- ABD’nin İkinci Vietnam’ı

Adsense kodları


ABD’nin İkinci Vietnam’ı

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Fri 10 August 2012, 12:53 am GMT +0200
Afganistan: ABD’nin İkinci Vietnam’ı
Nur Özkan ERBAY • 87. Sayı / GÜNDEM


Tarih boyunca imparatorlukların güç mücadelelerine, savaşlara ve işgallere sahne olan Afganistan toprakları, bugün siyasî ve ekonomik istikrarsızlığın sembolü olmaya devam ediyor. 11 Eylül’de İkiz Kuleler’i hedef alan saldırılar sonrası Amerikan işgali ile yeni bir “nation building” -ulus inşaası- sürecine giren Afganistan’da bugün bir başarı öyküsünden bahsetmek hayli güç.

Mevcut durumda, ABD ve NATO koalisyon güçlerinin, 2014 yılı itibariyle ülkeden geri çekilmesi öngörülüyor. Çekilme ve geçiş sürecinin kademeli olarak ilerlediği bu dönemde Afganistan’ın geleceğine ilişkin can alıcı üç soru cevap bekliyor: İlki, Afgan Ulusal Güvenlik Güçleri’nin 2014 sonrasında ülkede tek başına güvenliği sağlama kapasitesine sahip olup olamayacağı. İkincisi ve belki daha da önemlisi, belirsiz bir döneme girilen Afganistan’da geleceğin Afgan halkına siyasal, sosyal ve ekonomik açıdan ne vaad ettiği. Üçüncü olarak ise, Amerikan kamuoyundaki yaygın görüşe göre “İkinci Vietnam” olarak kabul edilen Afganistan’ın gelecek dönemde ABD için ne derece önemli olacağı.


Öte yandan, uzun bir süredir üzerinde çalışılan ABD-Afganistan Stratejik Ortaklık Antlaşması’nın çerçevesi ise geçtiğimiz hafta belirlendi. Buna göre ABD Afganistan’a,  2014 sonrasındaki dönemde 10 yıl süreyle daha finansal ve askeri yardıma devam edeceği taahhüdünde bulunuyor.  Antlaşmanın detaylandırılması ve yürürlüğe girebilmesi için ABD Kongresi’nde ve Afganistan Parlamentosu’nda tartışılıp onaylanması ve devlet başkanları tarafından imzalanması gerekiyor. Nihai şeklini ise önümüzdeki ay Chicago’da yapılacak NATO zirvesi öncesinde alması öngörülüyor.


Post- Taliban ve Post-Ladin dönemi
Bir önceki Başkan Bush’tan ağır hasarlı ve maliyetli iki savaş devralan ve göreve geldiği ilk günlerde Afganistan savaşını “war of necessity” “zorunlu” bir savaş olarak tanımlayan Başkan Barack Obama 2009 yılında ilan ettiği yeni “AF-PAK” stratejisi çerçevesinde şu temel hedefleri çizmişti:

“1-Afganistan ve Pakistan’daki terör ağlarının uluslararası alanda saldırı yapabilecek kapasitelere ulaşmasının engellenmesi, 2-Afganistan’da devlet idaresinin kapasitelerinin artırılması, daha yetkin, şeffaf, hesap verebilir bir yapıya kavuşması için destek sağlanması, 3- Afganistan’ın askerî ve ekonomik alanda kendi güvenliğini sağlayabilecek ve kendi kaynaklarına bağlı hâle gelecek yapıya kavuşturulması, 4-Bu hedeflere ulaşmada uluslararası camianın desteğinin artırılması.”

Kasım 2010’da Lizbon’da toplanan zirvede NATO ittifakının yeni stratejik konseptini açıklayan ABD ve müttefikleri Afganistan Devlet Başkanı Karzai ile yaptıkları antlaşmayla, bugün yürürlükte olan çekilme takviminin ve NATO kuvvetlerinin yeni misyonunun çerçevesini belirlemişlerdi.

Bugün gelinen noktada, Lizbon’da belirlenen takvim doğrultusunda, Afganistan’da istenilen hedeflere ulaşıp ulaşmadığı ya da ne kadarına ulaşıldığı tartışmaları hararetle sürüyor.

Amerikan halkının savaşa verdiği desteğin gitgide erimesi sonucunda ABD’nin ülkeden “mümkün olan en kısa sürede çekilmesi gerektiği” görüşü her geçen gün daha fazla destekçi buluyor. ABD’yi de vuran küresel ölçekteki ekonomik kriz, Kongre’nin bugüne kadar maliyeti 500 milyar doları bulan bir savaşı daha fazla finanse etmeye yanaşmaması da Obama’yı bu ülkeden çekilme takvimini hızlandırmaya iten iç etkenler arasında. Tüm bu gelişmelere ek olarak, 2011 yılı Mayıs ayında, Beyaz Saray’dan bir gece yarısı yapılan açıklamada “Bin Ladin’in ABD özel timlerince Pakistan’da öldürüldüğü” haberi ABD’nin Afganistan cephesini kapatmasının bir sonucu olarak kabul edilmeli.

