hafiza aise
Wed 11 May 2011, 01:20 pm GMT +0200
Abdulmuttalib'in On çocuğu ve Nezrini Yerine Getirme Gayreti
Uzun bir süre riyaset vazifesini hakkıyla yerine getiren Abdulmuttalib'in, aradan geçen süre içinde on tane oğlu dünyaya gelmişti. On oğlunun da gürbüzleşip boyattığını ve kendisine arka çıkacak çağa geldiğini görünce, Zemzem'in ortaya çıkışındaki nezrini hatırladı ve bunu yerine getirmek için onlardan birisini kurban etmek istedi. Zira, Allah'tan samimi bir yürekle talepte bulunmuş ve bu talebine cevap verildiği takdirde oğullanndan birisini Kabe' de kurban edeceğini nezretmişti. Şimdi ise, kabul görmüş duaya mukabil, bu nezrin yerine getirilmesi gerekiyordu.
Önce oğullan Haris, Zübeyr, Hacel, Dırar, Mukavvim, Abduluzza (Ebu Leheb), Abbas, Hamza, Ebu Talib ve Abdullah'ı huzuruna toplayıp konuyu onlarla istişare etti. Babalan tarafindan yapılmış bir nezir olduğuna göre itiraz etmek olmazdı ve onlar kabul ettiklerini bildirdiler. Ancak, kurban edilecek olanın nasıl belirleneceği henüz belli değildi. İşin burasında Abdulmuttalib, her birinin birer ok almasını ve üzerine kendi ismini yazarak kendisine vermesini talep etti. Çok geçmeden, bu talep de yerine getirilmişti. Ardından, oklan alarak Kabe'deki Hube140 putunun yanına giren Abdulmuttalib, getirdiği oklardan birisini çekti. Heyecanla okun üzerindeki isme baktı; 'Abdullah' yazıyordu. Abdullah onun, en çok sevdiği küçük oğluydu. Ancak, hüküm kesindi ve değiştirmek olmazdı.
Dışan çıktı ve önce sonucu ilan etti merakla bekleyenlere. Ardından da Abdullah'ın elinden tutarak, elindeki bıçakla birlikte nezrini gerçekleştirmek için İsaf ve Naile putunun yanına doğru yöneldi.
İşin şakası yoktu. Zira onda, atası Hz. İbrahim gibi bir teslimiyet hakimdi. Yüzyıllardır yolu gözlenen bir Nebi'nin dedesinden beklenen bir metanetti bu ve gerçekten de Abdulmuttalib, ciddi ciddi oğlunu kurban etmek için kollannı sıvamış, sözünü tutma adına kendine düşeni yapıyordu. Oğlu Abdullah'da da, Hz. İsmail gibi bir tevekkül hakim di. Bunu gören Kureyş ileri gelenleri, hızla yanına yaklaştılar ve:
- Sen ne yapmak istiyorsun ey Abdulmuttalib, dediler.
Gayet sakin bir ses tonuyla:
- Onu kurban edeceğim, diyordu. Araya girdiler ve:
- Sakın bunu yapma! Çünkü bu, yapılacak bir şey değil;
mazeretini kullan! Zira, burada bugün senin bunu yapman,
40 Mekkeliler, akıllannın ennediği veya neseple ilgili bir problemle karşılaştıklan, yahut işinden çıkamadıklan herhangi bir durumda, Kabe'ye getirilen hediyelerin biriktirildiği mekanda bulunan bu putıın yanına gelirler ve onun yanında kura çekerek çıkan sonuca göre hareket ederlerdi.
bundan sonra insanların gelip burada çocuklannı kurban etmeye başlamalan anlamına gelir. İnsanların kökünü mü kesmek istiyorsun, diye çıkıştılar. Fakat bütün bunlar, verilen sözün yerine getirilip getirilmemesi konusunda bir çözüm önermiyordu. Abdulmuttalib, ikna olmamıştı.
Aralanndan birisi ileri atıldı ve şöyle bir teklifte bulundu: - Kesinlikle onu kurban etme! Çünkü sen bu konuda mazursun. Dilersen, onu kurban etmek yerine, mallanmızı ortaya koyalım ve fidye karşılığında onu kurtaralım.
