neslinur
Wed 14 July 2010, 12:23 pm GMT +0200
3. Zina Yapana Rahmet
İslâm'ın temel hedeflerinden biri de neslin korunmasıdır. Bunun için neslin bozulmasına sebep olacak zina yasaklanmış, hakkında hem dünyevî hem uhrevî cezalar verilerek, insanların bu suçu işlemelerinin önüne geçilmesi amacı güdülmüştür.
Hz. Peygamber döneminde zina cezası uygulanan şahıslardan birisi Eşlemi kabilesinden Mâiz b. Mâlik'tir. [476]
Olay şöyle olmuştur: Bir gün Mâiz b. Mâlik, Rasûlul-lah(s.a.v.)'a gelerek: "Ey Allah'ın Rasûlü, ben nefsime zulmettim, zina ettim, beni temizlemeni istiyorum." dedi. Peygamber (s.a.v.) onu geri gönderdi. Ancak Mâiz ertesi gün yine geldi: "Ey Allah'ın Rasûlü, ben zina ettim" diye itirafta bulundu. Hz. Peygamber, adamı ikinci defa geri göndererek oradaki onu tanıyanlara: "Onun aklından herhangi bir noksanlığı var mı? Anormal bir hareketine rastladınız m;?" diye sorular sorarak meseleyi araştırdı. Onlar da: "gördüğümüz kadarıyla,
normal kişiler kadar akıl ve feraset sahibi birisidir." dediler. Mâiz üçüncü defa tekrar geldi Hz. Peygamber, onlara tekrar adam göndererek aynı soruyu sordu. Yine 'ne kendinde ne de aklında her hangi bir kusur olmadığını' söylediler. Adam dördüncü defa müracaat edince, ona gereken cezayı verdi. [477]
îbn Abbâs'm rivayetine göre [478] Hz. Peygamber "Sen zina etmemiş belki öpmüşsündür yahut dokunmuşsundur veyahut sadece bakmışsındır." diyerek onu zina itirafından vazgeçirmek istemiştir. Mâiz bütün bunlara menfî cevap verir. Hatta Hz. Peygamber, açık açık "Yani sen şimdi zina mı ettin?" [479] diye sorunca, "evet" der. Bazı rivayetlerde "Sen onunla yattın mı?"[480] "Belki sadece dokunmuşsundur.", "Peki kova kuyuda kaybolduğu gibi, yahut sürmenin kutusuna girip çıktığı gibi oldu mu?" [481] gibi sorular da sorarak itirafından vazgeçirmek istemiştir. Bazı anlatımlara göre de: "Sen zinanın ne olduğunu biliyor musun?" diye kendisine sorduğunda "Evet, ben bir kişi eşine nasıl yaklaşıyorsa öyle yaklaştım" diyerek zinayı tarif eder. [482]
Bazı rivayetlerde, Mâiz, Hz. Peygamber'e gelip "Beni temizle" dediği zaman, Rasûlullah "Dön ve tevbe ef" [483]diye onu gönderir, bu olay üç kere tekrarlanır. Sonuncuda "Seni neden temizleyeyim?" dediği zaman, Mâiz cevap olarak "zinadan" der. Hz. Peygamber "Peki sen zina ettin mi?" "Evet ettim" cevabını alınca bu sefer arkadaşlarına "O deli mi?" diye sorar. 'Hayır O akıllı birisidir' cevabını alınca bu seferde "İçki içmiş midir?" diye sorar "Hayır içmemiştir" derler. Bundan sonra Mâiz'e ceza uygulanır. [484] Hz. Peygamber: "Mâiz'e dua erim. "dediğinde etrafındakiler ona dua eder ve affedilmesini Allah'tan isterler."
Mâiz'in bu hareketi Öncelikle onu yetiştiren İslâm'ın, eğitim hususunda ne kadar başarılı olduğunun bir göstergesidir. O, isterse bu olayı gizler, günahı ile baş başa kalabilirdi. Kimse onu İtirafa zorlamamıştı. O ise, böyle davranmamış adetâ kendi kendini cezalandırmıştır. Kendisinin defalarca itirafından sonra peygamberimizin affetme yetkisi kalmamıştır.
