- 29.lema ikinci bab 5.nokta

Adsense kodları


29.lema ikinci bab 5.nokta

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
Esila
Fri 4 February 2011, 11:34 am GMT +0200
Beşinci nokta:

İnsan şu mevcudatta kendisine düşman ve ecnebî tevehhüm ettiği veya ölüler, yetimler gibi hayatsız perişan vehmettiği şeyleri nur-u iman, ahbap ve kardeş sıfatıyla gösterir ve hayattar tesbihhân şeklinde irâe eder.
.
Yani, gafletle bakan adam, âlemin mevcudâtını düşman gibi muzır telâkki ederek tevahhuş eder. Ve eşyayı ecnebîler gibi görür. Çünkü, dalâlet nazarında mâzi ve istikbâl zamanlarındaki eşya arasında uhuvvet, kardeşlik rabıtası ve bağlanış yoktur. Ancak zaman-ı halde eşya arasında küçük, cüz’î bir alâka olur. Binaenaleyh, ehl-i dalâletin yekdiğerine olan uhuvvetleri, binler senelik uzun bir zamanda bir dakika kadardır.

Ve kezâ, iman nazarında bütün ecrâmı, hayattar ve birbirine ünsiyetli olduklarını görüyor. Ve her bir cirmin lisan-ı haliyle Hâlıkına tesbihat yapmakta olduğunu gösteriyor. İşte, bu itibarla, bütün ecramın kendilerine göre bir nevi hayat ve ruhları vardır. Binaenaleyh imanın şu görüşüne nazaran o ecramda dehşet, vahşet yoktur, ünsiyet ve muhabbet vardır.

Dalâlet nazarı, matluplarını tahsil etmekten âciz olan insanların sahipsiz, hâmîsiz olduklarını telâkki eder ve hüzün, keder, aczlerinden dolayı ağlayan yetimler gibi zanneder. İman nazarı ise, canlı mahlûkata, ağlar yetimler gibi değil, ancak mükellef memur, muvazzaf zâkir ve tesbihhân ibâd sıfatıyla bakar.

--------------------------------------------------------------------------------

Hâlık: her şeyi yaratan Allah acz: âcizlik, güçsüzlük
addetmek: saymak alâka: bağlantı
arz: yeryüzü binaenaleyh: bundan dolayı
bâtınî: görünmeyen, iç cirm: büyüklük
cüz'î: ferdî, küçük daire-i istifade: yararlanma alanı
dalâlet: hak yoldan ayrılma, sapkınlık dam: tavan
ecnebî: yabancı ecrâm: büyük varlıklar, gök cisimleri 
ehl-i dalâlet: doğru ve hak yoldan sapan kimseler gaflet: âhirete, Allah’ın emir ve yasaklarına duyarsız davranma hâli, umursamazlık
hane: ev hayattar: canlı
hâmî: koruyucu, sahip çıkan hüzün: üzüntü
ibâd: kullar ihâta etmek: içine almak, kuşatmak
istifade: faydalanma istikbâl: gelecek zaman
kamer: ay keder: sıkıntı, üzüntü
kezâ: bunun gibi letaif: insanın mânevî yapısındaki duygular
lisan-ı hâl: hâl ve beden dili lüküs: kuvvetli ışık veren, petrol veya gazla yanan bir tür lamba
mahlûkat: yaratıklar matlup: istek
mazhar: ayna olma mevcudat: varlıklar
muhabbet: sevgi muvazzaf: vazifeli, görevli
muzır: zararlı şeyler mâzi: geçmiş zaman
mü'min: Allah’a inanan mükellef: yükümlü
münhasır: ait nazar: bakış, görüş
nevi: çeşit nimet: iyilik, lütuf, ihsan
nur-u iman: iman nuru, aydınlığı rabıta: bağ, ilgi
ruhî: ruha ait semâvât: gökler
tahsil etmek: öğrenmek tasvir etme: anlatma, ifade etme
telâkki: anlama, kabul etme tesbihat: Allah’ı her türlü kusurdan yüce tutarak şanına layık ifadelerle anma
tesbihhân: tesbih eden; Allah’ı her türlü kusurdan yüce tutarak şanına layık ifadelerle anan tevahhuş: korkma, ürküntü
tevessü etmek: genişlemek uhuvvet: kardeşlik
vahşet: ürküntü, korku yekdiğeri: öbür taraf, öteki
yetim: babası ölmüş olan çocuk; tek, yalnız zahirî: görünürdeki
zaman-ı hâl: şimdiki hâl, içinde bulunduğumuz hâl zevilhayat: canlılar
zâkir: zikreden âciz: güçsüz
âhiret: öteki dünya, öldükten sonraki ebedî hayat âlem: dünya, evren
ünsiyet: dostluk, yakınlık  şems: güneş