sümeyra
Sat 10 December 2011, 06:13 am GMT +0200
38- Cehennem Ateşinin Sıfatı Babı
İki Hâl Tercemesi
Abdullah bin Ebi'I-Ced'an (R.A.), Basra'ya yerleşen bir sahabldir. Bir hadisini Tirmİzİ rivayet ederek sahih olduğunu söylemiştir (ki bu hadistir). Onun başka bir hadisi de vardır. Ravisi Abdullah bin Şaklk'tİr. Tuhfe yazarının beyânına göre et-Takrlbte bu zâtın isminin Abdullah bin Ebi'l-Cez'ân olduğu belirtilmiştir.
Avf bin Mâlik el-Eşcal (R.A.)'m hadisini Tirmİzl de rivayet etmiştir. Bu hadiste Resûl-i Ekrem (S.A.V.)'in ümmeti İçin şefaat etme şıkkını, ümmetinin yansının şefftatsız olarak cennete girme şıkkına tercih ettiği, çünkü şefaatinin umûmi olup imân üzerine ölen her müslümana şümullü olduğu belirtilmiştir. Çünkü imân Üzerinde ölen bir kimse günahları dolayısıyla cehenneme girse bile O'nun şefaati sayesinde netice itibariyle İnşaallah cehennemden çıkıp cennete kavuşacaktır.
4318) "... Enes bin Mâlik (Radyallâhü anh)'den rivayet edildiğine göre; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
Şüphesiz sizin şu (dünya) ateşiniz, cehennem ateşinin yetmiş parçasından bir parçadır ve eğer su ile iki defa söndürülmemiş (yâni harâreti giderilmemiş) olsaydı siz (dünyada) ondan yararlanamazdınız. Şüphe yok ki, dünya ateşi, (kendisinden) giderilmiş sıcaklığı ona iade etmemesi için Allah (Azze ve Celle) 'ye duâ eder."
Not: Zevâid'de şöyle denilmiştir : El-Hâkim, bu hadisi Müellifin rivayet ettiği gibi tahriç ederek: Senedinin Buhâri ile Müslim'in şartlan üzerine sahih olduğunu söylemiştir. Bu hadisin metninin bir bölümü Buhâri ve Müslim'in sahi-hayn'ında Ebû Hüreyre (R.A.)'den rivayet edilmiş olarak bulunur.
4319) "... Ebû Hüreyre (Radyallâhü anh)den rivayet edildiğine göre; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
Cehennem, Rabbine şikâyet ederek Yâ Rabbi Ben kendi kendimi yedim, dedi. Bunun üzerine Allah ona iki (defa) nefes (vermesi) için İzin verdi. Bir nefes kışın, bir nefes de yazın (dır). İşte bulduğunuz şiddetli soğuk, cehennemin zemherîrindendir, bulduğunuz şiddetli sıcak da onun harâretindendir."[180]
İzahı
Enes (Radıyallâhü anh) 'in hadisi notta belirtildiği gibi Zevâid nevindendir. Ancak orada da işaret edildiği gibi Buhâri ve Müslim onun bir bölümünü Ebû Hüreyre (Radıyallâhü anh) 'in hadisi olarak rivayet etmişlerdir. Buhâri "Bedü'1-Halk" kitabının 9. babında ve Müslim de Cennet kitabının 12. babında rivayet etmişlerdir. Gerek buradaki rivayetten ve gerekse Bu-hâri ile Müslim' deki rivayetlerden anlaşılan hüküm, cehennem ateşinin hararetinin dünyadaki ateşin hararetinin yetmiş katı oluşudur.
Sindi bu hadisin izahı bölümünde: Yâni dünyadaki ateş cehennemden çıkarıldıktan sonra hararetinin şiddeti iki defa su ile giderilmiş ve böylece hararet derecesi bugünkü duruma düşürülmüştür. Eğer harareti düşürülmemiş olsaydı, herhangi bir kimsenin dünya ateşine yaklaşıp ondan yararlanması mümkün olmayacaktı. Dünya ateşi, eskiden kendisinde bulunmuş olup da sonradan giderilmiş durumdaki sıcaklığın tekrar kendisine geri verilmemesi için Allah (Az ze ve Celle)'ye dua eder. Bu durum, şiddetli hararetin ateşe bile eziyet verdiğine dalâlet eder. İkinci hadîs de buna dalâlet eder, demiştir.
E b û H. ü r e y r e (Radıyallâhü anh) 'in hadîsini B u h â r İ "Mevakîtu's-Sala" ile "Bedü'I-Halk" kitablarında ve Müslim "el-Mesâcid" kitabında ve Ti r m i z i Cehennem sıfatı bölümünde rivayet etmişlerdir.
Bu hadîste cehennemin şiddetinden dolayı kendi kendisini yemesinden dolayı Allah'a hâlini arz ettiği ifâde edilmiştir. Cehennemin hâlini arz ve şikâyet keyfiyeti hakîki mânâda tutulduğu gibi mecazî mânâda yorumlanmıştır. Şerh kitablarında bu hususta uzun izahat vardır. Biz Tuhfe yazarının el-Fetih'ten naklen verdiği bilgiyi özetleyip bununla yetineceğiz:
Hafız İbn-i Hacer, el-Fetih'te şöyle der: Cehennemin söz konusu şikâyetinin cehennemin söz söyleme gücüne kavuşturulmak suretiyle sözlü olması ve böylece hadisteki ifâdenin hakikî mânâda tutulmasına tarafdar olanlar olduğu gibi, bu ifâdeyi mecazî mânâya yorumlayanlar da olmuştur.
îbn-i Abdi'1-Berr: Her iki görüş de mâkuldür ve emsali bulunur. Birinci görüş tercihli görülür, demiştir. Kadı Iyâz da birinci görüşü tercih etmiştir. K u r t u b î de : Hadîsteki ifâdeyi hakiki mânâsında tutmaya mâni bir durum yoktur, diyerek birinci görüşe tarafdar çıkmıştır. N e v e v i de böyle söyledikten sonra : Doğrusu budur, demiştir.
Be y z â v î ise : Bu hadîsi mecazi mânâya yorumlayarak şöyle demiştir:
Cehennemin şikâyeti, onun kükreyip galayana gelmesi demektir. Cehennemin kendi kendisini yemesinden maksad da şiddetli izdihamından ve ateşin yoğunluğundan meydana gelen sıkışma (ve alevlerin birbirini yenercesine dalgalanması) dır. Cehennemin nefes vermesi de cehennemden dışarı çıkan sıcaklık veya soğukluktur, demiştir. (Fetih'ten nakil bitti.)