Şimdi bu diyalogu değerlendirelim:
Rasûlullah(s.a.v.)'ın Mâiz'in itirafını cezalandırmayı hiç içine sindiremediği her halinden anlaşılmaktadır. Birinci aşamada suçun toplumsal bir nitelik kazanmaması, herkesçe öğrenilmemesi için, çok çaba sarf etmiş, böylece onu Rabbi ile baş başa bırakarak tevbe yolu ile temizlenmesini temin etmek istemiş ve her seferinde Mâİz'i geri göndermiştir.
İkinci aşamada davranışın suç haline dönüşmesi için gerekli şartların oluşmadığını gerekçe göstererek affetmek istemiş, ona bakma, dokunma veya öpme aşamasında kaldığını söyletmek istemiş, fakat Mâiz itirafıyla bu yoluda tıkamıştır.
Üçüncü aşamada İse organlar arası münasebetin şekil şartlarına tam uymadığını söyletmek istemiş, Mâiz bunların da tam olarak oluştuğunu kesinleştirecek İfadelerde bulunmuştur.
Israrla cezalandırılmasını istemesine rağmen, onu gene cezalandırmamış, peş peşe iki kere arkadaşlarına hareketlerinde bir dengesizlik tespit edip etmediklerini sormuştur. Böylece Mâiz'in itirafının karşısına, toplumun şehadetini koyarak onu bu sefer başka bir sebeple affetmek istemiştir.
Bu hususta da istediği neticeyi alamayan Rahmet Peygamberi, artık hukuka başvurmaktan başka çare bulamamıştır. Çünkü bütün bu aşamalar sonucunda suç bireysel boyutların ötesine taşınmış, toplumsal bir nitelik kazanmıştır. Hatta bundan sonra bile Mâiz'e bir imkân tanımış, ona kaçabilecek bir fırsat oluşturmuştur. Bazı rivayetlere göre Mâiz "Harre" mevkiine götürüldüğü anda kaçar, ancak yakalanır ve cezalandırılır. Bu hadise Hz. Peygamber'e anlatılınca "Keşke bıraksayâımz-!" diye sitem eder ve ekler "Belki tevbe eder, Allah da onu affederdi." [485] Bazı rivayetlere göre, ayrıca Hz. Peygamber, Mâiz'e ergin olup olmadığını sormuştur. Belki de "Ergin değilim" cevabını alsaydı, ona ceza uygulamayacaktı.
Nuaym b. Hezzal'in rivayetine göre ise; Mâiz, Nuaym'ın babasının evinde yetim olarak büyütülmüş ve mahalleden bir cariye ile temas kurmuştur. Hezzal de kendisine; 'Git Rasûlullah(s.a.v.)'a itiraf et, belki Allah'a senin için dua eder, affedilmeni talep eder ve senin için bir çıkış yolu bulur' dedikten sonra Mâiz'in Rasûlullah(s.a.v.)'a geldiği belirtilmiştir.
Hz. I eygamber (s.a.v.) Hezzal'e: "Keşke elbisenle bunu örtseydin senin için daha hayırlı olurdu" diyerek, bu işi açığa çıkarması sebebiyle ona sitem etmiştir. Mübarekfûri, 'Hz. Peygamber (s.a.v.)'in ifade ettiği bu sözden, bu gibi şeylerin gizli kalmasına dair bir kinaye, ortaya çıkarılması konusunda da bir ta'rizin varlığı anlaşılıyor' [486] der.
Hz. Peygamber, öldükten sonra da Mâiz'e sahip çıkmış, onun hakkında dedikodu yapan iki kişiye ölmüş eşek eti yemekten daha kötü bir iş yaptıklarını söylemiş ve "Mâiz şu anda cennetin nehirlerinde yüzmektedir" diyerek ona hüsnü şehadette bulunmuştur.
Zina ile ilgili diğer bir olayda Allah Rasulü'nün uygulaması bu uygulama ile örtüşmektedir.
