- 28 Şubat’ta İsrail parmağı

Adsense kodları


28 Şubat’ta İsrail parmağı

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Sun 12 August 2012, 05:25 pm GMT +0200
28 Şubat’ta İsrail parmağı
Alper Çeker • 87. Sayı / DİĞER YAZILAR


Türkiye son yıllarda heyecan verici gelişmelere sahne oluyor, hemen her ay çarpıcı bir gündem ortaya çıkıyor. Geçtiğimiz Nisan ayının da en önemli gelişmelerinden biri 28 Şubat cuntası sanıklarının gözaltına alınmasıydı.

Gerçekleşen gözaltılar sonrası, 28 Şubat 1997 tarihinde Milli Güvenlik Kurulu’nda dönemin Refah-Yol koalisyon hükümetine karşı bir tertip düzenleyen askerlerden; aralarında Çevik Bir’in de bulunduğu on sekizi mahkeme tarafından tutuklandı. Bunu takip eden günlerde, soruşturma kapsamında çeşitli muvazzaf ve emekli askerlere yönelik ikinci gözaltı dalgasının başlaması, soruşturmanın ileriki günlerde büyüyerek devam edeceğini ortaya koyarken, tutuklamayla sonuçlanan ilk dalga sonrası, savcının Çevik Bir’e yönelttiği sorularla ilgili haberler basında yer aldı. İddialara göre cunta, televizyon dizilerinin senaristlerinden gazetecilere kadar medyanın geniş bir kesimi ile psikolojik harekâtta işbirliği yapmıştı.

“Andıç” skandalının arka planı

Geçmişi şöyle bir gözümüzün önüne getirdiğimiz zaman, örneğin “Andıç” olarak bilinen skandalda askerlerin, PKK’nın iki numarası Şemdin Sakık adına hazırladıkları sahte ifadeyi gerçekmiş gibi haber yapanlar arasında Arena adlı televizyon programını sunan Uğur Dündar ve Hürriyet gazetesi eski başyazarı Oktay Ekşi’nin olduğunu hatırlarız. “Andıç” skandalı ile işine son verilen gazetecilerden Cengiz Çandar, Neşe Düzel’le yaptığı bir söyleşide o günleri şöyle anlatıyor: “İfadeye baktım, gazetelerde bizimle ilgili yer alan suçlamalara ilişkin hiç bir şey yok. Aksine şöyle bir şey var: Ona bizim isimlerimiz sorulmuş. O da, ‘Biz bu kişileri genel olarak devlet yanlısı görürüz. Yalnız onların bir farkı var. Bunların, Kürt sorununun çözümü konusunda resmî politikadan farklı çözüm önerileri var’ diyor. İfadesinin sonlarında da Öcalan’ın basını nasıl gördüğüyle ilgili bir başka soruya, ‘Öcalan, Türk basınını satın alınabilir kişiler olarak görür’ diyor. O söylediklerinin bizimle alakası yok. Savcıya, ‘Bu ifadede bizi suçlayan bir şey yok ki’ dedim. Savcı, ‘Basında çıkan yazılar var ya’ dedi.” (Taraf, 16.04.2012)

Tehlikeye giren İsrail çıkarları korunmuş!
28 Şubat’ın neden yapıldığı konusunda birçok yorum var. Bunların en yaygın olarak dillendirileni, ekonomik sebepler. Zira darbe sürecinin Türkiye’ye getirdiği kayıp 300 milyar dolar. Bankalar boşaltıldı, şirketler iflas ettirildi. Düşürülen Refah-Yol hükümetinin yerine üçlü koalisyon hükümeti kuruldu, 2001 yılının Şubat ayında dalgalı kura geçme kararı bir gün önce iş dünyasının bir kesimine sızdırıldı ve Merkez Bankası’nın 7.5 milyar doları hortumlandı. Ardından Kemal Derviş Türkiye’ye ABD tarafından Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı olarak atandı.