Bu hadîste geçen "Semûm" kelimesinin asıl mânâsı gündüz sıcağı veya esen sıcak rüzgâr demektir. Bu tür rüzgârlar genellikle gündüz eser.
Bu hadis, cehennemin hâlen mevcut olduğuna dalâlet eder ve cehennemin kıyamet günü yaratılacağı görüşünü savunan Mûtezile mezhebi gibi bâtıl mezheblerin görüşünü reddeder.
4320) "... Ebû Hüreyre (Radyallâhü anh)'den rivayet edildiğine göre; Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
Cehennem ateşi bin yıl yakılarak beyazlaştı. Sonra bin yıl daha yakılarak kıpkırmızılaştı. Daha sonra bin yıl yakılmak suretiyle nihayet simsiyah hâle geldi. Artık karanlık gece gibi kapkaradır."
4321) "... Enes bin Mâlik (Radyallâhü anh)'âen rivayet edildiğine göre;
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir :
Kâfirlerden dünya nimetlerinden en çok yararlanıp müreffeh ya-şıyanı kıyamet günü getirilir ve Şu herifi ateşe bir kere daldırınız, denilir. Bu emir üzerine adam ateşe (bir kere) daldırıldıktan sonra kendisine
Ey Falan (kişi)! Geçmiş zaman boyunca herhangi bir nimet senin eline geçti mi? denilir. Kendisi:
Hayır, geçmiş sürece bana hiç bir nimet bana isabet etmedi, der. Mü'minlerin (dünyada iken) en şiddetli sıkıntı ve belâ çekeni de (kıyamet günü) getirilir ve: Bunu cennete bir kere daldırınız, denilir. Bunun üzerine o mü'm in cennete bir kere daldırılır. Sonra ona:
Ey Falan (Mü'min)! Geçmiş zaman boyunca herhangi bir sıkıntı veya belâ çektin mi? denilir. O da (Hayır)! Şu ana kadar hiç bir sıkıntı ve hiç bir belâ çekmedim, der."
4322) "... Ebû Saîd-i Hudrî (Radtyallâhü anhyden rivayet edildiğine göre; Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
Kâfir kişi (cehennemde) şüphesiz öyle iri yapılı olur ki dişi Uhud (dağın) dan muhakkak daha büyük olur ve vücûdunun dişinden büyüklüğü (de) herhangi birinizin vücûdunun dişinden büyüklüğü gibidir."
Not: Zevâid'de şöyle denilmiştir: Bunun senedinde bulunan Atiyye el-Avfl ve onun râvisi zayıftırlar. Müslim ve Tirmlzl bunun bir bölümünü Ebû Hüreyre (R.A.)'in merfû hadisi olarak rivayet etmişler.[181]
İzahı
4320. hadîsi T i r m i z î Cehennem sıfatı bâblannda rivayet etmiştir. Ayrıca Beyhaki ve Mâlik de rivayet etmişler. Karanlık gece her türlü şer ve tehlikelere müsâid olduğundan dolayı cehennem ateşinin siyahlığı gecenin karanlığına, başka bir deyimle simsiyah cehennem ateşi, kapkaranlık geceye benzetilmiştir. T ir-m i z i'nin rivayet ettiği hadîs metnine göre cehennem ateşi bin yıl yakılarak nihayet kıpkırmızı olmuş, sonra bin yıl yakılarak neticede beyazlaşmış ve bundan sonra bin yıl yakılarak neticede simsiyah hâle gelmiştir. Yâni Müellifimizin rivayetine göre ateşin renk değiştirmesi sırayla beyazlaşma, kırmızılaşma ve siyahlaşmadır. Oradaki rivayete göre bu sıralama kırmızılaşma, beyazlaşma ve siyahlaşma şeklindedir. Hulâsa bu hadîs, cehennem ateşinin şiddetini beyân eden delillerdendir.
E n e s (Radıyallâhü anh) hadîsini Müslim de "Sıfatü'l-M ün af ikin" kitabının 12. babında rivayet etmiştir. Bu hadisten kasdedilen mânâ kanaatımca şudur:
Dünyada en çok refah ve mutluluk içinde yaşayan kâfir, kıyamet günü bir defacık cehennem ateşine daldırılıp çıkarıldıktan sonra, dünyadaki yaşamı boyunca görmüş olduğu tüm nimetler yokmuş gibi olur ve hayatında gördüğü nimet, refah ve mutluluk rü'ya gibi olur. Diğer taraftan dünya hayatında en çok çile, sıkıntı ve belâlara mâruz kalmış durumdaki mü'min kişi kıyamet günü cennete bir defacık daldırıldıktan sonra dünyada iken çekmiş olduğu bütün çile, sıkıntı ve belâları tamamen unutmuş olur.
Mü'minin cennete daldırılması ifâdesinden maksad cennetteki nehirlere daldırılması anlamı olabilir veya bundan maksad cennete dâhil edilmesidir. Edebî san'atta Müşâkele denilen usûl gereği daldırma ifâdesi kullanılmıştır. Yâni bundan önceki cümlede kâfirin cehennem ateşine atılması işi, daldırma biçiminde ifâde edilmiştir. Mü'minin cennete dâhil edilmesi işi de bir önceki cümle ile uyum içinde bulunmak üzere daldırma biçiminde anlatılmıştır.
E b û S a i d (radıyallâhü anh) ' hadisi notta işaret edildiği gibi Zevâid nevindendir. M ü s l i m' in, Cennet kitabının 13. babında ve T i r m i z i' nin Cehennem sıfatı bâbların başında E b û H ü r e y r e (Radıyallâhü anh) 'den rivayet ettikleri bir hadîste kıyamet günü kâfirin dişinin U h u d (dağı) misli olacağı bildirilmiştir.
Müellifimizin rivayetinde belirtildiği gibi kâfirin dişi bu kadar büyük olunca cesedinin durumu da bu oran ve ölçüye göre iri hâle gelir. Kâfirin cesedinin böyle iri hâle gelmesinden gaye vücûdunun her zerresinin daha çok azab çekmesidir. Nevevİ: Allah, kafirin cesedi bu kadar iri hâle getirmeye Kadirdir. Resûl-i Ekrem (Aley-hi's-salâtü ve's-selâm) da bunu bildirmiştir. Bu itibarla buna inanmak vâcibtir, der.