Şöyle ki:
Bir gün Cüheyne kabilesinden bir kadın Rasûlul-lah(s.a.v.)'a gelerek:
"Ey Allah'ın Rasûlü! Ben zina ettim, beni temizle!" dedi. Rasûlullah (s.a.v.) onu geri çevirdi. Ertesi gün tekrar gelerek: "Ey Allah'ın Rasûlü, görüyorum ki, beni de Mâiz gibi geri çevirmek istiyorsun. Allah'a yemin olsun ki, ben hamileyim." dedi. Peygamber (s.a.v.): "Öyle ise sen git, çocuğu doğurunca
gel." dedi. Kadın çocuğu doğurunca, bir beze sarılmış olarak çocukla beraber geldi: "İşte çocuk, doğurdum!" dedi. Rasûlullah: "Git sütten kesilinceye kadar emzir, sonra gel." buyurdu. Kadının velîsine de ona İyi davranmasını tembih etti. Çocuk sütten kesilince kadın çocukla birlikte tekrar geldi. Çocuğun elinde bir ekmek parçası vardı. "Ey Allah'ın Rasûlü! İşte çocuğu sütten kestim, yemek de yedi" dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz çocuğa bakacak kimse olmadığını İleri sürerek onu göndermek istedi. Ensar'dan birisi çocuğun bakımını üstlenince kadına gerekli ceza uygulandı. Uygulama esnasında kadına ağır sözler söyleyen Haîid b. Velid'in dikkatini çeken Peygamberimiz, onu "Allah'a yemin ederim ki, bu kadın öyle bir tevbe etti ki, şayet alışverişte sahtekârlık yapanlar, aynı tevbeyi etselerdi, onların bile affedilmelerine yeterdi"430 diyerek kınamıştır.
Bu olayda da Peygamberimiz önce kadını geri çevirmiş, kadın işlediği suçu ileri sürerek cezalandırılması için ısrar e-dince, bu sefer çocuğu doğurup öyle gelmesini istemiş ve kadını geri göndermiştir. Bu tutumu ile öncelikle onu cezalandırmayı istemediğini belli etmiş ve onu geri göndererek doğumu yapmasını istemiştir. Büyük ihtimal, doğum yapınca annelik içgüdüsü ile bu itiraftan vazgeçeceğini düşünmüştür.
Fakat doğumdan sonra da tutumundan vazgeçmeyen kadın, çocukla gelip gene cezalandırılmasını isteyince, bu sefer çocuğun anne sütüne olan ihtiyacını Öne sürerek, doğumla ortaya çıkan annelik içgüdüsünün emzirme esnasında ana-çocuk ilişkileri ile gelişeceğini ve bu suretle itiraftan vazgeçeceğini düşünmüştür.
Daha ilginç olanı şudur ki, kadının durduğu evde ve çevrede dışlanacağını, hakarete uğrayacağını, eziyet edileceğini de hesaba kattığı için, velisini uyarmış, ona iyi davranılması-nı istemiştir.
Çocuk sütten kesilince kadın tekrar gelip cezalandırılmasını isteyince, bu sefer de çocuğa bakacak kimsenin olmadığını ileri sürerek cezayı ertelemek istemiştir.
Onun bu tavrmdaki incelik ve amacı, belki de, fark edememiş olan bir Sahâbî'nin, çocuğa bakmayı üstlendiğini söylemesiyle artık sığınacak mazeret kalmamış ve cezanın tatbiki kaçınılmaz olmuştur. Peygamberimiz zina suçunu iki boyutlu bir olay olarak görmektedir. Eğer suç sadece şahsı ilgilendirecek boyutlarda kalıp, aleniyet kazanmamışsa, bunun açığa çıkarılmasını istemediği ortadadır. Her iki olayda da bu tutumu sarihtir. Fakat olay bireysel sınırları aşıp, aleniyete dökülmüş ve toplumu ilgilendiren boyuta ulaşmışsa, o zaman gerekli tedbiri almakta ve suçu cezalandırmaktadır. İkinci halde de, suçlu lehine de bazı sınırlar koymaktadır. Bu sınırlar aşılınca da müdahale ederek, işi tabiî haline döndürmektedir.