ABD’nin Afganistan’dan çekilme takvimini geçtiğimiz yıl Haziran ayında açıklayan Obama, 2014 yılı itibariyle ülkedeki güvenliği tesis etme görevinin Afgan Ulusal Güçleri’ne geçeceğini ilan etmişti. Afganistan’da hedeflere büyük ölçüde ulaşıldığı mesajını veren Obama, Temmuz 2011 itibariyle de ülkeden ilk olarak 10 bin Amerikan askerini geri çekti. Aralık ayında düzenlenen Bonn Konferansı’nda alınan kararlar gereğince, bu yıl Eylül ayı itibariyle de ülkedeki 99 bin ABD askerinin 33 bininin geri çekilmesi planlanıyor. Geriye kalan 60 bin ABD askerinin çekilme takvimi, ne kadarlık bir bölümünün geri çekileceği, Afganistan ve ABD arasındaki imzalanan stratejik güvenlik antlaşmasının ne kadar bir süre için daha yenileneceği ise önümüzdeki ay Chicago’da gerçekleştirilecek NATO zirvesinde karara bağlanacak.

Öte yandan, 2014 sonrasında ülkedeki Amerikan askerî varlığının ne olacağına ilişkin henüz bir karar verilmiş değil. Yaklaşık 20 bin dolayındaki bir Amerikan askerî gücünün ülkede gözlemci misyonda 2014 yılını takip eden yıllarda da kalacağı değerlendirmeleri yapılıyor. Bunun yanında, ülkedeki Amerikan üslerinin de uzun bir dönem için faaliyetlerine devam edeceği öngörülüyor.

Bu dönemde Obama’nın, “ABD’nin Vietnam savaşında hezimete uğradığını kabul eden ancak bunu ABD halkına ‘yenilgi’ olarak göstermemek için uğraşan Nixon tarzı bir çekilme stratejisi izleyip izlemediği” Amerikan düşünce kuruluşlarınca yapılan değerlendirmeler arasında yer alıyor.

Afganistan’ın yarını
Dünyanın en istikrarsız ve en fakir ülkesi Afganistan’da bugünkü durum 2001’de başlayan işgal öncesi koşulları aratmıyor. ABD, Taliban ile olan mücadelesinin sonuna geldiğini söylese de, on yıllık sürenin sonunda ülkenin ihtiyaç duyduğu siyasî, ekonomik ve toplumsal reformlar hedefine ulaşmış değil.

Yolsuzlukların önlenmesi, Afgan halkının refah seviyesinin yükseltilmesi mevcut şartlarda mümkün görünmüyor. Millî ekonomisine ve ihtiyaçlarına cevap verebilecek koşullardan ve kapasitelerden yoksun, ekonomisini dış yardımlarla döndüren Afganistan’ın bundan sonraki dönemde de dış yardımlara bağımlılığının büyük ölçüde devam edeceğini söyleyebiliriz. Zira, Afganistan Devlet Başkanı Karzai 2025 yılına kadar uzanan 13 yıllık dönemde ülkenin güvenlik ve altyapı projeleri için kullanılmak üzere Batılı devletlerden her yıl 10 milyar dolarlık bir yardım talebinde bulunuyor. 2015 itibariyle, devlet harcamalarının ülke bütçesinin yüzde 14’üne tekabül edeceği Afganistan’da önümüzdeki dönemde de gayr-i safi millî hasılanın yüzde 9’unu dış yardımların oluşturması bir zaruret durumunda. Bu noktada ülkeye giren dış yardımların yüzde 80’ini karşılayan ABD’nin 2025’e uzanan süreçte ülkeye ek olarak 140 milyar dolarlık bir yardım taahhüdünde bulunup bulunmayacağı ise en önemli sorulardan biri.

Diğer bir sorun olarak; Afganistan’da bugün ülkenin doğusu ve güneyinde güçlü olan Taliban’ın siyasî hayata katılması mümkün olsa bile, bugüne kadar “Batı tarafından desteklenmiş bir düşman olarak” gördüğü Karzai ile anlaşması ve gücü paylaşması zor görünüyor. Son dönemde bir yandan Taliban ile ilişkileri yumuşatma eğilimi gösteren, diğer yandan da Karzai yönetimi ile ilişkileri sürdüren ABD’nin her iki tarafa tam olarak güvendiğini söylemek mümkün değil. Aynı şekilde Taliban da Karzai ve ABD’ye güvenmiyor.

Afganistan’ın kendi güvenliğini sağlayabilmesi noktasında ise, Amerikan makamları her ne kadar “Afganistan’da geçiş süreci ve Lizbon’da oluşturulan takvim başarıyla ilerliyor” mesajını verseler de Afgan merciler, ABD’deki askerî kanat ve uzmanlar, 2014 sonrası dönemde Afganistan’ın güvenlik kapasitelerinin ülke savunmasına ve istikrarın tesisine hazır olamayabileceği görüşündeler. Bu anlamda, ABD’nin çekilme sonrasında ülkede meydana gelebilecek güvenlik boşluğunu hesaplaması gerektiği görüşü de dikkat çekilen diğer önemli noktalardan biri.

