Esila
Fri 4 February 2011, 12:15 pm GMT +0200
İkinci sual: Keramet izhar edilmezse daha evlâ olduğu halde, neden sen ilân edersin?
Elcevap: Bu, bana ait bir keramet değildir. Belki, Kur’ân’ın i’câz-ı mânevîsinden tereşşuh ederek has bir tefsirinden keramet suretinde bizlere ve ehl-i imana bir ikram-ı Rabbânî ve in’âm-ı İlâhîdir. Elbette mu’cize-i Kur’âniye ve onun lem’aları izhar edilir. Ve nimet ise, şükür niyetiyle ilân etmek, bir tahdis-i nimettir.
1 وَاَمَّا بِنِعْمَةِ رَبِّكَ فَحَدِّثْ âyeti izharına emreder.
Benim için medâr-ı fahr ve gurur olacak bir liyakatim ve istihkakım olmadığını kasemle itiraf ediyorum. Ben çekirdek gibi çürüdüm ve kurudum. Bütün kıymet ve hayat ve şeref, o çekirdekten çıkan şecere-i Risale-i Nur ve mu’cize-i mâneviye-i Kur’âniyeye geçmiş biliyorum. Ve öyle itikad ettiğimden, i’câz-ı Kur’ânî hesabına izhar ederim. Bütün kıymet, bir mu’cize-i Kur’âniye olan Risale-i Nur’dadır. Hattâ, eskiden beri taşıdığım Bediüzzaman ismi onun imiş, yine ona iade edildi. Risale-i Nur ise, Kur’ân’ın malıdır ve mânâsıdır.
Bu remizde hususî kanaatimi teyid eden ve kendime mahsus çok emare ve karineler var. Fakat başkalara ispat edemediğimden yazamıyorum. Yalnız iki-üçüne işaret etmeye münasebet gelmiş.
Dipnot-1
“Rabbinin nimetini de yâd et.” Duhâ Sûresi, 93:11.
Bediüzzaman: çağının eşsizi Celcelûtiye: (bk. bilgiler)
alâkadar: alakalı, ilgili ehl-i iman: Allah’a ve Allah’tan gelen herşeye inanan kimseler
emare: belirti, işaret evlâ: daha iyi
fıtrî: yaratılış gereği, doğuştan hissiyat: duygular, hisler
hususî: özel hâlet: durum, hâl
ikram-ı Rahmânî: sonsuz şefkat ve merhamet sahibi olan Allah’ın ikramı in’âm-ı İlâhî: Allah’ın ihsanı, nimet vermesi
istihkak: lâyık olma, hak etme itikad: inanç
izhar: gösterme, açığa çıkarma i’câz-ı Kur’ânî: Kur’ân’ın mu’cize oluşu; Kur’ân’ın bir benzerini yapma konusunda başkalarını âciz bırakan olağanüstülüğü
i’câz-ı mânevî: mânevî mu’cizelik kanaat: inanma, razı olma
karine: delil, ipucu kasem: yemin
keramet: Allah’ın bir ikramı olarak, Onun sevgili kullarında görünen olağanüstü hâller kuvve-i mâneviye: mânevî kuvvet, dayanak
lem’alar: parıltılar lisan: dil
liyakat: lâyık olma medâr-ı fahr: övünç kaynağı
muhalif: aykırı, zıt mukavemet: direnç, dayanıklılık
mu’cize-i Kur’âniye: Kur’ân mu’cizeleri mu’cize-i mâneviye-i Kur’âniye: Kur’ânın mânevî mu’cizesi, mânâ ve içerik yönünden mu’cize olma
münasebet: bağlantı, ilişki münâcât: dua
mü’min: iman eden, Allah’a ve Onun gönderdiği şeylere inanan remiz: ince işaret
sâir: diğer tahdis-i nimet: şükür maksadıyla Cenâb-ı Hakkın verdiği nimetleri anlatma, sevincini ve şükrünü dile getirme
taklitkârâne: taklit ederek tefekkürat-ı ruhiye: ruha ait tefekkürler
tefsir: açıklama, yorum tereşşuh: sızıntı
teyid: destekleme, kuvvetlendirme şecere-i Risale-i Nur: bir ağacı andıran Risale-i Nur Külliyatı
Elcevap: Bu, bana ait bir keramet değildir. Belki, Kur’ân’ın i’câz-ı mânevîsinden tereşşuh ederek has bir tefsirinden keramet suretinde bizlere ve ehl-i imana bir ikram-ı Rabbânî ve in’âm-ı İlâhîdir. Elbette mu’cize-i Kur’âniye ve onun lem’aları izhar edilir. Ve nimet ise, şükür niyetiyle ilân etmek, bir tahdis-i nimettir.