Kadına ceza tatbik edilirken Halid b. Velid'i uyarması ise ayrı bir inceliktir. Ayrıca onun cenaze namazını kılmış "Bir de onun cenaze namazını mı kılıyorsun?" diyen Hz. Ömer'in tepkisine aldırmamıştır. Tıpkı Mâiz olayında olduğu gibi Cüheyneli kadın olayında da Peygamberimiz zina eden kişiye sahip çıkmış, onu ne dışlamış ne hakaret etmiş hatta suçu kapatıp cezalandırmamak için elinden gelen çabayı da göstermiştir. Zina gibi çirkin bir suçu işleyenlere karşı Hz. Peygaberin rahmet dolu tavrı çok açıktır. Böyle olumsuzluklar karşısında bile Rahmet Peygamberi olma vasfını hiç elden bırakmayan ve çevresine de bu konuda hakim olan Rasûlul-lah(s.a.v.)'m bu tutumu, bütün Müslümanlara örnektir. Dünya durdukça günah ve suç olacaktır. Önemli olan suçlunun veya günahkârın kendi haline terk edilmesi değil, onların kazanılmasıdır. Günümüzde belki en çok ihtiyacı hissedilen eksiklik budur.
Gerek kadının velisine tesliminde, onlardan kadına iyi davranmalarını istemesi, gerek Halid b. Velid'in öfkesi ve gerekse Hz. Ömer'in Rasûlullah(s.a.v.)'a cenaze namazım kılmasına gösterdiği tepkinin, o toplumun zina edene karşı tutumunu gösterdiği düşünülürse, olayda Rasûlullah(s.a.v.)'m tutumunun toplumun beklentilerinin aksine olduğu da görülecektir. Bütün bunlar bir yandan da bu tutumun hazmedilmediğini göstermektedir. O gün toplumun anlayışına ters gelen bu tutum, belki bugün bile Müslümanlar tarafından yeterince anlaşılamamakta ve takdir edilmemektedir.
Anlattığımız bu iki olay bir film haline getirilip, Müslümanlara gösterilse, Peygamberimizin tutumunu insanlar kafasındaki İslâm'la acaba ne kadar bağdaştırabilecektir? Doğrusu, bu araştırılmaya değer bir konudur.
Büyük günahlardan olduğu kabul edilen zina fiili, Rahmet Peygamberi tarafından, hem de o günkü olumsuz şartlarda bile son derece eğitici bir tutumla karşılanmıştır. Bu tutumda dini, hayatlarının temel ölçüsü olarak kabul eden kişiler için, alınması gerekli çok ders olduğunu düşünüyorum. [487]
İslâm'ın temel hedeflerinden biri de neslin korunmasıdır. Bunun için neslin bozulmasına sebep olacak zina yasaklanmış, hakkında hem dünyevî hem uhrevî cezalar verilerek, insanların bu suçu işlemelerinin önüne geçilmesi amacı güdülmüştür.
Hz. Peygamber döneminde zina cezası uygulanan şahıslardan birisi Eşlemi kabilesinden Mâiz b. Mâlik'tir. [476]
Olay şöyle olmuştur: Bir gün Mâiz b. Mâlik, Rasûlul-lah(s.a.v.)'a gelerek: "Ey Allah'ın Rasûlü, ben nefsime zulmettim, zina ettim, beni temizlemeni istiyorum." dedi. Peygamber (s.a.v.) onu geri gönderdi. Ancak Mâiz ertesi gün yine geldi: "Ey Allah'ın Rasûlü, ben zina ettim" diye itirafta bulundu. Hz. Peygamber, adamı ikinci defa geri göndererek oradaki onu tanıyanlara: "Onun aklından herhangi bir noksanlığı var mı? Anormal bir hareketine rastladınız m;?" diye sorular sorarak meseleyi araştırdı. Onlar da: "gördüğümüz kadarıyla,
normal kişiler kadar akıl ve feraset sahibi birisidir." dediler. Mâiz üçüncü defa tekrar geldi Hz. Peygamber, onlara tekrar adam göndererek aynı soruyu sordu. Yine 'ne kendinde ne de aklında her hangi bir kusur olmadığını' söylediler. Adam dördüncü defa müracaat edince, ona gereken cezayı verdi. [477]
