Esila
Fri 4 February 2011, 12:29 pm GMT +0200
Ve madem Kur’ân itibarıyla bu asır dehşetlidir ve Kur’ân hesabıyla Risale-i Nur bu karanlık asırda ehemmiyetli bir hâdisedir.
Ve madem sarahat derecesinde çok karine ve emarelerle Risale-i Nur Celcelûtiye’nin içine girmiş, en mühim yerinde yerleşmiş.
Ve madem Risale-i Nur ve eczaları bu mevkie lâyıktırlar ve Hazret-i İmam-ı Ali’nin (r.a.) nazar-ı takdirine ve tahsinine ve onlardan haber vermesine liyakatleri ve kıymetleri var.
Ve madem Hazret-i İmam-ı Ali (r.a.) Siracü’n-Nur’dan, zâhir bir surette haber verdikten sonra, ikinci derecede perdeli bir tarzda Sözlerden sonra Mektuplardan, sonra Lem’alardan, risalelerdeki gibi aynı tertip, aynı makam, aynı numara tahtında, kuvvetli karinelerin sevkiyle kelâm delâlet ve Hazret-i İmam-ı Ali’nin (r.a.) işaret ettiğini ispat eylemiş.
Ve madem başta,
بَدَئْتُ بِبِسْمِ اللهِ رُوحِى بِهِ اهْتَدَتْ اِلٰى كَشْفِ اَسْرَارٍ بِبَاطِنِهِ انْطَوَتْ 1
risalelerin başı ve Birinci Söz olan Bismillâh Risalesine baktığı gibi, kasem-i câmi’-i muazzamın âhirinde, risalelerin kısm-ı âhirleri olan son Lem’alara ve Şuâlara, hususan bir âyetü’l-kübra-yı tevhid olan Yirmi Dokuzuncu Lem’a-i harika-i Arabiye ve risale-i esmâ-i sitte ve risale-i işarât-ı huruf-u Kur’âniye ve bilhassa şimdilik en âhir Şuâ ve Asâ-yı Mûsâ gibi, dalâletlerin bütün mânevî sihirlerini iptal edebilen bir mahiyette bulunan ve bir mânâda Âyetü’l-Kübrâ namını alan risale-i harikaya bakıyor gibi bir tarz-ı ifade görünüyor.
Ve madem, birtek meselede bulunan emâreler ve karineler, meselenin vahdeti haysiyetiyle, emareler birbirine kuvvet verir, zayıf bir münasebetle bir tereşşuh dahi menbaına ilhak edilir.
Dipnot-1
Sırlar hazinesi olan بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ ile başladım. Ruhum, onunla o hazineyi keşfetti.
Celcelûtiye: (bk. bilgiler) Hazret-i İmam-ı Ali: [bk. bilgiler – Ali (r.a.)]
Siracü’n-Nur: “Nur Lambası” anlamında Risale-i Nur’un diğer adı Yirmi Dokuzuncu Lem’a-i harika-i Arabiye: Arapça harika bir şekilde yazılmış olan Yirmi Dokuzuncu Lem’a
asır: yüzyıl bilhassa: özellikle
dalâlet: hak yoldan ayrılma, sapkınlık delâlet: delil olma, gösterme
ecza: cüzler, parçalar ehemmiyetli: önemli
emare: belirti, işaret haysiyet: özellik
hususan: özellikle hâdise: olay
ilhak: eklemek, ilave etmek karine: delil, ipucu
kasem-i câmî-i muazzam: büyük ve kapsamlı yemin kelâm: söz, ifade
kısm-ı âhir: son kısım liyakat: lâyık olma
mahiyet: asıl, esas, nitelik menba: kaynak
mevki: makam, derece münasebet: bağlantı, ilişki
nam: ad nazar-ı takdir: kıymet veren, değer bilen bakış
risale: mektup; Risale-i Nur’da yer alan bölümlerden her birisi risale-i esmâ: Allah’ın altı isminde bulunan bazı ince mânâları anlatan risale; Otuzuncu Lem’a
risale-i harika: harika kitap risale-i işarât-ı huruf-u Kur’âniye: bazı Kur’ân harflerinin işaret ettiği mânâları anlatan risale; Birinci Şuâ
sarahat: açıklık sevk: gönderme
suret: biçim, görünüş tahsin: güzel görme
taht: makam tarz-ı ifade: ifade tarzı
tereşşuh: sızıntı tertip: düzene koyma
vahdet: birlik zâhir: açık, gözle görülür
Âyetü’l-Kübrâ: en büyük delil, Şuâ’larda yeralan Yedinci Şua âhir: son
âyetü’l-kübra-yı tevhid: en büyük tevhid delili şuâ: ışığın kaynağından çıkan ışık teli; ışın
Ve madem sarahat derecesinde çok karine ve emarelerle Risale-i Nur Celcelûtiye’nin içine girmiş, en mühim yerinde yerleşmiş.