4323) "... El-Hâris bin Ukayş (Radyallâhü anh'den rivayet edildiğine göre; Resûlullah (Salla!lahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
Şüphesiz benim ümmetimden (şefaati makbul) Öyle kimseler vardır ki onların şefâatıyla Mudar (kabilesin) den daha çok kişiler cennete girer. Şüphesiz benim (davet) ümmetimden Öyle kimseler de bulunur ki, ateş (te yanmak) için cehennemin bir köşesini teşkil edecek kadar iri yapılı olur.**
Not: Zevâid'de şöyle denilmiştir: Bunun senedinde Abdullah bin Ukayş (veya. Kay s) en-Nahal bulunur, İbn-i Hibban onu güvenilir ravilerden saymış ve : EbÛ İshâkbu İsimde bir zat vasıtasıyla îbn-i Abbâs (R.A.)'den rivayette bulunmuştur. Ben bu ravinin o zat olduğunu zannediyorum, demiştir. Zevaİd yazan daha sonra: Abdullah bin Ukayş (veya Kay s) en-Nahaî'den, Dâvûd bin Ebİ Hind'den başka bir kimse rivayette bulunmamıştır ve bu hadisin senedi safi, yani tam sağlıklı değildir, demiştir.[182]
İzahı
Bu hadis Zevâid nevindendir. Hadîsin ifâde ettiği mânâya geçmeden önce bir noktayı belirtmekte fayda vardır. Şöyle ki:
Resûl-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm), bilindiği gibi bütün insanlara ve cinlere peygamber olarak gönderilmiştir. Bu itibarla dâvet ve tebliği hepsine şümullüdür ve dolayısıyla mü'min ve kâfir tüm insanlar ve cinler O'nun "Davet ümmeti" sayılır. Yâni O, hepsini îs-lâm'a davet etmiştir. Bunlardan O'nun dâvetine icabet ederek İslâmiyet'i kabul edenlere mahsus olmak üzere "İcabet ümmeti" denilir.
Hadiste iki yerde geçen ümmet kelimesi Davet ümmeti anlamına yorumlanabilir. Bu takdirde M u d a r kabilesinden daha fazla kişi için şefaat edeceği haber verilen kimseler "Davet ümmetf'nden olup da O'na imân eden büyük zâtlardır ve cehennemin bir köşesini teşkil edecek derecede cesedi iri olacağı haber verilen kimseler de "Davet ümmetf'nden olup da O'na imân etmeyen kâfirlerdir, denilir.
Şöyle de söylenebilir: Hadîste ilk geçen Ümmet kelimesi İcabet ümmeti anlamınadır ve ikinci kez geçen ümmetten maksad Davet ümmetidir. Bu takdirde bir çok kişiye şefaat edeceği haber verilen zâtlardan maksad Allah'ın sevgili kullarıdır. Cehennemde cesedinin iri olacağı haber verilen kişilerden maksad da kâfirlerdir.
4324) "... Enes bin Mâlik (Radyallâhü anh)'den rivayet edildiğine göre; ResûluIIah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
Cehennem halkının Üzerine ağlama gönderilir (yani ilâhi emirle onları bir ağlamak tutar) ve göz yaşları tükeninceye kadar ağlarlar. Sonra da kan ağlarlar. Nihayet yüzlerinde kanal biçimi gibi öyle çukur oluşurki eğer o kanala gemiler sahmrsa hızlı gidecektir.*'
Not: Zevaid'de şöyle denilmiştir : Bunun senedinde Yezld bin Eban er-Rakkâşl bulunur. Bu ravi zayıftır.
Bir Hâl Tercemesi
Hadisin ravisi el-Harls bin Ukayş Haltfü'l-Ensâr sahâbldir. Ona îbn-i Vukayş da denilmiştir. Bir hadisi vardır, —ki budur- Havİsi Abdullah bin Kaya en-Nahal'tür. İbn-1 Mace onun hadisini rivayet etmeli. (Hulâsa, 07)
4325) "... İbn-i Abbâs (Radyallâhü anh)'den; Şöyle demiştir Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
"Ey iman edenler Allah'tan sakınılması gerektiği gibi sakının ve herhalde mûslüman olarak can veriniz" (Âl-i îmrân, 102) âyetini okuyup şöyle buyurdu
Eğer zakkûm'dan bir damla yere damlatılmış olsaydı, o damla dünyadaki canlıların geçim vesilesi (olan tüm gıda maddeleri) nl bozardı. Artık zakkûm'dan başka yiyeceği olmayan (cehennem halkın) in hali nasıl (elem verici) dir?"[183]
İzahı
Ibn-i Abbâs (Radıyallâhü anh) 'nın hadîsini Tirmizl, Nesfti ve îbn-i Hibbân ile Ahmed de rivayet etmişlerdir. Tirmizî bu hadîsi "Cehennem sıfatı bâbları" bölümünde merfû olarak rivayet etmiştir. Yâni âyetten sonra anılan ve zakkûm'un nasıl bir şey olduğunu beyân eden cümleleri Resûl-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm) 'in buyruğu olarak rivayet etmiştir. El-Münziri de Et-Terğîb'te bu hadîsi naklettikten sonra : Bunu Tirmizî, Nesâi, îbn-i Mâceh ve îbn-i Hibbân rivayet etmişler, der ve bâzı rivâyetlerdeki farklı cümleleri belirtir. Daha sonra bu hadisin mevkuf, yâni 1 b n - i Abbâs (Radıyallâhü anhümâ) 'nın sözü olarak da rivayet edildiğini bildirir.
El-Münzlrt* nin ifâde tarzı Müellifimizin rivayetinin T i r -m iz î'nin rivayeti gibi merfû olduğuna işaret sayılır. Tercemeyi buna göre yaptım. Benim de âcizane kanaatıma göre Müellifimizin ifâde tarzı bu hadîsin merfû olduğunu gösterir. Bu duruma göre tbn-i Abbâs (Radıyallâhü anhümâ) şunu beyân etmek istemiştir: Resûl-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm), lâyıkı veçhiyle Allah'tan korkmayı, yâni farz ve vâcibleri ifâ etmek ve haram ile mekruhlardan sakınmak suretiyle Allah'ın azabından sakınmayı ve-îslâm dininden son nefese kadar ayrılmamayı emreder mâhiyetteki âyeti okuduktan sonra imân üzerine sebat göstermenin lüzumunu belirtmek için cehennemliklerin yegâne yiyecek maddesi sayılan zak-kûm'un nasıl bir şey olduğunu ifâde buyurmuştur.
El-Mecma'da: Zakkum: Tadı ve kokusu fena olup acı bir ağaçtır. Cehennem halkı onu yemeye zorlanır, diye bilgi verilmiştir.