îbn Abbâs'm rivayetine göre [478] Hz. Peygamber "Sen zina etmemiş belki öpmüşsündür yahut dokunmuşsundur veyahut sadece bakmışsındır." diyerek onu zina itirafından vazgeçirmek istemiştir. Mâiz bütün bunlara menfî cevap verir. Hatta Hz. Peygamber, açık açık "Yani sen şimdi zina mı ettin?" [479] diye sorunca, "evet" der. Bazı rivayetlerde "Sen onunla yattın mı?"[480] "Belki sadece dokunmuşsundur.", "Peki kova kuyuda kaybolduğu gibi, yahut sürmenin kutusuna girip çıktığı gibi oldu mu?" [481] gibi sorular da sorarak itirafından vazgeçirmek istemiştir. Bazı anlatımlara göre de: "Sen zinanın ne olduğunu biliyor musun?" diye kendisine sorduğunda "Evet, ben bir kişi eşine nasıl yaklaşıyorsa öyle yaklaştım" diyerek zinayı tarif eder. [482]
Bazı rivayetlerde, Mâiz, Hz. Peygamber'e gelip "Beni temizle" dediği zaman, Rasûlullah "Dön ve tevbe ef" [483]diye onu gönderir, bu olay üç kere tekrarlanır. Sonuncuda "Seni neden temizleyeyim?" dediği zaman, Mâiz cevap olarak "zinadan" der. Hz. Peygamber "Peki sen zina ettin mi?" "Evet ettim" cevabını alınca bu sefer arkadaşlarına "O deli mi?" diye sorar. 'Hayır O akıllı birisidir' cevabını alınca bu seferde "İçki içmiş midir?" diye sorar "Hayır içmemiştir" derler. Bundan sonra Mâiz'e ceza uygulanır. [484] Hz. Peygamber: "Mâiz'e dua erim. "dediğinde etrafındakiler ona dua eder ve affedilmesini Allah'tan isterler."
Mâiz'in bu hareketi Öncelikle onu yetiştiren İslâm'ın, eğitim hususunda ne kadar başarılı olduğunun bir göstergesidir. O, isterse bu olayı gizler, günahı ile baş başa kalabilirdi. Kimse onu İtirafa zorlamamıştı. O ise, böyle davranmamış adetâ kendi kendini cezalandırmıştır. Kendisinin defalarca itirafından sonra peygamberimizin affetme yetkisi kalmamıştır.
Şimdi bu diyalogu değerlendirelim:
Rasûlullah(s.a.v.)'ın Mâiz'in itirafını cezalandırmayı hiç içine sindiremediği her halinden anlaşılmaktadır. Birinci aşamada suçun toplumsal bir nitelik kazanmaması, herkesçe öğrenilmemesi için, çok çaba sarf etmiş, böylece onu Rabbi ile baş başa bırakarak tevbe yolu ile temizlenmesini temin etmek istemiş ve her seferinde Mâİz'i geri göndermiştir.
İkinci aşamada davranışın suç haline dönüşmesi için gerekli şartların oluşmadığını gerekçe göstererek affetmek istemiş, ona bakma, dokunma veya öpme aşamasında kaldığını söyletmek istemiş, fakat Mâiz itirafıyla bu yoluda tıkamıştır.
Üçüncü aşamada İse organlar arası münasebetin şekil şartlarına tam uymadığını söyletmek istemiş, Mâiz bunların da tam olarak oluştuğunu kesinleştirecek İfadelerde bulunmuştur.
Israrla cezalandırılmasını istemesine rağmen, onu gene cezalandırmamış, peş peşe iki kere arkadaşlarına hareketlerinde bir dengesizlik tespit edip etmediklerini sormuştur. Böylece Mâiz'in itirafının karşısına, toplumun şehadetini koyarak onu bu sefer başka bir sebeple affetmek istemiştir.
Bu hususta da istediği neticeyi alamayan Rahmet Peygamberi, artık hukuka başvurmaktan başka çare bulamamıştır. Çünkü bütün bu aşamalar sonucunda suç bireysel boyutların ötesine taşınmış, toplumsal bir nitelik kazanmıştır. Hatta bundan sonra bile Mâiz'e bir imkân tanımış, ona kaçabilecek bir fırsat oluşturmuştur. Bazı rivayetlere göre Mâiz "Harre" mevkiine götürüldüğü anda kaçar, ancak yakalanır ve cezalandırılır. Bu hadise Hz. Peygamber'e anlatılınca "Keşke bıraksayâımz-!" diye sitem eder ve ekler "Belki tevbe eder, Allah da onu affederdi." [485] Bazı rivayetlere göre, ayrıca Hz. Peygamber, Mâiz'e ergin olup olmadığını sormuştur. Belki de "Ergin değilim" cevabını alsaydı, ona ceza uygulamayacaktı.
