcu kafilesi topluca Zemzem kuyusunun   yanına geldiler. Hazreti Hacer de kuyunun yanında idi. Onlar Hazreti Ha-

cere:

—  Bize izin verir misin, bu mübarek yerde konaklayalım? dedi­ler. Hazreti Hacer;

—  Evet izin veririm-, fakat bu sudan, içip faydalanmaktan başka sîze bir mülkiyet hakkı tanımam, dedi. Onlar da kabul edip razı ol­dular. Bu Hususta Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem:

«İşte İsmail'in annesini Çürhüm kabilesi buldu; zaten o (Hacer) böyle şenlik içinde olmayı arzu ediyordu.» Buyurdu. Sonra Cürhüm kabilesi burasını beğenerek memleketlerinde olan .diğer hısım ve ak­rabalarını buraya çağırarak Mekke'de ikamet    etmeğe   başladılar. Orası yapı ve binalarla imar edildikten sonra, Hazreti İsmail de ol­gunluk çağına erdi ve arapçayı fasih bir şekilde bu Cürhüm kabile­sinden öğrenmiş oldu. Hazreti İsmail Cürhüm kabilesi içinde ahlâkı çok beğenilen ve her yönden sevilen bir delikanlı oldu. Cürhüm kabi­lesi kendisi Üe hısımlık kurmayı arzulayarak ona kendi kabilelerin­den bir kız verdiler ve onu evlendirdiler. Bu evlenme işinden sonra annesi Hazreti Hacer vefat etti. Bu arada Hazreti1 İbrahim Aleyhisse­lâm Hacer ile oğlu îsmaü'i aramak üzere geldi. Daha önce de ayda bir defa olarak Şam'dan Mekkeye gelip dönüyordu. Bu defa adetleri üzere geldikleri zaman Hazreti İsmail'i evinde bulamadı. İsmail'in nereye gittiğini karısına sordu. Kadın, kendilerine yiyecek   temini için çıktığını Hazreti İbrahim'e söyledi. Hazreti îbrahün, oğlu İsmail'­in karısına geçimlerinin ve durumlarının nasıl olduğunu sordu. Ha­nım çok sıkıntılı ve zor durumda olduklarını söyledi. Hazreti İbra­him hanıma dedi ki, İsmail'e benden selâm söyle, eve döndüğü za­man kapının eşiğini değiştirsin.

İsmail Aleyhisselâm eve gelince, babasının gelip döndüğünü an­ladı. Bundan ötürü karısına sordu: — Bugünbize bir kimse geldi mi? kadın cevab verdi;

—  Evet, şöyle şöyle bir ihtiyar geldi ve seni sordu. Ben de cevab verdim. Sonra geçimimizden sordu. Ben de son derece sıkıntıda oldu­ğumuzu söyledim. Hazreti tsmail yine sordu:

—  O gelen adam sana bir tavsiyede bulundu mu? Hanım:

—  Evet, sana selâm söyledi ve kapının eşiğini değiştirsin, dedi.

Hazreti ismail dedi ki, o gelen zat benim muhterem babam Haz­reti İbrahim idi. Hem  de senden ayrılmamı bana  emretmiştir.  O halde bertden boş sun, sen ailene dön. Sonra Hazreti İsmail Cürhüm kabilesinden başka bir kadınla evlendi. Hazreti İbrahim Samda bir müddet kaldıktan sonra oğlunu görmek için tekrar Mekke'ye geldi. Yine ismail'i evinde bulamadı. Evde bulunan hanımına İsmail'in ne­reye gittiğini sordu. O da, eve yiyecek getirmek için evden çıkmış ol­duğunu söyledi. Sonra Hazreti İbrahim sordu:

—  İdare ve geçiminiz nasıldır? O da, ALLAH'a hamd ederek du­rumlarının iyi olduğunu söyledi. Sonra Hazreti İbrahim gelinine sor­du:

—  Yemeğiniz nedir? O da:

—  Av etidir, dedi. Yine sordu:

—  İçeceğiniz nedir? Hanım:

—  Sudur, dedi. Yahud su ve süttür şeklinde cevab verdi. Sonra Hazreti İbrahim onlara düa etti: ALLAHım! Bunların etine ve suyuna bereket ve bolluk ver. Bu duaları hususunda Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellemı

«O günde onların (ismail ailesinin) tahıl (hububat) yiyecekleri yoktu.. Eğer mevcut olsaydı, Hazreti ibrahim bunun da bereketine düa ederdi.» buyurdu.

Ibni Abbas der ki: Yalnız et ile su, Mekke'den başka hiç bir yerde sağlığa uygun düşmez. Yine îbni Abbas devamla der ki: Sonra Hazreti ibrahim, oğlu ismail'in hanımına:

—  ismail'e benden selâm söyle, kapısının eşiğini    sabit tutsun, dedi. Sonra Hazreti İbrahim Aleyhisselâm Şam'a döndü.