Ve madem Risale-i Nur ve eczaları bu mevkie lâyıktırlar ve Hazret-i İmam-ı Ali’nin (r.a.) nazar-ı takdirine ve tahsinine ve onlardan haber vermesine liyakatleri ve kıymetleri var.
Ve madem Hazret-i İmam-ı Ali (r.a.) Siracü’n-Nur’dan, zâhir bir surette haber verdikten sonra, ikinci derecede perdeli bir tarzda Sözlerden sonra Mektuplardan, sonra Lem’alardan, risalelerdeki gibi aynı tertip, aynı makam, aynı numara tahtında, kuvvetli karinelerin sevkiyle kelâm delâlet ve Hazret-i İmam-ı Ali’nin (r.a.) işaret ettiğini ispat eylemiş.
Ve madem başta,
بَدَئْتُ بِبِسْمِ اللهِ رُوحِى بِهِ اهْتَدَتْ اِلٰى كَشْفِ اَسْرَارٍ بِبَاطِنِهِ انْطَوَتْ 1
risalelerin başı ve Birinci Söz olan Bismillâh Risalesine baktığı gibi, kasem-i câmi’-i muazzamın âhirinde, risalelerin kısm-ı âhirleri olan son Lem’alara ve Şuâlara, hususan bir âyetü’l-kübra-yı tevhid olan Yirmi Dokuzuncu Lem’a-i harika-i Arabiye ve risale-i esmâ-i sitte ve risale-i işarât-ı huruf-u Kur’âniye ve bilhassa şimdilik en âhir Şuâ ve Asâ-yı Mûsâ gibi, dalâletlerin bütün mânevî sihirlerini iptal edebilen bir mahiyette bulunan ve bir mânâda Âyetü’l-Kübrâ namını alan risale-i harikaya bakıyor gibi bir tarz-ı ifade görünüyor.
Ve madem, birtek meselede bulunan emâreler ve karineler, meselenin vahdeti haysiyetiyle, emareler birbirine kuvvet verir, zayıf bir münasebetle bir tereşşuh dahi menbaına ilhak edilir.
Dipnot-1
Sırlar hazinesi olan بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ ile başladım. Ruhum, onunla o hazineyi keşfetti.
Celcelûtiye: (bk. bilgiler) Hazret-i İmam-ı Ali: [bk. bilgiler – Ali (r.a.)]
Siracü’n-Nur: “Nur Lambası” anlamında Risale-i Nur’un diğer adı Yirmi Dokuzuncu Lem’a-i harika-i Arabiye: Arapça harika bir şekilde yazılmış olan Yirmi Dokuzuncu Lem’a
asır: yüzyıl bilhassa: özellikle
dalâlet: hak yoldan ayrılma, sapkınlık delâlet: delil olma, gösterme
ecza: cüzler, parçalar ehemmiyetli: önemli
emare: belirti, işaret haysiyet: özellik
hususan: özellikle hâdise: olay
ilhak: eklemek, ilave etmek karine: delil, ipucu
kasem-i câmî-i muazzam: büyük ve kapsamlı yemin kelâm: söz, ifade
kısm-ı âhir: son kısım liyakat: lâyık olma
mahiyet: asıl, esas, nitelik menba: kaynak
mevki: makam, derece münasebet: bağlantı, ilişki
nam: ad nazar-ı takdir: kıymet veren, değer bilen bakış
risale: mektup; Risale-i Nur’da yer alan bölümlerden her birisi risale-i esmâ: Allah’ın altı isminde bulunan bazı ince mânâları anlatan risale; Otuzuncu Lem’a
risale-i harika: harika kitap risale-i işarât-ı huruf-u Kur’âniye: bazı Kur’ân harflerinin işaret ettiği mânâları anlatan risale; Birinci Şuâ
sarahat: açıklık sevk: gönderme
suret: biçim, görünüş tahsin: güzel görme
taht: makam tarz-ı ifade: ifade tarzı
tereşşuh: sızıntı tertip: düzene koyma
vahdet: birlik zâhir: açık, gözle görülür
Âyetü’l-Kübrâ: en büyük delil, Şuâ’larda yeralan Yedinci Şua âhir: son
âyetü’l-kübra-yı tevhid: en büyük tevhid delili şuâ: ışığın kaynağından çıkan ışık teli; ışın