Esila
Fri 4 February 2011, 12:34 pm GMT +0200
YEDİNCİ REMİZ
Hazret-i İmam-ı Ali (r.a.) nasıl ki,
............ وَبِاْلاٰيَةِ الْكُبْرٰى اَمِنِّى مِنَ الْفَجَتْ
وَبِحَقِّ فَقَجٍ مَعَ مَخْمَةٍ يَا اِلٰـهَنَا وَبِاَسْمَاۤئِكَ الْحُسْنٰى اَجِرْنِى مِنَ الشَّتَتْ حُرُوفٌ لِبَهْرَامٍ عَلَتْ وَتَشَامَخَتْ وَاسْمُ عَصَا مُوسَى بِهِ الظُّلْمَتُ انْجَلَتْ 1
diye birinci fıkrasıyla Yedinci Şuâya işaret etmiş. Öyle de, aynı fıkra ile “âlî bir
Dipnot-1
Yâ Rab! Âyetü’l-Kübrâ hakkı için beni bütün sıkıntılardan kurtar, eman ve emniyet ver.
Güzel isimlerin ile beni sıkıntı ve perişaniyetten koru.
Öyle harfler ki Mars yıldızı gibi yücedir. Asâ-yı Mûsa ismiyle karanlıklar dağılır.
Celcelûtiye: (bk. bilgiler) Hazret-i İmam-ı Ali: [bk. bilgiler – Ali (r.a.)]
Kerâmet-i Aleviye: Hz. Ali’nin (r.a.) kerameti Peygamber-i Zîşan: yüksek şan ve şeref sahibi olan peygamber, Hz. Muhammed (a.s.m.)
Rabb-i Rahîm: rahmetinin çok özel tecellîleri olan, sonsuz şefkat ve merhamet sahibi ve herşeyi yaratılış gayelerine göre terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah cihet: şekil, yön
el-Âyetü’l-Kübrâ: en büyük âyet, delil; Şualar’da yer alan Yedinci Şuâ faraza: varsayalım ki
fıkra: bölüm, kısım hak: doğru, gerçek
hakikat: gerçek, esas hakikî: asıl, gerçek
hususi: özel hâlet: hâl, durum
ihâtalı: kuşatıcı, kapsamlı iltifat: gönül okşayıcı güzel söz
inâyet/inâyet-i İlâhiye: Allah’ın inâyeti, yardımı işârî: işaret edilen
kanaat: inanma, razı olma karine: delil, ipucu
kat’î: kesin olarak kudsî: kutsal, her türlü kusur ve noksandan uzak
küllî: büyük ve kapsamlı mecazî: gerçek anlamı dışında başka bir mânâda kullanılan
mefhum: bir sözden çıkarılan mânâ mutabık: uygun
mükerrer: tekrar tekrar, defalarca müşkülât-ı azîme: büyük zorluklar
remiz: ince işaret risale: mektup; Risale-i Nur’daki bölümlerden her biri
sair: diğer, başka tefsir-i ekber: büyük tefsir
teveccüh: ilgi, yönelme teşvik: şevklendirme, cesaretlendirme
vahiy: Cenâb-ı Hak tarafından Cebrail (a.s.) vasıtası ile peygamberlere bildirilen emir ve yasaklar vâkıa: olay
yakîn: kesin ve doğru bilgi zuhur: ortaya çıkma, görünme
Üstâd-ı Zülcelâl: celâl ve haşmet sahibi üstad; Cenâb-ı Allah âlî: yüce, yüksek
üstad: hoca, öğretmen şuâ: ışık kaynağından çıkan ışık telleri; ışın