Hazreti İsmail evine dönünce hanımına sordu.

—  Bugün evimize gelen oldu mu? O da;

—  Evet geldi, hem de size selâm etti ve kapının eşiğini sabit tut­manı söyledi. Hazreti ismail:

—  İşte o adam benim babam Hazreti İbrahim idi. Sen de benim eşiğimsin. Seni boşamayıp daima hoş tutmamı bana emretmiştir, de­di

ibrahim Aleyhisselâm Şam'da bir müddet daha kaldıktan sonra tekrar İsmail'in yanına Mekke'ye geldi. İsmail Aleyhisselâm da o es­nada Zemzem kuyusunun yanındaki büyük ağacın altında ok yontuyordu. Hazreti İsmail babasını görünce, hemen kalkıp babasını kar­şıladı. Babanın oğula ve oğulun babaya karşı yapması gerekeni yap­tılar. Babasının elini eteğini öptü ve sevinçlerinden ağlaştılar. Sonra Hazreti İbrahim, oğlu Hazreti İsmail'e:

__ Ey İsmail! ALLAH Tealâ Hazretleri burada Beytullah'm binası

için bize emir buyurdu, dedi ve orada çevresinden yüksek olan bir tümseği işaret etti.

îbni Abbas der ki : İşte o zaman Hazreti İbrahim ile Hazreti ts­mail, baba oğul Kabe'nin temelini attılar ve duvarım Örmeye başladı­lar. Duvar taşlarını Hazreti İsmail verir, Hazreti İbrahim de duvarı örerdi. Sonra Kabe'nin duvarları iyice yükselince, Hazreti İsmail, şimdi, *Makam-i İbrahim» diye ziyaret edilen taşı getirdi. O taşı Haz­reti İbrahim'in ayakları altına koydu. Böylece Hazreti İbrahim o taş üzerinde durarak duvarı örüyor ve Hazreti İsmail de ona taşları ve­riyordu. Her ikisi de ALLAH'a şöyle düa ediyorlardı: «Ey Rabbimiz! Bu hayırlı işi sen bizden kabul buyur. Muhakkak ki sen duamızı işiten, niyetimizi de bilensin.»

Mütercim:

Alemde ve yaratıklar içinde Kabe'den daha şerefli bir yer yoktur. Çünkü onun bina edilmesini ALLAH Tealâ emretmiştir. Bu emri ulaş­tıran ve mimarlığını yapan Cibril Aleyhisselâm'dır. Ustalığını yapan da Halilürrahman İbrahim Aleyhisselâm'd ir. Yardımcısı ve çırağı da Hazreti İsmail Aleyhisseîâm'dır.

Hazreti îbrahhn Beytullah'm inşasını tamamladıktan sonra Cib­ril Aleyhisselâm gelerek bütün hac usullerini (menasikini) Hazreti İbrahim'e öğretti. Hazreti İbrahim de, Makam-ı İbrahim adı verilen taş üzerinde durarak kıyamete kadar gelecek nesilleri hac etmeğe da­vet etti.

— Ey insanlar! Rabbinizin davetini kabul ederek hacca geliniz, diye konuştu. O yıl, Hazreti İbrahim ile Hazreti İsmail birlikte hac­cettiler. Arafat'da vakfe yaptılar. Hazreti Sare (Radıyallahu Anha) da Beyt-i Makdis'den (Kudüs'den) gelerek beraberce haccettiler. Sonra Hazreti Sare ve Hazreti İbrahim Kudüs'e dönerek her ikisi de orada vefat ettiler. Ziyaretgâhları Kudüs'de Halilürrahman adındaki yerdedir. ALLAH'ın salât ve selâmı hepsinin üzerlerine olsun...

 

907- îbni Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edilmiş­tir

- (Eğer Hazreti Hacer) Zemzem suyunu kendi haline bırakaydı, İbrahim Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in duası bereketi ile zemzem akar su olacaktı.»

 

908- Ebû Zer EI-Ğifarî (Radıyallahu Anh) der ki:

Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e sordum:

—  Ya Resûlallah! Yeryüzünde ilk önce bina edilen mescid hangi mesciddir? Şöyle buyurdular:

«Mescid i Haram dır.» Yine sordum:

—  Sonra hangisidir?»   Mescidi Aksa.» buyurdular.   Aralarında kaç yıl var diye sordum. «Kırk sene var,» buyurdular ve şöyle devam ettiler:

«Her nerede namaz vakti sana erişirse, orada namazı kıl; fazilet oradadır (namazı vaktinde kılmaktadır).»