Bu teklif de Abdulmuttalib'e sıcak gelmemişti. Bir başkasının sesi yükseldi kalabalıktan:
- Sakın bunu yapma! İstersen onu Hicaz'a götür. Oradaki meşhur bilgeye durumu arz et ve onun göstereceği yolda yürür; 'kurban et' derse kurban eder, bir başkayol gösterirse onu yerine getirir ve böylelikle nezrini yerine getirmiş olursun.
Bu teklif, Abdulmuttalib'in aklına yatmıştı. Elindeki bıçağı bir kenara bıraktı ve yanına aldığı bir heyetle birlikte bu bilge zatın yanına gitti. Onu Hayber' de buldular ve önce, başlanndan geçenleri anlattılar bir bir. Ardından da, kendileri için bir çözüm bulması talebinde bulundular. Bilge zat:
- Bugün gidin ve bana haber geldiğinde yeniden gelin, dedi. Mecburen aynldılar yanından. Gece boyunca dualarla sabahladı Abdulmuttalib. Hayırlı bir sonuç çıkması için Rabbine dua dua yalvanyordu.
Ertesi gün yeniden ve heyecanla bu şahsın kapısını çalıyorlardı. Açılan kapıdan, çözüm adına bir alternatifin geleceği seziliyordu. Önce:
- Sizin aranızda diyet miktan nedir, diye sordu bilge.
- On deve, cevabını verdiler.
- Öyleyse şimdi memleketinize gidin ve kurban edilecek
şahsı da on deveyi de ortaya koyun. Sonra da her ikisi için kur'a çekmeye başlayın. Şayet kur'a, delikanlının adına çıkar
sa bu işlemi tekrarlayın. Ne zaman ki kıır'a, develerin kurban edilmesi istikametinde çıkar, bilin ki Rabbiniz bu işten razı olmuş demektir. işte o zaman siz de, arkadaşınızı kurban edilmekten kurtarmış olursunuz.
Güzel bir teklifti. Aynı zamanda bu teklifi yapan, herkes tarafından otorite kabul edilen bir makamdı ve hiç vakit geçirmeden yeniden Mekke'nin yolunu tuttular.
Bilgenin tavsiye ettiği şekilde işe koyulmadan önce Abdulmuttalib, yine Rabbine yöneldi ve atacağı adımların hayırlı sonuçlar doğurması için dua dua yalvardı. Ardından da, oğlu Abdullah ile on deveyi ortaya koyarak kur'a işlemine geçtiler. Abdulmuttalib, yine bir kenara çekilmiş, gönlünden gelen samimi hisleriyle Allah'a yalvanyordu.
ilk kur'a, Abdullah'a çıkmıştı. On deve daha ilave ederek işlemi tekrarladılar; kur'ada çıkan yine Abdullah'tı, Her defasında on deve daha ilave ederek bu işlemi dokuz defa tekrarladılar ve dokuzunda da sonuç Abdullah'ın aleyhine tecelli etti. Nihayet, on deve daha ortaya koyup develerin toplamı 100 rakamına ulaştığında çekilen kur'ada sonuç, develer istikametinde tecelli edince, önce sevinçle göz göze geldiler ve ardından da Abdulmuttalib' e dönerek:
- Artık Rabbin nzası kazanılmış oldu ey Abdulmuttalib, dediler. Ancak Abdulmuttalib, daha temkinliydi ve bu işlemi üç kez daha tekrarladılar. Her defasında da kur'a Abdulmuttalib'in lehine çıkmıştı. Bütün bunlar, bir değer ifade ediyordu ve artık, yüz deve karşılığında Abdullah'ın kurban edilmekten kurtulması konusunda kalpler mutmain olmuştu. Nihayet, yüz deveyi orada kurban ederek, samimi bir yürekle Rabbe verilen söz de yerine getirilmiş oluyordu."
Yıllar sonra Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellem) çıkacak ve kendisine:
41 İbn Hişam, Sire, 1/288-290; Taberi, Tarih, 1/498
- Ey iki kurbanlığın oğlu, diye seslenen bir bedeviye dönecek ve bunu tasdik edercesine:
- Ben, iki kurbanlığın oğluyum," diyecekti. Zira, Hz. İsmail gibi babası Hz. Abdullah da, bıçak altına yatmış, tevekkülde nasıl zirveleştiklerini fiilen göstermişti.