S â f f â t sûresinin 63 - 66. âyetleri zakkum ağacının nasıl bir şey olduğunu ve cehennemliklerin yiyeceği olduğunu meâlen şöyle beyân eder:
"Gerçekten biz zakkum ağacını kafirler İçin (Kıyamette) bir azab yaptık. (63)
O, cehennemin dibinde çıkan bir ağaçtır. (64)
Meyveleri (tiksindirici - çirkin) şeytan başlan gibidir. (65)
İşte kâfirler muhakkak bundan yiyecekler, karınlarını bununla dolduracaklardır." (66)
4326) "... Ebû Hüreyre (Radyallâkü anh)den rivayet edildiğine göre; Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur :
Cehennem ateşi (mü'min olan) Âdem oğlunun secde yeri (yâni organları) dışında kalan bedenini yiyer. Allah cehennem ateşine secde eserini (yâni organlarını) yemeyi (yakmayı) yasakladı."[184]
İzahı
Nesâl bu hadisin benzerini "Kitâbü't-Tatbîk11 bölümünde "Babü Mavdn's-Sücûdİ" babında rivayet edilmiştir. Oradaki farklı durumu görmek isteyenler bakabilirler. O durumu buraya aktarmaya gerek görmüyorum.
Hadiste geçen "Eserü's-Sücûd = Secde eseri" Secde organları olarak yorumlanmıştır. Yâni cehennem ateşine müstehak olan mü'min bir kimse şayet bağışlanmayıp da cehennem azabı ile cezalandırılırca ateş onun secde organlarım yakamayacak, vücûdunun diğer taraflarım yakacaktır. Bu da namaz kılanların faziletine delâlet eder.
Câmiü's-Sağir şerhinde bu hadîsin İbn-i Mâceh tarafından rivayet edildiği ifâde edilmektedir. Yâni N e s â i tarafından da rivayet edildiği belirtilmemektedir. N e s â I' deki rivayet tarzı buradakinden çok farklı olduğu için aynı hadisin N e s â î tarafından da rivayet edildiğinin söylenmemiş olması yerindedir, kanaatin-dayım.
4327) "... Ebû Hüreyre (Radtyallâhü anh)'den rivayet edildiğine göre; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
Kıyamet günü ölüm (bir koç gibi) getirilip Sırat (köprüsü) Üstün" de durdurulur ve: Ey cennet halkı, diye çağırılırlar. Cennettekİler (bu çağn üzerine) İçinde bulundukları (güzel) yerden çıkarılacakları endişe ve korkusu ile bakarlar. Sonra: Ey Cehennem halkı, denilir. Onlar da İçinde oldukları (kötü) yerden çıkarılacakları ümidiyle sevinç ve ferah bakarlar. Daha sonra (Cennettekiler ile cehennemdekilere): Bunu tanır mısınız? diye sorulur. Onlar da t Evet, bu ölümdür, derler, Resûl Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki Bunun üzerine emir verilerek ölüm. Sırat (köprüsü) üstünde boğazlanıp kesilir ve sonra cennet halkı ile cehennem halkının her ikisine de İçinde bulunduğunuz halde devamlı kalırsınız. Onda sonsuza dek Ölüm yoktur, denilir."
Not: Zevald'de şöyle denilmiştir : Bunun senedi sahih olup ravileri güvenilir zâtlardır. Buhar! bunun bir kısmını bu biçimde rivayet etmiştir. Ayrıca Buharl ve Müslim'de bulunan Ebû Sald (R.A.)'ın hadisi bunun için şahid durumundadır.[185]
İzahı
Notta işaret edilen Ebû S a i d (Radıyallâhü anh)'ın hadisini B u h â r i Tefsir ve Rıkak bölümlerinde, Müslim de Cennet kitabında rivayet etmişler. Ayrıca Tirmizl ve Nesal de Tefsir bölümünde rivayet etmişlerdir. Buhârî, îbn-i Ömer CRadıyallâhü anhümâ)'dan da bunun şahidi durumunda bir hadîsi Rıkak bölümünde rivayet etmiştir.
ölümün Sırat köprüsü üstüne getirilip kesilmesi olayını belirten hadisteki ifâde çeşitli şekillerde yorumlanmıştır; Kütüb-i Sitte şerhleri de bu yorumları etraflıca izah etmişlerdir.
Tuhfe yazan da Tirmizî' nin şerhinde bu yorumların bir kısmını naklettikten sonra Kurtubi' nin aşağıdaki yorumunu ve nihayet kendisinin taraf dar olduğu bir yorumu nakletmekle yetineceğim:
Kurtubi: ölüm, haddi zâtında bir cisim olmayıp manevî bir şeydir. Mânâların cisimlere dönüşmesi olağan bir şey değildir. Allah Teâlâ amellerin sevablanndan bir takım cisimler yarattığı gibi bir koç yaratıp ona ölüm adını verir ve gerek cennet halkının ve gerekse cehennem halkının kalblerine şu hususu yerleştirip kökleştirir: Ölüm adı verilen o koçun boğazlanıp kesilmesi cennet ve cehennemdeki kalışın ebedi olduğuna delâlet eder, demiştir.
Başkası: Allah'ın ölümden bir madde ve cesed yaratmasına hiç bir engel yoktur. (Yâni ölümü maddeleştirmesi mümkündür).. Bunun örnekleri de mevcuttur. Meselâ Bakara ve Al-i îmrân isimli Kur'ân-ı Kerîm'in iki sûresinin kıyamet günü iki bulut parçası hâlinde geleceğine dâir hadis, M ü s 1 i m' de mevcuttur. Buna benzer başka hadisler de vardır, demiştir.
Sindi de: Bâzılan demişler ki Sırat köprüsü üstünde kesilen ölüm öyle bir şeydir ki kesildiği zaman Allah cennetliklerin ve cehennemliklerin kalblerinde şu apaçık bilgiyi yaratır: Artık sonsuza dek ölüm kesinlikle yoktur.
Eğer Allah dilerse söz konusu ölümün kesimi olayı olmaksızın da bu kesin bilgiyi onların kalblerinde yaratır. Ama O'nun, yaptığı hiç bir şeyden sorulmaz. Yoksa, ölümün kesilmesi, ondan sonra artık Ölümün olmaması bilgisini gerektirmez. Çünkü Allah her şeye Kadirdir. Tüm ölüleri dirilttiği gibi faraza koç hâline dönüştürülmüş ve kesilmiş durumdaki ölümü de diriltmeye Kadirdir, diye bilgi verir.