Mütercim:

Bir de, «insanlar için ilk bina edilen mescid Mekke'deki Kabe'­dir,» mealindeki ayeti kerimeyi bu hadis-i şerif teyid etmektedir. Ka­be'yi ilk bina eden Hazreti İbrahim Aleyhisselâm değildir. Kâ'be, gü­nümüze kadar onbir defa bina edilmiş ve yenilenmiştir.

Önce melekler tarafından nurdan bina edilmiştir. İkinci defa Hazreti Adem Aleyhisselâm tarafından yapılmıştır. Üçüncü defa Şît Aleyhisselâm tarafından, dördüncü defa İbrahim Aleyhisselâm tara­fından, beşinci defa Amalika tarafından, altıncı defa Cürhüm kabi­lesi tarafından, yedinci defa Kusayy tarafından, sekizinci defa Kureyş tarafından dokuzuncu defa îbni Zübeyir tarafından, onuncu defa da Haccec-i' Zalim tarafından bina edilmiştir. Daha sonra Bağdad fatihi kerrem ve müşerref kılsın.

 

909- Ebû Humeyd Es Sâidî (Radıyallahu Anh) der kis

Ashab-ı kiram :

— Ya Resûlallah! Biz sana nasıl salât ve selâm getirelim? diye sordular. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, şöyle deyiniz, bu­yurdu:

«ALLAHıml İbrahim'in ailesine rahmet ettiğin gibi, Muİıammed'e zevcelerine ve zürriyetine rahmet et. İbrahim'in ailesini mübarek kıldığın gibi, Muhammed'i, ailesini ve züriyetine mübarek kıl. Sen hamde layıksın, kerem sahibisin.»

Kâb bin Acre (R.A.) 'nin rivayetinde şöyledir:

«Bana Salât ye selam İçin şöyle deyiniz: ALLAHım! İbrahim'e ve İbrahim ailesine rahmet ettiğin gibi, Muhammedi ve Muhammed ailesine rahmet et. Muhakkak ki sen hamde layıksın, kerem sahibi­sin. ALLAHım! İbrahim'i ve İbrahim ailesini mübarek kıldığın gibi, Muhammed'i ve Muhammed ailesini mübarek kıl. Muhakkak ki sen hamde layıksın, kerem sahibisin.»

 

910- ibiti Abbas (Radıyallahu Anhüma) der ki:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem torunlan Hazreti Hasan ve. Hazreti Hüseyin için ALLAH'a iltica ederek şöyle derdi:

«Sizin atanız Hazreti İbrahim), şu kelimelerle İsmail ve îshak İçin ALLAH'a iltica ederdi:

Her şeytan ve zararlı haşaratın ve nazar değdiren her gözün şer­rinden ALLAH'ın eksiksiz kelimelerine sığınırım.»

 

911- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anhî rivayet edilmiştir:

«Biz, ey Rabbim! ölüleri nasıl diriltiyorsun? diyen ibrahim'den (bu soruyu sormaya) daha layikız. ALLAH Teâlâ; yoksa inanmıyomu-sun? buyurmuş -ve İbrahim, gerçi inanıyorum, fakat içim rahat et­sin diye (sordum), demişti.

ALLAH, Lût Aleyhisselâm'a da rahmet etsin. O da (ALLAH tarafın­dan korunacağını bildiği halde) Sağlam bir barınağa sığınmak iste­mişti.

Hazreti Yûsuf'un zindanda kaldığı kadar ben kafmiş olsaydım, ona çıkması için gelen haberciye hemen uyar ve çıkardım COnun gi­bi, hapse giriş nedeninin aydınlığa tamamen çıkmasını beklemez­dim).»

Mütercim:

Bu hadîs-i şerifin manası üzerinde, alimler çeşitli yorumlarda bu­lunmuşlardır. Şafiî Hazretlerinin .görüşü şöyle:

Hazreti İbrahim'in kalbine şübhe' gelmesi mümkün değildir. Peygamber Sallailahu Aleyhi ve Sellem murad eder/ki, benim kalbimde bu hususta hiç bir şüphe bulunmadığı    gibi,  Hazreti  İbrahim'in kalbinde de asla yoktu.

Lût Aleyhisselâm'uı sözüne gelince: ALLAH ona rahmet etsin. O cok sağlam bir yere dayanmıştı. ALLAH tarafından kavmini helak et­mek için gönderilen meleklerin farkına varmıyarak bu müsafirlere tecavüz etmeğe kalkışan kavmine: Ah! Eğer sizi engelleyecek gü­cüm olsa yahud sağlam bir barınağa dayanmış olsam, sizi bu mü*-safirlere tecavüzden engellerdim, demişti. Halbuki her zaman olduğu gibi, o sırada da ALLAH'a güveniyor ve dayanıyordu. Böyle olduğu içindir ki, kavminin helak edilmesi için melekler gelmişti.

