- Adamlar Büyük Medeniyet Kurmuşlar

Adsense kodları


Adamlar Büyük Medeniyet Kurmuşlar

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
reyyan
Mon 1 August 2011, 11:34 am GMT +0200
Dün Bugün Yarın


Temmuz 2009 127.SAYI


Sadık ILGAZ kaleme aldı, DÜN BUGÜN YARIN bölümünde yayınlandı.

Adamlar Büyük Medeniyet Kurmuşlar

Osmanlı Devletine sıklıkla yapılan yakıştırmalardan biri de, onun bir “su medeniyeti” olduğudur. Zira Osmanlılar suyu aziz bilmiş, eldeki su kaynaklarını en sanatkârane değerlendirme yoluna gitmiş. Birçok kanal yoluyla suyu şehirlere taşımış, sarnıçlarda depolamış ve ince taş ve ahşap işçiliğiyle süslediği, hayranlık uyandıran çeşmelerden de akıtmıştır.

Fakat Osmanlı’nın yıkılışından sonra birçok tarihi eser gibi, “su medeniyeti” yakıştırmasını görünür kılan çeşmeler de ilgisizlik, bakımsızlık ve insanların zalimane davranışlarından nasibi aldı. Kiminin suyu akmaz olmuş, kurumuş; kimisi tahrip edilmiş; kimisi de tamamen yıkılarak geri dönmemek üzere yitip gitmiş bulunuyor.

İnsanımızın tarihi eserlere karşı bu hoyratlığı, kadir kıymet bilmezliği Türk Edebiyatı’nın önemli şairlerinden Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun “İstanbul çeşmeleri genç yaşta sütü kurumuş analar gibi” dizeleriyle söze dökülürken, tarihçi Reşat Ekrem Koçu da:

“Niçin kestiler suyumu / Kim çaldı pirinç lülemi? / Ne zaman gömüldüm topraklara / Okunmuyor alnımın altın yazısı.”

dizeleriyle, bir Osmanlı çeşmesinin ağzından bu hoyratlığı dile getirmiştir. 

Yine Türk Edebiyatının önemli isimlerinden Orhan Kemal ise, bir gün bir arkadaşıyla İstanbul sokaklarını gezerken kenar mahallelerden birinde tarihi bir Osmanlı çeşmesi görür. Bakar, bakar ve yanındakine dönerek, “Güzel değil mi? Kim ne derse desin, biz ne yazarsak yazalım, adamlar büyük medeniyet kurmuşlar.” sözleriyle Osmanlı’nın mimari ve sanattaki ulaştığı noktayı takdir etmekten geri duramaz. 

A.Halûk Dursun, İstanbul’da Yaşama Sanatı, Ötüken yay. İstanbul, 2000, s. 302-304.


Batı’dan Neyi Almamalı?


“Manevi ahlâkımızı, İslâmiyet’in saf ve metin asıl kaynağı ve faziletlerinden alarak, zamanın gereklerine göre uygulayıp, ruhî terbiyemizi yükseltebiliriz. İslâm ve Osmanlı tarihi de ahlâkî faziletlerin güzel örnekleri olabilecek birçok meşhur müslümandan bahseder. Hz. Ömer’in hayatı fazilet, ahlâk ve adaletin muhteşem bir bileşimidir.

İslâm’ın kurduğu sağlam bina, ahlâk, bütün kainatı büyüleyicidir. Avrupa’da yüzyıllardan sonra tartışmaların ve kavgaların başı olan ve toplumsal ahlâkı şiddetle sarsan ve sırf maneviyata ait olan adetleri ve uygulamaları, İslâmiyet bin üç yüz yıl önce ortaya koymuş ve düzenlemiştir. Avrupalı erkeklerin ve kadınların bugün elde etmeye çalıştıkları bireysel hakları İslâmiyet 13 yüzyıl önce ortaya koymuş ve bu konularda hükümler getirmiştir. Ne yazık ki bizim bugün içinde olduğumuz ahlâkî durum, bu ilkelere, bu hükümlere birçok noktada aykırıdır.