Nuaym b. Hezzal'in rivayetine göre ise; Mâiz, Nuaym'ın babasının evinde yetim olarak büyütülmüş ve mahalleden bir cariye ile temas kurmuştur. Hezzal de kendisine; 'Git Rasûlullah(s.a.v.)'a itiraf et, belki Allah'a senin için dua eder, affedilmeni talep eder ve senin için bir çıkış yolu bulur' dedikten sonra Mâiz'in Rasûlullah(s.a.v.)'a geldiği belirtilmiştir.
Hz. I eygamber (s.a.v.) Hezzal'e: "Keşke elbisenle bunu örtseydin senin için daha hayırlı olurdu" diyerek, bu işi açığa çıkarması sebebiyle ona sitem etmiştir. Mübarekfûri, 'Hz. Peygamber (s.a.v.)'in ifade ettiği bu sözden, bu gibi şeylerin gizli kalmasına dair bir kinaye, ortaya çıkarılması konusunda da bir ta'rizin varlığı anlaşılıyor' [486] der.
Hz. Peygamber, öldükten sonra da Mâiz'e sahip çıkmış, onun hakkında dedikodu yapan iki kişiye ölmüş eşek eti yemekten daha kötü bir iş yaptıklarını söylemiş ve "Mâiz şu anda cennetin nehirlerinde yüzmektedir" diyerek ona hüsnü şehadette bulunmuştur.
Zina ile ilgili diğer bir olayda Allah Rasulü'nün uygulaması bu uygulama ile örtüşmektedir.
Şöyle ki:
Bir gün Cüheyne kabilesinden bir kadın Rasûlul-lah(s.a.v.)'a gelerek:
"Ey Allah'ın Rasûlü! Ben zina ettim, beni temizle!" dedi. Rasûlullah (s.a.v.) onu geri çevirdi. Ertesi gün tekrar gelerek: "Ey Allah'ın Rasûlü, görüyorum ki, beni de Mâiz gibi geri çevirmek istiyorsun. Allah'a yemin olsun ki, ben hamileyim." dedi. Peygamber (s.a.v.): "Öyle ise sen git, çocuğu doğurunca
gel." dedi. Kadın çocuğu doğurunca, bir beze sarılmış olarak çocukla beraber geldi: "İşte çocuk, doğurdum!" dedi. Rasûlullah: "Git sütten kesilinceye kadar emzir, sonra gel." buyurdu. Kadının velîsine de ona İyi davranmasını tembih etti. Çocuk sütten kesilince kadın çocukla birlikte tekrar geldi. Çocuğun elinde bir ekmek parçası vardı. "Ey Allah'ın Rasûlü! İşte çocuğu sütten kestim, yemek de yedi" dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz çocuğa bakacak kimse olmadığını İleri sürerek onu göndermek istedi. Ensar'dan birisi çocuğun bakımını üstlenince kadına gerekli ceza uygulandı. Uygulama esnasında kadına ağır sözler söyleyen Haîid b. Velid'in dikkatini çeken Peygamberimiz, onu "Allah'a yemin ederim ki, bu kadın öyle bir tevbe etti ki, şayet alışverişte sahtekârlık yapanlar, aynı tevbeyi etselerdi, onların bile affedilmelerine yeterdi"430 diyerek kınamıştır.
Bu olayda da Peygamberimiz önce kadını geri çevirmiş, kadın işlediği suçu ileri sürerek cezalandırılması için ısrar e-dince, bu sefer çocuğu doğurup öyle gelmesini istemiş ve kadını geri göndermiştir. Bu tutumu ile öncelikle onu cezalandırmayı istemediğini belli etmiş ve onu geri göndererek doğumu yapmasını istemiştir. Büyük ihtimal, doğum yapınca annelik içgüdüsü ile bu itiraftan vazgeçeceğini düşünmüştür.
Fakat doğumdan sonra da tutumundan vazgeçmeyen kadın, çocukla gelip gene cezalandırılmasını isteyince, bu sefer çocuğun anne sütüne olan ihtiyacını Öne sürerek, doğumla ortaya çıkan annelik içgüdüsünün emzirme esnasında ana-çocuk ilişkileri ile gelişeceğini ve bu suretle itiraftan vazgeçeceğini düşünmüştür.