Hazreti Yûsuf hakkında: Eğer Yûsuf Aleyhisselâm gibi, uzun sü­re ben zindanda kalıp da bana hükümdar tarafından davetci gelmiş olsaydı, ben başka bir haber beklemeksizin hemen o davetcinin çağ­rısına uyardım, buyurulması, Hazreti yûsuf'un sabır ve metanetini övmedir. Çünkü Hazreti Yûsuf, ben tamamen suç töhmetinden kur­tulmadıkça ve masum olduğum gerçekleşmedikçe çıkmam demişti. Aslında Peygamber Sallailahu. Aleyhi ve Sellem bütün peygamber­lerden daha sabırlı ve daha mütahamildir.

 

912- Seleme bin Ekva (Radıyalîahu Anh) der ki:

Eşlem kabilesinden birtakım kimseler, oklanyla nişan atarlar­ken Peygamber Sallailahu Aleyhi ve Sellem onlara tesadüf etti ve. şöyle buyurdu:

«Ey İsmail Oğulları (Hazreti İsmail'in soyundan gelen Eşlem oğullan)! nişan atınız, çünkü sizin atanız da (Hazreti İsmail) nişan cı idi. Ben de içinizden falan oğullarının tarafıyım.»

Bunun üzerine iki taraftan biri (Peygamber'in taraftar olduğunun rakibi), nişan atmaktan el çektiler. Hazreti Peygamber sor-

«Siz neden atış yapmıyorsunuz? Onlar dediler ki:

— Ya Resûlallah! Sen onların tarafında olduğun halde bize na­sıl atabiliriz (sizin taraftarı olduğunuz grubu nasıl yenmeye çalışa­biliriz.)? Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem:

«Atınız, ben sizinle, hepinizle beraberim,» buyurdu:

 

913- İbni Ömer'den rivayet edilmiştir:

«Asil oğlu asıl oğlu asıl oğlu asil, İbrahim oğlu İshale oğlu Yakup oğlu Yûsuf'dur»

 

914- Ebû HÜreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir:

«Hızır Aleyhisselâm'a Hızar denmesinin tek sebebi beyaz (kurul otların üzerine oturmuştu ve birden yeşerip ardında sallanmaya başladı.» (Hızır, yeşillik demektir.)

Mütercim:

Hızır Aleyhisseiâm'm peygamber olup olmadığı hususunda ihti­lâf edilmiştirv Peygamberliğini ileri sürenlerin delili, «Ben bu işi ken­diliğimden yapmadım,» mealindeki ayeti kerimedir.

Diğer bazı alimlerle Şafii alimlerinin büyüklerinden îmam Ne-vevî gibi zatlar ve tasavvuf alimleri, Hızır Aleyhisselâm'ın halen ara­mızda bulunduğunu, hayatta olduğunu söylemektedirler.

 

915- Cabir (Radıyallahu Anh) der ki:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in beraberinde Merruz'z Zehrân'da   Erâk   (misvak)   ağacından  yemiş topluyorduk.  Hazret!

Peygamber,

«Bu yemişlerin kararmışım toplayınız* çünkü kararmışı daha tat­lıdır.» buyurdu. Ashab sordular:

— Ya Resûlallah! kırda koyun güttünüz mü? (ki, böyle kırda yetişen meyvaları biliyorsunuz) Hazreti Peygamber,

«Her peygamber, mutlaka koyun gütmüştür» buyurdular.

 

916- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir!

«Adem Aleyhisselâm ile Musa Aleyhisselâm tartıştılar Musa, Adem'e dedi ki: Sen, hatası yüzünden cennetten çıkan Adem'sin. Adem de ona cevab verdi: Sen de, ALLAH Teaîâ'nın, Peygamberlik gö­revleri ve (Tur'da) konuşmak için seçtiği Musa olduğun halde, ya­ratılmamdan önce ALLAH'ın bana takdir ettiği bir meseleden dolayı beni kınıyorsun. Hazreti Adem, delil üstünlüğü ile Hazreti Musa'yı iki yenilgiye uğrattı.»

 

917- Ebû Musa'dan. (Radıyallahü Anh) rivayet edilmiştir

«Erkeklerden çokları kemal derecesine erdiler. Kadınlardan ise, ancak Firavun'un karısı Asiye, îmran'm kızı meryem kemal derece­sine ulaştılar. Aişe*nin de diğerjkadmlardan üstünlüğü, tiridin diğer yemeklerden üstünlüğü gibidir»

Mütercim :

Haşlama etin ekmekle karışımından yapılan yemeğe tirid deni­lir. Bu yemek arablann en nefis yemeğidir. Hem hazım bakımından, hem kuvvet ye lezzet bakımından diğer yemeklere üstün olduğu gibi, Hazreti Aişe de, ahlâk, zekâ ve dirayet, fesahat ve bunlara benzer güzel vasıflara sahib bulunduğundan diğer hanımlara öylece üstün­lüğü vardır.