Washington’daki düşünce kuruluşlarında geçiş dönemi sonrasında uygulanabilecek çeşitli alternatifler ortaya atılıyor. Buna göre, 2014’ü takip eden dönemde de Afganistan’da eğitim ve “training” amacıyla konuşlanmasına devam edeceği öngörülen 20 bin Amerikan askerinin yetersiz kalacağı, bu sayının artırılması gerektiği düşünülüyor. İkinci olarak, ülkenin doğu ve güneyinde güçlü olan Taliban’ın buralarda varlığını sürdürmesine geçit verilmesi, diğer yandan Afgan ve NATO kuvvetlerinin ülkenin geri kalan kısmında güvenliği tesis edebileceği seçeneği göz önünde bulunduruluyor.

Bugün, Afganistan’daki şiddet eylemlerinin ve çatışmaların 2011’de bir önceki yıla oranla üçte bir oranında azaldığı kaydedilse de, başkent Kabil’de bu durumun tam tersini söylemek mümkün. Zira, başkentteki nüfusun ülke nüfusunun yüzde 15’ini temsil ettiği düşünüldüğünde güvenlik alanındaki zafiyetin kapatılmamasından doğacak vehametin büyüklüğü ortada.

Afganistan’daki sorun sadece Taliban’a karşı güvenliğin tesis edilmesi sorunu değil. Koalisyon güçlerinin Taliban’a karşı verdikleri silahlı mücadelenin ötesinde; Afgan halkının, sivillerin hedef alındığı saldırıların sayısındaki artış karşısında ABD ve Koalisyon güçlerine daha büyük öfke duymasına sebebiyet veriyor. Yakın geçmişte yaşanan son gelişmeler; Kuran-ı Kerim’i yakmaya yeltenen Floridalı Papaz’ı protesto etmek amacıyla Nisan 2011’de Mezar-ı Şerif’te düzenlenen protestolar sonrasında yaşanan şiddet olayları, bu yıl Şubat ayında Bagram Üssü’nde yakılmış Kuran-ı Kerim lerin bulunması, Mart 2012’de Kandahar’da 9’u çocuk 3’ü kadın olmak üzere 17 Afgan sivilin bir Amerikan askeri tarafından öldürülmesi bu toplumsal öfkeyi ateşleyen örneklerden bazıları. ABD askerlerinin yakın dönemde art arda yayınlanan ve Taliban militanlarının cesetleri ile çektirdikleri fotoğraflar, ABD’nin Afgan halkı gözündeki imajının her geçen gün daha da kötüye gitmesine neden oluyor.

ABD ve Afgan halklarının gözünde Afganistan
Gelinen noktaya ilişkin Amerikan kamuoyundaki eğilimler, ABD’nin başka ülke topraklarında en uzun süreyle kaldığı savaş olan Afganistan savaşını Amerikan halkı bir “başarı” olarak görmediğini gösteriyor. Pew Araştırma Şirketi’nin yaptığı son kamuoyu anketlerine göre, Demokrat seçmenlerin yüzde 64’ü, Cumhuriyetçilerin ise yüzde 49’u ABD’nin Afganistan’dan derhal geri çekilmesi gerektiği görüşünü paylaşıyor.

Afgan halkının büyük çoğunluğu ise Batı’nın, ülkelerinde büyük bir karmaşa yarattığı, şimdi de hızla kaçma çabası içerisinde olduğu görüşünü paylaşıyor. Halk arasında ülkenin 1990’larda olduğu gibi bir sivil savaşa sürüklenebileceği endişesinin yoğun olarak hissedildiği belirtiliyor.

Dün Soğuk savaş döneminde, ABD’nin Rusya ile arasındaki güç dengesinin test edildiği önemli bir cephe olan Afganistan, yakın geçmişte ise Orta Asya’daki enerji kaynaklarına ve Yakın Doğu’ya kolay erişimi sağlayan pozisyonu ile başta ABD olmak üzere Batılı devletlerin stratejik önem verdiği bir ülke oldu.

Afganistan dün olduğu gibi bugün de Çin’in dünyada ve bölgede artan etkisi, İran’ın bölgesindeki politikaları, ABD’nin Pakistan ve Hindistan ile ilişkileri bağlamlarında ABD için önem taşımaya devam ediyor. Diğer yandan, ulusal güvenlik stratejisi, dış politikası ve askerî alandaki yatırımlarını ağırlıklı olarak Uzak Doğu ve Pasifik’e kaydırdığı göz önünde bulundurulduğunda ABD’nin Afganistan’da sürdürdüğü savaşın maliyetini daha fazla taşımayacağı da bir gerçek.

Son söz olarak, aradan geçen 10 yılın ardından ABD’nin 2. Vietnam’ı hâline gelen savaş ve sonrasında oluşan koşullar Afganistan’a belirsiz bir gelecekten başka bir şey vaad etmiyor. Buna paralel olarak, Afganistan’da misyonunu tamamladığını ve hedeflerine ulaştığını düşünen ABD’nin Afganistan’ın yarınında ne denli bir rol oynayacağı ise belirsizliğini korumaya devam ediyor.