ezelinur
Fri 5 February 2010, 12:28 am GMT +0200
Tanımı:
Adak (nezir), mükellef kişinin, şerîat koyucusu tarafından yapmakla emrolunmadığı bir şeyi, ifâ etmek üzere kendi üzerine vâcib kılmasıdır.
Hükmü ve Delili:
Yapılan adak sahîhse ve aşağıda belirtilecek şartlan da üzerinde taşıyorsa, yapan kimse tarafından ifâ edilmesi vâcib olur. Adağın vâcib oluşuna şu nasslar İşaret etmektedir:
Adaklarını yerine getirsinler.[14]
"Kim Allah´a itaat etmeyi adarsa, O´na itaat etsin ve kim de Allah´a isyan etmeyi adarsa, O´na isyan etmesin.[15]
Bu hüküm, yani adağın vâcibliği, bir şeyin adanmasından sonra yürürlüğe girer. Çünkü bir şey yapmayı adayan kimse, adadığı şeyi kendi üzerine vâcib kılmıştır. Fakat henüz ortada bir adak yokken adakta bulunmaya teşebbüs etmeye gelince; bunun caiz olup olmadığı hususunda mezheblerin tafsilâtlı görüşleri aşağıya alınmıştır.
Adakta bulunan kişinin, yaptığı adağı Allah için yapması gerekir. Bir velî veya Allah´a yakın, ermiş biri için adakta bulunmak helâl olmaz. Böyle zâtlara adanan adaklar bâtıl olur.
(116) Hanbeliler dediler ki: Adanan şey ibâdet dahi olsa adakta bulunmak mekruhtur. Çünkü Peygamber (s.a.v,); adağın hayır getirmeyeceğini, ancak cimrinin malının dışarıya o sayede çıkacağını, gelecek kazaları geri çevirmeyeceğini, adak sahibinin de o sayede yeni bir şey elde edemeyeceğini, olacak bir olayı ortadan kaldırmayacağını söylemiştir. Ancak adanan bir adağm da, ileride verilecek tafsilât çerçevesinde yerine getirilmesi vâcib olur.
Mâlikîler dediler ki: Şartsız olan mutlak adakta bulunmak mendub-tur. Ki bu; kişinin bir nimeti elde etmesi veya bir belâdan kurtulmasından sonra Allah´a şükran ifâdesi olarak kendi üzerine vâcib kıldığı bir adaktır. Meselâ bir sıkıntıdan kurtulan veya hastası şifâya kavuşan, Allah tarafından bir servet ya da ilimle nzıklandırılan bir kişinin şükran ifâdesi olarak Allah´a bir ibâdette bulunmayı adamasına mutlak adak denir. Bu tür adaklar mendub, onları yerine getirmek ise farzdır. Buna "nezr-i mutlak" denir.
Şarta bağlı olan mukayyed adaklara gelince: Bu, kişinin "Allah hastama şifâ verirse şöyle yaparım gibi, gelecekte olması istenen ve fakat olmasında kulun müdahalesi olmayan bir işin olmasını şart koşarak adakta bulunmaktır. "Nezr-i mukayyed" denen bu adakları adama hususunda fı-kıhçılar görüş ayrılığına düşerek kimi mekruh, kimi de caizdir demişlerdir. Adakta bulunan kişi bu adağm, olmasını istediği şeyin meydana gelmesine fayda vereceği ne inanmazsa, bu adaklarda bulunmak mekruh veya caiz olur. Ama bu adağın, olmasını istediği şeyin meydana gelmesine fayda vereceğine inanırsa adakta bulunması haram olur. Çünkü Peygamber (s.a.v.) Müslim´in rivayet etmiş olduğu bir hadîs-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır:
Adakta bulunmayın! Çünkü adak, (Allah´ın takdir buyurmuş olduğu) hiç bir kazâyi geri çevirmez.[16]
Adağının kendisine fayda sağlayacağına inanan kişi, Peygamber (s.a.v.) in kutlu sözüne muhalefet etmiş olur. Ancak bir işin olması için adakta bulunulur da o iş olursa, adağı yerine getirmek vâcib olur. "Sen şöyle yaparsan ben de şöyle yaparım" diyerek bir kulun yapacağı bir iş için adakta bulunmak kesinlikle mekruhtur. Mekruh olan bir işi yapmayı adamak da mekruhtur. Meselâ her Perşembe günü oruç tutmayı adamak, nefse ağır geldiği için mekruh olur. Ama adadıktan sonra da şartın tahakkuku durumunda her halükârda ifâ edilmeleri vâcib olur. Yapılmasına güç yetmeyecek şeyleri adamaksa haramdır.
Hanefîler dediler ki: ileride açıklanacak şartlan taşıyan sahîh adak meşru olan bir kurbet (Allah´a yaklaşma) tir. Kurbet olması ise namaz, oruç ve hac gibi kurbet vesilesi olan şeylerin bu adaktan ayrılmamasından ötürüdür. Meşru olması ise, ifâ edilmesine ilişkin emrin vârid olmasından ötürüdür.
Şâflîler dediler ki: Teberrür adağını adamak bir ibâdettir. Çünkü bu adak, Allah için bir münâcattır. Bu nedenle de kâfirin böyle bir adakta bulunması sahîh olmaz. Nezr-i Iücac denen, bir işin olmasını veya olmama sini şart koşarak adakta bulunmaya gelince; bu, Peygamber (s.a.v.) in şu yasağından ötürü mekruhtur:
"Adakta bulunmayın! Çünkü adak (Allah´ın takdir buyurmuş olduğu) hiçbir kazâyi geri çevirmez.[17]