Hülasa i Hadisten çıkan sonuç şudur ki: Mü'minler cennete, kâfirler de cehenneme girdikten sonra hadiste amlan olayla mü'minler cennette mutlu olarak, kâfirlerin de cehennemde azab içinde sonsuza dek kalacaklarına ve artık ölüm diye bir şeyin söz konusu olmayacağına kesin bilgi sahibi edileceklerdir.[186]
İki Hâl Tercemesi
Abdullah bin Ebi'I-Ced'an (R.A.), Basra'ya yerleşen bir sahabldir. Bir hadisini Tirmİzİ rivayet ederek sahih olduğunu söylemiştir (ki bu hadistir). Onun başka bir hadisi de vardır. Ravisi Abdullah bin Şaklk'tİr. Tuhfe yazarının beyânına göre et-Takrlbte bu zâtın isminin Abdullah bin Ebi'l-Cez'ân olduğu belirtilmiştir.
Avf bin Mâlik el-Eşcal (R.A.)'m hadisini Tirmİzl de rivayet etmiştir. Bu hadiste Resûl-i Ekrem (S.A.V.)'in ümmeti İçin şefaat etme şıkkını, ümmetinin yansının şefftatsız olarak cennete girme şıkkına tercih ettiği, çünkü şefaatinin umûmi olup imân üzerine ölen her müslümana şümullü olduğu belirtilmiştir. Çünkü imân Üzerinde ölen bir kimse günahları dolayısıyla cehenneme girse bile O'nun şefaati sayesinde netice itibariyle İnşaallah cehennemden çıkıp cennete kavuşacaktır.
4318) "... Enes bin Mâlik (Radyallâhü anh)'den rivayet edildiğine göre; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
Şüphesiz sizin şu (dünya) ateşiniz, cehennem ateşinin yetmiş parçasından bir parçadır ve eğer su ile iki defa söndürülmemiş (yâni harâreti giderilmemiş) olsaydı siz (dünyada) ondan yararlanamazdınız. Şüphe yok ki, dünya ateşi, (kendisinden) giderilmiş sıcaklığı ona iade etmemesi için Allah (Azze ve Celle) 'ye duâ eder."
Not: Zevâid'de şöyle denilmiştir : El-Hâkim, bu hadisi Müellifin rivayet ettiği gibi tahriç ederek: Senedinin Buhâri ile Müslim'in şartlan üzerine sahih olduğunu söylemiştir. Bu hadisin metninin bir bölümü Buhâri ve Müslim'in sahi-hayn'ında Ebû Hüreyre (R.A.)'den rivayet edilmiş olarak bulunur.
4319) "... Ebû Hüreyre (Radyallâhü anh)den rivayet edildiğine göre; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
Cehennem, Rabbine şikâyet ederek Yâ Rabbi Ben kendi kendimi yedim, dedi. Bunun üzerine Allah ona iki (defa) nefes (vermesi) için İzin verdi. Bir nefes kışın, bir nefes de yazın (dır). İşte bulduğunuz şiddetli soğuk, cehennemin zemherîrindendir, bulduğunuz şiddetli sıcak da onun harâretindendir."[180]
İzahı
Enes (Radıyallâhü anh) 'in hadisi notta belirtildiği gibi Zevâid nevindendir. Ancak orada da işaret edildiği gibi Buhâri ve Müslim onun bir bölümünü Ebû Hüreyre (Radıyallâhü anh) 'in hadisi olarak rivayet etmişlerdir. Buhâri "Bedü'1-Halk" kitabının 9. babında ve Müslim de Cennet kitabının 12. babında rivayet etmişlerdir. Gerek buradaki rivayetten ve gerekse Bu-hâri ile Müslim' deki rivayetlerden anlaşılan hüküm, cehennem ateşinin hararetinin dünyadaki ateşin hararetinin yetmiş katı oluşudur.
Sindi bu hadisin izahı bölümünde: Yâni dünyadaki ateş cehennemden çıkarıldıktan sonra hararetinin şiddeti iki defa su ile giderilmiş ve böylece hararet derecesi bugünkü duruma düşürülmüştür. Eğer harareti düşürülmemiş olsaydı, herhangi bir kimsenin dünya ateşine yaklaşıp ondan yararlanması mümkün olmayacaktı. Dünya ateşi, eskiden kendisinde bulunmuş olup da sonradan giderilmiş durumdaki sıcaklığın tekrar kendisine geri verilmemesi için Allah (Az ze ve Celle)'ye dua eder. Bu durum, şiddetli hararetin ateşe bile eziyet verdiğine dalâlet eder. İkinci hadîs de buna dalâlet eder, demiştir.
E b û H. ü r e y r e (Radıyallâhü anh) 'in hadîsini B u h â r İ "Mevakîtu's-Sala" ile "Bedü'I-Halk" kitablarında ve Müslim "el-Mesâcid" kitabında ve Ti r m i z i Cehennem sıfatı bölümünde rivayet etmişlerdir.
Bu hadîste cehennemin şiddetinden dolayı kendi kendisini yemesinden dolayı Allah'a hâlini arz ettiği ifâde edilmiştir. Cehennemin hâlini arz ve şikâyet keyfiyeti hakîki mânâda tutulduğu gibi mecazî mânâda yorumlanmıştır. Şerh kitablarında bu hususta uzun izahat vardır. Biz Tuhfe yazarının el-Fetih'ten naklen verdiği bilgiyi özetleyip bununla yetineceğiz:
Hafız İbn-i Hacer, el-Fetih'te şöyle der: Cehennemin söz konusu şikâyetinin cehennemin söz söyleme gücüne kavuşturulmak suretiyle sözlü olması ve böylece hadisteki ifâdenin hakikî mânâda tutulmasına tarafdar olanlar olduğu gibi, bu ifâdeyi mecazî mânâya yorumlayanlar da olmuştur.
îbn-i Abdi'1-Berr: Her iki görüş de mâkuldür ve emsali bulunur. Birinci görüş tercihli görülür, demiştir. Kadı Iyâz da birinci görüşü tercih etmiştir. K u r t u b î de : Hadîsteki ifâdeyi hakiki mânâsında tutmaya mâni bir durum yoktur, diyerek birinci görüşe tarafdar çıkmıştır. N e v e v i de böyle söyledikten sonra : Doğrusu budur, demiştir.
Be y z â v î ise : Bu hadîsi mecazi mânâya yorumlayarak şöyle demiştir:
Cehennemin şikâyeti, onun kükreyip galayana gelmesi demektir. Cehennemin kendi kendisini yemesinden maksad da şiddetli izdihamından ve ateşin yoğunluğundan meydana gelen sıkışma (ve alevlerin birbirini yenercesine dalgalanması) dır. Cehennemin nefes vermesi de cehennemden dışarı çıkan sıcaklık veya soğukluktur, demiştir. (Fetih'ten nakil bitti.)