Hasılı manevi ve ahlâkî terbiye konusunda bizim Batı’dan birçok şeyi almamıza aslında gerek yoktur. Tersine Avrupalıların bu konularda Doğu’dan, özellikle müslümanlardan alacakları birçok şey vardır.”

Tüccarzâde İbrahim Hilmi, Avrupalılaşmak (1916), Sadeleştiren Osman Kafadar – Faruk Öztürk,  Gündoğan Yayınları, Ankara, 1997, s. 102.

Bir Soru

“Osmanlı orduları Asya’nın kuvvetli ve barbar orduları gibi karmaşık değil, düzenli bir teşkilat ve sarsılmaz bir tutumla savaşa katılıyordu. Bütün düşmanlarına yalnız güç fazlasıyla değil, düzenlilik ve kararlılığın, hüner ve yeteneğin, yiğitlik ve fedakârlığın etkisi sayesinde galip geliyorlardı. Balkan sahalarında, Macaristan ovalarında öyle kanlı ve şanlı savaşlarımız vardır ki, burada Osmanlılar az bir orduyla çok büyük Hıristiyan ordularını dağıtmıştı.

İşte Osmanlıların Avrupa’ya bu büyük ve yüce egemenliğini sağlayan sebepleri, sadece beden kuvveti ve askerlerinin özellikleriyle açıklamak haksızlık olur. O zaman Osmanlılar, yalnız askerleriyle değil, teknik üstünlükleriyle ve kendilerine özgü medeniyetleriyle de Avrupa’ya üstündü. Zaten öyle olmasaydı, altı yüzyıldan beri bu kıtalarda saltanat sürebilirler miydi?”

Avrupalılaşmak, s. 39.

Tarihin Verdiği Engin Ders

Tarih, boşuna yaşanmış bir deney değildir. Dünden gelen bugünkü toplumumuzun kendi doğrultusuna göre yolunda gidecektir. Tarihin verdiği engin ders, hızını ancak kendisinden alan eylemlerin bugün ve yarın uygulanmasını hazırlar. Dünün araştırılması, bir yerden sonra bugünün ve yarının araştırılması demektir. 

Ali Gevgilili


Tarih Nedir?

“Tarihçi bugününün bir parçası ve olgularsa geçmişe ait olduklarından, bu karşılıklı etkileşim, aynı zamanda bugün ile geçmiş arasında bir karşılıklığı işin içine katar. Tarihçi ve tarihin olguları birbirleri için gereklidir. Tarihçi, olguları olmaksızın köksüz ve boş, olgular tarihçileri olmadan ölü ve anlamsızdır. Bundan ötürü, “Tarih nedir?” sorusuna ilk cevabım şu olacaktır:

Tarihçi ile olguları arasında kesintisiz bir karşılıklı etkileşim süreci, bugün ile geçmiş arasında bitmez bir diyalog...” 

Edward Hallet Carr, Tarih Nedir?, İletişim, İstanbul, 2003, s. 34-35.

Tarih Ne Zaman Başlar?

“Tarih, insanların zamanın geçişini –mevsimlerin döngüsü, insanın ömrü gibi– doğal süreçlerin terimleriyle değil de, insanın bilinçli olarak içine karıştığı ve bilinçli olarak etkileyebildiği belli olay dizilerinin terimleriyle düşünmeye başladığı zaman başlar.”

Tarih Nedir?, s. 152.

mevlüde06
Wed 9 December 2015, 05:27 pm GMT +0200
Adamlar hakikaten büyük medeniyet kurmuş.Osmanlı,dünyada bir eşi daha görülmemiş muhteşem bir imparatorluk.böyle bir ecdadın torunları olmak oldukça gurur verici.Rabbimize şükürler olsun tarihimizde utanacak,sıkılacak hiçbir yaşanmışlığımız yok ..
Allah razı olsun bu değerli yazı için Reyyan abla