Daha ilginç olanı şudur ki, kadının durduğu evde ve çevrede dışlanacağını, hakarete uğrayacağını, eziyet edileceğini de hesaba kattığı için, velisini uyarmış, ona iyi davranılması-nı istemiştir.
Çocuk sütten kesilince kadın tekrar gelip cezalandırılmasını isteyince, bu sefer de çocuğa bakacak kimsenin olmadığını ileri sürerek cezayı ertelemek istemiştir.
Onun bu tavrmdaki incelik ve amacı, belki de, fark edememiş olan bir Sahâbî'nin, çocuğa bakmayı üstlendiğini söylemesiyle artık sığınacak mazeret kalmamış ve cezanın tatbiki kaçınılmaz olmuştur. Peygamberimiz zina suçunu iki boyutlu bir olay olarak görmektedir. Eğer suç sadece şahsı ilgilendirecek boyutlarda kalıp, aleniyet kazanmamışsa, bunun açığa çıkarılmasını istemediği ortadadır. Her iki olayda da bu tutumu sarihtir. Fakat olay bireysel sınırları aşıp, aleniyete dökülmüş ve toplumu ilgilendiren boyuta ulaşmışsa, o zaman gerekli tedbiri almakta ve suçu cezalandırmaktadır. İkinci halde de, suçlu lehine de bazı sınırlar koymaktadır. Bu sınırlar aşılınca da müdahale ederek, işi tabiî haline döndürmektedir.
Kadına ceza tatbik edilirken Halid b. Velid'i uyarması ise ayrı bir inceliktir. Ayrıca onun cenaze namazını kılmış "Bir de onun cenaze namazını mı kılıyorsun?" diyen Hz. Ömer'in tepkisine aldırmamıştır. Tıpkı Mâiz olayında olduğu gibi Cüheyneli kadın olayında da Peygamberimiz zina eden kişiye sahip çıkmış, onu ne dışlamış ne hakaret etmiş hatta suçu kapatıp cezalandırmamak için elinden gelen çabayı da göstermiştir. Zina gibi çirkin bir suçu işleyenlere karşı Hz. Peygaberin rahmet dolu tavrı çok açıktır. Böyle olumsuzluklar karşısında bile Rahmet Peygamberi olma vasfını hiç elden bırakmayan ve çevresine de bu konuda hakim olan Rasûlul-lah(s.a.v.)'m bu tutumu, bütün Müslümanlara örnektir. Dünya durdukça günah ve suç olacaktır. Önemli olan suçlunun veya günahkârın kendi haline terk edilmesi değil, onların kazanılmasıdır. Günümüzde belki en çok ihtiyacı hissedilen eksiklik budur.
Gerek kadının velisine tesliminde, onlardan kadına iyi davranmalarını istemesi, gerek Halid b. Velid'in öfkesi ve gerekse Hz. Ömer'in Rasûlullah(s.a.v.)'a cenaze namazım kılmasına gösterdiği tepkinin, o toplumun zina edene karşı tutumunu gösterdiği düşünülürse, olayda Rasûlullah(s.a.v.)'m tutumunun toplumun beklentilerinin aksine olduğu da görülecektir. Bütün bunlar bir yandan da bu tutumun hazmedilmediğini göstermektedir. O gün toplumun anlayışına ters gelen bu tutum, belki bugün bile Müslümanlar tarafından yeterince anlaşılamamakta ve takdir edilmemektedir.
Anlattığımız bu iki olay bir film haline getirilip, Müslümanlara gösterilse, Peygamberimizin tutumunu insanlar kafasındaki İslâm'la acaba ne kadar bağdaştırabilecektir? Doğrusu, bu araştırılmaya değer bir konudur.
Büyük günahlardan olduğu kabul edilen zina fiili, Rahmet Peygamberi tarafından, hem de o günkü olumsuz şartlarda bile son derece eğitici bir tutumla karşılanmıştır. Bu tutumda dini, hayatlarının temel ölçüsü olarak kabul eden kişiler için, alınması gerekli çok ders olduğunu düşünüyorum. [487]