Bu hadîste geçen "Semûm" kelimesinin asıl mânâsı gündüz sıcağı veya esen sıcak rüzgâr demektir. Bu tür rüzgârlar genellikle gündüz eser.
Bu hadis, cehennemin hâlen mevcut olduğuna dalâlet eder ve cehennemin kıyamet günü yaratılacağı görüşünü savunan Mûtezile mezhebi gibi bâtıl mezheblerin görüşünü reddeder.
4320) "... Ebû Hüreyre (Radyallâhü anh)'den rivayet edildiğine göre; Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
Cehennem ateşi bin yıl yakılarak beyazlaştı. Sonra bin yıl daha yakılarak kıpkırmızılaştı. Daha sonra bin yıl yakılmak suretiyle nihayet simsiyah hâle geldi. Artık karanlık gece gibi kapkaradır."
4321) "... Enes bin Mâlik (Radyallâhü anh)'âen rivayet edildiğine göre;
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir :
Kâfirlerden dünya nimetlerinden en çok yararlanıp müreffeh ya-şıyanı kıyamet günü getirilir ve Şu herifi ateşe bir kere daldırınız, denilir. Bu emir üzerine adam ateşe (bir kere) daldırıldıktan sonra kendisine
Ey Falan (kişi)! Geçmiş zaman boyunca herhangi bir nimet senin eline geçti mi? denilir. Kendisi:
Hayır, geçmiş sürece bana hiç bir nimet bana isabet etmedi, der. Mü'minlerin (dünyada iken) en şiddetli sıkıntı ve belâ çekeni de (kıyamet günü) getirilir ve: Bunu cennete bir kere daldırınız, denilir. Bunun üzerine o mü'm in cennete bir kere daldırılır. Sonra ona:
Ey Falan (Mü'min)! Geçmiş zaman boyunca herhangi bir sıkıntı veya belâ çektin mi? denilir. O da (Hayır)! Şu ana kadar hiç bir sıkıntı ve hiç bir belâ çekmedim, der."
4322) "... Ebû Saîd-i Hudrî (Radtyallâhü anhyden rivayet edildiğine göre; Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
Kâfir kişi (cehennemde) şüphesiz öyle iri yapılı olur ki dişi Uhud (dağın) dan muhakkak daha büyük olur ve vücûdunun dişinden büyüklüğü (de) herhangi birinizin vücûdunun dişinden büyüklüğü gibidir."
Not: Zevâid'de şöyle denilmiştir: Bunun senedinde bulunan Atiyye el-Avfl ve onun râvisi zayıftırlar. Müslim ve Tirmlzl bunun bir bölümünü Ebû Hüreyre (R.A.)'in merfû hadisi olarak rivayet etmişler.[181]
İzahı
4320. hadîsi T i r m i z î Cehennem sıfatı bâblannda rivayet etmiştir. Ayrıca Beyhaki ve Mâlik de rivayet etmişler. Karanlık gece her türlü şer ve tehlikelere müsâid olduğundan dolayı cehennem ateşinin siyahlığı gecenin karanlığına, başka bir deyimle simsiyah cehennem ateşi, kapkaranlık geceye benzetilmiştir. T ir-m i z i'nin rivayet ettiği hadîs metnine göre cehennem ateşi bin yıl yakılarak nihayet kıpkırmızı olmuş, sonra bin yıl yakılarak neticede beyazlaşmış ve bundan sonra bin yıl yakılarak neticede simsiyah hâle gelmiştir. Yâni Müellifimizin rivayetine göre ateşin renk değiştirmesi sırayla beyazlaşma, kırmızılaşma ve siyahlaşmadır. Oradaki rivayete göre bu sıralama kırmızılaşma, beyazlaşma ve siyahlaşma şeklindedir. Hulâsa bu hadîs, cehennem ateşinin şiddetini beyân eden delillerdendir.
E n e s (Radıyallâhü anh) hadîsini Müslim de "Sıfatü'l-M ün af ikin" kitabının 12. babında rivayet etmiştir. Bu hadisten kasdedilen mânâ kanaatımca şudur:
Dünyada en çok refah ve mutluluk içinde yaşayan kâfir, kıyamet günü bir defacık cehennem ateşine daldırılıp çıkarıldıktan sonra, dünyadaki yaşamı boyunca görmüş olduğu tüm nimetler yokmuş gibi olur ve hayatında gördüğü nimet, refah ve mutluluk rü'ya gibi olur. Diğer taraftan dünya hayatında en çok çile, sıkıntı ve belâlara mâruz kalmış durumdaki mü'min kişi kıyamet günü cennete bir defacık daldırıldıktan sonra dünyada iken çekmiş olduğu bütün çile, sıkıntı ve belâları tamamen unutmuş olur.
Mü'minin cennete daldırılması ifâdesinden maksad cennetteki nehirlere daldırılması anlamı olabilir veya bundan maksad cennete dâhil edilmesidir. Edebî san'atta Müşâkele denilen usûl gereği daldırma ifâdesi kullanılmıştır. Yâni bundan önceki cümlede kâfirin cehennem ateşine atılması işi, daldırma biçiminde ifâde edilmiştir. Mü'minin cennete dâhil edilmesi işi de bir önceki cümle ile uyum içinde bulunmak üzere daldırma biçiminde anlatılmıştır.
E b û S a i d (radıyallâhü anh) ' hadisi notta işaret edildiği gibi Zevâid nevindendir. M ü s l i m' in, Cennet kitabının 13. babında ve T i r m i z i' nin Cehennem sıfatı bâbların başında E b û H ü r e y r e (Radıyallâhü anh) 'den rivayet ettikleri bir hadîste kıyamet günü kâfirin dişinin U h u d (dağı) misli olacağı bildirilmiştir.
Müellifimizin rivayetinde belirtildiği gibi kâfirin dişi bu kadar büyük olunca cesedinin durumu da bu oran ve ölçüye göre iri hâle gelir. Kâfirin cesedinin böyle iri hâle gelmesinden gaye vücûdunun her zerresinin daha çok azab çekmesidir. Nevevİ: Allah, kafirin cesedi bu kadar iri hâle getirmeye Kadirdir. Resûl-i Ekrem (Aley-hi's-salâtü ve's-selâm) da bunu bildirmiştir. Bu itibarla buna inanmak vâcibtir, der.
