- 40.Bölüm

Adsense kodları


40.Bölüm

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
saniyenur
Fri 22 July 2011, 02:08 pm GMT +0200
40. BÖLÜM

Biz su üstündeki kâseyiz sanki. Suyun üstündeki kâsenin gidişi, kâsenin buyruğuyla,
dileğiyle değildir; suyun buyruğuyladır, suyun dileğiyle.
(Birisi), bu herkese göre böyledir; yalnız kimisi suyun üstünde olduğunu bilir, kimisi
bilmez dedi.
(Mevlânâ) buyurdu ki:
Herkese göre olsaydı "İnananın gönlü, Tanrının iki parmağı arasındadır" diye inanan hakkındaki özel
hüküm doğru olmazdı. Tanrı, "Rahmân, Kur'ân'ı öğretti" buyurdu. Bu da herkese göre böyledir denemez.
Bütün bilgileri o öğretti amma Kur'ân hakkındaki bu özellik ne? Nitekim "Gökleri ve yeryüzünü yarattı"
âyetinde gökle yer, özel olarak anılmada; bu neden? Mâdem ki herşeyi bir uğurdan yarattı; şüphe yok ki
bütün kâseler onun gücünün, onun dileğinin denizi üstünde yüzmede; fakat kötü birşeyi o suya katıp
söylemek, edepsizlik olur. Meselâ, ey pisliği, sesli-sessiz yellenmeyi yaratan denmez de ey gökleri yaratan,
ey akılları yaratan denir. Öyleyse, genel de olsa bu özellikte bir fayda var. Demek ki birşeye özellik veriş, o
şeyi seçiştir; buna delâlet eder. Hâsılı su üstünde giden kâseyi su, öylesine götürür ki bütün kâseler o kâseyi
seyrederler. Su üstünde giden kâse öylesine gider ki bütün kâseler, yapılışları bakımından ondan kaçarlar,
utanırlar; su, onlara kaçmayı ilham eder, kaçış gücü verir; onların gönüllerine, Tanrım, bizi suya
yaklaştırdıkça yaklaşır duâsını ilham eder. Genel olarak gören kişi, suya kapılış bakımından ikisi de bir der. O
da suyun bu kâseyi ne kadar güzel götürdüğünü, bu götürüşteki güzelliği görseydin bu özel güzelliği
sorardın, o genel sıfatı anmazdın bile diye cevap verir. Hani birisinin sevgilisi, anlam ve beden bakımından
bütün pisliklerle eştir amma âşığın aklına, sevgilim pisliklere eş diye birşey gelmez. Genel sıfat bakımından
ikisi de bedendir, ikisinde de parça-buçukluk var, altı yön var, ikisi de sonradan meydana gelmiştir, yok olup
gidecektir; daha da bu eşit genel sıfatlar ıssıdır. Fakat bu sıfatlar, kesin olarak sevgili hakkında söylenmez,
sevgiye sığmaz. Sevgiliyi kim bu genel sıfatlarla anarsa âşık, ona düşman olur, kendisinin şeytanı bilir onu.
Fakat sana göre bu sıfatlarla da anılabilir; çünkü genel bir görüşün var; bizdeki özel güzelliği seyredecek kişi
değilsin sen; seninle bahse girişmeye değmez; çünkü bizim bahse girişmemiz, güzellikle karılmıştır. Ehli
olmayana güzelliği göstermek zulümdür; o, yalnız ehline gösterilir. "Hikmeti, ehli olmayana vermeyin,
verirseniz hikmete zulmetmiş olursunuz; fakat ehlinden de saklamayın, ehil olanlara zulmedersiniz"
buyurmuştur. Bu, görüş bilgisidir, münâzara bilgisi değil. Ağaçlar, güzün çiçek açmaz, meyve vermez ki
buna dâir bahse girişelim. Bitkilerin güze dayanabilmeleri için karşıkoyacak, dayanacak gücü-kuvveti olmalı;
çiçekte, güze karşıkoyacak güç yok. Güneşin tesiriyle ılık havada açılır çiçek; güneşi, havayı bulamazsa
başını çeker, aslına kavuşur-gider. Güz ona, kuru dal değilsen karşıma çık, ersen gel der; o da sana karşı bir
kuru dalım, istediğini söyle, er değilim ben der.

Beyit
A gerçekler padişahı, benim gibi bir münâfık gördün mü sen? (*)
Dirilerinle diriyim, ölülerinle ölüyüm ben.


A Bahâeddin, dişleri düşmüş, yüzü kertenkele derisine dönmüş, bum-buruşuk olmuş bir kocakarı, çıkagelir de ersen, gençsen geldim işte; aha at, aha güzel; aha erlik meydanı; ersen erliğini göster derse Tanrı korusun dersin, vallahi sana karşı er değilim ben; ne söylemişlerse yalan söylemişler; çift sen olduktan sonra er olmamak daha hoş. Hani bir akrep, kuyruğunu kaldırmış, duydum, güzel bir ermişsin, güzelmişsin; hadi, gül de gülüşünü seyredeyim diye üstüne doğru geliyor. Adam der ki: Sen geldin ya, artık gülüş yok bende, o güzel huy bitti-gitti; hakkımda ne demişlerse yalan söylemişler; beni güldürecek herşeyim, gidersin de uzaklaşırsın benden umusuna düşmüş, bu umutla oyalanmada.
Ah ettin de zevk gitti; ah etme de zevk gitmesin dedi
(Mevlânâ buyurdu ki:)
Kimi vakit olur, ah etmezsen zevk gider; kimi vakit de ah edersin, zevk gelir. Böyle olmasaydı
"Gerçekten de İbrâhim, çok ah eden yumuşak bir erdi" buyurmazdı Tanrı. Aynı zamanda hiçbir ibâdeti de
göstermemek gerekirdi. Çünkü ibâdetlerin hepsi de zevki belirtmektir. Şimdi şu sözü söylüyorsun ya, zevk
gelsin diye söylüyorsun. Söz, zevki gideren, kesen bir şeyse zevk gelsin diye ona koyuluyorsun. Bu, şuna
benzer: Uyuyan birine, kalk, gündüz oldu, kervan gidiyor diye bağırır birisi. Derler ki: Bağırma, o, zevk
içinde; zevki kaçar. İyi amma o zevk, ölüm zevkidir, buysa ölümden kurtuluşunun zevkidir. Derler ki:
İşkillendirme onu, düşündürür, yoksa şu uykuda ne düşüncesi olacak onun? Uyandıktan sonra düşünmeye
Semazen.net
başlar. Bağrış da iki çeşittir. Bağıran, bilgi bakımından ondan yüceyse fazla düşünmesine sebep olur. Çünkü
uyandıranı, bilgi ıssıdır; Tanrısal bir uyanıklığı vardır onun. Onu gaflet uykusundan uyandırdı mı, içinde
bulunduğu âlemi anlatmış olur ona; oraya çeker onu; bu bakımdan da düşüncesi yücelir; çünkü ona, yüce
bir yerden seslenmişlerdir. Fakat tersine olursa, uyandıran, akılca ondan aşâğıysa bakışı aşağıya düşer;
çünkü uyandıranı, ondan aşağıdır ya; kesin olarak onun bakışı da aşağıya düşecektir; onun düşüncesi de
aşağı âleme gidecektir.


(*) Selim Ağa nüshasında "beyit" kelimesi yok. Başa "Fasıl 41" yazılmış (158 b).