Burada Hazreti Asiye ile Hazreti Meryem'in kemal derecede bu­lunmalarının belirtilmesi ile onların peygamber olmaları gerekmez. Bunlar, kadınlarda bulunması gerekli vasıfların en üstün mertebe­sine ulaşmışlardır, demektir. Çünkü kadınlardan peygamber olmadı­ğı hususunda ümmetin ittifakı vardır. Fakat İmam Eş'ari'den nakle­dildiğine göre, kadınlardan altı. kişi peygamber olmuştu: Havva, Sâ-re, Hazreti Musa'nın annesi Yuhanez, Hacer, Asiye, Meryem. Çünkü bunların hepsine ALLAH'dan vahy gelmiştir. Bunların bir kısmı ile de ,/meH ekler ve Cibril konuşmuştur. Kadınlardan peygamber olduğuna daiı görüş, «Senden önce gönderdiklerimiz de ancak birtakım erkek­lerdi.» mealindeki ayeti kerime ile reddedilmektedir.

-Kurtubî ye bazı alimler, bu hadîs-i şerifte kemal ile vasıflanan Asiye ile' Meryem'in her halde peygamber oldukları görüşündedir­ler. Çünkü bu derecede kemal ile vasıflanmak ancak peygamberler için olur. Diğer taraftan velilik mertebesi pek çok kadınlarda mev­cuttur, diyorlarsa da onların bu görüşleri alimlerin çoğunluğu tara­fından kabul edilmemektedir. Buna dair geniş açıklama Şerkavî şer­hinde vardır.

 

918- îbni Abbas'dan   (Radıyallahü Anhüma) rivayet edilmiş­tir:

«Metta oğlu Yunus'dan daha hayırlı olduğunu iddia etmek hiçbir kula yakışmaz.»

Mütercîm

Yûnus Aleyhisselânı balık tarafından yut.ulup onun karnından dışarı çıkması ve buna benzer güçlüklerle karşılaşması onun manevî değerini azâltnııyacağı itibarla hiç kimse, bizim peygamber ondan daha hayırlıdır diye söz söylememelidir. Bu gibi sözlerde bulunmak Muhammed ümmetine uygun bir iş değildir. Bizim peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri bütün peygamberlerin en fazi­letlisi ise de, ima.n ve peygamberlik yönünde, «ALLAH'ın peygamberle­rinden hiçbirini diğerinden ayırd etmeyiz» mealindeki ayeti kerime gereğince peygamberler arasında fark gözetilmez.

Bir de bu nadîs-i şerif tevazu yerinde buyurulmuştur, Ayrıca Yû­nus Aleyhisselâm'm Metta'ya nisbetiyle babacının Metta olduğu açıklanarak bazılarının sandığı gibi annesinin ismi olmadığı da bildi­rilmiştir.

 

919- Ebû Hüreyre'den  (Radıyallahu Anh)   rivayet edilmiştir:

«Davud Aleyhisselâm'a Zebur'u okuyup hatmetmek kolaylaştı­rılmıştı. Nitekim (bir yere gitmek için) hayvanlarının eyerlenmesini emreder ve eyerlenmenıleri bitmeden zebur'u okurdu (hatmederdi). Aynı zamanda Ancak kendi kazancından (el emeğinden) yerdi.»

Mütercîm:

ALLAH Tealâ Hazretleri bazı kullarına zaman içinde zaman yara­tır. Tayyımekân (uzak mesafenin dürülmesi) olduğu gibi, Tayyı za.-man (uzun zamanın dürülmesi, kısa zaman sığdırılması) da olabilir. İmam Nevevi Hazretleri,' Âdâb-ı Kur'an'da söylüyor: Gece dört ve gündüz de dört olmak üzere bir günde sekiz defa Kur'an-ı Kerimi hatmedenler olmuştur.

Kudüs'de Ebû Tahir adındaki bir zat, bir günde on hatim yapardı. Şeyhu'l-îslâm İbni Ebî Şerif Hazretleri de bir günde Cgece ve gün­düz) onbeş kere Kur'anı hatmederdi. Bu bir İlâhi sırdır. Bunu idrak edebilmek ancak ALLAH'ın feyzi ile olur. Şimdi bile muhtelif memle­ketlerde altı yedi saatte Kur'an-ı teravih namazlarında hatmedenler vardır. ALLAH'a hamd olsun...

 

920- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anhu) rivayet edilmiştir!