4323) "... El-Hâris bin Ukayş (Radyallâhü anh'den rivayet edildiğine göre; Resûlullah (Salla!lahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
Şüphesiz benim ümmetimden (şefaati makbul) Öyle kimseler vardır ki onların şefâatıyla Mudar (kabilesin) den daha çok kişiler cennete girer. Şüphesiz benim (davet) ümmetimden Öyle kimseler de bulunur ki, ateş (te yanmak) için cehennemin bir köşesini teşkil edecek kadar iri yapılı olur.**
Not: Zevâid'de şöyle denilmiştir: Bunun senedinde Abdullah bin Ukayş (veya. Kay s) en-Nahal bulunur, İbn-i Hibban onu güvenilir ravilerden saymış ve : EbÛ İshâkbu İsimde bir zat vasıtasıyla îbn-i Abbâs (R.A.)'den rivayette bulunmuştur. Ben bu ravinin o zat olduğunu zannediyorum, demiştir. Zevaİd yazan daha sonra: Abdullah bin Ukayş (veya Kay s) en-Nahaî'den, Dâvûd bin Ebİ Hind'den başka bir kimse rivayette bulunmamıştır ve bu hadisin senedi safi, yani tam sağlıklı değildir, demiştir.[182]
İzahı
Bu hadis Zevâid nevindendir. Hadîsin ifâde ettiği mânâya geçmeden önce bir noktayı belirtmekte fayda vardır. Şöyle ki:
Resûl-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm), bilindiği gibi bütün insanlara ve cinlere peygamber olarak gönderilmiştir. Bu itibarla dâvet ve tebliği hepsine şümullüdür ve dolayısıyla mü'min ve kâfir tüm insanlar ve cinler O'nun "Davet ümmeti" sayılır. Yâni O, hepsini îs-lâm'a davet etmiştir. Bunlardan O'nun dâvetine icabet ederek İslâmiyet'i kabul edenlere mahsus olmak üzere "İcabet ümmeti" denilir.
Hadiste iki yerde geçen ümmet kelimesi Davet ümmeti anlamına yorumlanabilir. Bu takdirde M u d a r kabilesinden daha fazla kişi için şefaat edeceği haber verilen kimseler "Davet ümmetf'nden olup da O'na imân eden büyük zâtlardır ve cehennemin bir köşesini teşkil edecek derecede cesedi iri olacağı haber verilen kimseler de "Davet ümmetf'nden olup da O'na imân etmeyen kâfirlerdir, denilir.
Şöyle de söylenebilir: Hadîste ilk geçen Ümmet kelimesi İcabet ümmeti anlamınadır ve ikinci kez geçen ümmetten maksad Davet ümmetidir. Bu takdirde bir çok kişiye şefaat edeceği haber verilen zâtlardan maksad Allah'ın sevgili kullarıdır. Cehennemde cesedinin iri olacağı haber verilen kişilerden maksad da kâfirlerdir.
4324) "... Enes bin Mâlik (Radyallâhü anh)'den rivayet edildiğine göre; ResûluIIah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
Cehennem halkının Üzerine ağlama gönderilir (yani ilâhi emirle onları bir ağlamak tutar) ve göz yaşları tükeninceye kadar ağlarlar. Sonra da kan ağlarlar. Nihayet yüzlerinde kanal biçimi gibi öyle çukur oluşurki eğer o kanala gemiler sahmrsa hızlı gidecektir.*'
Not: Zevaid'de şöyle denilmiştir : Bunun senedinde Yezld bin Eban er-Rakkâşl bulunur. Bu ravi zayıftır.
Bir Hâl Tercemesi
Hadisin ravisi el-Harls bin Ukayş Haltfü'l-Ensâr sahâbldir. Ona îbn-i Vukayş da denilmiştir. Bir hadisi vardır, —ki budur- Havİsi Abdullah bin Kaya en-Nahal'tür. İbn-1 Mace onun hadisini rivayet etmeli. (Hulâsa, 07)
4325) "... İbn-i Abbâs (Radyallâhü anh)'den; Şöyle demiştir Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
"Ey iman edenler Allah'tan sakınılması gerektiği gibi sakının ve herhalde mûslüman olarak can veriniz" (Âl-i îmrân, 102) âyetini okuyup şöyle buyurdu
Eğer zakkûm'dan bir damla yere damlatılmış olsaydı, o damla dünyadaki canlıların geçim vesilesi (olan tüm gıda maddeleri) nl bozardı. Artık zakkûm'dan başka yiyeceği olmayan (cehennem halkın) in hali nasıl (elem verici) dir?"[183]
İzahı
Ibn-i Abbâs (Radıyallâhü anh) 'nın hadîsini Tirmizl, Nesfti ve îbn-i Hibbân ile Ahmed de rivayet etmişlerdir. Tirmizî bu hadîsi "Cehennem sıfatı bâbları" bölümünde merfû olarak rivayet etmiştir. Yâni âyetten sonra anılan ve zakkûm'un nasıl bir şey olduğunu beyân eden cümleleri Resûl-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm) 'in buyruğu olarak rivayet etmiştir. El-Münziri de Et-Terğîb'te bu hadîsi naklettikten sonra : Bunu Tirmizî, Nesâi, îbn-i Mâceh ve îbn-i Hibbân rivayet etmişler, der ve bâzı rivâyetlerdeki farklı cümleleri belirtir. Daha sonra bu hadisin mevkuf, yâni 1 b n - i Abbâs (Radıyallâhü anhümâ) 'nın sözü olarak da rivayet edildiğini bildirir.
El-Münzlrt* nin ifâde tarzı Müellifimizin rivayetinin T i r -m iz î'nin rivayeti gibi merfû olduğuna işaret sayılır. Tercemeyi buna göre yaptım. Benim de âcizane kanaatıma göre Müellifimizin ifâde tarzı bu hadîsin merfû olduğunu gösterir. Bu duruma göre tbn-i Abbâs (Radıyallâhü anhümâ) şunu beyân etmek istemiştir: Resûl-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm), lâyıkı veçhiyle Allah'tan korkmayı, yâni farz ve vâcibleri ifâ etmek ve haram ile mekruhlardan sakınmak suretiyle Allah'ın azabından sakınmayı ve-îslâm dininden son nefese kadar ayrılmamayı emreder mâhiyetteki âyeti okuduktan sonra imân üzerine sebat göstermenin lüzumunu belirtmek için cehennemliklerin yegâne yiyecek maddesi sayılan zak-kûm'un nasıl bir şey olduğunu ifâde buyurmuştur.
El-Mecma'da: Zakkum: Tadı ve kokusu fena olup acı bir ağaçtır. Cehennem halkı onu yemeye zorlanır, diye bilgi verilmiştir.
