- 24.Bölüm

Adsense kodları


24.Bölüm

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
saniyenur
Mon 25 July 2011, 04:54 pm GMT +0200
24. BÖLÜM

Bu imâreti herkes bir kuruntuyla yapar. Ya vergili olduğunu göstermek için, ya adının anılmasını sağlamak için, yahut da bir sevâb elde etmek için. Ulu Tanrının maksadı da erenlerin rütbelerini yüceltmek, yattıkları yerleri ululatmaktır. Onların ululanmaya ihtiyaçları yoktur, zâten uludur onlar. Mumu yüksek bir yere koymak isterler ya; bu, mum için değildir, başkaları içindir. Ona aşağı nedir, yukarı ne? Mum, nerde olursa olsun ışıklıdır. Fakat ışığın başkalarına da ulaşmasını isterler. Şu güneş de gökyüzündedir; aşağıda olsa gene güneştir o; güneştir amma dünya karanlıkta kalır. Şu halde onun yukarda olması, kendi için değildir, başkaları içindir. Hâsılı erenler de yüceden, aşağıdan, halkın ululamasından münezzehtir, böyle şeylere aldırış bile etmezler. Sana da o âlemin zerre kadar bir tadı, bir bakımlık lütfü yüz gösterse o solukta yüceden de, aşağıdan da, alışverişten de, başbuğluktan da usanırsın; herşeyden daha yakındır varlığın sana ya ; ondan da bezersin; hatırına bile gelmez. O ışığın mâdenidir onlar; o tadın özüdür
onlar; artık aşağıyla, yukarıyla bağları mı olur? Onların övünmeleri Tanrıyladır; Tanrı da yukardan, aşağıdan münezzehtir. Şu aşağı-yukarı, bize göredir; çünkü ayağımız, başımız var bizim. Tanrı rahmet etsin, esenlikler versin, Mustafâ buyurdu ki: "Onun ağması balık karnında oldu, bense göğe ağdım, Arş'a vardım dîye beni, Yûnus'tan üstün tutmayın." Yâni, beni dedi, bu yüzden üstün tutacaksanız tumayın; çünkü onun ağması balık karnında oldu; bense göklerin yücesine ağdım; fakat Ulu Tanrının ne aşağısı vardır, ne
yukarısı. Yukarıya nasıl vurur, görünürse, aşağıya da öyle vurur; öyle görünür; balık karnına da öyle vurur, Öyle görünür. O yüceden de münezzehtir, aşağıdan da. Her yer birdir onca. Çok kimseler vardır ki başarırlar, maksatları bam-başkadır; Tanrının maksadıysa bam-başka. Tanrı, Muhammed dinini ululamak, yaymak, dünya durdukça durdurmak istedi. Bak da gör; Kur'ân için ne kadar tefsîrler yapıldı; onar-onar ciltler, sekizer-sekizer ciltler, dörder-dörder ciltler. Bunları meydana getirenlerin
maksatları, kendi üstünlüklerini göstermek. Zemahşerî, kendi üstünlüğünü göstermek için bunca gramer, lûgat, yerinde kullanılmış söz incelikleriyle "Keşşâfı” meydana getirdi; maksadı kendi üstünlüğünü, kendi bilgisini göstermekti; fakat bununla da asıl maksat meydana geliyordu ki o da Muhammed dininin ululanmasıydı. Şu halde bütün halk, tanrı işini görmede; fakat Tanrının maksadından haberleri bile yok; onların maksatları başka. Tanrı, dünyanın durmasını istiyor da onları isteklere düşürüyor. Kadına, zevk
almak için yaklaşırlar; fakat ondan bir oğlan doğar. Böylece güzelliği için, tatlılığı yüzünden bir işe koyulurlar; fakat o iş âlemin durmasına sebep olur . Demek ki gerçek yönünden Tanrıya kulluk ediyorlar; ediyorlar amma o kuruntuyla yapmıyorlar bu işi. Gene bunun gibi hani, mescitler yaptırırlar; kapısına, duvarına, tavanına bunca paralan harcarlar. Fakat itibar kıbleyedir; maksat odur; ululanan kıbledir; yapanların, düzüp-koşanlann maksadı bu değildir amma bu işlerle kıble, ululandıkça ululanır.
Erenlerin şu büyüklüğü, görünüşte değildir. İyvallâh, onların yüceliği, büyüklüğü var amma neliksizniteliksiz. Şu dirhem puldan üstündür ya, görünüşte değildir bu. Meselâ dirhemi dama koysan, altını da aşağıya; kesin olarak herhalde üstün olan altındır; inci, lâ'l de altından üstündür; ister aşağıda olsun, ister yukarda. Hani kepek, kalburun üstündedir de un altında kalmıştır; onun gibi tıpkı; kesin olarak üst olan undur, isterse altta olsun. Şu halde yücelik görünüşte değildir; anlamlar dünyâsındadır; o öz, onda varken herhalde odur üst olan, odur yüce olan