«Benim halim ile, İslama davet ettiğim insanların (kâfirlerin) hali, (etrafı aydınlatmak ve herkese ışık tutarak yol göstermek için) ateş yakan adama benzer ki, kelebekler. (İşte benim getirdiğim hi­dayet nurundan kafirler faydalanacak ve hak yolu bulacak yerde, bu aydınlığa karşı çıkararak cehennem ateşine düşüyorlar.)

Geçmiş zamanda iki kadın vardı. Her İkisinin de yanlarında birer erkek çocukları bulunuyordu. Yolda giderlerken kurt saldırıp bun­lardan birinin oğlunu .kaptı. Bu (oğlu kurt tarafından kapılan) ka­dın, arkadaşına, kurt senin oğlunu kaptı (hayatta kalan benim oğ-lumdur), dedi. Öteki de* hayır, senin oğlunu kaptı! diye karşılık ver­di. Sonra Davud Aleyhisselâriı'ın huzurunda muhakeme oldular. Da­vud Aleyhisselâm, çocuğun yaşlı olan kadına ait olduğuna, hüküm verdi. îki kadın, Davud Aleyhisselâm'ın oğlu Süleyman Aleyhisse-lâm'a gidip durumu anlattılar: Süleyman Aleyhisselâm, bana bıçak getirin,   bu çocuğu ikiniz arasında böleceğim, dedi.  Küçük kadın, yapma! dedi. ALLAH sani esirgesin! Bu çocuk onun oğludur. Bunun üzerine Süleyman Aleyhisselâm, çocuğun küçük kadına ait olduğu­nu hükme bağladı.» (Analık cihetiyle çocuğa gösterdiği merhamet­le ona sahib oldu.)

Mütercim :

Bu ikinci hüküm, ictihad ile bozulmaz, kaidesine aykırı gibi gö­rülüyorsa da, o zamanda bunun caiz olması ihtimali vardır. Yahud  ı ictihaddan sonra haksız olan kadının gerçeği itiraf etmesi üzerine bir önceki hüküm ikincisi ile bozulmuştur, denilebilir.  (Aynı zamanda yanlış olarak verilen hükümden dönülmesi    gerektiğine de delâlet eder.)

 

921- Hazreti Ali (Radıyallahu Anh) der kiî

«Devrinin kadınların en hayırlısı İmran'ın kızı Hazreti Meryem'­dir. Bu ümmetin kadınlarının en hayırlısı da Hazreti Hatice'dir.»

 

922 - Ebû Hüreyre'den (Radıyallalm Anh) rivayet edilmiştir-.

Deveye binen kadmlarm en iyisi Kureys kadınlarıdm   Bunlar çocuğa en çok şefkat gösteren ve kocaya ait olan hukuk, Ebû Hüreyre, bu hadis-i şerif rivayet olarak dedi ki: «tmran'ın km Hazreti Meryem, deve ye hiç binmemiştir.»

 

923- Ubade'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir:

«Her kim, ALLAH'dan başka hiç bir ilâh olmadığına, birliğine ve ortağı bulunmadığına, Muhanınıed'in O'nun kulu ve peygamberi ol­duğuna, isa'nın ALLAH'ın kulu, peygamberi, Meryem'e ilettiği kelime­si ve kendi tarafından bir ruh olduğuna, Cennetin hak ve Cehenne­min hak olduğuna şahidlik ederse, ALLAH onu, yaptığı amel karşılı­ğında cennete koyar.» Bir rivayette de «cennetin sekiz kapısından hangisinden dilerse onu cennete koyar» ilavesi yer almaktadır.

 

924- Ebû Hüreyre'den  (Radıyallahu Anh)   rivayet edilmiştir:

«Beşikte konuşan yalnız üç çocuktur. Birincisi Hazreti İsla Aley-hisselâm'dir. İkincisi: İsrail oğullarından Cüreyc adında bir şahıs var­dı. Bir gün Cüreyc, namaz kılarken, annesi geldi ve Cüreyc! diye ça­ğırdı. Güreye, anneme cevab mı vereyim, yoksa namaza devam mı edeyim? diye tereddüt etti. (Annesi böyle üç defa onu çağırdığı hal­de, namazda olması sebebiyle ona cevab veremedi.) Bunun üzerine annesi kızarak oğluna şöyle beddua etti:

—  Ali ahi m! Ona **** kadınların yüzünü, göstermeden canını alma, Cüreyc, manastırında ibadetle meşgul iken yanına bir kadın gelerek kendini ona teklif etti. Cüreyc kabul etmedi. Kadın, bir çoba­na gidip kendini teslim etti. Sonra bir oğlan doğurdu ve bu çocuğun (kimden olduğu kendine sorulunca)

—  Cüreyc'den olduğunu iddia etti. Bunun üzerine o belde halkı Cüreyc'in manastırını yıktılar. Kendisini de (halk arasına) indirerek sövüp saydılar. Cüreyc abdest aldı, namaz kıldı. Sonra yeni doğan ço­cuğun yanına vardı,

—  Ey bebek, senin baban kimdir? diye sordu. Çocuk ALLAH'ın izni ile konuşarak:

—  Benim babam falanca çobandır, dedi. Bunun üzerine onun ma­nastırım kınp yıkanlar ve kendisine hakaret edenler Cüreyc'e dedi­ler ki.