S â f f â t sûresinin 63 - 66. âyetleri zakkum ağacının nasıl bir şey olduğunu ve cehennemliklerin yiyeceği olduğunu meâlen şöyle beyân eder:
"Gerçekten biz zakkum ağacını kafirler İçin (Kıyamette) bir azab yaptık. (63)
O, cehennemin dibinde çıkan bir ağaçtır. (64)
Meyveleri (tiksindirici - çirkin) şeytan başlan gibidir. (65)
İşte kâfirler muhakkak bundan yiyecekler, karınlarını bununla dolduracaklardır." (66)
4326) "... Ebû Hüreyre (Radyallâkü anh)den rivayet edildiğine göre; Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur :
Cehennem ateşi (mü'min olan) Âdem oğlunun secde yeri (yâni organları) dışında kalan bedenini yiyer. Allah cehennem ateşine secde eserini (yâni organlarını) yemeyi (yakmayı) yasakladı."[184]
İzahı
Nesâl bu hadisin benzerini "Kitâbü't-Tatbîk11 bölümünde "Babü Mavdn's-Sücûdİ" babında rivayet edilmiştir. Oradaki farklı durumu görmek isteyenler bakabilirler. O durumu buraya aktarmaya gerek görmüyorum.
Hadiste geçen "Eserü's-Sücûd = Secde eseri" Secde organları olarak yorumlanmıştır. Yâni cehennem ateşine müstehak olan mü'min bir kimse şayet bağışlanmayıp da cehennem azabı ile cezalandırılırca ateş onun secde organlarım yakamayacak, vücûdunun diğer taraflarım yakacaktır. Bu da namaz kılanların faziletine delâlet eder.
Câmiü's-Sağir şerhinde bu hadîsin İbn-i Mâceh tarafından rivayet edildiği ifâde edilmektedir. Yâni N e s â i tarafından da rivayet edildiği belirtilmemektedir. N e s â I' deki rivayet tarzı buradakinden çok farklı olduğu için aynı hadisin N e s â î tarafından da rivayet edildiğinin söylenmemiş olması yerindedir, kanaatin-dayım.
4327) "... Ebû Hüreyre (Radtyallâhü anh)'den rivayet edildiğine göre; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
Kıyamet günü ölüm (bir koç gibi) getirilip Sırat (köprüsü) Üstün" de durdurulur ve: Ey cennet halkı, diye çağırılırlar. Cennettekİler (bu çağn üzerine) İçinde bulundukları (güzel) yerden çıkarılacakları endişe ve korkusu ile bakarlar. Sonra: Ey Cehennem halkı, denilir. Onlar da İçinde oldukları (kötü) yerden çıkarılacakları ümidiyle sevinç ve ferah bakarlar. Daha sonra (Cennettekiler ile cehennemdekilere): Bunu tanır mısınız? diye sorulur. Onlar da t Evet, bu ölümdür, derler, Resûl Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki Bunun üzerine emir verilerek ölüm. Sırat (köprüsü) üstünde boğazlanıp kesilir ve sonra cennet halkı ile cehennem halkının her ikisine de İçinde bulunduğunuz halde devamlı kalırsınız. Onda sonsuza dek Ölüm yoktur, denilir."
Not: Zevald'de şöyle denilmiştir : Bunun senedi sahih olup ravileri güvenilir zâtlardır. Buhar! bunun bir kısmını bu biçimde rivayet etmiştir. Ayrıca Buharl ve Müslim'de bulunan Ebû Sald (R.A.)'ın hadisi bunun için şahid durumundadır.[185]
İzahı
Notta işaret edilen Ebû S a i d (Radıyallâhü anh)'ın hadisini B u h â r i Tefsir ve Rıkak bölümlerinde, Müslim de Cennet kitabında rivayet etmişler. Ayrıca Tirmizl ve Nesal de Tefsir bölümünde rivayet etmişlerdir. Buhârî, îbn-i Ömer CRadıyallâhü anhümâ)'dan da bunun şahidi durumunda bir hadîsi Rıkak bölümünde rivayet etmiştir.
ölümün Sırat köprüsü üstüne getirilip kesilmesi olayını belirten hadisteki ifâde çeşitli şekillerde yorumlanmıştır; Kütüb-i Sitte şerhleri de bu yorumları etraflıca izah etmişlerdir.
Tuhfe yazan da Tirmizî' nin şerhinde bu yorumların bir kısmını naklettikten sonra Kurtubi' nin aşağıdaki yorumunu ve nihayet kendisinin taraf dar olduğu bir yorumu nakletmekle yetineceğim:
Kurtubi: ölüm, haddi zâtında bir cisim olmayıp manevî bir şeydir. Mânâların cisimlere dönüşmesi olağan bir şey değildir. Allah Teâlâ amellerin sevablanndan bir takım cisimler yarattığı gibi bir koç yaratıp ona ölüm adını verir ve gerek cennet halkının ve gerekse cehennem halkının kalblerine şu hususu yerleştirip kökleştirir: Ölüm adı verilen o koçun boğazlanıp kesilmesi cennet ve cehennemdeki kalışın ebedi olduğuna delâlet eder, demiştir.
Başkası: Allah'ın ölümden bir madde ve cesed yaratmasına hiç bir engel yoktur. (Yâni ölümü maddeleştirmesi mümkündür).. Bunun örnekleri de mevcuttur. Meselâ Bakara ve Al-i îmrân isimli Kur'ân-ı Kerîm'in iki sûresinin kıyamet günü iki bulut parçası hâlinde geleceğine dâir hadis, M ü s 1 i m' de mevcuttur. Buna benzer başka hadisler de vardır, demiştir.
Sindi de: Bâzılan demişler ki Sırat köprüsü üstünde kesilen ölüm öyle bir şeydir ki kesildiği zaman Allah cennetliklerin ve cehennemliklerin kalblerinde şu apaçık bilgiyi yaratır: Artık sonsuza dek ölüm kesinlikle yoktur.
Eğer Allah dilerse söz konusu ölümün kesimi olayı olmaksızın da bu kesin bilgiyi onların kalblerinde yaratır. Ama O'nun, yaptığı hiç bir şeyden sorulmaz. Yoksa, ölümün kesilmesi, ondan sonra artık Ölümün olmaması bilgisini gerektirmez. Çünkü Allah her şeye Kadirdir. Tüm ölüleri dirilttiği gibi faraza koç hâline dönüştürülmüş ve kesilmiş durumdaki ölümü de diriltmeye Kadirdir, diye bilgi verir.
Hülasa i Hadisten çıkan sonuç şudur ki: Mü'minler cennete, kâfirler de cehenneme girdikten sonra hadiste amlan olayla mü'minler cennette mutlu olarak, kâfirlerin de cehennemde azab içinde sonsuza dek kalacaklarına ve artık ölüm diye bir şeyin söz konusu olmayacağına kesin bilgi sahibi edileceklerdir.[186]