Tüm bu ekonomik gelişmelere karşın, İsrail etkeni görmezden geliniyor. Çevik Bir, 2002 yılında Middle East Quarterly adlı derginin Güz sayısına Martin Sherman ile ortak kaleme aldığı makalede Türkiye’de tehlikeye giren İsrail çıkarlarının postmodern darbe (28 Şubat) ile bertaraf edildiğini açıkça yazıyor. Bu yazıda ordunun, İsrail-Türkiye askeri ilişkilerini riske etmeyeceğini dönemin başbakanı Necmettin Erbakan’a bildirdiği, Erbakan’ın denetim altına alındığı ve Türkiye ile İsrail arasındaki en önemli askerî işbirliği anlaşmalarının Erbakan’ın görev süresi sırasında imzalandığı anlatılıyor. 28 Şubat soruşturması savcısının basına yansıyan belgelerine göre Çevik Bir, Çetin Saner, Tüm. Gen. Orhan Yöney, Aydan Kodaloğlu ve Onur Öymen o dönemde İsrail yöneticileriyle hükümetin yıkılması için ortak karar aldılar. Taraf gazetesinde geniş şekilde yer bulan haberde, “28 Şubat postmodern darbesiyle ilgili sanıklara yöneltilen sorulardan, emekli Orgeneral Çevik Bir ile beraberindeki bazı generallerin, eski diplomat ve CHP eski Milletvekili Onur Öymen’in de aralarında bulunduğu bir grup ile birlikte darbe öncesinde ABD ve İsrail’de toplantılara katıldıkları ortaya çıktı. Bu grup, ‘irtica ile mücadele’ adı altında İran rejimini devirme faaliyetlerinde bulunmayı da planlamış.” deniyordu. Haberin devamında ise detaylar da yer buluyordu: “Ankara Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığı’nca yürütülen 28 Şubat darbesiyle ilgili soruşturma kapsamında, (…) aralarında dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Çevik Bir ve tuğgenerallerin de bulunduğu 28 emekli subay gözaltına alınmış ve Batı Çalışma Grubu’na yönelik ilk operasyon düzenlenmişti. Emniyet’te ve savcılıkta ast üst sıralamasına göre sorgulanan şüphelilere yöneltilen sorulara Taraf ulaştı. Donanmada casusluk soruşturması kapsamında Gölcük’te ele geçirilen ve Genelkurmay Seferberlik Daire Başkanlığı’nda bulunan belgelerin içeriğine ilişkin detaylar da şüphelilere sorulan sorularla ortaya çıktı. 28 Şubat 1997’de yapılan postmodern darbenin öncesinde, Refah-Yol hükümetinin devrilmesi için BÇG’nin [Batı Çalışma Grubu] kurucusu olan Çevik Bir ile beraberindeki bazı generallerin, eski diplomat Onur Öymen’in de aralarında bulunduğu bir grup ile ABD ve İsrail’de toplantılara katıldıkları ifade edilerek toplantıların amaçları soruldu. Batı Eylem Planı ismiyle hazırlanan belgede, iktidarın aynı yöntemle gitmesini beklemek gaflet olarak tanımlanırken, ordunun ‘sivrilmiş fanatik irticai lider’ tanımlamasının anlamı soruldu ve bu liderlerin pasifize edilmesi yönündeki talimatlar hatırlatılarak, bu yöntemler arasında cinayet bulunup bulunmadığı araştırıldı.” (Taraf , 16.04.2012)

Sonuç
28 Şubat sürecinin arkasından İsrail ile 76 milyar dolarlık silah alımı, modernizasyon vb. konularda askerî anlaşma yapıldı; toplamda da 20 yıla dağılan 150 milyar dolarlık bir planlama gerçekleştirildi. Çevik Bir’e darbeden iki yıl sonra, 1999’da Ulusal Güvenlik İşleri Musevi Enstitüsü (JINSA) tarafından Uluslararası Liderlik Ödülü verildi. Sonuç olarak; yukarıdaki suçlamaların Türkçesi, İsrail adına casusluk faaliyeti. O halde cuntanın basındaki uzantıları da darbeyi gerçekleştiren askerlerle birlikte bu casusluk faaliyetinin bir parçası değil mi?