— Biz senin manastırını altından yapalım. Cüreyc:

—  Hayır, kerpiçten yapınız, dedi eve öylece yapıldı). Beşikte konuşan çocukların üçüncüsü:

Yine tsraîl Oğullarından bir kadın, çocuğuna süt vermekte iken yanından şanlıca şöhretli bir süvari geçti. Bunu gören kadın, şöyle dua etti. Allahim! Bu benim oğlumu da şunun gibi şanlı ve şöhretli yap. Kucağında süt emmekte olan çocuk, annesinin hemen memesini bıraktı ve süvariye dönereki

—  Allahim! beni onun gibi yapma, dedi ve annesinin memesine dönüp tekrar emmeye başladı.

Sonra o kadının yanına kötü bilinen bir cariye uğradı. Bu defa: Allahim! oğlumu şu cariye gibi yapma diye dua etti. Süt emmekte olan çocuk memeyi bırakarak:

—  AHahım! beni onun gibi yap, dedi. Anne,

—  Bu nedendir? diye söyledi, çocuk dedi ki:

—  O senin hoşuna giden süvari, zorbalardan bir zorbadır. Bu ca­riye ise kötü bir iş yapmadığı halde, insanlar ona: sen hırsızlık et­tin, zina ettin, derler.»

(Hadîs-i şerifin ravisi Ebû Hüreyre der ki: Peygamber Sallaliahü Aleyhi ve Sellem bu hikâyeyi anlatırken mübarek parmağının ucunu ağzına koyarak çocuğun emişini bize gösterdi. Peygamberin o hali, halâ gözlerimin önündedir.)

Mütercim ;

Beşikte iken konuşan çocuklar, bu hadîs-i şerifte üç kişi olarak bildirilmekte ise de, diğer hadislerde başka çocukların da. konuştuğu beyan edilmektedir.

 

925- îbnî Ömer'den (Radıyallahu Anhüma) rivayet edilmiştir: «Ben (İsrâ gecesinde) İsa'yı, Musa'yı ve İbrahim'i gördüm. îsâ, kırmızı benizli, kısa boylu ve geniş göğüslü idi. Musa ise, esmer, iri yapılı, ve kıvamlı idi. Tıpkı zotîar gibi.»

Başka bir rivayette: «Hazreti İbrahim'i gördüm. Hazreti İbra­him'in soyundan en ziyade ona benzeyen benim,» diye varid ol­muştur.

 

926- Abdullah'dan  (Radıyallahu   Anh)   rivayet  edilmiştir:

«ALLAH Tealâ Hazretleri tek gözlü değildir. Biliniz ki, Mesîh Deccalın sağ gözü kördür; tıpkı su yüzüne çıkan üzüm tanesi gibi.

Bu gece rüyamda kendimi Kabe'nin yanında gördüm ve dalgalı saçları omuzlarının arasına vuran ve sarışın erkeklerin en güzeli gi­bi görünen sansın bir adamla aniden karşılaştım. Başından su dam­laları akıyor ve ellerini iki adamın omuzlanna koymuş olduğu hal­de Kabe'yi tavaf ediyordu. Bu kimdir? diye sordum Meryem'in oğlu Mesih İsa'dır, dediler. Sonra onun arkasında pek kıvırcık saçlı, sağ gözü kör ve tanıdıklarımdan İbn-i Katan'a en çok benzeyen bir adam gördüm. Ellerini bir adamın iki omuzuna dayamış Kabe'yi tavaf ediyordu. Sordum: Bu kimdir? Mesîh Deccal'dırl dediler.»

 

927- îbni Ömer'den  (Radıyallahu Anhüma) rivayet edilmiştir: ^Rüyamda Kabe'yi tavaf ederken ansızın sarışın, düz saçlı ve iki kişi arasında yalpa vurarak yürüyen bir adam gördüm. Başından su Cter) damlıyor veya akıyordu. Bu kimdir? diye sordum. Meryem'in oğludur! dediler. Dönüp ona bakayım derken ansızın kzrmızı benizli iri yapılı, kıvırcık saçlı ve sağ gözü, su yüzeyine vuran üzüm tanesi' ne benzer şekilde kör bir adam gördüm. Sordum: Bu kimdir? Bu Dec cal'dny dediler. Ona en çok benziyen insan İbni Katan'dır»    Zührî demiştir ki, İbni Katan, Huzaa kabilesinden bir adam olup cahilivet devrinde Ölmüştür,      