1 وَاَمَّا بِنِعْمَةِ رَبِّكَ فَحَدِّثْ âyeti izharına emreder.
Benim için medâr-ı fahr ve gurur olacak bir liyakatim ve istihkakım olmadığını kasemle itiraf ediyorum. Ben çekirdek gibi çürüdüm ve kurudum. Bütün kıymet ve hayat ve şeref, o çekirdekten çıkan şecere-i Risale-i Nur ve mu’cize-i mâneviye-i Kur’âniyeye geçmiş biliyorum. Ve öyle itikad ettiğimden, i’câz-ı Kur’ânî hesabına izhar ederim. Bütün kıymet, bir mu’cize-i Kur’âniye olan Risale-i Nur’dadır. Hattâ, eskiden beri taşıdığım Bediüzzaman ismi onun imiş, yine ona iade edildi. Risale-i Nur ise, Kur’ân’ın malıdır ve mânâsıdır.
Bu remizde hususî kanaatimi teyid eden ve kendime mahsus çok emare ve karineler var. Fakat başkalara ispat edemediğimden yazamıyorum. Yalnız iki-üçüne işaret etmeye münasebet gelmiş.
Dipnot-1
“Rabbinin nimetini de yâd et.” Duhâ Sûresi, 93:11.
Bediüzzaman: çağının eşsizi Celcelûtiye: (bk. bilgiler)
alâkadar: alakalı, ilgili ehl-i iman: Allah’a ve Allah’tan gelen herşeye inanan kimseler
emare: belirti, işaret evlâ: daha iyi
fıtrî: yaratılış gereği, doğuştan hissiyat: duygular, hisler
hususî: özel hâlet: durum, hâl
ikram-ı Rahmânî: sonsuz şefkat ve merhamet sahibi olan Allah’ın ikramı in’âm-ı İlâhî: Allah’ın ihsanı, nimet vermesi
istihkak: lâyık olma, hak etme itikad: inanç
izhar: gösterme, açığa çıkarma i’câz-ı Kur’ânî: Kur’ân’ın mu’cize oluşu; Kur’ân’ın bir benzerini yapma konusunda başkalarını âciz bırakan olağanüstülüğü
i’câz-ı mânevî: mânevî mu’cizelik kanaat: inanma, razı olma
karine: delil, ipucu kasem: yemin
keramet: Allah’ın bir ikramı olarak, Onun sevgili kullarında görünen olağanüstü hâller kuvve-i mâneviye: mânevî kuvvet, dayanak
lem’alar: parıltılar lisan: dil
liyakat: lâyık olma medâr-ı fahr: övünç kaynağı
muhalif: aykırı, zıt mukavemet: direnç, dayanıklılık
mu’cize-i Kur’âniye: Kur’ân mu’cizeleri mu’cize-i mâneviye-i Kur’âniye: Kur’ânın mânevî mu’cizesi, mânâ ve içerik yönünden mu’cize olma
münasebet: bağlantı, ilişki münâcât: dua
mü’min: iman eden, Allah’a ve Onun gönderdiği şeylere inanan remiz: ince işaret
sâir: diğer tahdis-i nimet: şükür maksadıyla Cenâb-ı Hakkın verdiği nimetleri anlatma, sevincini ve şükrünü dile getirme
taklitkârâne: taklit ederek tefekkürat-ı ruhiye: ruha ait tefekkürler
tefsir: açıklama, yorum tereşşuh: sızıntı
teyid: destekleme, kuvvetlendirme şecere-i Risale-i Nur: bir ağacı andıran Risale-i Nur Külliyatı