Mütercim:

Daha önce Ebû Hüreyre'nin rivayet ettiği hadîs-i şerifte Hazreti îsâ Aleyhisselâm'm teninin beyaz ite kırmızı karışımı olduğu belir­tilmiştir, ibni Ömer'in rivayetinde ise sansın tenli gösterilmektedir. Ancak burada kullanılan «âdem» tabiri, Arap dilinde hem esmer ve hem sansın manalarında kullanılmaktadır. Diğer hadislere dayana­rak biz ikinci manayı tercih ettik. Aynı zamanda, güneş yakmasın­dan ileri gelen esmerlik de kaydedilmiş olabilir.

 

928- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu   Anh) rivayet edilmiştir:

«İnsanlar içinde Meryem'in oğlu îsâ'ya en yakın olan benim. Zaten bütün peygamberler, babadan kardeşdirler. Üstelik benimle onun (Hazreti İsa'nın) arasında başka bir peygamber de yoktur.»

 

929- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir:

«Dünya ve ahirette Meryem'in oğlu İsa'ya en yakın insan benim. Zaten peygamberler babadan kardeşdirler. Anneleri ayn, dinleri kı-h-i (tevhid dinidir),»

 

930- Ebû Hüreyre'den  (Radıyallahu Anh)   rivayet edilmiştir:

«Meryem oğlu İsa Aleyhisselâm, bir adamı hırsızlık yaparken gördü ve ona, çaldın mı? diye sordu. Adam dedi ki:

—  Kendisinden başka ilâh olmayan ALLAH'a yemin ederim ki, çalmadım. Bunun üzerine Hazreti tsâ:

—  Ben ALLAH'a iman ettim ve gözümü yalanladım, dedi.»

Mütercim:

İmam Malik ile îmam Ahmed bin Hanbel bu hadis-i şerif ten yal­nız hakimin (kadının) bilgisi ile hüküm vermek caiz olmadığını çı­karırlar.

İmam Azam ile îmam Şafiî Hazretleri ise, hırsızlık ve diğer şer'i cezayı gerektiren suçlarda hakimin bilgisi ile hüküm vermek caiz değilse de, diğer **** hukuk davalarında caizdir. Mecelle'de de haki­min bilgisi, hüküm sebeplerinden sayılmamaktadır.

 

931- Hazreti Ömer (Radıyallahu Anh) der ki:

«Hıristiyanlar Meryem oğlu İsa'yı ağın derecede övdükleri gibi

beni övmeyiniz. Ben ancak ALLAH'ın kuluyum. Benim için,   ALLAH'ın

kuludur ve resulüdür, deyiniz.»

Mütercim:

İlk zamanlar ashabdan bazı kimseler Peygamber Sallallahu Aley­hi ve Sellem'e secde edecek oldular. Secde etmek için izin istediler. Bunların isteğine karşı, secde ve ibadet ifadesi ancak ALLAH'a mah­sustur; eğer bir adamın bir adama secdesi caiz olsaydı, zevcenin kocasma secde e'anesini emrederdim, buyurdular. Hadîs-i şerif bu mü­nasebetle vari.d olmuştur.

 

932- Etoû Hüreyre'den   (Radıyallahu Anh)  rivayet edilmiştir:

«Hazreti Isâ sizin aranıza inince ve imamınız da sizden olunca, bakalım nasıl olacaksınız?»

Mütercim:

Hazreti îsâ'nın gökten inmesi muhakkaktır. Dini inançlarnnız-dandır. Ayni zamanda kıyametin büyük alâmetlerindendir. İnişinde Kur'anın hükümleri ile amel edecektir. Deccal'i öldürecektir. Bazı rivayete göre dünyada yedi sene, bir rivayete göre ondokuz sene ve zayıf bir rivayete göre de kırk sene hükmedecektir.[20]




[20] Ömer Ziyaeddin Dağistâni, Zübdetü’l-Buhari, Hisar Yayınevi:579-612

ceren
Sun 29 April 2018, 01:01 pm GMT +0200
Esselamu aleyküm.İlk insan,insanlığın  peygamberliğin başlangıcı olan  HZ.Adem.Binler rahmet  Hz.Ademin üzerine olsun.Rabbim razı olsun paylaşımdan kardeşim...

Bilal2009
Sun 29 April 2018, 01:59 pm GMT +0200
Ve aleykümüsselam Rabbim bizleri doğru yoldan ayırmasın Rabbim paylaşım için razı olsun

Sevgi.
Sun 29 April 2018, 11:43 pm GMT +0200
Aleyküm Selam. Bilgiler için Allah Razı olsun